Sorunlar, küresel çapta, hızla birikmeye devam ediyor. Dünya ekonomisi çok kritik bir eşiğe geldi.
Enflasyon ve durgunluk
Tedarik zincirlerindeki sorunlar, Wall Street Journal’ın cumartesi günü işaret ettiği gibi tırmanmaya devam ediyor. Enerji fiyatlarındaki artışlar, arzdaki yetersizlikler, üretimi, taşımacılığı, perakende sektörünü ve hane halkını sıkıştırmaya başladı. Gıda ve enerji fiyatları eylül ayında yüzde 30 arttı. Deniz taşımacılık maliyetleri arttı. Dükkânların raflarında eksikler, kamu ve özel sektör borçları artmaya devam ediyor. Yıllar sonra enflasyon yine gündemde. Covid-19 önlemlerinin kalkmasının ardından başlayan ekonomik toparlanmanın ABD, Çin, Almanya gibi merkezlerde hız kestiği görülüyor; mali piyasalarda dalgalanmalar da arttı.
Eylül başından bu yana ekonomi yorumcularını, mali piyasaları, merkez bankalarını düşündüren stagflasyon (durgunluk + enflasyon) riskine ilişkin tartışmalar geçen hafta yoğunlaştı. Wall Street Journal, artan enerji maliyetleri, yüksek fiyatlar, tedarik sürecindeki sıkışıklıklar, hane halkını ve ekonomiyi daha da sıkıştırarak “korkutucu stagflasyon senaryosunu gündeme getirebilir” diyor. Financial Times ve The Economist bu olasılığı kapsamlı yorumlarla değerlendiriyorlar. Dünyanın en büyük varlık-fonunu (9 trilyon dolar) yöneten Blackrock’tan Jeff Rosenberg, “seküler durgunluğun” geri geldiğini “enflasyon belirtilerinin arttığını” vurgulayarak “Stagflasyon gerçek bir risktir” diyor. Dünyanın en büyük “hedge fund” yöneticisi Bridegwater’dan Gregg Jensen de Rosenberg’le aynı düşüncede. “Google Trends”, stagflasyon konusuna olan ilginin eylül ayında hızla artmaya başladığını, ekimde zirve yaptığını gösteriyor.
Model tükenince…
Stagflasyon yerleştiğinde, merkez bankaları ve hükümetler ne yapacaklarını bilemiyorlar. Enflasyonla mücadele etmek için faizleri artırmak, kamu harcamalarını kısmak gibi toplam talebi daraltıcı önlemler ekonomik durgunluğu derinleştiriyor. Ekonomik durgunluğa karşı, talebi ve yatırımları artırıcı önlemler (faiz indirimi, kamu harcamaları vb.) enflasyonu körüklüyor. Tam bir tıkanma durumu.
Bu durum 1970’lerde, Fordist sermaye birikim rejiminin ve “ulusal Keynesçi” düzenleme modelinin parametreleri içinde yaşanan bir tıkanmaydı; yeni bir model gelişmeye başlayınca, 1980’lerde aşıldı. Bir taraftan özelleştirmelerle, sosyal hizmetlerin kısılmasıyla kaynaklar sermaye sınıfına aktarıldı, işçilerin sendikal hakları kısıtlanarak sömürü oranlarının artırılmasının önü açıldı. Diğer taraftan IMF ve Dünya Bankası, uluslararası piyasaları açarak yeni yatırım alanları ve talep yaratmaya, tüketimi hızlandırmaya başladı. Sermayenin ve bilginin dolaşımını hızlandıran cep telefonları, kişisel bilgisayar ve internet gibi gelişmeler 1990’larda bu sürece eklenince, yeni bir kriz yönetim modelinin, “neo-liberalizmin” şekillenmesi tamamlandı.
Neo-liberalizm döneminde sermaye birikim sürecinin, karbon emisyonunun, çevreyi kirleten atıkların, plastiklerin, ormanları kesmenin, su kullanımının, kamu sağlığının maliyetlerinin dışsallaştırılması (topluma transfer edilmesi) süreci özellikle hızlandı. Bu “dışsallaştırma” ve biteviye artan borçlanma sayesinde göreli olarak bir ucuz tüketim dönemi, gelir dağılımında müstehcen bir kutuplaşmayla birlikte yaşandı.
Şimdi stagflasyon eğilimi, neo-liberal modelin tamamen tükendiğini gösteriyor. Ancak, 1970’lerden farklı olarak ortada yeni bir model yok. İklim krizinin getirdiği dev yangınlar, su baskınları, dev fırtınalar, kuraklıklar, su ve gıda kıtlığı, Covid-19 hatta büyük göç dalgaları, dışsallaştırma sürecinin de tükendiğini gösteriyor. “Ucuz tüketim” ve kolay borçlanma, küreselleşmenin getirdiği “bolluk” dönemi bitti.
Önümüzde çok zor yıllar var. Birincisi, tüm dünya hâlâ aşılanamadığı, Delta varyantı yayılmaya devam ettiği için Covid-19’un tedarik zincirleri, emek piyasası ve tüketici talebi üzerinden yarattığı şoklar daha uzun süre devam edecek gibi görünüyor. Bu sırada iklim krizinin etkileri tedarik zincirlerini ve fiyatları olumsuz yönde etkilemeye, ‘20’li yılların sonuna doğru artarak devam edecek. İklim krizine çözüm hem çok gecikiyor hem de geldiğinde çok ani ve sert yaşanma riski artıyor. Deniz bitti!