4.9 C
İstanbul
23 Kasım Cumartesi, 2024
spot_img

ÇEVİRİ I Mészáros ve Chávez: Filozof ve Llanero (1) – Chris Gilbert

Her ikisi de yıkıcı, yabancılaştırıcı ve tehlikeli sermaye düzeninin yerini alacak bir komünal düzeni savundu.

Venezuelalı devrimci siyasetçi Hugo Chávez ve Macar entelektüel Istvan Mészáros arasındaki uzun süren ve nihayetinde iki yönlü olan ilişkinin meydana gelişi garip ve ilginç bir hikaye. Bu bir seçici bir yakınlaşma öyküsüdür. Bir yanda Venezuela llanos2’larında tabak çanak almaya gücü yetmeyen bir evde yetişen bir çocuğumuz var. Büyükannesiyle yaşayan genç Hugo, Magallanes takımında atıcı olan adaşından (el Latigo Chávez) aldığı ilhamla beyzbol oynamak isterken sokaklarda şeker satıyor. Silahlı kuvvetlere bir pelotero3 olma umuduyla giriyor, ancak kısa zaman sonra ordunun ona, Venezuela toplumunun adaletsizlikleri ve çelişkilerini gözlemlemesi için ayrıcalıklı bir keşif noktası olmasının yanında, siyaset ve tarih çalışabileceği bir okul imkanı sunduğunu keşfediyor. Hikayenin diğer yanında, eski Venezuela başkanından tam bir nesil daha yaşlı olan Mészáros var. Mészáros Budapeşte’de yoksulluk içinde büyümüş, Georg Lukács ile çalışmış, 1956 ayaklanmasının4 ardından İtalya’ya göç etmiş, daha sonra da hayatının geri kalanını geçireceği İngiltere’ye taşınmış.

Mészáros’un yaşamını böyle etkileyici ve sosyalist inşa konularına ilgili kılan şey Soğuk Savaş’ın iki yanını da görmüş olmasıydı, hem “reel sosyalizmi” hem de yirminci yüzyıl kapitalizmini aynı sistemin iki biçimi olarak kavradı. O buna sermaye sistemi adını verdi. Doğu ve batının çoğu ülkesi arasındaki temel benzerlik kendi çalışma süreçlerini denetlemeyen işçilerden artık emek çıkarılmasıydı. 1960’ların sonu ve ‘70’lerin başında Mészáros, paylaşılmış sermaye sisteminin nasıl bir derin krize girdiğine tanıklık etti5. Bir yanda Batı ülkeleri Frances Hayek ve Milton Friedman’ın teorilerinden esinlenerek neoliberal reformları yürütmeye girişti. Bu yeni uydurulmuş neoliberal politikalar Batı’nın işi yokuşa sürmesine olanak tanıdı, kesin biçimde çözemeyeceği bir krizden sağ salim kurtuldu. Diğer yanda ise Doğu Bloku’nda aynı yapısal kriz post-devrimci sistemlerin iç patlamasına bir gerekçe olacaktı, öyle ki, bu ülkelerin melez doğası nedeniyle (işçilerden artık emek çıkarılmasını sürdürdüler ancak aslında kapitalist sistem ile aynı ekonomik baskıyı uygulayamadılar) Ronald Reagan ve Margaret Thatcher hükümetlerinin sınırlı başarısı bile ortadayken bu krizden çıkış yolu bulamadılar.

Bu dönem hala “üç dünya” çağıydı, Mészáros bunların ikisinde yaşama ve çalışma şansından kaynaklı olarak, temel fikirlerini geliştirdi. Bu fikirlerin en önemlisi sermayenin temelde, üzerinde hakim olduğu dikey işbölümüne bağımlı bir metabolik sistem olduğuydu. Sermaye’nin metabolik sistemi Batı’da olduğu gibi kendisini başlı başına kapitalizm olarak gösterebilirdi, ancak post-devrimci toplumlarda değişik biçimler de alabilirdi. Bunu refere etmek için Mészáros Sovyet sermaye sistemi, post-devrimci sermaye sistemi ve bazen de post-kapitalist sermaye sistemi terimlerini kullandı.

İddiası sermaye sisteminin hiyerarşik, antidemokratik metabolizmasının ve artık emek çıkarılma sürecinin “reel” ya da “fiilen var olan” sosyalizm olarak bilinen sistemin içinde var olmaya devam ettiğiydi. Bu tezin doğal sonucu; sadece sermaye sisteminin kapitalist biçimi değil bütün sermaye sisteminin aşılması, içerisinde işçilerin derinlemesine demokratik bir yolla, bilinçli olarak üretimi denetleyeceği bir toplumun radikal bir yeniden organizasyonu yoluyla olabilirdi. Sistemin kriziyle karşı karşıya gelindiğinde gereken daha az sosyalizm değil daha fazlasıydı! Bu alternatif toplumun bütün düzeylerinde özyönetimli üretim yapılması ve aslî demokrasinin mevcudiyeti Mészáros’un komünal sistem olarak adlandırdığı sistemin belirleyici özellikleriydi. Mészáros bu sistemi sermaye sistemine alternatif olan yegâne uygulanabilir, sürdürülebilir sistem olarak görüyordu.

Chávez’in fikirleri ve siyasetiyle olan yakınlık yalnızca bu kısa girizgâhtan bile yeterince anlaşılır olmalı. Bilindiği üzere Chávez sosyalizmin merkezî öğesi ve baş etkeni olarak aslî demokrasiye dair katı bir inanca sahipti; halk konseyleri ve diğer öz-örgütlenme biçimlerinin Venezuela halkını özgürleştireceği iddiasındaydı (Sayısız vesileyle söylediği üzere, “Yalnızca halk halkı özgürleştirebilir”); ve sosyalizmin inşası için sonunda komünal bir sistemde karar kıldı (Mészáros’un yirmibirinci yüzyılda “daha az” sosyalist değil, “daha çok” sosyalist bir sosyalizmin gerekli olduğu iddiasını yankılayarak). Büyük ölçüde farklı geçmişlere ve yetişme tarzlarına rağmen, bütün bu nitelikler bu iki figür arasında çarpıcı bir eşbiçimlilik meydana getiriyor. Şaşırtıcı bir biçimde, Chávez takipçilerini ve önemli kaynaklarını büyük ölçüde Macar felsefecinin sosyalist geçiş yaklaşımına dayalı olan bir hipoteze seferber etmişti.

Chávez komüne nasıl “ulaştı”?

Chávez’in komünü sosyalist inşa sürecinde temel stratejik öğe olarak görmesine yol açacak kadar Mészáros’un etkisine açık oluşunu anlamak için üretim alanlarında Bolivarcı Süreç dönemi esnasında geçmiş deneyimin gidişatına (bu tecrübelerin karışık sonuçları sebebiyle ortaya çıkan inişli çıkışlı olma durumu da dahil olmak üzere) bakmak faydalı olacaktır.

Devrimden sonra Venezuela ekonomisinin genel doğasını değiştirmek için atılan ilk adımlardan biri tüm ülkede kooperatifler yaratma girişimiydi.

2003 civarında girişilen bu inisiyatif özel bir yasal çerçeveye sahipti ve ekonomik canlılığın yaşandığı on yıllık süre boyunca çoğunlukla petrol gelirlerinden çekilen kaynaklar devasa miktarda bu alana kaydırılmıştı.

Bolivarcı sürecin altın çağında tipik olan coşkulu kitlesel katılımla birlikte, sarı bir yuvarlak içinde yan yana duran iki çam ağacı resmeden logolarını gururla gösteren kooperatifler bütün Venezuela’da mantar gibi yerden bitmeye başladı. Tarım, farklı manifaktür türleri ve hafif sanayi gibi üretim kooperatiflerinin yanında taksi, sosisli sandviç, saç kesimi kooperatifleri gibi bir dizi hizmet kooperatifi de hayata geçiyordu.

Bu yıllarda Venezuela’da ortaya çıkan her türden kooperatif çeşitli düzeylerde somutluk sergiliyordu. Bu kooperatiflerin bağlamlarının ürünleri insanlardır, ve çoğu Venezuelalının deneyimlemiş olduğu umutsuzluk verici, uzun süreli dışarıda bırakılma/kabul edilmeme durumu göz önünde tutulduğunda çoğu insanın yalnızca kağıt üstünde olan kooperatifler oluşturması şaşırtıcı olmaz; çünkü bir kooperatife kayıt olarak devlet sözleşmelerine ve yardımlarına erişim sağlanabilir. Ancak, somut üretim aletleri kullanan etten kemikten işçilerce işletilen, gerçek kooperatif olmakta yetersiz kalan ama yine de gerçekten var olan kayıtlı kooperatifler de vardı. Nereden bakılırsa bakılsın, kooperatiflerin çoğu, kooperatif yasaları arkasında gizlenen bütünlüklü bir patronlar ve hiyerarşi yapısına sahip, yalnızca sıradan kapitalist işletmelerdi. Chávez süratle, büyük bir olasılıkla danışmanlarına ve okumalarına dayanarak, kooperatiflerin sorun yaratabileceğini anladı; kolektif mülkiyete rağmen, onlar hala özel mülkiyetti. Kooperatifler, genel olarak toplumla, rekabete girdikleri diğer kooperatifler de dahil olmak üzere diğer işletmelerle çekişmeli ilişkileri olan temelde bir tür kolektif özel mülkiyetti.

Chávez, ülkenin hedef olarak sosyalizmi sürdüreceğini belirttiği 2006 civarında genellikle karışık bir formatta olan devlet mülkiyetinin çeşitli biçimlerini tecrübe etmeye başladı. Bu dönem ortak yönetim ve toplumsal üretim işletmeleri denilen yapıların dillere pelesenk olduğu dönemdi.

Marksist bir temeli olan insanlar toplumsal üretim işletmesinin, bütün kapitalist işletmeler toplumsal üretime dayandığından dolayı defolu bir kavram olduğunu bileceklerdir. Kapitalizmde, kapitalist üretimin oldukça toplumsal – kapitalist işletmenin insanların çokluğunu işe koştuğu ve dünyaya ulaşan bir tedarikçiler ağına sahip olabileceği anlamında – ancak (giderek daha az elde toplanan daha büyük bir yoğunlaşmaya eğilimli olan) kapitalist mülkiyetin özel ve “antisosyal” olmasından kaynaklı temel bir çelişki vardır. Bu sorunlu terimlendirmenin farkına vardıktan sonra Chávez söylemini değiştirdi ve bu isimlendirme yerine toplumsal mülkiyet işletmelerini (İspanyolcada kısaltılmış haliyle EPS’ler) kullanmaya başladı.

Bu dönem hayranlık veren anları olmasının yanında inişli çıkışlı bir dönemdi. Bazı önemli başarılara ulaşıldı. Birkaç yıl boyunca, yemeklik yağ işletmesi Industrias Diana ortak yönetim modeli altında işleyen amiral gemisi konumundaki devlet mülkiyetli işletme oldu. En görkemli zamanı işçilerin kendilerinin işletmeyi yönettiği dönemdi, ancak sonrasında bazı ordu mensupları üretimi yönetmek üzere atandılar ve işler kötüye gitmeye başladı. Şu anda ortadan kaybolmuş olan Carlos Lanz tarafından işletilen, Venezuela’nın Guyana bölgesindeki alüminyum fabrikası Alcasa başka bir çarpıcı deneyimdi. Oliver Ressler ve Dario Azzellini tarafından çekilen 2006 yapımı “5 Fabrika” filmi, özellikle başarı hikayelerine odaklanarak bu deneyimlerin bir kısmına ışık tutuyor.67 Yine de döneme bir bütün olarak bakıldığında, (Diana yağ fabrikasında olduğu gibi sıklıkla bürokratikleşme sorunları sebebiyle) Venezuela’nın devlet idaresindeki işletmelerinin başarısızlıkları ve eksiklikleri olduğu da açıktır.

Bu ekonomik deneyimlerin güzergâhının ardından – bunlar bir şekilde yirmibirinci yüzyıl sosyalist deneyiminin mikroekonomideki hızlandırılmış bir tekrarını temsil etmektedir – Chávez sosyalist üretim için alternatif bir modelle ilgilenmeye başladı. Yalnızca beş yıl içerisinde Bolivarcı süreç ilk kooperatifleri ve sonrasında devlet mülkiyetini, her ikisinin de

sınırlılıklarını tecrübe ederek denemişti. Şimdi ise süreç bu sınırlılıkları aşan yeni bir modele ilerlemeye girişmekteydi: komün. Chávez 2009 ve 2010 yıllarında, nihayetinde komüne döndüğünde kısmen Çin komünlerinden esinleniyordu – bunu ifade etmekle birlikte Chiliying komünü hakkında küçük bir kitabı da elinden düşürmüyordu. Buna karşın Chávez’e asıl kılavuzluk eden felsefeci Mészáros oldu. Hatta, Chávez Mészáros’tan öyle ilham almıştı ki felsefecinin komünal sistemin Venezuela’nın sosyalist inşa çalışmalarının merkezine yerleştirdi ve doğrudan bu düşün insanının fikirlerinden temel bir şekil alan bir proje için devasa kaynakları seferber etti.

Kayıp bağlantı

Chávez ile Mészáros’un düşüncesi arasındaki ilksel yakınlıktan bahsettik ve onların entelektüel eşzamanlılığının bazı sebeplerine işaret ettik. Ancak bu bambaşka geçmişlere sahip insanların arasındaki gerçek, somut bağlantı nasıl ortaya çıktı? Bu bağlantının adı Jorge Giordani, hem Chávez’in hem de Mészáros’un arkadaşı olan Venezuelalı bir üniversite profesörü. Tarihsel açıdan önemli olan arkadaşlıklarda sıklıkla olduğu gibi, Giordani ilk olarak Mészáros’la ardından da Chávez’le bir dizi rastlantı sonucu tanıştı. Müzmin bir solcu olan Giordani üniversite kariyerine Karakas’ta mühendislik ve planlama okuyarak başladı, ancak öğrenimine İtalya ve İngiltere’de devam etti, burada dairesi Wimbledon tenis kortlarına bakan Mészáros’u ve ailesini tanıdı.8

Giordani Venezuela’ya döndükten sonra Kalkınma Çalışmaları Merkezi’nde akademik çalışmalarını sürdürdü, burada kendilerine Robin Williams’ın filminden ilhamla Ölü Planlamacılar Derneği adını veren gayri resmi bir ekip oluşturdu. Bu sol eğilimli grup planlama ve kalkınmayla ilgili konular üzerinde çalıştı. Giordani döndüğünde ülkeyi köpürmekte olan bir halde bulmuştu. 1989 Caracazo katliamı ve bu katliamı tetikleyen neoliberal düzenlemeler entelektüellerin dünyayı içinden seyrettikleri fildişi kulelerini bile sarsmış, ülkenin ilerici akademisyenlerinin de ilgisini çeken bir krizin yolunu açmıştı. 26 Mart 1993’te Ölü Planlamacılar grubunun üyelerinden Francisco Mieres ve Adina Bastides, 1992 isyanındaki başarısızlığının ardından Yare’de hapsedilen Chávez’i ziyaret etmeye karar verdiler.

Yalnızca birkaç ziyaretçiye yer vardı, bu ikiliye eşlik etme fırsatı verilen ilk kişi Héctor Navarro, “bir ziyaretçi olarak bile” hapishaneye gitmek istemediğini söyleyerek tereddütte kaldı. Başta gardiyanların izin vermemesine karşın bu durum Giordani’ye bir fırsat sundu. Sonunda hapishane yetkilileri ona izin verdi ve kendisini genişçe, gürültülü bir toplaşmanın içinde buldu, bir hapishane hücresinden çok kaotik bir partiye katılmış gibi görünüyordu.

Öğleden sonra saat 5 civarında ayrılma vakti geldiğinde – kapanıştan yalnızca birkaç dakika önce – Giordani gitmek için ayağa kalktı. Tam o anda Chávez’in “Profesör!” diye seslendiğini duydu. Mieres’e olduğunu düşündü, ama mahpus asker netti: “Hayır, size söylüyorum.” İşte o zaman Chávez Giordani’ye, hapisteyken devam ettiği siyasi bilimler bölümünde tez danışmanının kendisi olmasını istedi. 1992 ordu isyanından önce profesörler iletişim kurmaya çalıştığını söylediğinde Giordani’nin ilk tepkisi ferahlama oldu: “Tanrıya şükür benimle daha önce temasa geçmediniz, yoksa sizinle burada hapiste olacaktım.” Yine de Chávez’in tez danışmanı olmayı kabul etti. Bu önemli dostluk böyle başladı, Antonio Gramsci, Karl Marx ve elbette Mészáros’u konuştukları, (yetkililer engelleyene kadar) Giordani’nin Chávez’i her hafta hapishanede ziyaretleriyle de devam etti.

Giordani Mészáros’un fikirlerine İngiltere’de tanıştıklarından beri ilgiliydi. Şimdi Venezeula’ya dönmesiyle, kendi ifadesiyle bir nevi “taşıma kayışı” olmuştu. Venezeula’daki gelişmeleri Macar filozofa aktarıyor ve daha genelde, 1990’lar boyunca Mészáros ile Chávez arasında bir bağlantı görevi görüyordu. Giordani’nin önemli görevlerinden birisi 1995’ten başlayarak Mészáros’un devasa eseri Sermayenin Ötesinde’yi9 İspanyolca’ya çevirtmekti. Başlangıçta Ölü Planlamacılar Derneği bin sayfalık eserin her farklı bölümü için ayrı bir üyenin sorumluluk aldığı kolektif bir çeviri yapmaya girişti. İyi gitmedi. Ancak Giordiani tüm metni çevirmeyi kabul eden Eduardo Gasca adlı lise arkadaşıyla karşılaşma şansını buldu.

Venezuela’nın Vadell Hermanos Yayınları’ndan çıkan bu büyük eserin İspanyolcaya ilk çevirisini yapması böyle gelişti. (Beklenmedik şekilde Mészáros çevirinden oldukça hoşnut kaldı, Gasca’nın Attila József10 şiirlerine yaptığı çevirilerin yıllar önce doğrudan Macarca’dan çevirilenlerden daha iyi olduğunu düşünüyordu!)

Mészáros ve Komünal Sistem

Chávez Sermayenin Ötesinde’nin ağır cildini resmî toplantılarda, televizyona çıktığında, bakanlarına okumalarını ve üzerine çalışmalarını isteyerek sık sık tanıtmaya çalıştı. Ayrıca bazen, kitabı yabancı yetkililere de (İran komünistlerinin çevirdiği bir kopya aldığı için bayağı canı sıkılan Mahmut Ahmedinejad da bunlara dahil) verdiği oluyordu. Chávez’in bütün konuşmalarının yer aldığı Todo Chávez web sitesinde, 2003 yılında Chávez’in fikriyatında Mészáros’a ilişkin nasıl referanslar olduğu ve daha sonra, başkanın on yıl sonraki zamansız ölümüne değin giderek artan oranda diskurunda yer ettiği görülebilir.11 Chávez bu konuşmalarda sıklıkla kitabın başlıkları ve toplumsal metabolizma, çağımızın zorlukları, geriçevrilmezlik, insana faydalı geçiş gibi ünlü ifadelerinden bahseder ve Mészáros’un eserinin üzerine çalışılmasını teşvik eder. Ancak referanslar aslında seyrektir. Öyleyse, Mészáros’un kilit fikirleri tam olarak nelerdir ve bunlar Chávez’i nasıl etkilemiştir?

Mészáros’un ana keşfi “sermaye sisteminin” kapitalizme eşit olmadığıydı. Belirleyici Marksist kategori olarak kapitalizmi değil de kapitali/sermayeyi odak almasının temelini oluşturmak için filozof, Marks’ın en önemli eserinin yalnızca adını (kitabın adı ne de olsa Kapitalizm değil, Kapital’dir) ve ilk cildin sıklıkla yanlış çevrilen adını (Frederik Engels’in yorumladığı şekliyle “Kapitalist Üretimin Eleştirel Bir Analizi” değil, “Sermayenın Üretim Süreci”) göstermesi yeterli olabiliyordu. Mészáros’un iddiası, Marks’ın temel inceleme konusu olan sermayenin yayılmış, her yere nüfuz etmiş bir metabolizmayı ihtiva ettiği yönündeydi. Bu metabolizma, açgözlü kapitalistlerin artı değer çıkarılması yoluyla işçileri sömürdüğü bir senaryoya indirgenemez, daha çok insanın doğa ve diğer insanlar ile olan ilişkisi üzerindeki sermaye mantığı yoluyla empoze edilen bir dizi daha temel (“ikinci derece”) dolayımı içerir. Bu dolayımlar yoluyla sermaye, bir yanda yabancılaşmış üretim araçları, üretim süreci üzerindeki kontrolünden uzaklaştırılan üreticiler ve dışsal olarak empoze edilen üretim hedefleri yoluyla işe koşulan emek hakimiyetini içeren yekpare bir sistem meydana getirir ve bunu sürekli yeniden üretir; diğer yanda ise sermaye sistemi aile ilişkilerini, parayı ve paranın toplumsal ilişkilerin genişleyen kapsamı üzerindeki esrarengiz biçimlerini şekillendirir ve yabancılaşmış idarî ve denetimsel devlet biçimlerini meydana getirir.12

Mészáros’un tüm toplumu kapsayan, organik sermaye sistemi hakkındaki bulgusu tamamen teorik değildi. Aslında tezinin tarihte gözlemlenebilecek pratik sonuçları vardı – şöyle ki, kapitalist sistem alt edilebilir ve yine de sermayenin “mantığı” ya da “metabolizması” olarak adlandırdığı şey yeniden üretilebilirdi. “Sermaye olmadan kapitalist hiçbir şeydir [ama] ilişki tam tersi biçimiyle işlemez.” diye yazdığında bunu açıklıyordu.13 Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkelerinde olan tam da buydu. Bunlar gerçekte – bazı eleştirmenlerin savunduğu gibi devlet kapitalist toplumlar değil – post-kapitalist toplumlardı, ancak sermaye sisteminin ana öğelerini yeniden üretmeyi sürdürdüler, bu öğeler arasında işçilerin üretim süreci üzerinde denetimlerinin olmaması (emek üzerindeki hiyerarşik komuta), üretim hedeflerinin yukarıdan demokratik olmayan bir biçimde dayatılması, yabancılaşmış üretim araçları, artı değer çıkarılması ve emeğin yabancı nesneleştirilmesi.14 Sovyet sistemi kapitalist olmasa da bir sermaye sistemiydi, çünkü bu temel özellikleri taşıyordu. Sovyet sisteminde eksik olan dar anlamda kapitalist özellikler, en önemlisi kapitalizmin (çalışmak ya da aç kalmak durumunda olan) işçiler üzerinde uyguladığı ekonomik baskı, bir noktada onun Batının üretici gücüyle rekabet yeteneğini gerileten bir engel teşkil etmiş olacaktı. Bu sebeple, işletmelerin tepeden aşağıya denetimini sağlamış olan Sovyet liderleri kısa zaman sonra Batının serbest pazarlar ve tam kapitalist restorasyon biçimine sahip bir “ikiz kardeşe” sahip olmak istediler.

Fakat Mészáros keşfini sadece içerisinde yaşamış olduğu Doğu Blokunun gerçekte var olan sosyalizmini eleştirmek için kullanmadı, aynı zamanda onu alternatif stratejik bir teklifin temeli olması için işe koştu. Sermayeyi alt etmede başarısız girişimleri olan, bir yanda reel sosyalizmin, diğer yanda evrimci sosyal demokrasinin tersine -Mészáros çok fazla ortak noktaları olduğuna inanıyordu- Macar filozof bütün sermaye sistemine alternatif olabilecek hakiki bir sosyalist geçişin üzerine yazmayı kendine görev edindi. Bu kendi ayakları üzerinde durabilen alternatifi inşa etmek zor bir imtihan olacaktı, o da hiçbir zaman bu zorlukları saklamadı. (Chávez Mészáros’un iddiasını, Mars’a gitmekten daha zor, diyerek özetliyordu.15) Bu görev aynı sermaye sistemi gibi kendini yeniden üretebilen ve farklı öğelerinin karşılıklı olarak birbirlerini desteklediği bütünlüklü, organik bir sistem oluşturmayı gerektirecekti. Bütünü hedeflemeden, sermaye sisteminin yalnızca bir kısmını – örneğin yabancılaşmış üretim araçlarını – alt etmenin bir anlamı yoktu, çünkü sermaye sisteminin çeşitli öğelerinin hepsi birbirinin içine nüfuz etmiştir ve bu öğeleri onları alt edecek herhangi bir kısmi kalkışmaya başarılı biçimde direnebilir. Gerekli olan, bileşenlerinin birbirini karşılıklı olarak desteklediği yeni bir organik sistem yürütme hedefiyle, bütüncül, kapsamlı bir stratejidir.

Ya Komün ya da hiçbir şey!

Mészáros bu alternatif sistemi – hakiki sosyalist sistemi – temelde komünal bir sistem olarak görüyordu. Buna kendini oluşturan komünal sistem ismini verdi. Macar düşün insanı hem Marks’ın yayınlanmıış eserlerinin hem de el yazmalarının arşivlerini, Marks’ın komünal üretimi sermaye sistemine ve onun post-festum toplumsal üretimine (Marks’ın olağan devletçi okumalarında örtbas edilen ancak herhangi bir gözü açık okuyucu için belirgin olan bir olgu) az ya da çok tutarlı bir alternatif olarak gördüğünü ortaya çıkarmak için sıkı bir şekilde taradı.16 Bu çaba yorumlayıcı ve metinsel bir iddia haline geldi. Yorumlayıcı ve açıklayıcı bu kaydın ötesinde Mészáros üreticileri yönlendirmek için üretimin denetimini düzenlemek,pazarı alt etmek, metaların ve paranın fetişistik biçimlerini dışlamak, ve rasyonel biçimde alınan hedeflerle sürdürülebilir büyümeye olanak tanımak için tek yolun, her bir tarafın geri kalanları desteklemesi anlamında organik olacak bir şekilde, komünal bir sistem olduğunu göstermek için çalıştı. Bunun açık neticesi komünün sermayenin yıkıcılığı giderek artan organik sistemine karşı tek uygulanabilir tarihsel alternatif olduğuydu. Yalnızca komünal sistem “Kendi amaçlarını güvenceye alması için bireylerce kullanılabilir olan … bir sosyal metabolik değişim çerçevesi” sunmaktadır.17

Mészáros bu iddiayı çeşitli vesilelerle tekrarladı. Örneğin, 2008’de Monthly Review’da yayınlanan, Beyond Capital’de geçen anahtar temaların ele alındığı bir makalede Mészáros’u sermayenin “aynı zamanda her an her yerde yıkıcı sistemine” gerekli alternatifin komünal toplumsal yeniden üretim şekli olduğunu iddia ederken bulmaktayız: “yalnızca komünal biçimde örgütlenmiş sistem, tarihsel olarak uygulanabilir organik bir metabolik yeniden üretim sistemi olarak tutarlı bir bütün içerisinde bütün yaratıcı bireysel ve kolektif güçlerin sosyalist entegrasyon şeklinin çok yönlü ve esas teşkil eden parçalarının sürekli gelişimi için genel çerçeveyi sağlamaya yetkindir.”18 Bu pasaj gerçekten de dolambaçlıdır ve ne yazık ki Mészáros’un tipik teorik anlatımıdır. Buna karşın, temel fikir, eğer hedef “zengin toplumsal bireyler” yaratmak ise, bu türden bir kendini gerçekleştirme yalnızca Marks’ın Kapital’de bahsettiği, kendi çalışmalarının yapısı, hedefleri ve yöntemlerini belirleyen “özgürce birleşen” üreticiler yoluyla elde edilebilir.

Komünler işbirliğine dayandığından tam bir sürdürülebilir alternatif sağlar. İşbirliğinin sürdürülebilirliğin artırılmasındaki rolü, tersi senaryoyu ele alarak açıklanabilir. Sermaye sistemi içerisinde entegre olan çelişkiye sahiptir, bu sadece birbiriyle rekabet eden farklı sermayeler arasındaki antagonizma değil, aynı zamanda sermaye ile emek arasındaki yapısal çelişkidir. Sosyalist alternatif sistemde doğrudan üreticiler, kendi belirledikleri hedeflere yönelik sorumluluğu alarak karar verme süreçlerini kendileri gerçekleştirir. Ancak bunu, kendilerini sürekli olarak buna zıt hedefli olan, ters istikamete çeken diğer toplumsal aktörlerle bulduklarında yapamazlar. Bu nedenle, sosyalist alternatif, denetim sürecinde ve hedeflere yönelik karar alma sürecinde işçilerin kişisel dahiliyetine dayalı olan, kapsamlı biçimde birbirine bağlı bir toplumsal bilinç gerektirir.19 Aksi halde, bireyler ve kolektif arasındaki düşmanca ilişkiler ve çelişki toplumun uyumuna çok büyük zarar veren denetlenemez ayrılıkçı güçleri harekete geçirecektir. Mészáros’un – sermaye sistemi mantığının ayrılmaz parçası olan (hem sermayeler hem de sermaye ile emek arasındaki antagonizma) – hasım ilişkilerin yalnızca işbirliğine dayalı komünal sistem yoluyla alt edilebileceği yönündeki iddiasının temeli budur.

Bu yeni türde toplumun temel niteliği, Ricardo Antunes’in sözleriyle, “hayatî fonksiyonlarının, bu fonksiyonların denetiminde dışsal, dıştan gelen bir yapı tarafından değil, özgürce birleşen üreticiler tarafından otonom biçimde etkin olarak yerine getirilmesidir”20 Hem bir üretim hem de içsel demokrasinin organı olarak komünden başka hangi sistem bu üretimin özyönetimli denetimini uygulayabilir? Aslında çıkış noktası Marksizm ve felsefenin detaylı bir ele alınışı olan ve sunuluşu anlaşılması güç olmasa da oldukça karmaşık olan Mészáros’un fikirleri Chávez’in sloganında özetlenebilir: Komün ya da Hiçbirşey! Mészáros’un bin sayfalık büyük metninin temel savı yalnızca komünal bir sistemin yıkıcı, yabancılaştırıcı ve tehlikeli sermaye sisteminin yerini alabileceğidir. Beyond Capital’de bu sav bütün esere hakimdir ancak en bariz biçimde 19. bölümde (Komünal Sistem ve Değer Yasası) ortaya serilir.

Devlet de Gitmeli

Yakın dönem Marvel filmi Black Widow’da (2021), tuhaf Kızıl Muhafız figürü – Aleksey Şostakov isimli, toplumdan dışlanmış bir Sovyet “süper askeri” – ortaya çıkar. İlginç biçimde, karakter bir anti-komünist dönek ya da sağ kanat bir muhalif olmayan bir tür Sovyet muhalifi olarak temsil

edilir. Kendisi de kabul ettiği şekilde Kızıl Muhafız’ın günahı hala “devletin sönümleneceğine” inanıyor olmasıdır. Marvel’in garip Soğuk Savaş sonrası politikasını (Soğuk Savaş’ı geride bırakmak yeniden canlandırmak kadar imkansız gibi görünmektedir) bir yana bırakırsak, solcu bir Sovyet muhalifinin ana akım sinemada var olması merak uyandırıcıdır. Bunu nasıl anlamamız gerekir? Bir seçenek bugün komünizmin bu denli zayıf olduğu için ona yapılan referansların yalnızca hoşluk olsun ya da nostalji olsun diye yapılabilir olması – yalnızca eğlence için! Ancak daha iyimser olursak, Kızıl Muhafız’ın “ultra solculuğuna” büyük ekranda ayrılan yer, senaristler ve halk arasında hem kapitalist sistem hem de başarısız Sovyet sistemine bir alternatifin gerekli olduğu yönünde giderek büyüyen bir farkındalığın semptomu olarak okunabilir.

Sosyal demokratların ve eski Stalinistlerin devlet biçimine can havliyle sarıldığı bir dünyada, devlet sorunuyla şevkle ilgili ve devletin alt edilişini Marksist siyaset teorisinin tartışılmaz çekirdeği olarak ortaya koyan Mészáros, Kızıl Muhafız’ın soydaş ruhu olarak görülebilir. Devlete karşı olan ve devletin nihai yok oluşuna kendini adamış olmasına rağmen, Mészáros bu konuda herhangi bir istençcilikten kaçınma noktasında her zaman özenliydi. Devlet hüküm ile ortadan kaldırılamaz, ancak “sürekli” bir toplumsal devrim içinde proletaryanın uzun erimli etkinliği yoluyla aşılabilir. Böylesi bir şey, ona göre, proletaryanın “acı verici raddede bir uzun zaman ölçeğinde devrimci sürecin içerisinde etkin dahiliyetini”21 gerektirir. Yalnızca proletaryanın yeni bir metabolizma meydana getirme ve “[sosyalist bir] toplumsal ekonominin yasalarının spontane eylemini” normalleştirmedeki etkinliği devletin nihai sönümlenişine giden yolu açabilir.

Devlet iktidarını ele geçirmek bir devrimde, özellikle de başlangıçta önemli bir adım olsa da, toplumsal metabolizmayı yeniden yapılandırma görevi ortadadır: toplumsal pratiğin bütünlüğü. Bu yeni toplumsal metabolizmayı meydana getirirken sarf edilen çalışmada yeni, hasım olmayan denetim biçimlerini geliştiren bir çerçeve sunması gereken yeni bir siyasi biçimin (işçi devleti ya da halk hükümeti) sağladığı teminatlar yardımcı olabilir.

Ancak dönüştürücü çalışmanın asıl odak noktası; tamamının emeğin yeni etkinlik şeklini bir tür spontane “kökleşmiş huya” dönüştürmeyi amaçladığı normal siyasetten oldukça farklı bir maddi arazi üzerinde, halk düzeyinde olmalı ve emeğin kendisince gerçekleştirilmelidir. Komünün devreye girdiği nokta burasıdır. Sermayenin kuralı temelde “karakter olarak siyasi değil de ekonomik” olduğu için sermaye “siyasi düzeyde parçalanamaz.”22 Aktüel, var olan devlet formasyonuna müdahale etme ya da onu alaşağı etme adımından sonra sermaye iktidarının kendisini ve nihayetinde tüm olası devlet şekillerini bastırma şeklinde ifade edilebilecek stratejik proje gelir.23 Yalnızca bu yeni mantığı halk düzeyinde – komünlerde ve diğer özyönetilen alanlarda- bütün topluma yayılan bir şekilde işletmek bütün devlet şekillerini gereksiz kılabilir.

Tüm süreç aşırı derecede komplekstir. Bu nedenle Mészáros sosyalizme geçişi karmaşık bir ev modelleme projesine benzetir. Johann Wolfgang von Goethe’nin babasının, dönemin Frankfurt yasaları uyarınca inşaat işlerinin sokağa taşmasının yasak olması nedeniyle aile evini içeriden inşa etme hikayesini anlatır. Goethe’nin babası “miras kalan yapıyı kendi bütünlüğünde yeniden inşa ederek”, ailenin kaldığı alanın genişliğini sağlamak için her katta sırayla çalışır.24 Mészáros için bu ustalık isteyen süreç sosyalist geçişe bir model olarak hizmet etmektedir. Çoğu Marksist geçişi kısa ve görece basit bir kapitalistleri kovma ve “onların” devletini yok etme süreci olarak sunma tuzağına düşmüştür. Birçok post-devrimci projenin ikilemlerine ve sıkıntılarına şahit olan Mészáros Marks’ın kendisinin bile çağdaşları ile polemiklere girdiğini ve sosyalist projenin en geniş taslağına odaklanarak geçişin karmaşıklığına değinmede eksik kaldığını hisseder.25 Gerçekte sermaye, emek ve devlet karmaşık sermaye sisteminin birbirine bağlı parçalarıdır; ne kadar iyi niyetli olsa da resmi kararlarla tamamen ortadan kalkması mümkün olmayan bu parçalar içeriden sökülmek durumundadır.

Bir devrimde asli sorunun devlet iktidarı olduğunu söyleyen V. I. Lenin, içerisinde emek ve sermayenin diğer ana sütunlar olduğu organik sermaye sisteminin sürdürülmesinde devletin merkezi konumuna işaret etmekte haklıydı.26 Mészáros bu düşüncesini, devletin sistemin “içsel ilişkilerin bütünlüğünü bir siyasi odak etrafında bir araya getiren … en üstün derecedeki dolayımlaması” olduğunu söyleyerek ifade eder.27 Ancak bu üç öğe (devlet, ücretli emek ve sermaye) derinlemesine iç içe geçtiği için, emeğin sermayeye olan bağımlılığını temelden değiştirilmemiş şekilde bırakarak, basitçe “burjuva devleti parçalayamayız”. Emeğin sermayeye bağımlılığı devletin maddi temelidir ve derin anlamda onu var eden şeydir. Bu tür bir bağımlılık yalnızca, miras alınan bir evin içeriden, yenilikçi bir yeniden inşası gibi, “toplumsal yeniden üretici süreçlerin tümünün radikal bir yeniden yapılandırılması” yoluyla değiştirilebilir.28 Bu karşılıklı bağımlılık göz önüne alındığında, iktidarı aldıktan sonra devletin sönümlenmesi, hem sermaye hem de bağımlı emeğin sönümlenmesini sağlamanın uzun vadeli ve zorlu sürecine bağlıdır: “Bir yanda sermayeye olan yapısal bağımlılığından ve diğer yanda yabancılaşmış bir devlet iktidarı tarafından siyasi karar alma düzeyindeki tali pozisyonundan çıkamayan emeğin kısır döngüsü, ancak üreticiler artan bir şekilde sermayenin maddi üstünlüğünü yeniden üretmeye son verirlerse kırılabilir. Bunu yapabilmelerinin tek yolu, hiyerarşik yapısal işbölümüne radikal biçimde meydan okumaktır.”29

Bu yeniden yapılanma projesinde Mészáros içerisinde emeğin protagonist role sahip olduğu uzun vadeli bir toplumsal süreci tasavvur eder. Dayatılan işbölümünün yerini, işçilerin kendileri tarafından emeğin örgütlenmesinin bilinçli biçimde belirlendiği süreç alacaktır.30 Gerekli süreç “toplumsal metabolizmanın bütün denetleyici fonksiyonları … birleşmiş üreticiler tarafından artan şekilde sahiplenildiği ve olumlu biçimde icra edildiği durumda mümkündür.”31

Şimdi şu özellikleri düşünelim: üretimin işçilerce sahiplenilmesi, bütün denetleyici fonksiyonların birleşik üreticilerce icrası, ve idari fonksiyonların topluluk içerisine yeniden entegre edilmesi. Buradaki temel toplumsal biçim nedir? Bu özellikler belirli bir toplumsal biçime işaret eder: komün, ya da en azından, Mészáros’un Goethe’nin aile evi örneğine bayılan ve Alo Presidente programlarında bu örnekten bahseden Chávez’in anladığı budur. Övgüye değer bir biçimde Mészáros sosyalist inşaya giden yolu, karmaşıklığını asla inkar etmeden tasarlamıştı. Chávez’in, Marks’ın ayrıntılı bir teorik açıklama bırakmadığı sosyalist geçiş teorisi alanındaki eserini de vurgulayarak Mészáros’u “Sosyalizmin Kılavuzu” diyerek takdir etmesi boşuna değildi!

Yeni Bir Sosyalist Sistemin Hücreleri Olarak Venezuela Komünleri

Venezuela komünleri meclisler ve diğer taban örgütsel biçimler yoluyla elde edilen, özbelirlenimli üretim kontrolü olan, niteliksel açıdan yeni bir toplumsal metabolizma meydana getirir. Aynı zamanda bu komünler, devletin yerini alabilecek, nihayetinde de devletin ayrık yasallığı ve idaresini ortadan kaldırabilecek demokratik karar verme süreçlerinin somut bir habercisidir.

Gelişmekte olan toplumsal sistemin bazı karakteristikleri basitçe Mészáros’un sermaye sisteminin temel özellikleri olarak belirlediği şeylerin önüne birer eksi işareti koyarak görülebilir – bu karakteristikler Venezuela’nın geniş coğrafyasına yayılmış komünlerde farklı düzeylerde ortaya çıkabilmektedir. Sermaye sistemi üretim araçlarını işçilerden yabancılaştırıyorsa, komün bu araçları topluluğa bağlı kılar. Sermayenin hiyerarşik işbölümü işçilerin yukarıdan aşağıya komuta düzeniyle denetlenmesini gerektiriyorsa, komün bütün üretim yöntem ve hedeflerini demokratik karar alma sonucunda gerçekleştirir, sermayenin dışsal olarak dayatılan üretim hedeflerinin yerini içsel olarak özbelirlenmiş hedefler alır. (Esasında son vasiyeti olan ünlü “Golpe de Timón” konuşmasında Chávez Mészáros’u alıntılayarak sosyalist ilerlemenin ölçüsünün toplumun bütün düzeylerinde sürekli demokrasinin varlığı olduğunu söyler.)32 Nihayetinde bütün sermaye sistemlerinin devlet biçimlerinde ayrık bir yasal ve idari yapı varsa, komün bu yapıları ve idari pratikleri kendi içerisinde birleştirir, karar alma iradesinin toplumsal yapıda kalmasını sağlar.

Genel olarak Mészáros ve Chávez ile, kişi hem geçmişte var olmuş olan hem de şimdi hala işlemekte olan çoğu sosyalist reçeteden radikal bir kopuşu değerli bulabilir. Geçmişte sosyalistler genel olarak geçişin karmaşıklığını hafife aldılar ve yeni bir köklü toplumsal metabolizma yaratmanın merkezi önemini kavrayamadılar. Sonuç sermaye sisteminin hibrit bir modelleme içerisinde devamlılığı oldu, devlet ve onun memurları, işçilerden artı değer çıkarılması rülünü bireysel kapitalistlerden devraldı. Bugün çoğu sosyalist proje yalnızca siyasi iktidarı elde ederek ve işçilere ve toplumun diğer kısımlarına “daha iyi bir paket” sunarak ilerleyebileceği varsayımı üzerinden çalışmaya devam ediyor, süreç içerisinde toplumu ve kendini yeniden şekillendirmede işçinin öz etkinliğine çok önem vermiyor. en iyi ihtimalle işçinin öz etkinliği ve kendini gerçekleştirmesi yalnızca devrimci süreçte bir aksesuar olarak görülüyor ya da daha sonraki bir aşamada gündem olacak bir konu olarak farz ediliyor.

Ancak bunlar tehlikeli fikirler. Bir sosyalist parti iktidarı alırsa, Yunanistan’da Syriza’ya olduğu gibi, kapitalist çıkarların birleşip onu savurarak zayıflattığı durumda onu savunacak sosyalist bilince sahip yeni insanlar nerededir? Yeni rejim altındaki devlet iktidarının, kendini nihayetinde kapitalist restorasyona yol açan geriye doğru giden bir iktidar olarak güçlendirmesi yerine, aşamalı olarak yok olmaya başlamasına hangi güçler sebep olur? Eğer komün gibi belli topluluk temelli kurum biçimlerinde somutlanan emeğin öz belirlenimli etkinliği geçiş sürecinin başından itibaren varlık bulmazsa, bu soruları esasen cevapsız kalır.

Yukarıda göstermeye çalıştığımız üzere, bir yanda Venezuela’da yaşanmış devrimci deneyimin, diğer yanda Mészáros’un yenilikçi düşüncesinin etkisi altında Chávez’in peşinden gittiği hipotez sosyalist oyun kitabında denenmiş olanların çoğundan radikal biçimde farklıdır. Bu hipotez işçilerin öz etkinliklerini ve öz belirlenimli emeğin merkezi olması gerektiğini ve devrimci sürecin başından itibaren kendisini ifade etmesi gerektiğini savunur, bununla birlikte bu etkinliğin meydana gelmesi için yeni bir siyasi ve ekonomik kurum sunar: komün. Diğer sosyalist inşa çerçevelerinin tersine, yalnızca test edilmeye başlansa da bu çerçeve henüz yenilgiye uğratılmadı. Venezuela’da varolan, oldukça güç durumlardaki çeşitli komünler, geçmiş başarısızlıkların korkusuzca eleştirilmesiyle donanmış ve daha iyi, insanca yaşanabilen ve sürdürülebilir bir gelecek yaratmaya gözünü dikmiş biçimde, bu projenin ileri karakollarıdır.

İlgili yazı monthlyreview.org sitesinde 1 Temmuz 2022 tarihinde yayımlanan “Mészáros and Chávez: The Philosopher and the Llanero” isimli İngilizce orijinalinden Göksel Kılınç tarafından direnisteyiz.org için Türkçe’ye çevrilmiştir.

Kaynaklar:

1 Orta-batı Venezuela ve Batı Kolombiya otlaklarında gezen Güney Amerikalı çobanlara verilen isim. (ç.n.)

2 Orta-batı Venezuela ve Batı Kolombiya otlaklarına verilen isim. (ç.n.)

3 İspanyolca argosunda “topçu”,”beyzbol oyuncusu”. (ç.n.)

4 Soğuk Savaş döneminde Macaristan Halk Cumhuriyeti’nde çıkarılan karşıdevrimci eylemler. (ç.n.)

5 István Mészáros, Beyond Capital: Toward a Theory of Transition (New York: Monthly Review, 2000), 680–82.

6 Oliver Ressler and Dario Azzellini, 5 Factories: Worker Control in Venezuela (2006).

7 Bahsi geçen belgesel Venezuela Dayanışma Komitesi’nin YouTube kanalı “Venezuela Dayanisma” üzerinden izlenebilir. Bağlantı linki: https://youtu.be/KaSHFj7TWFk (ç.n.)

8 Jorge Giordani, söyleşi, Caracas, Venezuela, February 11, 2022. Giordani’nin hayatı ve Chávez ile olan ilişkisine dair bütün referasnlar bu röportajdan alınmıştır.

9 Mészáros, Istvan. Beyond Capital: Toward a Theory of Transition. London: The Merlin Press, 1995. (ç.n.)

10 (1905-1937) Macar komünist şair.(ç.n.)

11 Todo Chávez, 10 Mart 2022’de erişildi, todoChávez.gob.ve.

12 Mészáros, Beyond Capital, 108–9.

13 Mészáros, Beyond Capital, 615.

14 Mészáros, Beyond Capital, 108–9.

15 Hugo Chávez, Aló Presidente Teórico 1, Todo Chávez, June 6, 2009.

16 En önemli kısımlardan biri Marks’ın 1857 tarihli Grundrisse el yazmalarıdır (Siyasi İktisadın Eleştirisinin Temelleri). Bu eser komünal üretim, tüketim ve mülkiyet üzerine bolca fikir içerir.

17 Mészáros, Beyond Capital, 131.

18 István Mészáros, “The Communal System and the Principle of Self-Critique,” Monthly Review 59, no. 10 (March 2008): 33–56.

19 István Mészáros, “The Communal System and the Principle of Self-Critique.” Marks’ın kendisi “komünist kitle” hakkında yazmaktadır

20 Ricardo Antunes, introduction to István Mészáros, The Structural Crisis of Capital (New York: Monthly Review, 2010), 21.

21 Mészáros, Beyond Capital, 470.

22 Mészáros, Beyond Capital, 472.

23 Mészáros, Beyond Capital, 495.

24 Mészáros, Beyond Capital, 493.

25 Mészáros, Beyond Capital, 676–77.

26 I. Lenin, “One of the Fundamental Questions of the Revolution,” in V.I. Lenin, Collected Works, vol. 25 (Moscow: Progress Publishers, 1977), 370–77.

27 Mészáros, Beyond Capital, 491.

28 Mészáros, Beyond Capital, 494.

29 Mészáros, Beyond Capital, 495.

30 Mészáros contrasts the imposed “division of labor” to the consciously planned “organization of labor.” In the latter, workers themselves allot time to different productive tasks according to self-determined criteria. Mészáros, Beyond Capital, 757.

31 Mészáros, Beyond Capital, 495.

32 Hugo Chávez, “Strike at the Helm,” MR Online, April 1, 2015.

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN KASIM SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol