Minik bir politik figür Trabzonlulara Yunanlı imasında bulunmuş. Ortalık bir anda ayağa kalktı. Sanki büyük bir sorun varmış gibi…
İnanın benim açımdan hiçbir sorun yok. Neden olsun ki.
Yunan gazeteleri E. İmamoğlu’nun kazanmasına sevinmiş. Yunan gazeteleri olayı manşete taşımış.
Has etmişler…
Çok iyi biliyoruz ki 1919-23 arası 300 bine yakın Rum katledildi. 1923 yılında ise kalan Rumlar mübadele sonucu Yunanistan’a göçmek zorunda kaldı.
Bu insanlar köklerinden zorla koparıldı. Ne ki köklerini hiç unutmadılar. İlk kuşak sürekli gezi düzenledi ata dede topraklarına. Çocukları ve torunlarına anlattılar yaşadıkları yerleri. Onların da unutmalarına engel olmak istediler tarihlerini.
Kemençeyi, horonu, manileri taşıdılar göç ettikleri topraklara. Burada yaşadıkları yerlerin isimlerini verdiler yeni yerleştikleri mekânlarına.
Onlar bizi hiç unutmadı…
Mesela Trabzonspor’un başarıları ile övündüler. Heyecanlarını yansıttılar her düzeyde. Bizde yetişen ve yöre kültürünü yaşatan tüm sanatçıları bağırlarına bastılar. Konuk ettiler ve sarıp sarmaladılar sevgiyle.
Buraya gelen Rum kardeşlerimiz de aynı sıcaklıkla karşılandı daima. Sohbetler yapıldı, kemençeler çalındı, ele ele tutuştu insanlar ve horon oynadı.
Türk’ü, Rum’u, Ermeni’si, Laz’ı, Gürcü’sü….hepimiz aynı tavanın balığıyız biz. Farklılıklarımız sadece zenginliğimizdir…
Kanata kanata kopardılar bizi birbirimizden. Lakin biz halklar asla birbirimize düşman olmadık. Bizim buralarda hala yer isimleri Rumcadır. Halk tektipleştirmeye karşı içten içe direnmeyi çok iyi bildi buralarda. Örneğin kimse Kavakpınarı bilmez, Yaranozu bilir ama. Ya da Kışlacık değil, Hastikoz, Sugeldi değil Yavan der köylerine.
Göç ettirilenlerin bedenleri koparılsa da bu coğrafyadan, bıraktıkları izleri silmek mümkün olmadı asla. Santa harabeleri, Sumela ve Vazelon manastırları, Ayasofya kilisesi ve yüzlerce eser tüm ihtişamıyla direniyor inatla.
Peki ya dil?.. Rumca arı ve ana dil olarak kullanılıyor hala. Hem de üç bin yıl önceki haliyle. Hiç bozulmadan bin yılların direnciyle gelmiş bugüne.
Bizde birçok yerde tabutla gömülür ölülerimiz. Tabutlarımız ise süslenir özenle.
Ya evlerimiz! Doğaya uyumlu ahşap evlerimizin gerçek ustaları kimdir biliriz biz. Onlardan aldık hünerlerimizi.
Faşist zihniyetin yaşattığı keşkeler kaçırır uykularımızı. Keşke deriz göç ettirilmeseydiler buralardan. Keşke birlikte üretebilseydik hayatı Rum’u, Ermeni’si ile can cana…
Sorumlusu olmadığımız keşkeler içten içe yerken içimizi, yüzyıl geriden ve aynı nefretle hayata bakanlar utandırır bizi. Birde onların yükünü taşırız omuzlarımızda. Başımız ise hep öne eğik.
Bize Rum imasında bulunmuş bir sefil. Az demiş az…
Sadece Rum değil, biraz Ermeni, Laz, Türk ve Gürcü’yüz biz. Coğrafyamızın tüm kimliklerini onur madalyası olarak göğsümüzde taşırız.
Ve şöyle deriz başımız öne eğik; ‘her şey çok güzel olurdu’ keşke birlikte olaydık, koparılmayaydık.
Bize Rum demiş bir sefil…
Az demiş…