Çevre Mühendisleri Odası, Kanal İstanbul Projesi’nin yaratacağı tahribata dikkat çekti, iktidara projeden vazgeçme çağrısı yaptı.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2011 yılında duyurduğu ‘çılgın projesi’ Kanal İstanbul’un devasa bir ekolojik yıkıma sebep olacağını söyleyen çevre mühendisleri, iktidarın projeye ilişkin argümanlarını tek tek çürüttü. Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesinin Kanal İstanbul ile ilgili kurduğu çalışma komisyonu, projenin hayata geçmesi durumunda Marmara denizinde geri dönülemeyecek tahribatlar oluşacağını, orman ve verimli tarım arazilerinin yok olacağını anlattı.
Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Proje Komisyonu dün Beyoğlu’nda bulunan ofislerinde Kanal İstanbul Projesi’ne ilişkin forum düzenledi. Kanal İstanbul Projesi’nin yaratacağı ekolojik yıkımları araştıran komisyon, hazırladıkları ön değerlendirme raporu ile projeden vazgeçilmesi yönünde çağrı yaptı. Aralık 2017’de ön ÇED raporu yayınlanan projenin güzergahı Küçükçekmece, Sazlıdere, Durusu koridoru boyunca 45 kilometrelik alanı kapsıyor. ÇED raporuna göre 5 yılda tamamlanması beklenen projede 2,7 metreküp hafriyat çıkması bekleniyor. Yine raporda, projenin tamamlandığında 100 yıl hizmet vereceği söyleniyor. 2017 yılı bütçe açığı 47 milyar lira olan Türkiye’de, ekolojik yıkıma sebep olması öngörülen projeye 65 milyar bütçe ayrıldı.
KIYILARDA GÖÇÜKLER OLUŞACAK
Proje tamamlanırsa, 2009 yılında yapılan araştırmada dünyanın en önemli arkeolojik keşifler listesinde ilk 10’a giren Küçükçekmece gölü ve başta Sazlıdere olmak üzere gölü besleyen dereler yok olacak. Forumda konuşan Çevre Mühendisleri Odası Kanal İstanbul Çalışma Komisyonu Üyesi Hakan Tekin’e göre, bu durumun geçimini balıkçılıktan ve hayvancılıktan sağlayan insanların da yaşam güvencelerini ellerinden alınmasına yol açacak. Tekin, Karadeniz’in tek boşalma noktasının İstanbul Boğazı olduğunu ancak kanal ile ikinci bir boşalma alanı oluşacağını anlatarak bunun yol açacağı sorunu şöyle izah etti: “Akıntı ile birlikte Küçükçekmece lagününün dibinde 115 milyon metreküplük bir dip çamuru kazı çalışması yapılacağı hesaplanmış. Akıntıyla birlikte taban dip çamurun da kazılarak Marmara denizine doğru taşınması kıyıların aşınarak göçükler oluşması anlamına gelmekte. Küçükçekmece lagününde akıntıyla ve yapılacak hafriyatla taşınacak ağır metaller deniz ekosistemi için toksik etki yaratacak ve deniz ekosistemini tamamen yok edecek.”
‘HAFRİYAT ÇALIŞMASI HAVA KİRLİLİĞİ YARATIR’
ÇED raporunda, Küçükçekmece gölünden başlayarak 35 kilometre hafriyat çalışmasının yapılacağı projede çıkan hafriyatla Marmara Denizi’ne 3 grup ada yapılmasının planlandığı söyleniyor. 1,5 milyar metreküplük bir hafriyat çalışmasının söz konusu olduğu projede, Küçükçekmece gölü tabanında da 115 milyon metreküplük çamur havzası var. Karayollarının belirlediği kriterlere göre kamyonların çıkan hafriyatı nasıl taşıyacaklarına dair kaba bir hesap yaptıklarını anlatan Tekin, “Toplamda 2 milyar 550 milyon tonluk bir hafriyat söz konusu. Bir kamyonun maksimum taşıma kapasitesi 27 ton. Bu miktarda bir hafriyatı ancak 94 milyon 444 bin 444 seferde çıkarabilirsiniz. Bu da araçların uzunluğu ve kapasitesine göre 1 saatte 2 bin 695 tane kamyonun yüklenip yola çıkması demek. Bu durum da 50 kilometrelik bir kuyruğa sebebiyet verir. Devasa bir hafriyat çalışmasından çıkacak partikül toz madde kirliliği bizim için ciddi bir hava kirliliği” dedi.
‘BOĞAZ ÇÜRÜK YUMURTA KOKACAK’
Tatlı su kaynakları olan Terkos ve Sazlıdere’yi de içine alan proje, tatlı su artellerinin tamamen tuzlanması anlamını taşıyor. 25 metrekarelik üst tarafı Karadeniz suyu, alt tarafı Akdeniz suyu olan Marmara denizinin dipteki oksijen sayısının yüzde 0.5 olduğunu aktaran Tekin, “Marmara, Akdeniz ve Karadeniz’in astımlı çocuğudur. Kanal İstanbul açılırsa ilk 10 yılda Karadeniz’deki balıklar artacak. Ancak ikinci 10 yılda alt tabakadaki oksijenin bitecek ve dip suyun kimyasının değişmesi sonucu İstanbul Boğazı çürük yumurta gibi kokacak” dedi.
‘GEMİ GEÇİŞ SAYISI ARTMADI AZALDI’
Gemilerin İstanbul Boğazı’ndan 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne göre geçtiğini anımsatan Tekin hükümet yanlısı gazetelerde çıkan birtakım yanlışlara da dikkat çekti: “Montrö Antlaşması’na göre boğazdan geçişlerde sadece Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin askeri anlamda tonaj sınırlaması var. Onun dışında uluslararası hukukun verdiği avantajla serbest geçiş hakkına sahip gemiler. Serbest geçiş hakkı varsa boğazı kullanır 100 bin dolar verip neden kanaldan geçsin?” Tekin, ÇED raporunda projenin yapılma gerekliliğinde boğazda yer alan gemi sayısının arttığından söz edildiğini ancak bunun gerçeği yansıtmadığını ifade etti: “Deniz Ticareti Genel Müdürlüğü İstanbul Boğazı gemi geçişi istatistik verilerine göre son 10 yılda bir artış yok aksine yüzde 22.46 oranında azalış var.”
‘KANAL BOĞAZDAN TEHLİKELİ’
ÇED raporunda projenin yapılma gerekliliklerinden bir diğer argüman ise, tanker taşıyan gemilerin yaratacağı “güvenlik riski.” Boğaz ile kanal kıyaslandığında kaza anlamında Boğaz’ın daha güvenli olduğunu izah eden Tekin, “Boğaz’ın en dar yeri 698 metre, en geniş yeri 3 buçuk kilometre. Kanalın genişliği yüzeyde 250 metre burada da kaza olma ihtimali var. Burada oluşacak kazada kanala sıfır evlerde oturan insanların güvenliğini tehlikeye atmış olursunuz. Ayrıca 100 yıllık ömür biçilen kanalda olası bir tanker patlamasında oluşacak yangın kanalın kullanılamaz hale gelmesi demektir” dedi. Projede yaklaşık 1 buçuk milyona yakın işçinin istihdam edileceği söyleniyor. Tekin, 2012 yılından itibaren iş cinayetlerinin artarak devam ettiğini hatırlatarak projenin bu açıdan da sorunlara gebe olduğuna dikkat çekti. (İstanbul/EVRENSEL)