Öcalan’ın avukatlarıyla görüşüp ‘Çözüm için hazırım’ diye açıklama yapması esasında Erdoğan’ı biraz daha köşeye sıkıştıracak gibi. Erdoğan şimdi şapkasını önüne koyup düşünmek zorunda.
Savaş çıktı çıkacak derken hiç de beklenildiği gibi olmadı. Daha doğrusu gazetelerde ve televizyonlarda Recep Tamam Erdoğan rahatlığıyla Suriye’de 30-40 km Arap şehri oluşturmanın o kadar kolay olmadığı, Suriye topraklarıyla ilgili bir kararı, Ankara’da saray odasında veremeyeceğimiz ortaya çıktı ve Türkiye savaş çığırtkanlığından kurtuldu.
Son 5 yazımı NATO’dan çıkış istemi, askerî şura ve komutanlardaki sürpriz emeklilikler üzerine yazdım. O yazıların sonunda emekli edilen yüksek rütbeli komutanların büyük bir çoğunluğunun Suriye’yle savaşa karşı oldukları için zamanından erken emekli edilmiş olabileceklerini yazdım. Son zamanlarda askeriyedeki suçlama ve emekli ediliş tarzına baktığımızda bu söylediğim o kadar da yabancı bişey değildi. Askeriyede “bekleme süresi” diye adlandırılan bir sistem var ve emekliliği gelmeyen komutanlar görevlerinde kalıyorlar, son askerî şura’ya kadar da bu kural hiç delinmedi.
Son askerî şura’da Müşterek Özel Görev Kuvvet Komutanı Tuğgeneral Erdal Şener kadrosuzluk nedeniyle emekli edildi. Bu kadrosuzluk nedeni halk için inandırıcı olabilir ama bu işi biraz bilenler için pek inandırıcı değil, zira emekli edilen general ve amiralden daha az sayıda terfi yapıldı. Tam tersine yeterli sayıda rütbelerine eşdeğer komutan olmadığı için terfi yerine fazladan yıldız takılarak yarbaylar albay, albaylar tuğgeneral, tuğgeneraller tümgeneral yapılarak askeriyeyi çocuk oyuncağına çevirdiklerini biliyoruz. En kötüsü de daha çok kurmay subaylar elendiğinden İngilizce bilmeyenlerin NATO’ya atandığı söyleniyor, çünkü yeteri sayıda kurmay kalmadı.
Türkiye’nin Suriye’de gerçekleştirdiği “Zeytin Dalı” ve “Fırat Kalkanı” operasyonlarında görev yapan Erdal Şener geçen gün Cumhuriyet gazetesinden Ali Açar’a aşağıdaki açıklamayı yaptı: “ABD, bu anlaşmayla Rusya’ya bölgede ben de varım mesajı verdi. Türkiye’nin orada askerî operasyon yapma yetkisi yok. Oyalama taktiği ile karargâh kurup iş yapıyormuş gibi davranacaklar. Bu anlaşma Türkiye’nin değil, ABD’nin çıkarına oldu. Bekle gör politikası uygulanacak. Ortak harekât ve devriyeden bahsediliyor. Ben Fırat’ın batısında PKK/PYD’nin elinde tek olan Münbiç’te Amerikalılarla devriye yaptım. Bir gün Münbiç’e girmedik. Dostlar alışverişte görsün devriyesi oldu. Şimdi 30-40 km. derinlikten bahsediliyor. Tamamen hayal. Rusya da Suriye de büyük kazanımlar sağladı. Mevcut rejimden deniz ve hava üssü alarak yıllardır hayalini kurduğu sıcak denizlere indi. Rusya, Türkiye’yi ABD ve diğer koalisyon ülkeleri gibi işgalci görüyor. Rus muhatabım korgeneral bunu birkaç kez bizlere söyledi. ABD’nin tampon bölgesine ne yanıt vereceklerini kestirmek zor. Türkiye orada bir bataklığa düşmüş durumda. Güvenli bölgede 3-4 milyon kişi yaşıyor ve hepsi Türkiye’ye güveniyor. Türkiye yarın ben çıkıyorum derse o insanlar bizden önce Türkiye’ye gelir. Bu sorunlardan kurtulmanın yolu mevcut rejim ile bir araya gelerek bir anayasa çerçevesinde anlaşmak olmalı. Yapılacak anayasada uluslararası arenada garanti altına alınıp, insanların orada kalması sağlanmalı. Aksi halde bizim oradan çıkmamız mümkün değil. Mevcut dış politika ve basiretsiz adamların bilinç altındaki düşüncelerle bu işlerin düzelmesi zor.”
Sanırım askerler daha diplomatik dille yaklaşıyorlar ve çözümün sonuçta mevcut rejimle önünde sonunda masaya oturmak olduğunu söylüyorlar. Erdoğan’ın şimdilik buna yanaşmayacağı belli ama esasında elinde de fazla seçenek kalmadı gibi. Türkiye’nin almak zorunda kaldığı son karardan sonra Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüşüp “Çözüm için hazırım” diye açıklama yapması esasında Erdoğan’ı biraz daha köşeye sıkıştıracak gibi. Erdoğan şimdi şapkasını önüne koyup düşünmek zorunda, Kandil’e doğru hücum mu etmeli, yoksa Ortadoğu’daki barış masasını genişletmek adına yeniden “Kürt Açılımı” yada “Barış Masası”nı mı kurmalı.
Daha önce yazdığım 2-3 yazımda Kürtlerin bundan sonra 3. Göz, yani başka bir ülke olmadan masaya oturmayacağını yazmıştım ama son gelişmelerle esasında 2 tane 3. Göz var gibi, hem ABD, hem de Rusya. Türkiye’deki “Barış Masası” Suriye’yi, doğal olarak da Orta Doğu’yu etkiler, Suriye’deki son gelişmeler de Türkiye’yi esasında zoraki de olsa “Barış Masası”na doğru iter.
Erdoğan bir anlamda muhalefet kendisine karşı bu kadar başarılı bir şekilde gelişmişken 2 yoldan birini denemek zorunda ve bu son şansı olacaktır. Ya “Suriye olmadı Kandil var” diye saldıracak ve yine ölümler üzerinden kendisine ve MHP’ye oy devşirmeye çalışacak yada MHP’yle olmadığını artık iyice anlayıp “Barış Masası”na geri dönecek.
Kandil’e saldırmasının olası bir riski daha var, o da son anlaşmalardan ve Suriye Kürtleri bir başarıya imza attıktan sonra Irak Kürdistanı diplomasisini değiştirebilir mi? Erdoğan’a yakın durmak yerine, tüm ilişkilerini bitirmese de rol kapmayı deneyebilir mi? Çok tartışılacak bir konu ama taa en başından beri söylediğim bişey var, Orta Doğu’da yeniden bir tarih yazılıyor ve herkes yeni tarihe göre yerini almak durumunda kalacak, adımlarını ona göre atacak.
Bu arada unutulmaması gereken bir konu daha var, o da CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun PYD dışındakilerle birlikte bir Suriye toplantısı yapma girişimi. PYD’siz bir toplantı çok cılız ve anlamsız gözükse de bu dönemde CHP’den böyle bir girişimi iyi okumak gerekiyor.
Erdoğan kasım yada aralık ayında yapılması olası bir erken seçime göre karar alacaktır, ya Kandil’e saldırı yada “Barış Masası”.