BDS, İstanbul ve Ankara’da BDS çatısı altında onlarca kurum ve kişinin Nakba’nın 76. yıldönümünde, Filistin halkına yönelik süren soykırıma karşı gerçekleştirdiği eylemler, öncesindeki örgütlenme ve gelecekteki ortaklaşma gelişimine dair değerlendirme paylaştı.
BDS Türkiye’nin (Boykot, tasfiye ve yatırımlar) değerlendirme yazısını paylaşıyoruz:
“Farklı ideolojik, politik eğilimlerden, çeşitli toplumsal, kültürel çevrelerden birçok oluşumun kendilerini gizlemeden ama ortak talepte birleşerek bir arada yürümesi Türkiye’deki Filistin dayanışması eylemlerinin çıtasını yükseltmiştir. Bunu bir başlangıç olarak görüyoruz.
Siyonist güçlerin Filistin topraklarının bir bölümünde “devlet” ilan etmesinden hemen sonra, Filistin halkına yönelik sürekli ve sistemli yerinden etme, kırım ve her türden etnik temizlik uygulamasının başladığı 15 Mayıs 1948’in 76. yıldönümünde, Gazze’de Batı emperyalizminin açık desteği, belli başlı uluslararası kurumların aczi ya da sessiz onayıyla devam eden soykırımın 7. ayında, Filistin halkının 76 yıldır göğüs gerdiği felaketi, sonu gelmeyen Nakba’yı, failleri ve suç ortaklarını ifşa edip her alanda yalnızlaştırılmaları ve cezalandırılmaları talebini yükselterek andık.
İstanbul’da BDS Türkiye’nin çağrısı ve birçok kurumun desteğiyle düzenlenen eyleme katılanlar, her grubun kendi pankartını açtığı ama kortejin genel görünümüne Filistin bayraklarının, ortak slogan ve dövizlerin hâkim olduğu kısa bir yürüyüşten sonra grup pankartlarını kapatarak hep birlikte 76. yılında soykırımla süren Nakba’ya karşı Filistin’le dayanışmalarını ve Siyonist işgal ve apartheid devletiyle ilişkilerin kesilmesi talebini dile getirdiler. Okunan ortak açıklamada da Filistin direnişi selamlanarak askeri, siyasi, ekonomik, kültürel ve akademik alanlarda Siyonist devlet ve suç ortağı olan kurum ve şirketlerle ilişkilerin kesilmesi çağrısı yapıldı ve Türkiye’nin İşgal devletiyle Gazze’de soykırımın tırmandığı aylar boyunca da özel şirketler ve kamu kuruluşları eliyle sürdürülen, resmi ağızlar tarafından uzun süre inkâr edildikten sonra Filistin’in yararına olduğu ileri sürülen, kısa süre önce kısıtlandığı, son olarak da “Gazze’de ateşkese varılıncaya kadar” askıya alındığı açıklanan ticari ilişkilerine ve halen dolaylı yollarla sürdürüldüğüne dair haberlere dikkat çekildi ve ateşkese değil Filistin halkı tarihsel haklarını kazanıncaya kadar tüm alanlarda ilişkilerin kesilmesi talebi tekrarlandı.
Filistin’e özgürlük, İsrail’e boykot temasıyla daha önce yapılan eylemlerden farklı olarak hazırlık aşamalarından itibaren birbirine yakın politik çevrelerin oluşturduğu öbeklerin kendi aralarında gerçekleştirdiği eylem birliklerini aşan, Filistin’le dayanışma, “İsrail”le ilişkilerin kesilmesi taleplerinde ortaklaşabilen tüm güçlerin, aralarındaki ayrılıkların giderilmesini aramaksızın bu talepler ekseninde harekete geçeceği bir zemin oluşturulması amaçlanmıştı.
BDS Türkiye’nin çağrısıyla, Filistin odaklı çalışmalar yürüten farklı oluşumlardan katılımcılar, partiler, siyasal çevreler, sendikalar, meslek odaları, kadın örgütleri, öğrenci ve gençlik örgütlerinden temsilciler Nakba Eylem Komitesi’nde bir araya geldi. Yeni katılımlarla genişlemeye açık olarak tanımlanan Komite’de Filistin halkının, direnişinin ve Filistin dışındaki başlıca pratik dayanışma aracı olarak Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar (BDS) taleplerinin desteklenmesi temelinde en geniş zeminin oluşturulması amaçlanırken, yan yana gelinmesi ilke olarak kabul edilemeyecek oluşumlar olabileceği, kimi çevrelerin de birbirleriyle yan yana gelmeyi kabul etmeyebileceği de dikkate alındı.
Bilindiği gibi uluslararası BDS hareketinin ve BDS Türkiye’nin ilkeleri ırkçı bir ideoloji ve siyasal sistem olan Siyonizmle birlikte her tür ırkçılık ve ayrımcılığın reddedilmesini gerektiriyor. Bunlar arasında antisemitizm, Siyonizmin hem ideolojik ikizi hem nesnel müttefiki olması dolayısıyla özellikle vurgulanıyor. Nakba eyleminin katılım zemini tanımlanırken de ırkçılık ve her tür ayrımcılığın yanında antisemitizmle araya kesin bir sınır çizilmesi özellikle dile getirildi. Ölçütlerde anlaşsak da hangi somut öznenin bu ölçütlere uyup uymadığı konusundaki olası anlaşmazlıkların ayrışmaya yol açmaması için her genişleme aşamasında yeni katılımcılar öncekilerin onayıyla hazırlık sürecine dâhil oldu.
“En geniş katılım”ın sınırlarının ne olacağı hep birlikte, somut durumlar yeni sorular uyandırdıkça yeniden, yeniden tartışıldı. Grupların imzasıyla yapılacak bir eylem çağrısı yerine BDS Türkiye tarafından yapılarak çağrıya destekleyen her kurumun imzasının eklenmesi kararlaştırıldı. Bu yöntemin benimsenmesinin nedenlerinden biri de, üzerinde anlaştığımız ilkeler açısından katılmasında sorun olmayan ama birbirleriyle aynı platformda yer almak konusunda şerhi olabilecek öznelerin böylece kendileriyle çelişmeden destekçi olabilmesinin sağlanmasıydı. Ancak yürütme gücünü elinde tuttuğu için çağrımızın öznesi değil hedefi ve muhatabı olan blokun bileşenleri, Siyonizmle sürdürülen ilişkilerin failleri, sorumluları ve savunucuları, kontra faaliyetleri içinde halklara ve kadınlara karşı suç işleyen yapıların sürdürücüsü olarak tanınan ya da faaliyet ve söylemleriyle açıkça ırkçılık ve ayrımcılıkla özdeşleşmiş kurumlar gibi, destekçi olmaları zaten beklenmeyen bir dizi öznenin -kimileri isim isim belirtilerek- böyle bir girişimleri olursa kabul edilmeyeceği de karşı görüş olmaksızın karara bağlandı.
Eylemin politik içeriği, sloganları, yürüyüş düzeni, yürüyüş yolunda ve alanda öne çıkarılacak sloganlar, katılımcı kimliklerinin ne ölçüde görünürlük taşıyacağı uzun tartışmalar sonucunda hep birlikte kararlaştırıldı. Bu çalışma tarzıyla eylemin politik çerçevesini ve yürütülüş biçimini kabul eden tüm güçleri kapsayan, politik ve kültürel “adaların” sınırlarını aşan bir zemin oluşturulurken hem ayrımcılığa ve araçsallaştırma girişimlerine hem de farklı algılar nedeniyle kopmalara yol açmayacak bir tarz geliştirmiş olduk. Bu tarzın elbette eylemle sınanması gerekiyordu. 15 Mayıs’ta hedefini açıkça ortaya koyabilen, geniş katılım uğruna Filistin’le ilgili temel taleplerin geri bir düzeye çekilmediği, hiçbir katılımcının kendini bir diğerinin gölgesinde bırakılmış hissetmediği bir eylemle ilk sınavın büyük ölçüde iyi verildiği söylenebilir.
İstanbul’da hassasiyetle yürütülen süreçte belirlenen ortak ilkeler ve birlikte hareket etme zemininin oluşması Ankara’da düzenlenen Nakba eyleminin örgütlenme anlayışı için de referans oldu.
Hazırlık sürecindeki çok seslilikle şimdi yetersizlikler ve hataların görülmesi ve aşılması için de bir tartışma yürütmemiz ve soykırımın hız kesmediği koşullarda daha geniş ve etkin bir mücadelenin yolunu açmak için seferber olmamız gerekiyor.
Yalnızca çok özel koşulları olan Filistin direnişi değil dünyanın her yerindeki BDS ve Filistin’le dayanışma hareketi de ırkçılık, antisemitizm ve her tür ayrımcılık karşısındaki ölçütlerini sağlam tutarak politik görüşler değil somut talepler temelinde eylem birlikleriyle yol alıyor. Nakba eyleminin hazırlıkları ve gerçekleştirilişinde bu tarza uygun davranılmış oldu.
Farklı ideolojik, politik eğilimlerden, çeşitli toplumsal, kültürel çevrelerden birçok oluşumun kendilerini gizlemeden ama ortak talepte birleşerek bir arada yürümesi Türkiye’deki Filistin dayanışması eylemlerinin çıtasını yükseltmiştir.
Bunu bir başlangıç olarak görüyoruz.”