Cumartesi Anneleri, koronavirüs salgını nedeniyle 864. hafta açıklamasını da sosyal medya hesapları üzerinden gerçekleştirdikleri canlı yayınla yaptı. Bu haftaki açıklamada, “Gözaltında kaybedilişlerinin 28. yılında Kulplu 11 köylü için adalet istiyoruz” denildi
864 haftadır fail meçhul cinayete uğrayan yakınlarının faillerini ve kaybedilenlerin akıbetini soran Cumartesi Anneleri, koronavirüs (COVID-19) salgını nedeniyle bu haftaki açıklamayı da sosyal medya hesapları üzerinden gerçekleştirdi.
Cumartesi Anneleri, Galatasaray Meydanı’nın yasaklanması nedeniyle eylemlerini 82 haftadır İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi önünde gerçekleştiriyordu. Koronavirüs salgınına rağmen eylemlerini sürdüren Cumartesi Anneleri, son 83 haftadır sosyal medya hesapları üzerinden yaptıkları canlı yayınlarla adalet taleplerine devam etti.
Bu haftaki açıklamada kayıp yakınları, 1993 yılının Ekim ayında Bolu Komando Tugayı tarafından Diyarbakır Kulp ve civarında yürütülen askeri operasyonlarında gözaltına alınarak kaybedilen 11 köylü için adalet istedi.
Hanımşah Tutuş: “Ne malımız kaldı ne canımız”
İlk sözü, aileler adına Behçet Tutuş’un eşi Hanımşah Tutuş aldı, “Koyunlarımızı ve ineklerimizi öldürdüler. Top ve tanklarla bizleri eve soktular. Dediler ki, ‘Evin içine ateş atacağız, sizleri de evin içine atacağız ve sizleri yakacağız.’ Ne malımız ne canımız kaldı. Erkekleri alıp götürdüler, çocukları alıp götürdüler. Erkekler bir hafta, on gün onların elinde kaldı, aç ve susuz olarak. Zulüm ettiler, öldürdüler onları. Cesetleri vadilere atıp üzerine atıp yaktılar. 28 yıl gözlerimiz yollarda kaldı, kemiklerini bulamadık” dedi.
Tanrıkulu: “Dava cezasızlıkla sonuçlandı”
Diyarbakır Baro Başkanı olduğu dönemde gözaltında kaybedilenlerin dosyasını takip eden avukatlardan biri olan CHP İstanbul Sezgin Tanrıkulu ise şunları söyledi:
Ekim 1993 tarihinde Kulp ve Muş arasındaki kırsal alanda Bolu Jandarma Tugayı operasyonlar yaptı ve birçok köylü gözaltına alındı. Aynı tarihlerde Alaca köyünden 11 kişi gözaltına alındı ve iki hafta boyunca gözaltında kaldılar. Sonra akıbetleri hakkında herhangi bir bilgi alınmadı. Kayıp yakınları her yere başvurdular ama sonuç alamadılar. O zaman bu tugayın başında General Yavuz Ertürk vardı. AİHM’e başvuru yapıldı. 2004 yılında köye yakın bir yerde insan kemikleri bulundu. Ancak Kulp Cumhuriyet Savcısı kemiklerin bulunduğu yere gidemedi. İHD üyeleri ve Diyarbakır Barosu’na bağlı avukatlar oraya giderek kanıtları, kemikleri toplayıp savcılığa teslim etti. Yapılan testler sonucunda gözaltına alınan ve kendisinden bir daha haber alınamayan köylülerden dokuzunun kemiklerine ulaşıldı.
Yavuz Ertürk ve diğerleri hakkında Ankara Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan davanın cezasızlıkla sonuçlandığını hatırlatan Tanrıkulu, “Diyarbakır Lice’de, Kulp’ta, Muş kırsalında korkunç olaylar yaşandı ama bütün komutanlar cezasızlıktan faydalandılar. Hem de bu hükümet döneminde faydalandılar. Aradan geçen bunca zamandan ve AİHM kararından sonra şimdi dava dosyası Yargıtay’da. Biz, bu sanıkların peşinde olmaya, adalet aramaya, ve mutlaka hesap sormak için mücadeleye devam edeceğiz” dedi.
“Kulp davasında adalet istiyoruz”
864. haftanın açıklamasını okuyan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, “Türkiye’de bin bir emekle yargıya taşınabilen çok az sayıdaki davada ise sorumluluğu ortadan kaldırmaya yönelik uygulamalar yüzünden sonuç alınamıyor. AİHM’de mahkumiyetle sonuçlanan davalar Türkiye’de beraatla sonuçlanıyor” dedi.
8 Ekim-25 Ekim 1993 tarihleri arasında General Yavuz Ertürk komutasındaki Bolu Tugayı tarafından yürütülen askeri operasyonda Diyarbakır ve Muş’a bağlı dağınık köy ve mezralardan çok sayıda köylünün gözaltına alındığını hatırlatan Yoleri, sözlerini şöyle sürdürdü:
Köylülerden bazıları süreç içinde serbest bırakıldı. Operasyonun son gününe kadar tutulan 11 köylüden ise bir daha haber alınamadı. Diyarbakır DGM (Devlet Güvenlik Mahkemesi) Savcılığı’na, OHAL Valiliği’ne, İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı’na ve İçişleri Bakanı’na başvuran aileler bir sonuç alamadı. Bunun üzerine aileler, İHD Diyarbakır Şubesi’ne başvurdu. İHD konunun takibi için avukatlar görevlendirdi. 1994 yılında dosya ile ilgili AİHM’e başvuruldu. Diyarbakır DGM’nin yürüttüğü soruşturmadan sonuç alınamadı. DGM Başsavcılığı etkin bir soruşturma yapmadan 29 Nisan 1997 tarihinde dosyada takipsizlik kararı verdi. 31 Mayıs 2001 tarihli kararında AİHM, Türkiye’yi 11 kayıp kişinin ölümünden sorumlu olduğu ve etkili bir soruşturma yürütmediği için mahkûm etti.
Olaydan 11 yıl sonra, Bingöl’ün Genç ilçesine bağlı Kepir mezrasında insan kemikleri bulunduğunu ve bu kemiklerin, yakınlarına ait olabileceğini söyleyen ailelerin İHD Diyarbakır Şubesi’ne başvurduğunu belirten Gülseren Yoleri, “Olay yerine giden İHD’nin çabaları sonucunda söz konusu kemikler Kulp Cumhuriyet Savcılığı tarafından İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. Kimliklendirme çalışması sonucunda kemiklerin kaybedilen köylülere ait olduğu kesinleşti. Yapılan başvuru üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu iddiaları yerinde inceledi. Hazırladığı raporun sonuç bölümünde ‘Komisyonumuz Bolu Komando Tugayı’nın düzenlemiş olduğu operasyon sırasında kimi kişilerin gözaltına alındığına ve daha sonra kaybolduklarına kanaat getirmiştir’ denildi” dedi.
“Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz”
2013 yılında yeniden açılan soruşturmada Diyarbakır Savcılığı’nın düzenlediği iddianamenin mahkeme tarafından kabul edildiğini aktaran Yoleri, sözlerini şöyle sonlandırdı:
Tuğgeneral Yavuz Ertürk hakkında 11 kez müebbet ve 25 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı. Ancak 11 köylüye ait kalıntıların bir toplu mezarda bulunmasına, AİHM’in mahkûmiyet kararına, TBMM raporuna rağmen Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen dava 19 Eylül 2018 tarihinde sanığın beraatı ile sonuçlandı. İstinaf başvuruları reddedilen aileler bu sefer de Yargıtay’a başvurdu. 864. haftamızda, 11 köylünün gözaltında kaybedilmesiyle ilgili maddi gerçeğin açığa çıkartılması, bu suçtan sorumlu olanların cezalandırılmasının engellenmeye yönelik uygulamalara son verme çağrısında bulunuyoruz. Yargıtay aşamasında olan davada evrensel hukuka uygun bir karar tesis edilmesini istiyoruz. Kaç yıl geçerse geçsin Mehmet Salih Akdeniz, Celil Aydoğdu, Behçet Tutuş, Mehmet Şerif Avar, Hasan Avar, Bahri Şimşek, Mehmet Şah Atala, Turan Demir, Abdo Yamuk, Nusrettin Yerlikaya ve Ümit Taş için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten, devletin evrensel hukuk normları içinde hareket etmek zorunda olduğunu hatırlatmaktan, 165 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekanımız Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz.