HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Kürt sorununun sınır ötesi operasyonlarla çözülemeyeceğinin altını çizerek, “Çözüm Türkiye’nin içindedir, sınır ötesinde değil, Türkiye siyasetindedir” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, 5 Mayıs Salı günü, Meclis’te düzenlediği basın toplantısıyla gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Koronavirüs tedbirleri kapsamında getirilen kısıtlamalara değinen Beştaş, iktidarın hiçbir güvence vermeden halkı açlığa terk ettiğini belirterek, “AKP ve MHP ittifakı, yüzlerine gözlerine bulaştırdıkları kapanmayı bile beceremedikleri bir tabloyu tüm dünyanın gözleri önüne serdi” dedi.
Yoksullar eve zenginler tatile
Bir yurttaşın söylediği, “Yoksulları eve gönderdiler, zenginleri tatile gönderdiler” sözünden etkilendiğini dile getiren Beştaş, “Kapanma bu demek. Evet hakikaten işsizler, kadınlar, asgari ücretin altında çalışanlar kendi evlerinde akşam yiyecekleri yemeği bulamazlar zenginler yatlarda, dubleks villalarda, 5 yıldızlı otellerde tatil yapıyorlar. İşte bu dün bir haberde kiralanacak yatların bile kalmadığını not ediyordu. Bu da Türkiye’de bir avuç zenginin milyonlarca insana tercih edildiğini bir kez daha ortaya koyuyor. Aşı programlarını tamamlayan ülkeler bir bir açılıyor. Ancak Türkiye’de bir yıllık kötü yönetim daha doğrusu yönetimsizlik bizleri kapanma ile uğraştırıyor. İşçiler şu anda çalışmak zorunda. İstanbul’da ve Ankara’da trafik tıklım tıklım herkesin elinde bir seyahat belgesi ama asıl dışarıda olması gerekenler, açık olması gerekenler de dışarı çıkamıyor.”
İntiharlarda ciddi artış
Salgın yönetimi yerine bir algı yönetimi olduğunu vurgulayan Beştaş, “Bu iktidar sosyal devleti kapatalı çok oldu. Şimdi de sosyal cinayetler işleniyor. İntiharları biliyorsunuz. Hakikaten can yakmaya devam ediyor. AKP döneminde intiharlarda ciddi bir artış olduğunu görüyoruz. Verilere göre 2002-2019 yılları arasında 5 bin 806 kişi yaşamına son vermiş. Son 2 yılda bu grafik daha da artıyor. Özellikle pandemi döneminde yaşanan intiharları bütün Türkiye gibi bizler de dikkatle takip ediyoruz. Halkı yükselen işsizlikle ve enflasyonla, soğana patatese muhtaç eden bu iktidar umutsuzluğu da zirveye çıkarmış durumda” şeklinde konuştu.
Salgın krize döndü
Salgının bir iktidar krizine döndüğünü belirten Beştaş, “Bu sosyal cinayetlere karşı hep birlikte sesimizi yükseltmemiz gerekiyor. Bu salgın ve kapanma döneminde şöyle bir oranlama yaparsak, aslında dehşetin ne kadar büyük olduğunu da görmüş oluruz. Günlük ortalama 400’e yakın ölüm yaşanıyor. Yani her gün Türkiye’de aslında bir uçak düşüyor. Türkiye’de her gün bir katliam yaşanıyor. 41 bin 500 civarında ölüm var. Bir yılda ölen yurttaşlarımızın sayısı. Bunu bir ilçenin nüfusuna oranlarsak, bir ilçe haritadan silinmiş oluyor. Hala utanmadan başarı yalanları söylemeye devam ediyorlar. Bu yönüyle kapamada büyük bir dengesizlik ve bilinmezlik var” diye konuştu.
Aşı yok
Aşıyla ilgili de belirsizliklerin devam ettiğini ifade eden Beştaş, “Her gün şu kadar milyon aşı gelecek, şu kadar Sputnik, Biontech ve Sinovac gelecek diye rakamlar söylüyorlar. Ne rakamlar tutuyor, ne tarihler tutuyor, ne de zaman dilimi tutuyor. Aşı konusunda cumhurbaşkanı bir şey söylüyor, sağlık bakanı bir şey söylüyor. Başka bir AKP yetkilisi başka bir şey söylüyor. Gerçek olan şu; aşı yok. Vatandaş aşı olamıyor, sağlık sorunu olduğu, yaşı dolduğu halde aşı olamıyor. Vatandaşı koronavirüs ile baş başa bırakan bir iktidar var” ifadelerini kullandı.
Emniyet genelgesi
Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan ve polisin uygulamalarına dair görüntü ve ses kaydı alınmasını yasaklayan genelgeye dair konuşan Beştaş, şunları söyledi: “Sen kimsin? TBMM’yi atlıyor, Anayasayı atlıyor, kanunları atlıyor. Biz polis devleti derken, tam da bunu söylüyoruz. Bu ülke polis devleti olma yolunda emin adımlarla yürüyor ama vatandaş buna izin vermeyecek. Hukukun tabutuna son çiviler çakılıyor. Polisi her alanda dokunulmaz kılmaya çalışıyor. Polis sokakta şiddet uygularken kim buna özel hayat diyebilir? İşkence yaparken, cinayet işleyebilirken, kim özel hayat diyebilir? Şunu yapmaya çalışıyorlar; her zamanki gibi işkence yapmak serbest ama belgelemek yasak. Evet, bu çekimleri olmasaydı Kemal Kurkut’un Diyarbakır Newrozu’nda polis kurşunu ile adım adım nasıl öldürüldüğünü göremeyecektik. Vatandaş da cesur olsun, haklılığına güvensin. Gördüğünüz hukuksuzlukları mutlaka belgeleyin. Suçlular onlar. Siz değilsiniz.”
128 milyar dolar
AKP’nin Merkez Bankası’nın 128 milyar dolar rezervini gömdüğünü söyleyen Beştaş, “128 milyar doları gömen iktidar, bu kuyudan nasıl çıkacağını hala bilmiyor. 128 milyar dolar nerede sorusuna hala bir yanıt vermediğini de aklımızdan çıkarmayalım. Vatandaşla ve esnafla alay edilmeye devam ediliyor. Biz Meclis’te emekli ikramiyesinin bin 800 lira olmasını istedik. Ama onlar bin 100 lirada karar kıldı. Vatandaş ile alay etmeye devam ediyorlar. Esnafa ciro kaybı desteği verme adı altında komik rakamlarla bu meselenin çok uzağında olduklarını gösterdiler” dedi.
Sınır ötesi operasyonlar
Türkiye’nin Zap, Metîna ve Avaşîn’e yönelik başlattığı sınır ötesi operasyona dair Beştaş, şöyle konuştu: “Bu, vatandaşın gerçekleri öğrenmesinin engellenmesine dönük bir algı operasyonu. Şu anda 24 Nisan’da bir sınır ötesi operasyon duyurusu yapıldı. Irak Kürdistan bölgesine kara ve hava operasyonları yapılıyor. Bu operasyonlar yeni mi? Yıllardır, 10 yıllardır bu sınır ötesi operasyonlar devam ediyor. 100 yıllık Türkiye tarihinde görünmez kılınmak istenen asimilasyon, inkar, imha katliama başvurulan ve her meselenin altında çıkan sorunun adı Kürt sorunudur. Adı konulmadan ülkenin 4’te bir nüfusunun yerleşik bir halk olarak, kurucu bir halk olarak yaşama isteğini görmezden gelen iktidarlar tarihte yerini aldı. Şu anda yoklar. Bu iktidar da aynı yolu devam etmekte kararlı.
Savaş politikası
Savaş ve sınır ötesi operasyon dışında ilk defa 2012 yılında ‘diyalog ve müzakere süreci’ adı altında bu iktidar bir süreç başlattı. O süreçte Türkiye’de 84 milyon yurttaş rahat nefes aldı. Türkiye’nin her tarafından diyalog ve müzakere sürecine ciddi bir destek vardı. Ama ne yaptı bu iktidar? Elinin tersi ile bunu, ‘Kürt sorunu yoktur’ deme noktasına geldi. İmralı’da ağırlaştırılmış tecridi devam ettirme kararı aldı. Şöyle bir örnek vereyim, bu dönem öyle bir savaş siyaset var ki barış diyen herkes ya soruşturma geçiriyor ya hakkında dava açılıyor ya da tutuklanıyor. Sınır ötesi operasyonların amacı halktan gerçekleri gizlemektir. Halkın yaşadıklarının adını koymamasıdır. Halkın cebine girmesi gereken para savaşa savaşa ayrılıyor. İktidar kendi bekası için, iktidarını devam ettirmek için savaş politikasına ve propagandasına devam ediyor.”
İmralı tecridi
Kürt sorununda diyalog ve müzakere dışında bir seçenek olmadığının altını çizen Beştaş, “Sınır ötesi operasyonlarla bu mesele çözülemez. Bu savaş ve inkar politikasına yönelik tutumun bir diğer yanı da İmralı’da Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrittir. İmralı’da tutulan Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrittir. İktidar bize şunu söylüyor: Ben bu tecridi uyguluyorum, ben hukuk tanımıyorum, ben işkence yapıyorum ve İmralı’da sistemli özel bir infaz sistemidir. Peki, Abdullah Öcalan’a neden tecrit uygulanıyor. Çünkü Öcalan her konuşmasında halka barış mesajı veriyor. Aslında özgürlük ve bir arada yaşama mesajı veriyor. Halkı asla ayırmayı doğru bulmuyoruz. Ama ufak bir tespit yapmalıyız. Kürt halkı Abdullah Öcalan’ın barışı istediğini biliyor. Onun sesini geçmişten beri dinliyor. Ama Türk halkına bu sesin ulaşmaması isteniyor. Neden? 99’dan beri İmralı Adası’nda tutuluyor. Bugüne kadar tek bir savaş çatışma mesajı vermedi. Her zaman verdiği mesajlarda çözüm, barış ve diyalog mesajları verdi. Türkiye toplumunun önemli bir bölümü bunu bilmiyor” diye belirtti.
Çözüm Türkiye’nin içinde
Tecridin aynı zamanda çözümün önünü kesmek için uygulandığını ifade eden Beştaş, devamında şunları söyledi: “Bu bir unutturma politikasıdır ve demokrasiye kurulan tecrittir. İstediklerini yapsınlar ne Abdullah Öcalan unutulur ne onun barış mesajları unutulur ne de bu ülkede Kürt sorununun varlığı unutulur. Çünkü her gün, her dakika, her saniye bu politikalar bunun üzerine şekilleniyor. Bu politikalarla halkı karşı karşıya getiremediler. Tecrit, Kürt sorunu, sınır ötesi operasyonlar, savaş politikası, aslında Türkiye’yi tam olarak tıkatma, demokrasinin ve tartışmanın önünü kapatma amaçlıdır. Ama biz HDP olarak bu ezberlere dur demek istiyoruz. Kürtlerin bu ülkede kendileri için istedikleri tek şey, Türkiye halkları ile eşit ve özgür şartlarda birlikte yaşamaktır. Bunun yolu da demokratik siyasettedir, müzakerede ve diyalogdadır. Aksi halde acı çekmeye devam edeceğiz. Çözüm Türkiye’nin içindedir sınır ötesinde değildir. Türkiye siyasetindedir.”