Gazete Duvar’dan Cihan Başakçıoğlu, Bizon Murat ile Akbelen direnişini ve burada yaşadıklarını konuştu.
Muğla’nın Milas ilçesinde bulunan Akbelen Ormanı’nda ağaç katliamına karşı başlayan direniş 19’uncu gününe girdi. İkizköy başta olmak üzere bölge halkının başlattığı direnişe, Türkiye’nin dört bir yanından yaşam savunucuları destek verdi. Destek için bölgeye giden isimlerden biri de efsane sokak müziği gruplarından Siya Siyabend’in kurucularından “Bizon Murat” lakaplı Murat Serhasi Toktaş oldu.
Direnişin ilk günlerinden itibaren alanda olan ‘Bizon Murat’ ve müzisyen Burcu Demirok’un Siya Siyabend’in “Bilmem Şu Dünyaya Niye Geldim?” eserini alanda birlikte seslendirdiği, Yönetmen Kazım Kızıl tarafından paylaşılan görüntüler gündem oldu. “Bizon Murat” ile üç haftayı geride bırakmak üzere olan Akbelen direnişini konuştu.
“Sermaye bu yağlı rantı hiçbir şeye değişmek istemiyor”
Akbelen Ormanı’nda iki yıldır süren bir direniş var. 24 Temmuz günü kesimin başlamasıyla birlikte alana ilk gelen isimlerden biri oldunuz. İki yıllık süreci ve bugün gelinen aşamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Akbelen’de olanlar 40 yıllık bir zihniyetin 40 yıllık bir yok oluşun, zehirlenişin değişiminin zamanının geldiğini gösteriyor. Akbelen’de olanlar yerli kapitalist aklın para kazanmak için her şeyi mubah gördüğü bu düzenin çok daha derinlemesine tartışılması gerektiğini gösteriyor. Akbelen aslında halk arasındaki adıyla Aziz Belen Roma’da da en kutsal bölgelerden biri. O orman çok değerliydi ve o ormanı bir termik santral için yok ettiler. Akbelen sadece Akbelen değil, aynı zamanda Ören, Bodrum, Çeşme, İzmir. Bu termik santraller bölgenin kanını emiyor. Can suyunu yok ediyor ve bölgeye geri dönüşü olmayan zararlar veriyor. Ne uğruna? Elektrik uğruna. Artık elektriği çok farklı yöntemlerle çok daha az zararla üretebiliyoruz. Artık termik santrallere ihtiyaç kalmadı. Ama devletin özelleştirmeleri ile bu termik santralleri ele geçirmiş olan sermaye buralardan gelen yağlı rantı hiç bir şeye değişmek istemiyor. Gerekirse insanların ölmesini göze alıyor. Binlerce insanın kanser olduğu bu yapıyı orada tutmaya çalışıyor.
“Durdurulması gereken sadece ağaç kesimi değil, zihniyet”
Tekrar yinelemekte fayda var; Akbelen’de olanlar 40 yıldır bölgenin kanını emen, insanların canını alan termik santrallerin geldiği son nokta. Ören köyüne gidip baksınlar. Deniz zehirli, hava, su zehirli. İnsanlar oraya tatile geliyorlar ancak zehirleniyorlar. Oraya gelenler içine küçük partiküller alıyor. Ve bu partiküller herkesi zamanla kanser yapacak. Burada durdurulması gereken sadece ağaç kesimi değil, durdurulması gereken bir zihniyet. Termik santrallerle memleketin kanını emen ve bunu güya memleket için yaptığı sanrısını insanlara satan bir zihniyet. Gerçek olmayan bir şeyin gerçek olan zehriyle ölen insanlardan bahsediyoruz.
Buradan sonra ya uyanacağız ya uyandıracağız ya da uyandırılacağız. Gerçekten artık bu ölüm uykusundan kafayı kaldırmamız gerekiyor. Üzerimizdeki ölü toprağını silkelememiz gerekiyor. Bu işin sağının solunun olmadığını, hayat hakkının değerli olduğunu bu sermaye babalarına anlatmamız gerekiyor. Onlar sadece para kaybedecekler, bizlerse hayatlarımızı kaybediyoruz.
“Savcılar, hakimler orada yaşananlara bir baksınlar”
Son üç haftalık sürece bakıldığında burada çok ciddi devlet ve kolluk şiddeti ile karşılaştınız. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Akbelen’de görüldü ki evlerimizde, köylerimizde, ilçelerimizde, kentlerimizde bir biçimde güvende değiliz. Canıyla, başıyla toprağını savunan köylüye yapmadıkları kalmadı. Köylünün neler çektiğini köylüye sorsanız ibret edersiniz. Nerede bu cumhuriyetin savcıları, hakimleri? Orada yaşananlara bir baksınlar. Canlarımızı, doğamızı, vatanımızı koruması gereken kolluk güçleri nasıl olur da bir şirketin çıkarları için bizim üstümüze gelir? Bize vurur, kırar, döver, söver… Sırf çıkarı için köylünün toprağına çöken bir şirket var ve bunu durdurabilecek mahkemelerimiz, savcılarımız, kolluk kuvvetlerimiz bizi durdurmaya çalışıyor. Bu mudur yurttaş olmak? Değerimiz bu mudur?
“Bu ülkede yaşayan hiç kimse bu soykırımı unutmayacak”
Kamp alanının abluka altına alınarak, kesimin başladığı 26 Temmuz sabahını yaşayan isimlerden birisiniz. O sabah neler hissettiniz?
O sabah oradaki karşı koyuş alanını ellerinde coplarla, kalkanlarla çepeçevre sarıp hiç kimsenin çıkmasına izin vermediler. Jammer’larla bütün iletişimi kesti. Çepeçevre sardıklarında kalkanlarının ardında ağır makinalı tüfekleriyle ikinci bir hat olarak sıralanmış silahlı komandolar da vardı. Tam techizatlı komandolar ve plaj terlikli çevreciler aynı karedeydi. Trajikomik denilebilir. O sabah deyim yerindeyse ellerimizi ayaklarımızı bağlayıp yanı başımızdaki 200-220 yaşındaki çamlara motorlarla saldırdılar. Bize dinlettikleri o çığlıkları, ağaç çatırtılarını, hayvan seslerini ve ormanın sessiz çığlığını hiç kimse unutmayacak. Bizi öylesine içimizden yaraladılar ki; belki öldükten sonra bile bunu ulu divanlara götüreceğiz. Bu ülkede yaşayan hiç kimse bu soykırımı unutmayacak.
“Anayasayı uygulaması gerekenler ‘marjinal’ diyor”
Son süreçte Akbelen direnişine destek verenler hakkında ‘marjinaller’ söylemi gündeme geldi. Bir sanatçı olarak bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Orada yaşamın kendisine ve yaşam hakkına ölümcül zararlar verenler 40 yıldır bir biçimde sürmüş gelmiş. Öyle bir noktaya gelmiş ki; insanlar, hayvanlar ve doğa ölüyor, Anayasa, kanunlar çiğneniyor. Ama siyaset ‘Bunu durdurmak gerek’ diyeceğine yurttaşlara, köylüye, desteğe gidenlere ‘marjinal’ diyerek hedef şaşırtıyor. Böylesine hayati bir durumda dahi Anayasayı uygulaması gerekenler size dönüp diyor ki; ‘Ama sizin saçınız uzun…’
Burada sorun kimin marjinal olduğu değil, bu ülkenin topraklarında bir özel şirketin köylünün canına, malına adeta çökmesidir. Hem de devletin tüm gücünü pervasızca kullanarak…
“Nereye kadar kul hakkı yiyenleri korkarak izleyeceğiz”
Akbelen için kamuoyuna bir çağrınız var mı?
Nereye kadar kul hakkı yiyenleri korka korka izleyeceğiz ? Nereye kadar vatanımıza yapılanlara sessizce tanıklık edeceğiz? Başımıza daha nelerin gelmesi gerekiyor? Bu millete ne oldu? Allah aşkına uyan ey vatan. Kalk ve canına sahip çık. Uyanılmaz uykulara dalmadan…
Ayrıca söylenmelidir ki; bu durumdan sadece birlikte kurtulabiliriz. Ve eğer içimizde yurda ve insanlığa karşı biraz vicdan kaldıysa, şimdi tam zamanı. Akbelen’e gelin ve durdurun bu hayasız akını. Vatan birilerinin para kazanmasından daha değerlidir. Ve bu ağaçlar vatana dahildir. Duymayan kalmasın Akbelen bir uyanıştır. Korkudan, kaygıdan, gerçeğe bir diriliştir. Birlikte olamazsak hiçiz… Akbelen tüm dünyaya bir çığlıktır. Dünyanın henüz vicdanını kaybetmemiş insanlarına bir uyanış ve diriliş çağrısıdır. Tüm dünyanın egemen kapitalistleri, para ve güç uğruna hayatlarımızla oynamaktalar. Bundan kurtulabilmenin yolu Akbelen’den geçmektedir. Uyanın ve ses verin Aziz Belen’in sesine. Çünkü artık hiç kimse evinde, köyünde, yurdunda güvende değil.