Direnişinin 169. gününde, Engin Öğretmenin direniş sorusu: “Adalet Yoksa Ne Yapmalı?” oldu.
Didim’de öğretmen olna Engin Karataş, KHK ile ihraç edilmesinin ardından 4 Ocak’tan bu yana işe geri dönmek talebi ile oturma eylemi yapıyor. Yaratıcı eylem tarzları ile kitlenin dikkatini çeken Engin Öğretmen, direnişinin 169. gününde de halka “Adalet yoksa ne yapmalı” sorusunu yöneltti. Yanıtlara ve tepkilere dair blogunda yayınladığı yazı şu şekilde:
“Dün halka Adalet yoksa ne yapmalı sorusunu sordum. Beş seçenekli cevapların birinin altına doğru işaretini yapacaklardı. Fakat kısa sürdü. Bakın neler oldu.
Üşengeçlik, kötülüğün temel sebebidir. Yalan, hırsızlık, dolandırıcılık, gasp ve benzeri suçların da altında bulunur. Karşılaştığımız sorunların birden fazla çözümü vardır. Kolay ve çabuk çözümler kötü, uzun ve emek isteyen çözümler iyidir. Polis dün yerdeki dövizi sökmeye üşendiğinden benim sökmem için yalan söyledi. Sök gidelim sana çay ısmarlıycam ceza yazmıycam dedi. Ramazan hocam, Gamze ve annesi de yalana tanık oldu. Böyle bir yalana nasıl mı kandım. Daha önce de aynı polis aynı cümleyi kurmuş ve bir çay ocağında çay ısmarlamış ceza kesmemişti. Aslında bu defa yalan söylediğini anladım da yine de bu duruma düşmesini istedim. İnanır gibi yaptım. Yerdeki dövizi kendim söktüm. Yürüyerek karakola geldik. Karakola niye gidiyoruz? Diye sordum. Çayı karakolda içecez dedi. Girince de Engin’ e ceza yazın dedi. Ona bu yaptığın doğru mu? Dedim. Ben polisim olaysız bir şekilde seni getirdim dedi. Oysa hiçbir gün olaylı getirmemişti. Doğruyu söylediklerinde de direnmedim ki. Bu polis taktiğiymiş. “Ceza yazmıycam söz veriyorum sök de çay içelim” yalanını” ben polisim taktik uyguladım yalanıyla kapatmaya çalışıyordu. Ona yerdeki dövizi gösterip “D) şıkkının yanlış olduğunu ispatladın.” dedim. D) şıkkında “hükümete güvenelim” yazıyordu. Hastanedeki doktor otuzlarındaydı. Ona “istanbul protokolüne uygun muayene olmak istiyorum.” dedim. “O nedir?” dedi. Belki de doktor da üşengeçlikten yalan söylüyordu. Ayak üstü darp var mı diye sorup polislerin ve personelin yanında işi kolayca bitirmek istiyordu. Bu da çok yanlış olurdu. Çünkü işkenceye uğramış kişiler polisin yanında gerçekleri söylemekten çekinebilir. Oysa acilde de hiç acil vaka yoktu ve zamanı vardı. Doktorlar yoğunsa kapalı oda istemem zaten. “Protokole göre beni kapalı bir odada muayene etmelisin” dedim. Sedyeyi gösterip orada bekle o halde dedi. Girip perdeyi kapadım. Doktor gelince benim polis arkadaşlarım velilerim var. Çoğu da güvenilir insanlar. Ama dışardaki polisler bana yalan söylediler. Polise olan güvenimi sarstılar ruh sağlığım bozuldu dedim. Onu yazamayız dedi. Arkadaşlarınız yazıyor dedim. Nedense bir gülme tuttu. Doktor da güldü. Çıkınca rapora yazdı. Yalan söyleyen polis de personelle şakalaşıyordu. Bu polislik nasıl bir şey arkadaş. Kötü de olsanız sizinle iyi ilişkiler geliştiren insanlar oluyor. Mahmut polis tokat attığı gün de doktorlarla şakalaşıyordu.”