Libya’daki çetrefilli tabloda eksik parça Amerikan faktörü. Trump yönetimi kayıtsızdı. Fakat Rusya’nın öne çıkmasını NATO’nun güney kanadına tehdit olarak gören Amerikan kurumlarının uyarıları üzerine Türkiye’nin müdahalesine değer biçen bir çizgiye geldi. Şimdi Joe Biden’ın Rusya alerjisi ve NATO hassasiyeti ileri düzeyde. Ancak Libya’ya ne kadar odaklanacakları belli değil.
Metafor yerli ama sözümüz dışarıya dair; Libya’ya, AKP iktidarının Suriye’den sonra iki no’lu tarih yazma sahnesine. Eğer yabancı milis ve askerlerin ülkeyi terk etmesini öngören bir ateşkes anlaşmasını göstere göstere ateşe atmak istiyorsanız evvela Libya tezkeresinin süresini meclisinizde uzatırsınız. BM uhdesinde Libyalılardan Libyalılara müzakereler ne buyurursa buyursun böylece Libya’da kalıcı olma niyetinizi deklare etmiş olursunuz. Ne asker çekersiniz ne de milis!
İtiraz gecikmeyecektir: “Halife Hafter destekçileri de aynını yapıyor, Türkiye neden yapmasın?”
Mantıklı bir izahatmış gibi gelebilir ama Türkiye bu istikamette Libya krizinin asli sorununa dönüşmekten de kurtulamayabilir. Hangisi ülkenin ulusal çıkarlarına uyar; Libyalıların uzlaşmasına yardımcı olarak ülkenin geleceğinde hatırlı bir yer edinmek mi yoksa askeri üs sevdasına ülkenin bir kısmını düşman edinmek mi? Bir de buradan bakmalı. “Büyük oyun” için bu soru da naif bulunacaktır.
Ankara sıklıkla adımlarını Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) tutumuyla ölçüştürüyor. Veliaht Prens Muhammed bin Zayid için emperyal geçmişiyle caka satan bir ülkenin boy aynasında kocaman gözükmek keyifli bir şey olmalı.
Libya’yı yakından takip edenlerin parmak bastığı nokta; yabancı aktörlerin izlediği siyaset barışçıl çözüm sürecini tıkıyor. Kuşkusuz Libyalılar arasında bir diyalogdan çıkacak çözümde yabancı aktörlerin çıkarları garanti olmayabilir; o yüzden bazıları kartlarını statükoyu koruyacak şekilde oynuyor. Yerelde bu güçlerin izdüşümü olan Libyalı aktörler de kendi kişisel çıkarlarının peşinde; çözümün yolunu açmak için kendilerinden beklenen aklı, feraseti ve işbirliğini göstermiyorlar.
***
23 Ekim 2020’de Cenevre’de ateşkes anlaşmasına varıldığından beri köprülerin altından epey su aktı fakat çözüme yönelik adımlar hâlâ hedeften çok uzak. Mısır, Tunus, Fas ve İsviçre’ye yayılmış askeri, siyasi ve ekonomik alanlardaki toplantılar silsilesi hummalıydı fakat kritik konularda bir türlü yol alınamadı.
Ateşkesin çıktısına bakarsak;
– Çatışmaların durmuş olması önemli bir sonuç.
– İkincisi tutuklu/esir takası için adımlar atıldı.
– Öngörüldüğü gibi Sirte-Mısrata sahil yolu açılamadı.
– En önemlisi 23 Ocak itibariyle yabancı milis ve askerlerin çekilmiş olması gerekiyordu, aksi gelişmeler yaşandı.
Türkiye, Suriye’den taşıdığı milislerden bazılarını çekerken yenilerini bölgeye taşıdı. Vardiya değişimi genelde maaş alamayan milislerin Suriye ya da Türkiye’ye dönme, kışladan kaçma veya Avrupa’ya geçme çabalarının yol açtığı baskılardan kaynaklanıyor. Yine ateşkes anlaşması gereği Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile anlaşmalı olarak eğitim amaçlı Libya’da bulunan askeri güçlerin de gitmesi gerekiyordu. Bugüne kadar 18 farklı programda 1300 Libyalı askeri mezun edip halihazırda 1100’ünün eğitimini sürdüren Türkiye bu şarta kulak asmadı. Ankara, BM’nin tanıdığı meşru hükümetle çalıştığını söyleyerek uyarıları umursamıyor.
BAE ve Rusya da Hafter’in Libya Ulusal Ordusu’na destek için Cufra, Kardabiye ve Benina üslerine askeri sevkiyatlarını sürdürüyor. Rusya’nın özel savaş şirketi Wagner gücünü pekiştiriyor. CNN uydu görüntülerinden hareketle Wagner’in Sirte’den Cufra’ya doğru 70 kilometrelik bir şeritte 30’dan fazla siper kazdığını kaydetti. Rusların üslendiği Cufra ve biraz daha güneyde Barak üssü etrafında da savunma hatları kuruldu. CNN bir Amerikalı istihbarat yetkilisinin “Ne Türk ne de Rus güçlerinin BM’nin aracılığında imzalanan anlaşmaya uyma niyeti var” dediğini aktardı.
Yine CNN uydu görüntülerinden hareketle Homs limanındaki düzenlemeleri Türkiye’nin deniz üssü kurma hazırlığı olarak yorumladı. Bunun yanı sıra Türkiye’den Vatiyye’ye askeri nakliye uçaklarıyla düzenlenen seferler sürüyor.
Hafter’in saflarında Sudan’dan Cancavid milisleri, Çadlı savaşçılar ve Suriyelilerin olduğu rapor ediliyor. Libya el Ahrar televizyonunun internet sitesindeki habere göre milisleri gönderme konusunda hiç esnemeyen Hafter, çözüm olarak Wagner’in adamlarını güneye veya Susa limanında bir üsse kaydırmayı öneriyor.
BM’nin tahminlerine göre Libya’daki yabancı milis ve askerlerin sayısı 20 bin civarında. AFRICOM’a göre iki taraftaki paralı asker sayısı 10 bin civarında. Bunun 2 bini Wagner’in emrinde. Milis pastasında Türkiye bir numara.
Askeri alanda düğüm Sirte. ‘Petrol Hilali’ bölgesine açılan Sirte hattının her iki tarafı da askeri olarak tahkim ediliyor. Yani kıyamet koparsa savaşın durduğu yerden kopacak. Bütün yerel ve uluslararası tarafları anlaşmanın koşullarını yerine getirmeye çağıran BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’i kimse umursamıyor. Tarafları anlaşmaya uymaya mecbur edecek herhangi bir mekanizma da yok.
***
Ekonomik alanda Soçi’deki görüşmeler sonrası petrol sevkiyatı başladı. Güvenlikçiler ödenek isyanıyla vanaları kapatma yoluna gitseler de petrol akışından herkes memnun. UMH ile kontrol kavgası veren Merkez Bankası da ekonomik çıkmaz yüzünden mecburen ilk kez bölünmüş yönetim kurulunu bir araya getirdi. Kurlarla ilgili düzenlemeler yapıldı. Düşman kamplara düşenler de ödenek için çapraz ilişkilere giriyor. Merkez Bankası ve Libya Petrol Şirketi herkesin gerçek patronu. Tabii her biri ötekiyle kavgalı.
***
Bu sürecin en can alıcı ayağını Siyasi Diyalog Forumu’ndaki gelişmeler oluşturuyor. BM kasımda 75 kişiden oluşturduğu bu forumla yol haritası çıkarmaya çalışıyor. Süreç çok inişli çıkışlı. Sonuç hanesinde yazılanlar:
– 24 Aralık 2021’de seçime gidilmesi ve öncesinde anayasa referandumunun düzenlenmesi kararlaştırıldı.
– Koltukları üç tarihi bölgeye yani Trablus, Sirenayka (Berka) ve Fizan’a bölüştüren bir sistem belirlendi.
– Bu çerçevede geçiş sürecini yönetmek üzere yürütme erki başkanlık konseyi başkanı, iki yardımcısı ve bir başbakandan oluşacak.
– Aylarca seçim formülleri üzerinde duruldu. Nihayetinde 19 Ocak’ta kabul edilen mekanizmaya göre her bir seçim heyeti kendi adayını belirleyecek. Forumda oyların yüzde 70’ini alan aday başkan olacak. Bu mekanizma yürümezse bölgelerden listeler oluşturulacak. Her listede konsey başkanı, iki konsey üyesi ve başbakanlık için dört aday yer alacak. Listenin oylamaya sunulması için seçici kurulda batıdan 8, doğudan 6, güneyden 3 üyenin desteğinin alınması gerekiyor. Genel oylamada yüzde 60 oy alan liste kazanacak. Bu oranın altında kalınırsa ilk iki listenin katılacağı ikinci oylamada yüzde 51’i bulan liste kazanacak. Muhtemelen şubat ayı liste savaşıyla geçecek.
– Bir de egemen kurumlardaki koltukların üç bölgeye paylaştırılması kararlaştırıldı. Tobruk merkezli Temsilciler Meclisi ve Trablus merkezli Devlet Yüksek Konseyi’nin üyelerinden oluşan komitenin kabul ettiği modele göre Başsavcılık ve Denetim Bürosu Trablus bölgesine, Yüksek Mahkeme ve Yolsuzlukla Mücadele Komisyonu Fizan bölgesine, Merkez Bankası ve Yönetim Kontrol İdaresi Sirenayka bölgesine verilecek. Bu paylaşım gürültü koparmaya aday. Trablus’taki Yüksek Yargı Konseyi anında öneriyi reddetti. Temsilciler Meclisi’nin Trablus’taki 26 üyesi de “olmaz” dedi. Amaç bölünmüş kurumları birleştirmek olsa da ileride sistemi sıklıkla tıkayacak ve kurumları ehil olmayanların eline bırakacak kötü bir formül.
***
BM’nin gözetimindeki bu süreç dur kalk yapıyor. Mekanizmaları belirledikten sonra sıra adaylara ve seçimlere geliyor ki burada kavgalar büyüyor. İş oraya giderken herkesin kendi siperlerini kazdığını da görüyoruz.
Türkiye’nin üzerlerine yatırım yaptığı UMH Başkanı Fayiz el Serrac ile İçişleri Bakanı Fethi Başağa arasındaki güç mücadelesi dallanıp budaklanıyor. Serrac eylülde istifa kararını açıkladıktan sonra hiç gitmeyecekmiş gibi gücünü pekiştirmenin derdinde. Trablus’ta rakip milislerle kendi ayağını sağlama alıp Başağa’nın alanını daraltmaya çalışıyor. Önce Trablus, Tarhune, Zaviye ve batıdaki güçleri yönlendirmesi için Trablus Devrimcileri Tugayı’nın eski komutanı Heysem el Tacuri’nin dönüşünü sağladı. Sonra İçişleri’yle ortak hareket eden Özel Caydırıcı Güç’ü (RADA) doğrudan kendisine bağladı. Ardından 17 Ocak’ta İçişleri Bakanlığı ve Savunma Bakanlığı’ndan bağımsız İstikrar Destek İdaresi diye yeni bir birim kurdu. İki milis gücünden oluşturulan bu birimin başına çok tartışmalı bir isim olan Abdelgani Belgassım’ı (Ghiniwa el Kikli) getirdi. Birimin 4 başkan yardımcısından biri Trablus Devrimciler Tugayı Komutanı Eyüp Ebu Ras oldu. Bunlar Trablus ve Mısrata’taki pek çok grupla kavgalı olup Başağa’nın ‘ulusal polis gücü’ projesini reddeden milisler. Ayrıca Başağa’ya karşı Serrac’ın yanında duruyor gözüken 4 milis gücünün koalisyonu Trablus Koruma Gücü geçici yönetimini belirleyecek seçim mekanizmasını reddetti. Bu da kimin nerede durduğuna dair önemli bir gösterge. Libya’da ittifakların zemini çok kaygan.
Başağa ise çok ihtiraslı; geçiş sürecini yönetecek pozisyonda olmak için manevra üstüne manevra yapıyor. Paris, Kahire ve Londra’yı ziyaret ederek yeterince pragmatik olabileceğini gösterdi. Hatta bir iddiaya göre Albay Muammer Kaddafi’nin oğlu Seyf’ul İslam’la bağlantılı ‘Yeşiller’ grubuyla dirsek temasına geçti. Bu grup Sirte ve civarında giderek görünür hale geliyor.
Doğu ile batı güçleri arasındaki kavga da alt katmanlarda dallanıp budaklanıyor. Doğu tarafı çözüm sürecinde BM’yi Müslüman Kardeşler lehine davranmakla suçluyor. Yine BM, Rusya ve Türkiye’nin gözettiği formül için yol aramakla eleştiriliyor. Bu formül de Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih’in başkanlık konseyi başkanı, Başağa’nın da başbakan olmasını öngörüyor.
***
BM sürecine desteğini açıklasa da Türkiye’nin hareket tarzı 24 Aralık’a kadar UMH’nin korunmasını tercih ettiği izlenimi veriyor. Bu izlenim Rusya için de söylenebilir. Çıkarlarını garantilemeden Wagner’i sahadan çekme sinyali vermeyen Moskova bir taraftan Mısır’la birlikte Akile Salih’in geçiş sürecinde dümende olmasını isterken pragmatik bir duruşu olan Başağa’yı da batı tarafında muhatap görmek isteyebilir. Başağa’nın Türkiye ile ortaklığı sarsılmaz bir ittifak ilişkisini andırmıyor. Serrac’ın Türkiye namına hiçbir şeyi garanti etmediği gibi. Rusya bir taraftan da başına buyruk Hafter’e mahkum olmamak için alternatiflere bakıyor. Hafter bundan çok rahatsız olmalı ki Moskova ile temas kuran alt düzeyde bazı askerleri ‘casusluk’ suçlamasıyla tutuklattı. Hafter’in sarsılmaz destekçisi hâlâ BAE. Bu kesintisiz desteğin ana hedefi Türkiye-Katar destekli Müslüman Kardeşler’e iktidar şansı tanımamak. Başkanlık yarışında da Müslüman Kardeşler Başağa’yı destekleyebilir. Ne de olsa eskiden Mısrata’daki adamlarından biriydi. Hafter’in başarısız Trablus kuşatmasından sonra Sirte’yi kırmızı çizgi ilan eden Mısır da Müslüman Kardeşler’e karşı hassasiyetini korurken Türkiye-Katar ikilisinin etkisini kesmek niyetiyle oyunun kurallarını değiştirdi. Ağustosta ateşkes girişimi ve BM uhdesindeki görüşmelerin bazılarının Mısır’da yapılması Kahire hesabına önemli kazanımlardı. Mısır bunun da ötesine geçip Trablus’a heyet gönderdi; Trablus’taki karmaşık dengeye girmek, çözüm sürecine yön vermek ve nihayetinde Türkiye’nin askeri üslerde kalıcı olmasını önlemek gibi hesaplarla…
***
Bu çetrefilli tabloda eksik parça Amerikan faktörü. Trump yönetimi kayıtsızdı. Hatta ona göre Hafter “İslamcı teröristleri bertaraf eden adam” idi. Fakat Rusya’nın öne çıkmasını NATO’nun güney kanadına tehdit olarak gören Amerikan kurumlarının uyarıları üzerine Türkiye’nin müdahalesine değer biçen bir çizgiye geldi. Şimdi Joe Biden’ın Rusya alerjisi ve NATO hassasiyeti ileri düzeyde. Ancak Libya’ya ne kadar odaklanacakları belli değil. Suudi Arabistan ve BAE ile yapılan silah anlaşmasını gözden geçirmek üzere askıya alması UMH tarafında Emirlikler’in elinin bundan böyle çok rahat olamayacağına yoruldu. Dün ise Ankara’yı da üzecek bir çıkış geldi. ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Richard Mills, Güvenlik Konseyi’ndeki konuşmasında “Rusya, Türkiye ve BAE dahil tüm yabancı tarafları, Libya’daki askeri müdahaleyi derhal ve tamamen durdurmaya çağırıyoruz” deyip ekledi:
“Ekim ateşkes anlaşmasına dayanarak Türkiye ve Rusya’yı, güçlerini ülkeden çekme işlemlerini derhal başlatmaya, topladıkları, finanse ettikleri, konuşlandırdıkları ve destek verdikleri yabancı paralı askerler ve askeri vekalet güçlerini Libya’dan çekmeye çağırıyoruz.”
Bu hızda ve netlikte bir tutum beklenmiyordu. Bunun ne denli siyasal bir baskıya dönüşeceğini bilmiyoruz.
2021’le birlikte Libya için kritik bir dönemece giriliyor.
Stephanie Williams’ın vekâleten yürüttüğü BM Libya Destek Misyonu (UNSMIL) temsilciliğini Jan Kubis’e teslim etmeden önce ‘uzlaşmaz’ Libyalılara yaptığı uyarıyla bitirelim:
“Şu anda ülkenizde yabancı güçler tarafından işgal edilmiş 10 askeri üs var. Şu anda ülkenizde 20 bin yabancı güç ve paralı asker var. Bu, Libya egemenliğinin aşırı derecede ihlalidir. Bu yabancıların misafiriniz olduğuna inanabilirsiniz ama evinizi işgal ediyorlar. Bu silah ambargosunun da açık ihlalidir. Daha fazla silaha ihtiyacı olmayan ülkenize silah akıtıyorlar. Sizin çıkarlarınız için Libya’da değiller, başkalarının çıkarları için Libya’dalar. Dikkat edin ülkenizdeki yabancı varlığıyla ilgili ciddi bir kriz yaşıyorsunuz.”
Libyalılar kendi aralarında anlaşamadığı sürece hem başkalarına ‘av’ olmaya hem de kendi kendilerini avlamaya devam edecek.