Kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve afet durumlarında kadınların korunması için toplumsal farkındalığın artırılması, eğitimlerin düzenlenmesi ve yerel yönetimlerle işbirliğinin güçlendirilmesi gibi konularda çeşitli öneriler ortaya konulduğu panele kadın örgütleri, çeşitli meslek gruplarından, sivil toplum kuruluşlarından temsilcileri, akademisyenler ve kadınlar katıldı. Panel modere eden Songül Şarklı, katılımcılara afet durumlarında kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda bilgi verdi.
Antalya Barosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Kurulu’ndan Avukat Esra Gençer Özdemir, Antalya Kadın Platformu’ndan Psikolog Kadriye Tuğcu ve Antalya Tabip Odası Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Komisyonu’ndan Doktor Hafize Öztürk Türkmen ise panelde konuşmacı olarak yer aldı.
Deprem bölgesinde kadınların durumu
18 Kasım Cumartesi günü Antalya Tabip Odası toplantı salonunda düzenlenen panelde depremin üzerinden 9 ay geçmesine rağmen hala sorunların devam ettiğini ve çözüme ulaşamadığını söyleyen Psikolog Kadriye Tuğcu, “İlk haftalarda enkazda kalanlara yönelik arama kurtarma faaliyetleri, kurtarılanların tedavisi su, beslenme, barınma, hijyen gibi temel yaşamsal ihtiyaçlar öncelikliydi. Hayat kurtarmanın öncelikli olduğu dönemde ne yazık ki arama kurtarma faaliyetleri zamanında başlamadı ve oldukça yetersizdi. İlk üç gün devlet kurumlarının seferber edilmemesi, pek çok insanın kurtarılabilecekken enkaz altında can çekişerek hayatını kaybetmesi ile sonuçlandı. Tuvaletlerin güvenli olmayışı, uzak oluşu, uygun ışıklandırmanın olmayışı kadınların tuvalete erişiminde zorluklara neden oldu. Kadınlar gün içinde daha az su tüketerek idrarlarını tutmak zorunda kaldı. Bu durum da enfeksiyonlara zemin hazırladı. Meme kanseri gibi takip gerektiren hastalıkların takibi aksadı. Rahim ağzı kanseri taramaları yapılamıyor, smear testleri yapılamıyor. Gebelerin takibi aksadı. Tüm bunları yaptırabilmek için kadınlar mevcut özel hastanede yüksek fiyatlara mahkûm edildi ya da şehir dışına çıkmak zorunda kaldı. Doğum için hala uygun koşullar mevcut değil. Bunun için il dışına sevk edilmek zorunda kalıyor. Kadınlar bu hizmete kamu kurumları aracılığıyla erişemiyor” dedi.
Yaşam koşulları zorlaştı
Toplumsal cinsiyet eşitsizliği, depremlerle birlikte kadınların yaşam koşullarını çok daha da zorlaştırdığını ifade eden Tuğcu, “Kadınların hane içinde sarf ettiği emek arttı. Çocukların ve eşlerin gerek duygusal gerek temel ihtiyaçlarını gidermek yine kadına düştü. Kadınların bakım emeği yükünün kat be kat arttığı gözlemleniyor. Gündelik ihtiyaçların temini hâlâ kadınların omuzunda. Çadır, konteyner başvurusu yapmak, ihtiyaçları temin etmek, aileleri için sıklıkla kadınların aşevi kuyruklarında olduğu görülüyor. Hala düzenli bir yaşam ve uygun barınma koşullarının olmaması, kentte yıkımlarla beraber tozun etkisiyle kadınlar gün boyu temizlik yapmak zorunda kalıyor. Ortak alanların temizlik ve organizasyonu ile yine kadınlar ilgileniyor. Yaşlı ve engelli bakımı ise tamamen kadınların omzunda olduğunu görüyoruz. Çadır kentler ve konteyner kentlerin kalabalık olması kadınlara mahremiyet alanı bırakmıyor. Özellikle yalnız yaşayan kadınlar toplu yaşam alanlarının olduğu yerlerde çok daha fazla zorlanıyor. Evlere taşınmak hala korku yaratsa da eve çıkmak isteyen kadınlar artan kira fiyatlarından dolayı evlere de çıkamıyor. Tuvalet ve duşların hala ortak kullanıldığı alanlarda kadınlar hem kendileri hem de çocukları için dışarı çıkma konusunda temkinli ve güvensiz hissediyor. Bu durum kadınların sosyal hayattan izolasyonu anlamına gelmektedir” ifadeleriyle kadınların afet bölgesinde yaşadıkları sıkıntılara dikkat çekti.
Sağlık sorunları arttı, vakalar çözülemedi
Toplu yaşam nedeniyle birçok hastalığın meydana geldiğini belirten Antalya Tabip Odası Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Komisyonu Üyesi Doktor Hafize Öztürk, “Depremde yaklaşık 15 milyon kişi etkilenirken 4 milyon kişi ise yer değiştirmek zorunda kaldı. Bu çok boyutlu sorunların yaşandığı dönemdi. Pek çok kadın kalabalık yaşam ortamında görece tanımadıkları insanlarla birlikte tuvalete gitmemek için hastalandılar. Kadınlarda vajinik vakası, idrar yolu enfeksiyonu karşılaştığımız en çok vakalardan biri olarak karşımıza çıktı. Kadınlar, gebelikten koruyucu yollara ulaşamadılar. Şiddet gördüklerinde kamusal organizasyonlar yıkılmıştı. Güvenlik güçlerinden yeterince destek alamayan kadınlara yönelik şiddet vakaları yaşandığı yerde kaldı. Çok kolay çözülebilecek sorunlar, ulaşım problemiyle çözülebilecekken çözülememiştir” dedi.
“Çok sayıda belge delil olarak kayıtlara alındı”
Deprem zamanında bütün kurumların yetersiz kaldığına söyleyen Antalya Barosu Kadın Hakları ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Kurulu’ndan Avukat Esra Gençer Özdemir, “Depremin ilk günlerinde bireysel çabalarla insanlar dayanışma içerisinde birbirlerine yardım etmek zorunda kaldılar. Avukatlar olarak depremin ilk gününden bu yana oraya giden ve olan arkadaşlarımız birçok suçu da önlediler. Antakya’da yıkılan binalara ilişkin resmi belgelerin bulunduğu kamu kurumunu binası yıkılmamıştı. Depremin ardından ilk yıkılmak istenen bina bu yer oldu. Bu bir tesadüf değil tabi ki de. Avukatlar, yıkım ekiplerinin önünde nöbet tutarak bu binayı yıktırmadılar. Bu sayede çok sayıda belge delil olarak kayıtlara alındı” dedi. Özdemir ayrıca, deprem bölgesinde çadırların yıkılan binaların yanına kurulmasının insanları asbeste maruz bıraktığına dikkat çekerek, “Depremin ardından yıkımın yarattığı asbest yalnızca bölgedeki insanları değil, rüzgârla birlikte farklı ülkelere ulaşarak orada da sağlık sorunlarına neden oldu.” şeklinde konuştu.