Aslan Yuvası birkaç ay öncesine kadar Nablus’un dışarısında çok da bilinmemekteydi, ancak bugün İsrail sömürgeciliğine karşı silahlı direnişin uyanışına önderlik ettikleri için bütün Filistin’de kahraman statüsündeler.
Eski Nablus’un sokakları her zamankinden daha sakin.
Filistin’deki en eski pazarlardan birinin sesleri, kokuları ve manzarasıyla dolup taşan sokaklar neredeyse fark edilemeyecek durumda. Çoğu dükkan ve işletmenin kepenkleri inmiş, açık olanlarınsa kasveti göze çarpıyor, satıcılarının yoldan geçen müşterilere çığırtkanlık yaptığı o canlı sokakların yerinde yeller esiyor.
72 yaşındaki Ebu Eyyad, Yasmina mahallesindeki dükkanında 60 yıldan fazladır üretip sattığı Türk lokumunun Nablusî versiyonu halkum tatlılarını paketlerken Mondoweiss’a “Bu vaziyet Nablus’a özgü değil” diyor.
Sokağı dolduran eski taş binaların ve paslı demir kapıların üzerinde mermi delikleri. Yıkım tarihlerinin bir kısmı ta birinci ya da ikinci intifadaya uzanıyor. Arnavut kaldırımlı sokaklar boyunca park etmiş, kurşun delikleri ve cam kırıklarıyla kaplı yeni arabalar ise yoldan geçenlere bu yaraların henüz kurumadığını gösteriyor.
Eski şehrin 52 yaşındaki sakini Samih Abdu, Yasmina mahallesinin dar yollarından geçerken “Şimdi Nablus’ta olanlar bana İsrail askerinin Nablus’u işal ettiği 2002’de olan yıkım düzeyini hatırlatıyor.” diyor ve ekliyor: “Şehrin, evlerin, binaların yıkımı. Yıllardır böyle bir tahribat görmedik.”
Yolun aşağısında bir adam eski radyolar, hoparlörler ve başka öteberi ile dolu dükkanının önünde oturuyor. Koleksiyonundaki en yeni hoparlörlerden birinin yaydığı şarkının sözlerine kapılıp giderken sessizce sigarasını tüttürüyor. Bu şarkı aslanlara adanmış bir marş.
Ortalıkta hemen hemen hiç yabancı yok, kazara değil tasarımla yaratılmış yeni bir gerçeklik. Burada mahalle sakinlerine yabancı biri ya da bir şeyin varlığı, kolayca anlaşılabileceği gibi, potansiyel bir tehdit.
Geçen birkaç ayda Eski şehrin sakinleri sokaklarındaki yabancıların varlığına karşı giderek daha temkinli ve şüpheli hale geldi. Bu sokakları kendilerine yuva edinen genç erkeklerin ardından İsrail güçleri pek çok defa kılık değiştirerek şehre girdi.
25 Ekim Pazartesi günü, gece yarısından sonra böyle bir olay yaşandı. Sokaklar sessizdi, gecenin karanlığında İsrail gizli özel kuvveleri şehrin sınırlarından içeri girdiler. Hedefleri Eski Şehrin Yasmina mahallesindeki bir sığınakta silahlı ve hazır bekleyen, ancak anlaşılan pusuda bekleyen tehlikeden bihaber olan bir grup genç adamdı.
Kendilerine Arin el-Usud, “Aslanların Yuvası” diyorlar. Birkaç ay öncesine kadar Nablus dışında çok da bilinmeyen, genç savaşçılardan müteşekkil bu yeni silahlı direniş grubu bütün Filistin’de kahraman haline geldi.
Nablus’un eski şehrinin sokaklarında aslanlar efsanevî kahramanlardan fazlasıdır. Onlar buradaki insanların kardeşi, oğlu ve arkadaşı. Onlar bir zamanlar çocukken yolun aşağısındaki dükkandan abur cubur alan, diğer mahalle çocuklarıyla hırgür eden, büyüdüklerini gördüğümüz komşularımız.
Şimdi bu enikler aslan oldu ve İsrail ile onun Filistin Yönetimindeki ortaklarının botlarının altında geçen onlarca yıldan sonra pek çok insanın imkansız gördüğü bir şeyi yapmayı kendilerine görev biçti: silahlı halk direnişini diriltmek.
Başlangıcın hikayesi
Filistin halkının bilincinde Aslan Yuvası’nın ortaya çıkışı, metin, geniş yüzlü ve yakışıklı bir genç adam sağ elinde tüfeği, sol elinde arkadaşının tabutu, Nablus şehrinin ortasında binlerce insandan oluşan bir kalabalığın içinden geçtiği o ana dek götürülebilir.
Düşen yoldaşının cenaze alayında kalabalığın içinde yürürken, yanından geçen insanlar bu genç adamı selamlıyor. Viral olmuş bir videoda, bir adam onun tüfeği sıkıca sarmış olan elini tutmak için çabalıyor ve öpüyor. Genç adamın yüzünde hiçbir kaçınma ifadesi yok.
شهيد يودع شهيد … الشهيد إبراهيم النابلسي في وداع رفيق دربه الشهيد ابو صالح قبل عدة ايام. pic.twitter.com/wQjA56HbxS
— Hisham Abu Shaqrah | هشام أبو شقرة (@HShaqrah) August 9, 2022
Bu videoda İbrahim Nabulsi 18 yaşındaydı. İsraillilerin birkaç yakalama ve suikast denemesinden kurtulmayı başaran sert bir savaşçı olarak gizemli şekilde ünlenen “Nablus’un Aslanı” lakaplı genç Nabulsi bu cenazede görünmesinden sonra halkın içerisindeki şöhreti ve ona duyulan hayranlık zirveye çıktı.
O dönem Nabulsi ve arkadaşları Eski Şehir’in dışında operasyonlar yapan, kendilerini Nablus Tugayları (Arapça’da Katibet Nablus) olarak isimlendiren bir grubun parçasıydı. Batı Şeria’nın kuzeyinde aylardır operasyonlar düzenlemekteydiler.
Cenin Tugayları’nı model alan grup 2022’nin başlarında kuruldu ve ağırlıklı olmak üzere daha önce İslamî Cihad hareketinin silahlı kanadı Saray el-Kudüs’te hizalanmış olan gençlerden oluşuyordu.
Ancak grubun üyeleri ve liderlerinin çoğu farklı örgütlerden gelmekteydi. Nabulsi daha öncesinde Fetih hareketindeydi, diğerlerinin ise Hamas’la hatta solcu Marksist-Leninist Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) kökleri vardı.
Cenin Tugayları gibi Nablus Tugayları da hizipleri kesiyordu ve çeşitli kaynaklardan maddi imkanlar sağlamış olsalar da kendilerini bir siyasi parti ile resmi olarak bağlamıyorlardı. Filistin adına savaşıyorlardı, başka hiç kimse adına değil.
İsrail hükümetinin Nablus Tugaylarını hedef alan ilk büyük operasyonu Şubat ayında oldu. İsrail özel kuvvetleri Nablus’a saldırdı ve bir aracı pusuya düşürdü, arandıklarını iddia ettikleri üç Filistinli direniş savaşçısını mermi yağmuruna tuttu ve yargısız infaz etti.
Katledilen direnişçilerin isimleri Aşraf Mubaslat, Adham Mabruka ve Muhammed Dakhil’di. Araçta dördüncü bir kişi daha vardı – bazılarına göre yaralandı ve ordu tarafından yakalandı, bazılarıysa kaçmayı başardığını söylüyor. Çoğu kişi onun İbrahim el Nabulsi olduğu iddiasında.
O dönem El Aksa Şehitleri Tugayı (Fetih’in askerî kanadı) katledilen üç kişinin üyesi olduğunu iddia etti. Ancak kısa zaman önce Fetih ile bağlarını koparmışlar ve Nablus’ta başka bir isimle bir dizi operasyon gerçekleştirmişlerdi. İsrail savunma yetkilileri onları firari bir hücre olarak tanımlıyordu.
Aynı dönemde İsrail’in askerî aygıtı işgal edilmiş Batı Şeria topraklarında “terörizm eylemlerine engel olmak” ve Cenin ile Nablus’taki büyüyen silahlı direnişin önünü kesmek amacıyla ucu açık büyük çaplı bir operasyona, Dalga Kırıcı Operasyonu’nu başlattı.
Nisan ayında İsrail ordusu kara kuvvetleri komutanı Aviv Koçavi şöyle konuşuyordu: “Misyonumuz basit – terörizmi durdurmak ve güvenliği ve güvenlik algısını tekrar sağlamamız gerekiyor. Hem güvenlik hem de güvenlik algısının geri kazanılması için ne gerekiyorsa, gerekli olan neyse, ne kadar sürerse ve nerede gerekiyorsa gereksin yapacağız.”
Ancak Cenin ve Nablus’taki ölümcül İsrail askeri saldırılarının artmasına rağmen, ister örgütlü gruplar isterse de bağımsız biçimde olsun, operasyonlar ve silahlı direniş eylemleri çoğalmaya devam etti. İsrail’in operasyonu dalgayı kırmaktansa bir tsunami yarattı denilebilir.
Temmuz’un sonunda Dalga Kırıcı Operasyonu başladıktan aylar sonra İsrail ordusu el Yasmina mahallesinde büyük çaplı bir baskın başlattı. Ordu 2002’den bu yana ilk kez bölgede bir baskın yapıyordu, açıklamalarına bakılırsa sömürgeci yerleşimcilerle birlikte Hz Yusuf Türbesi’ne bir ay önce giriştikleri saldırıda karşı karşıya kaldıkları operasyonu gerçekleştirmekle sorumlu tuttukları Filistinlileri hedef alıyorlardı. İsrail güçleri içerideki savaşçılara yoğun patlayıcı ve silah ateşi altında tutarak boyun eğdirmeyi başardı.
Üç saatlik çatışmadan sonra Muhammed El-Azizi (25) ve Abud Suboh (28) katledildi. Aktarılana göre yoldaşlarının kaçışını sağladılar. İsrail medyasının haberine göre baskının ana hedeflerinden birisi olan İbrahim El-Nabulsi bir kez daha ellerinden kaçmıştı.
El Azizi ve Suboh’un El Aksa Şehitleri Tugaylarının üyeleri olduğu iddia edilse de yerelde Nablus Tugaylarının ilk üyelerinden oldukları biliniyordu. Nabulsi yoldaşlarının 24 Temmuz’daki cenazesinde çelik yeleği ve tüfeğiyle görüntülendikten sonradır ki şehirde giderek ünlendi.
Batı Şeria’da Filistinliler Nabulsi’nin cenazedeki görüntülerini dolaşıma soktular. Bir anda Nablus’un Aslanı ve onun birlikte savaştığı grup şehrin sınırlarının dışında da ses getirdi.
Sadece iki hafta sonra Nabulsi yoldaşlarıyla aynı kaderi paylaşacaktı. 9 Ağustos’taki bir saldırıda Nabulsi İsrail ordusuyla savaşırken öldürüldü. Tugayın iki diğer üyesi de Nabulsi’yle birlikte savaşırken düştüler: İslam Sbuh (32) ve Hüseyin Cemal Taha (16).
Filistin sosyal medyasında söylendiğine göre öldürülmeden kısa zaman önce Nabulsi’nin kaydedip yoldaşlarına gönderdiği yaygın paylaşılan bir sesli mesajda, sakin ve aklı başında olan savaşçının şu sözleri işitiliyor:
“Sizi çok seviyorum. Eğer şehit olursam, arkadaşlar, annemi seviyorum. Ben gittikten sonra vatanıma iyi bakın ve sizden son isteğim, şerefiniz üstüne: silahı elinizden bırakmayacaksınız, şerefiniz üstüne. Etrafım sarıldı, şehitliğe yürüyorum.”
Nablus’un Aslanı ölümünde simgeleşti ve beraber savaştığı grup toplumsal bilincin içerisinde sağlam şekilde yerleşti. El Nabulsi’nin öldürülmesinin ardından şimdi kurucusundan ve ilk savaşçılarından yoksun olan Aslan Yuvası korunma amacıyla halkı kendisine çekmeye başladı.
Nabulsi’nin öldürülmesinden iki hafta sonra Muhammed el-Azizi ve Abud Suboh’un fotoğraflarının olduğu bir görselle birlikte yeni bir telegram kanalı oluşturuldu. fotoğrafın üzerinde Fetih ve İslamî Cihad’ın silahlı kanatlarını temsil etmek için kullanılan sembolleri çağrıştıran yeni bir logo vardı. Ancak çatılmış iki tüfeğin altında Filistin haritasının ortasında silahlı bir savaşçı ile birlikte resmedilen Kubbet-üs Sahra’yı gösteren bu yeni sembol yerleşik herhangi bir siyasi gruba ait değildi.
Hilal biçimindeki siyah sancağın içinde grubun adı, altında da “Aslan Yuvası’nın resmi temsilci kanalıdır” yazmaktaydı.
Devam edecek…
Kaldıraç International tarafından Mondoweiss’ta yayınlanan “The story of the Lions’ Den” makalesinden çevrilmiştir.