6 C
İstanbul
6 Ocak Pazartesi, 2025
spot_img

Evlilik ve aile güzellemesi, ev içi şiddeti tırmandırıyor – Berrin Sönmez

Önemli olan insan yaşamı, insanın kadınlar ve kız çocukları başta olmak üzere güvenliğinin sağlanması. İktidarın, devletin görevi ailede erkek egemenliğini önlemek için çalışmak olmalı.

3 Ocak Cuma günü, eğer Diyanet yeni bir hutbe krizi çıkarmazsa, rakamları konuşacağız. TÜİK enflasyonu açıklayacak ve çokça konuşulacak şüphesiz. Oysa hayati bir soruna ilişkin de açıklama yapılacak aynı gün saat 11,00’de. 2024’ün şiddet karnesi konulacak önümüze. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu – Kadın Meclisi, basın çağrısını, ürpertici ve merak uyandıran şu cümleyle yapıyor: “2024 yılında yaşanan, veri toplamaya başladığımız yıldan bu yana bir yılda ulaşılan en yüksek sayıda kadın cinayeti ve şüpheli kadın ölümlerini paylaşmak üzere…” KCDP’nin basın tarama yoluyla şiddet verilerini raporlaştırıp yayınlayarak gerçekleştirdiği mücadele hattı, eril şiddetle mücadelenin olmazsa olmazı. Raporlama çalışmasını başlattıkları tarihten bu yana bilinen kadın cinayeti ve şüpheli kadın ölümü yaşandığı ve bu verilerin basına açıklanacağı belirtiliyor.

”Toplumsal çürümenin göstergelerinden birisi kadına şiddetin ve kadın cinayetlerinin giderek artması”

Toplumsal çürümenin göstergelerinden birisi kadına şiddetin ve kadın cinayetlerinin giderek artması. Şüpheli kadın ölümü sayılarının kadın cinayetleri sayısına yaklaşması. Bu iki veriden birincisi eril faillerin bireysel eylemi gibi görünse de toplumsal ön yargıların kadınları ölüme sürüklediğini gösteriyor. Aynı zamanda erkekleri de kadın katili yapan anlayışın, gerilemek yerine yükseldiğinin göstergesi. İkincisi yani şüpheli kadın ölümleri ise tek kişinin yönettiği ülkede o tek kişinin talimatı olmadan işlemeyen kurumların, kadınların yaşam güvenliğini koruma görevini yerine getirmediğinin göstergesi. Kadınların yaşam hakkını korumak için işletilmeyen kurumların, kadınların öldürülmesinden sonra da devletin yapması gereken suçu açığa çıkarma ve sorumluları yargılama, adaleti sağlama görevinin de yerine getirilmediği anlamına geliyor. Eril şiddetle mücadele için sorunun boyutunu ve işleyişin düzenini izlemek gerekir. Bu nedenle de düzenli ve sağlıklı veri paylaşımı ile veriye dayalı analiz ve değerlendirmeler yapılarak altı ayda bir işleyişin değerlendirilmesi gerekiyor. Fakat iktidar düzenli veri paylaşımını asla gerçekleştirmedi. Daha yerinde bir söyleyişle devlet, şiddetle mücadelenin ilk adımını bile atmadı.

Cinsiyet temelli şiddet veya kadına şiddet olarak tanımlanan özel suç türü, bir insanın sırf kadın cinsiyetinde doğduğu için doğumundan ölümüne kadar çeşitli boyutlarına maruz kaldığı eril tahakkümün baskı yöntemleridir. Eril tahakkümün baskısına direnen kız çocukları ve kadınlar sözlü, duygusal, ekonomik, fiziksel ve cinsel şiddet türlerine uğratılır. Ve bu şiddetin uç türü kadın cinayetleri olarak çıkar karşımıza. Ve biz bu ülkede dudak uçuklatan boyuta ulaşmış kadın cinayetleri sayısını, eril tahakkümün tek suçuymuş gibi konuşuruz. Ha, bu da yetmezmiş gibi bir de şüpheli kadın ölümleri listemiz var. Araştırmaya bile değer bulunmayan mı yoksa trans kadın cinayetleri mi, intihar süsü verilmiş cinayetler mi, hangisi? Topluma bunun cevabını veren yok. Çünkü yurttaşı kadınsa eğer onun yaşam hakkını savunmakta isteksiz bir sistem var.

Kadınların ve çocukların yaşam hakkını savunmakta isteksiz olmasa devlet, koruyucu ve önleyişi tedbir kararlarını etkin uygulardı. Yasaları etkin uygulardı. Oysa ilgili birimler, örneğin Bakan Ali Yerlikaya Meclis Araştırma Komisyonu’na bile manipülatif bilgi verebiliyor. “1500 izleme kapasiteli Elektronik Takip Merkezi” başlıklı slayt karesiyle Komisyon üyeleri ve kadın örgütleri tarafından kadına şiddete tahsis edilmiş olan elektronik kelepçe sayısının, 1000’den 1500’ çıkarılmış gibi algılanmasına yol açtı. Oysa o merkez kurulduğu andan itibaren takip kapasitesi 1500 idi ve bu rakamın 1000’i kadınları korumak için tahsis edilmişti. Merkez açıldığı günden itibaren 62 ilde takip gerçekleştiriyordu halen bu sayı da yükseltilmedi. Milyonu aşan koruma başvurusuna rağmen sadece 62 ilde ve 1000 kelepçe kullanılır, mahkemenin verdiği koruma kararının yerine getirilmesi için o kelepçelerden birinin açığa çıkması beklenirken Bakan Bey kelepçe sayısının 1500 olduğu izlenimi verecek şekilde düzenlenmiş bir tablo sunuyor. Bir yandan da koruma kararı verilmiş kadınları “kapıyı açmakla” suçlamayı ihmal etmiyor. Oysa Bakan Bey bu suçlamayı yapmadan sadece iki hafta önce, Bakanlığın burnunun dibinde diyebileceğimiz kadar yakın bir mahallede bir erkek apartmanı ateşe vermişti. Boşanmak isteyen koruma kararı altındaki kadın kapıyı açmadığı için erkek, 10 katlı ve 62 daireli binanın 5’inci katındaki dairenin kapısını benzin dökerek yakmış, mahalleyi ayağa kaldırmıştı. Şiddet failini değil şiddet mağduru kadını suçlayıcı açıklamaların en üst kademelerdeki yetkililerden gelmesi de toplumsal çürümenin örneklerinden birisi kabul edilmeli.

”Gençlerde evlenme yaşı yükseliyor, kızlara oğlan, oğlanlara kız beğendiremiyoruz, ailelerde çocuk sayısı azalıyor”

2024 Kasım ayında -en az- 32 kadın cinayeti, 26 şüpheli kadın ölümü yaşandığını KCDP, aralık ayı raporunda yayınlamıştı. En az ifadesini ekliyorum çünkü basın tarama yoluyla elde edilen veriler, şüphesiz basına yansıyan haberlerden elde ediliyor. Basına yansımayan olayların varlığını yerel muhabirlerin yayınlanmayan şiddet haberlerine ilişkin duyurularından öğreniyoruz. Basının çeşitli araçlarla baskılanmasını mümkün kılan iktidar politikası eril şiddeti küçük, kendi mücadelesini büyük gösterme çabalarının yanı sıra aileci politika geliştirdiğini de geçen hafta kurulan Aile Enstitüsü haberi ile biliyoruz. Kadın cinayetlerinin çok büyük bir kısmı, yüzde 63’ü aile konutu olan evde işleniyor. Öldürülen kadınların çok büyük bir kısmı yüzde 65’i evli kadınlar. Aile, kadın cinayetlerinin hem baş faili hem cinayet mahalli olmuşken iktidar aileyi güçlendirme söylemini sürekli tekrar ederek, söylemle yetinmeyip politika geliştirerek cinsiyet temelli şiddeti tırmandırıyor. Kadınlara sırf kadın cinsiyetinde doğduğu için uygulanan şiddeti önlemek yerine bu cinsiyet temelli şiddetin baş failini, aileyi güçlendirecek politikalarla ailede erkek egemenliğini yani eril tahakkümü tahkim etmeyi seçiyor. Ki bu da kadına şiddetin artmasını, vahşileşmesini teşvik eden etkenlerden birisi. İktidar politikaları gereği aile kutsamacı yaklaşımların uygulamaya ve yargı kararlarına yansıması yazık ki bu ucube sistemin sonuçlarından birisi ve eril failler için haddinden fazla teşvik edici etkenler olarak görülmeli.

Hal böyleyken “gençlerde evlenme yaşı yükseliyor, kızlara oğlan, oğlanlara kız beğendiremiyoruz, ailelerde çocuk sayısı azalıyor” mealindeki ifadelerle Erdoğan toplumsal gerçeklikten ne denli uzak olduğunu gösteriyor. Önce erkek egemenliğini güçlendirmekten vazgeçilmeli. Yeni doğanların yaşaması sağlanmalı, Hayatta kalanların korunması gerçekleştirilmeli. Ve erkek şiddetinin önlenmesi için gerek şartlar yerine getirilmeli. Fakat “kutsal ailemiz” söylemiyle bu mümkün değil hakikate de aykırı çünkü kutsal olan aile kurumu değil insan yaşamı ve kadınların özerk birey olarak tanınmasıdır. Aile korumacı yaklaşımın eseri olarak Güran ailesi ve benzerlerinde nice ‘Narinler’ yaşamdan koparıldı. Önemli olan insan yaşamı, insanın kadınlar ve kız çocukları başta olmak üzere güvenliğinin sağlanması. İktidarın, devletin görevi ailede erkek egemenliğini önlemek için çalışmak olmalı. Ailede kadın hakları, çocuk hakları, hukuk egemen olmalı erkek değil.

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN ARALIK SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,950AboneAbone Ol