Her yıl binlerce işçi, “mevsimlik” adı altında çalışmak üzere, ülkenin birçok bölgesine doğru yola çıkıyor. Bu işçilerin çoğu kadın ve çocuk. Bazen kamyon kasalarında görülüyorlar. Bu çok riskli seferlerde kaza geçirebiliyorlar. Çalışacakları yerlere ulaşmadan hayatlarını kaybeden kadınlar var. Mevsimlik tarım işçiliğinde aile üyelerinin hepsinin yapabileceği işler olduğundan, çocuk emeği de devreye giriyor. Düşük ücret, tarım alanlarındaki çadırlarda sağlıksız yaşam koşulları, kadın emeğinin görünmezliği… Saydıklarımız dışında da çok sayıda sıkıntının hâkim olduğu bir çalışma biçimi, mevsimlik geçici ve gezici tarım işçiliği.
Şafak vakti yola çıkıyorlar
Günde 12-13 saat güneş altında çalışıyorlar. Patatesin, fındığın, meyve ve sebzenin üretimiyle ve hasadıyla uğraşan kadın işçilerin büyük bölümü 15-20 kişiyi barındıran çadırlarda kalıyor. Çukurova’da pamuk, Mersin’de portakal, Malatya’da kayısı, Ordu’da fındık, Niğde’de nohut… Yaşları 18 ile 60 arasında değişen bu kadınlar, şafak vakti çadırlarını terk ederek çalışma yerlerine geliyorlar.
‘Başımızda dayıbaşı var’
“Naylon, muşamba, çadır… Artık ne bulduysak başımızı sokacak bir yer yapıyoruz, gece orada kalıyoruz. Dört çocuğumla geldik Mersin’e” diyor Bingöllü Çiçek. Sonra şunları anlatıyor:
“Sabah çok erken kalkıyoruz. Çayı koyuyor, kahvaltıyı hazırlıyoruz. Hasatta eğil, kalk, topla, sepete koy. Bütün gün sıcakta her tarafımız ıslak hale geliyor terden. Malatya’da kayısı topluyoruz. Oradan pancara gidiyoruz. Başımızda dayıbaşı var. Her işçiden para alıyor. Yeri bize o buluyor. Çok yaşlı kadınlarımız ise çadırda kalıyor. Benim kayınvalidem mesela… O, bütün gün köy ekmeği yapıyor akşam yemeği için.”
Nisan-mayıs gibi mevsimlik gezici tarım işçilerinin yolculuğu başlıyor ve ekim ya da kasıma kadar çalışıyorlar. Çocukları da yanlarında.
Kadına yönelik her türlü şiddet var
Çadır koşullarında yemek pişirme, temizlik, çocukların ihtiyaçlarıyla ilgilenme, su taşıma ve benzeri işler kadının sorumluluğunda. Çocuklar düzgün beslenemedikleri için sağlık sorunları ile boğuşuyor. Kadınlar hemen her gittikleri şehirde cinsel taciz, tecavüz ve şiddete maruz kalıyor. Tarlada aynı işi yapmalarına rağmen erkeklerden daha az yevmiye alıyorlar. Yetersiz hijyen koşullarıyla karşı karşıyalar. Bu, onları enfeksiyonlara açık hale getiriyor. Doğum öncesi ve sonrası sağlık hizmetine erişemiyorlar.
‘Bize verilen su berbat’
Sultan, incir toplayan bir mevsimlik işçi. Çadırlarda yağmurlu dönemlerin çok eziyetli olduğunu anlatıyor:
“Yiyeceğimizi biz köyden getiriyoruz. Yatak ve yastık, ne varsa… En çok su içiliyor çok terlediğimiz için. Suyu çiftlik sahibi veriyor. Fakat nereden temin ediyorsa çok berbat bir su. Ben her seferinde burnumu kapayıp öyle içiyorum kokusunu duymamak için.”
İncir toplamak için kadınların ağaca çok çıkmadığını anlatıyor. Erkekler yukarıdan, dallardan toplayıp sepetlerle kadınlara uzatıyorlarmış. Kadınlar da kasalara yerleştiriyormuş.
İncirler çok fazla dökülüyor sıcakta. “Patron onları da toplamamızı istiyor kurutmak için” diyor Sultan. Kucaklar dolusu otu yan yana dizerek kurutma yeri hazırlıyorlar: “Ezik incirleri bu otların üzerine diziyoruz. Kuruyunca onları da ayrı sepetlere koyup teslim ediyoruz.”
En çok da “acele edin”, “çabuk olun” diye direktif veren erkek çavuşlardan rahatsız. Sıcakla beraber çok hızlı çalışma, kadınların tansiyonunun çıkmasına neden oluyormuş.
‘Bulaşık tek tas suda yıkanıyor’
Bazen de salatalık, biber, domates hasadına gidiyorlar. Hangi mevsimde ne varsa… Öğlen ara verip son derece yorgun bir şekilde çadırlara giriyorlar. Yemekleri pişirip, sofraları hazırlayıp, erkeklerin gelmesini bekliyorlar. Çadırda kalan küçük çocuklarıyla biraz ilgilenip, ağlayanı susturup tekrar geri dönüyorlar. 23 yaşındaki Zeliş dokuz kardeş olduklarını, hepsinin farklı şehirlere giderek domates dışında limon ve kayısı topladıklarını anlatıyor:
“Van’dan yola çıkıp her yere mevsimlik işçi olarak gittik. Annem, babam ve bütün kardeşler… Sabah altıda geliyoruz tarlaya, akşama kadar çalışıyoruz. Çadırlar çok sıcak olduğu için gece uykumuz gelen kadar dışarda oturuyoruz. Temizlik sorunu da var. Çamaşır tek leğende ve bulaşık tek tas suda yıkanıyor.”
‘Babam okuldan aldı, nohuta götürdü’
Sabah altıdan akşam hava kararana kadar çalışanlardan biri de mevsimlik işçiliği zorunlu kabul eden bir genç kadın. Adı Gülendam, Diyarbakırlı. Babası, “Seni okutamayız, bizimle geleceksin Niğde’ye” demiş. Gidiş o gidiş, lise hayali de bu şekilde son bulmuş:
“Maddi durumumuzdan dolayı okulu bıraktım. Ben de bütün aileme birlikte Niğde’ye, nohut hasadına gittim. Uzun süre tarlada çalıştık. Çadırlar evimiz gibi oldu. Akşamları oraya koşup kendimi yorgunluktan minderlerin üzerine atıyordum. Nohuta ilkbahar ve yaz aylarında gidilir. Nohutları topraktan söker, öbek öbek yığarız. Bu arada kuru otlar ellerimizi keser, kanar. Çok zordur. Çadırda bir kişi kalır, o da kadındır tabii. Akşam yemeğini hazırlar. Mevsimlik işçilik altı ay kadar sürer. Üç, dört şehre daha gideriz. Sonra eve döneriz. Kazandığımız parayla bir dahaki sezon işbaşı yapana kadar geçiniriz. Genellikle kış aylarını işsiz geçiririz.”
Hastalanan dışlanıyor
Çoğunlukla Kürtler ve göçmenler mevsimlik tarım işinde çalışıyor. Giderek bu iş, her yıl daha fazla kadınlara bırakılıyor. İşe zorlanan kız çocukları okulu bırakıyor. Boş bir araziye yerleşerek yaşamaya çalışanların dertleri saydıklarımızla sınırlı değil. Akrep, yılan sokması gibi riskler de var. Küçük çocuklar ishal, sıtma, tifo gibi hastalıklarla karşı karşıya kalabiliyorlar. Haftalık dinlenme günleri yok. Hastalandıklarında çoğu kez, yaptıkları işin kötü olduğu söylenip işten el çektiriliyorlar. Sağlık güvenceleri olmadığı için hastanelere de gidemiyorlar.
Fakirlikle baş edebilmek için…
Mevsimlik gezici tarım işçisi kadınlardan bir kısmı durumlarını, “Mecbur, ne yapacaksın ki başka…” sözleriyle niteliyor. Mevsimlik mahsullerin hasadında adeta arı gibi çalışıp işi bir an önce bitirmek zorundalar. Çünkü birçok yerde iş tarihlere bağlı. Ya tüccara yetişecek ya da gelecek hal kamyonunun saatine göre o kasaların hepsi dolacak.
Saniye evli, iki çocuklu. “Çocukları geçindirmek için bölgedeki alanlarda iş arıyoruz. Ancak bakıyoruz; bazı tarlalar makineleşmiş, işçi olmadan hasat yapıyor. Bizim gibi insanların tek umudu mevsimlik işçi olarak yollara çıkmak oluyor. Fakirlikle baş edebilmek için başka umudumuz yok çünkü” yorumunu yapıyor.
Konfeksiyon yasak, tarla serbest!
Tarlalara akın eden mevsimlik işçilerin hayatları mercek altına tutulduğunda, patriyarkal hegemonyayı da açıkça görüyoruz. Erkek tahakkümü “dayıbaşılar” eliyle sürüyor. “Aile havuzuna katkı sağlayan” kadının eline genellikle para geçmediğini söylemiştik. Ücretler dayıbaşılardan alınıyor.
Öte yandan, kadının çalışmasına karşı çıkan erkek, tarımda farklı bir tutum alıyor. Mevsimlik işçilik söz konusu olduğunda, kadınların hepsi ön safhalarda… Çoğu zaman aracılar ücretleri kadına vermeyi değil, ailenin erkek üyelerine vermeyi tercih ediyor. Kadınların, kazandıkları ücret üzerinde kontrolleri kalmıyor. Bütün bunlardan öfkeyle söz eden bir kadın Nurhayat. Namus bahanesiyle kadınların fabrikada çalışmasına izin vermeyen erkekler için, “Tarlada namus neden yok o zaman?” diye soruyor.