“Diyalektik felsefe karşısında
hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.
Çünkü Max Horkheimer’ın, “Felsefeye inanmak, insanın düşünme yetisinin korku yüzünden körelmesine karşı çıkmak demektir”…
Alain Badiou’nun, “İktidar ile doğrular arasında bir mesafe vardır. Felsefenin görevi bu mesafeyi açıklığa kavuşturmaktır”…
Louis Althusser’in, “Açık gözlerle felsefe yapmak, karanlıkta felsefe yapmaktır. Sadece körler güneşe doğrudan bakabilir”…
Theodor Adorno’nun, “Bir zamanlar miadını doldurmuş gibi görünen felsefe bugün hâlâ yaşıyor”…
Georges Politzer’in, “Gerçekten de felsefe yapmak, kahramanlık zamanlarında olduğu gibi yeniden tehlikeli bir mesleğe dönüşecek,” ifadeleriyle müsemma “Felsefeyi, filozofların, konferans salonlarının ve ders kitaplarının cenderesinden kurtaralım ve kitlelerin elinde güçlü bir silah hâline getirelim,” diyen Mao Zedong sonuna dek haklıdır…
Hasılı, felsefe yapmak doğru davranmak için düşünmektir.
* * * * *
Devrimciler için felsefe yapmanın ilk iki koşulu şunlardır: Birincisi, aklınızı kurcalayan her soruyu dile getirme cesareti göstermek; ikincisi de, herkesçe doğal kabul edilen şeyleri tekrar gözünüzün önüne getirmek ve onlara soru(n) muamelesi etmek ve nihayetinde, felsefe yapabilmek…
Malum: Felsefeye ilk adım “inanç”, “doğma” ve “ön yargı”ların reddiyle atılır. Çünkü o, hurafe ve peri masallarının zıddıdır.
Çünkü “inanılanı” anlamaya çalışan ve hayretle başlayan ebedi özellikleriyle felsefe eleştiridir; düşüncenin mikroskobudur; kavramlar yaratma gücüdür; yaşam eylemidir; yolda olmaktır; vazgeçmeyi öğrenmektir; bilmediğini bilmektir; doğruyu bulma yolunda, düşünsel bir çabadır; objelerin düşünce ile görülmesidir; ilk nedenler bilimidir.
Aklın kaybedildiği yerde felsefe susar; felsefe var olmak için paylaşıma ihtiyaç duyar. Nihayetinde felsefe hayattır. Felsefesiz hayat olmaz.
Felsefe insan(lık)a çıplak gözle görünen şeylerden kuşku duymayı öğretmenin yanında; gerçeği aramak, felsefenin özüdür; ve hiç kuşku yok ki, hurafelerin ateşe verdiği yerküredeki yangını söndürebilecek tek güç felsefedir.
Aristoteles’in, “Felsefenin yararı da iyi eylemde bulunmak ve böyle eylemleri teşvik etmektir,” diye tanımladığı o, insan(lık)ın var oluşunun bilincine vardığı her yerdedir.
İnanç ile bir ilintisi olmayan felsefe hakikâtin peşindedir; hakikât ise inancın sorunu değildir.
Dogmanın aksesuarı olamayan felsefe yaşamın anlamını sorgulayarak yolu açmaktır.
Özetin özeti: Acıyı bilgiye dönüştürüp, mantık ve diyalektikten oluşan felsefe, risk içerir. Louis Althusser ifadesiyle, “Felsefe ölmeyi öğrenmek değil, yaşamayı öğrenmektir.”
* * * * *
Tabiri caiz ise filozof iyi bir doktorken; yabancılaşmamış her insan da filozoftur. Çünkü filozof için her soru(n) bir hastalık gibi ele alınıp irdelenir. Ve en önemlisi de o, hiçbir zorbalık ve saçmalık karşısında geri adım atmaz, korkmaz.
Bir yanıyla filozof olmak, canlı, ateşli bir insan olmak ve kalmak ısrarıdır; ne olduğunu bilen o, çocukça sorular sormaktan vazgeçmeyen bir ısrardır.
Sormak, itiraz ve hayret etmek filozofun vazgeçilmezidir; “Gerçek filozof kürkünü kaybeden; ama pirelerinden kurtulandır,” diye ekler Virginia Woolf.
Evreni anlayıp/ anlatarak dünyayı değiştirmenin yolunu açan filozoflar, Noam Chomsky’nin, “Bunlar TV’da kendilerini filozof olarak adlandıran moda insanları,” uyarısına muhatap şarlatanlara asla benzemezlerken; Karl Marx’ın, “Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır; oysa sorun onu değiştirmektir,” uyarısını da kulaklarına küpe ederler…
Max Stirner, “Sadece dünya olarak, nesneleri sadece nesne olarak algılayan, kısacası her şeyi olduğu gibi, hayal gücünü devreye katmadan yorumlayan kişiye filozof denilemez,” derken; filozofluk, hayatın soru(n)larını sadece kuramsal değil, pratik anlamda çözmeye talip ve taraf olma cüretidir; hâlâ ve her şeye karşın insan kalabilmektir; Denis Diderot’nun, “Filozoflar hiç din adamı öldürmemiştir. Buna rağmen din adamları pek çok filozof öldürmüştür,” diye ifade ettiği riske rağmen…
Net bir ifadeyle bir filozofun temel işlevi, insan(lık)ı sürüleştiren, uyuşturan tüm inançları, kurumları karşısına alıp çökertmektir.
Filozofları olmayan toplumlar, toplumsal, epistemolojik, düşünsel kimlik üretemezler. Çünkü düşünsel kimlik, düşünme işlemi yapmakla üretilen ürünlerle üretilir. Düşünsel kimlik toplumun özgün filozofları tarafından üretilir.
* * * * *
“Marx, Prometheus, felsefe ve proletarya arasında bir iç bağlantı kurar. Böylesi bir tutum, aslında felsefenin soyut bir tartışma ve spekülasyondan öte devrimci karakterine ilişkin yaklaşımın ifadesidir. Marx doktora tezi olan Demokritos ile Epikuros’un Doğa Felsefeleri (1841) adlı çalışmasında Prometheus’u tanrılara kafa tutmasından dolayı selamlar. Prometheus’la felsefe arasında bir ilişki kurarak felsefenin tüm otoriteleri reddettiğini ve yeryüzündeki ve gökyüzündeki tanrılara karşı bir kafa tutuş manasına geldiğini söyler: ‘Felsefe ne yerde ne de gökte otorite tanımaz’ der.
Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi Katkı, Giriş’te (makale Alman-Fransız Yıllıkları içinde yayınlanmıştır-1844) bu tanımlamaları bir adım daha ileri götürür. Tez çalışmasında Prometheus ile felsefe arasında kurduğu bağı, bu sefer felsefeyle proletarya arasında kurar. Marx için artık sorun felsefenin gerçekleşmesi sorunudur. Bu adım bir anlamda felsefede devrim anlamına gelecektir. Artık tüm düşünce tarihini belirleyen ‘felsefe yapma’ edimi, yerini eyleme, yani felsefenin gerçekleşmesi eylemine bırakacaktır. Felsefenin gerçekleşmesi bu noktada teorik bir sorun olmaktan çıkar, pratik bir içeriğe bürünür. Bu aynı zamanda felsefenin devrimci karakterine ilişkin bir açılımdır.
Marx’ın deyimiyle ‘ felsefe dünyaya başkaldırır’. Felsefe gökteki ve yeryüzündeki bütün otoritelere başkaldırıdır. Bu başkaldırı eylemi ya da felsefenin gerçekleşmesi, ancak toplumsal- maddi bir güçle realize olabilir. O güç Marx için proletaryadan başkası değildir. Ve Marx, o muhteşem ifadeyi kullanır: ‘ Felsefe proletarya ortadan kaldırılmaksızın bir gerçeklik hâline getirilemez, proletarya da felsefe bir gerçeklik hâline getirilmeden ortadan kaldırılamaz’.
Marx kurduğu bileşkeyle bir anlamda proletaryanın en karakteristik özelliğine vurgu yapar: Yani başkaldırıya… Prometheus başkaldırandır ve bir ‘Ateş Hırsızıdır’. Proletarya da modern dönemin Ateş Hırsızıdır. Prometheus, din eleştirisine yönelik mitolojik bir metafor/aktör olarak öne çıkarılırken, yeryüzündeki otoritelere karşı başkaldıran aktör ise proletaryadır. Aslında asıl vurgu yeryüzündeki mücadelenin belirleyiciliğine ilişkindir. Artık yeryüzü ve gökyüzündeki otoritelere karşı mücadele aynılaşmış ve birleşmiştir. Ve yeryüzündeki egemenlerin ortadan kaldırılması aynı zamanda gökyüzündeki otoritenin egemenliğine son verilmesi anlamına gelecektir. Bu aynı zamanda dönemin felsefe yapma biçimi olduğu kadar siyaset yapma biçimi olan din eleştirisinin sonu demektir. Marx net bir tanımlama yapar: ‘Böylece gökyüzünün eleştirisi, yeryüzünün eleştirisine, dinin eleştirisi, hukukun eleştirisine ve teolojinin eleştirisi politikanın eleştirisine dönüşür’ der.
Marx, 1844 El Yazmaları’nda felsefe ve iktisadi eleştirilerini birleştirir, kapitalizmin iç dinamiği üzerine yoğunlaşır ve yabancılaşma teorisini kurar. Çalışma aynı zamanda proletaryanın iktisadi koşullarına odaklanır. Çalışmada felsefenin dünyalaşması, dünyanın felsefeleşmesine bağlı olarak kapitalizme karşı mücadelede felsefe ve proletaryanın birbirinden ayrılmaz iki eksen oluşturduğunu yazar: ‘Felsefe maddi silahlarını nasıl proletaryada buluyorsa, proletaryada tinsel silahlarını felsefede bulur’…”[2] ifadesindeki üzere.
* * * * *
Toparlarsak: Erich Fromm’un, “Prometheus onların piriydi” notunu düştüğü felsefe bilimlerin atasıyken; Server Tanilli de ekler: “Felsefeden öğrenilebilecek tek bir şey vardır: Felsefe yapmak!”
O hâlde Georges Politzer’in “Filozoflar yeniden gerçeğin dostları olacaklar, ama aynı zamanda tanrıların düşmanları, devletin düşmanları ve gençliğin yozlaştırıcıları olacaklar” sözünü kulaklarımıza küpe edelim…
21 Kasım 2023 12:57:36, Paris.
N O T L A R
[*] Newroz, Kasım 2023…
[1] Friedrich Engels.
[2] Volkan Yaraşır, “Ekim Devrimi’nin 106. Yılı: İşçi Sınıfı Neden Devrimcidir?”, 31 Ekim 2023… https://www.avrupademokrat3.com/ekim-devriminin-106-yili-isci-sinifi-neden-devrimcidir-volkan-yarasir/