Filistin’e destek veren aktivistlerin susturulduğunu savunan 11 yapımcı Amsterdam Uluslararası Belgesel Film Festivali’nden çekildi.
36. Amsterdam Belgesel Film Festivali’nin (IDFA) açılış gecesi üç kültür emekçisi ‘nehirden denize Filistin özgür olacak’ sloganının yazılı olduğu bir pankart açtı. Sahneye çıkan aktivistiler, önce festivalin artistik direktörü Orwa Nyrabia şahsında IDFA’yı Filistin sinemasını kapsayan bir program gerçekleştirdiği için kutladı. Aktivistler ardından, Filistin halkını, geçtiğimiz yıl Ukrayna halkına gösterilen türden bir dayanışmadan (festival hemen tüm platformlarında Ukrayna bayrağına yer vermişti) mahrum bıraktığı gerekçesiyle festivali eleştirdi.
Açılış töreninde yapılan bu eyleme alkış tutması nedeniyle gerek Amsterdam belediyesi, gerek Hollanda hükümeti, gerekse de festivalin yönetim kurulu ve finansörleri tarafında baskı altında tutulduğu öğrenilen festival direktör Orwa Nyrabia, ‘nehirden denize Filistin özgür olacak’ sloganının rencide ettiği kişilerden özür dileyen bir açıklama yaptı, hemen ardındansa festival İsrail ve Filistin taraflarına ateşkes çağrısı yapan ikinci bir açıklama yayımladı. Bu açıklamaları yeterli bulmayan İsrail Sinema Endüstrisi’nden isimler, söz konusu sloganı “İsrail’in, Yahudi anavatanının ve genel olarak Yahudilerin ortadan kaldırılmasına yönelik bir çağrı” olarak gördüklerine vurgu yaparak, festivalden Yahudilere yönelik şiddet söylemlerine ve yükselen anti-semitizme karşı açık bir tavır göstermesini talep eden bir imza kampanyası başlattı.
Filistinli sinemacılar ise Nyrabia’nın özür açıklamasının söz konusu sloganı kriminalize ettiğini, diasporadaki Filistinliler olarak soykırıma karşı tek araçları olan ifade özgürlüğünün de ellerinden alındığını belirterek birer birer filmlerini festivalden çektiklerini belirten açıklamalar yapmaya başladılar. Filistin Film Enstitüsü, IDFA Market’te düzenlenen tüm etkinliklerden çekildiğini duyururken sloganın Hollanda yargısı tarafından yasal kabul edildiğine de dikkat çekiyordu. Hollanda’da yakın zamanda sonuçlanan bir davada mahkeme, söz konusu sloganın şiddete çağrı yapmadığına, ayrımcılık karşıtı bir slogan olduğuna ve dolayısıyla ifade özgürlüğü kapsamına girdiğine karar vermişti. Ancak bu kararın, Türkiye’deki AYM-hükümet çekişmesini hatırlatırcasına Hollanda parlamentosu tarafından tanınmadığı da biliniyor.
Toplamda sayıları 22’yi bulan birçok sinemacı Filistin Film Enstitüsü’nün yanında olduklarını bildirerek festivalden filmlerini çekti, birçoğu ise gerek sahneden gerekse sosyal medyadan festivali Gazze’deki soykırımı dillendirmediği için kınayan ve sadece Filistinliler için değil, Yahudiler dahil tüm halklar için özgürlük talebinde bulunduğuna vurgu yaparak sloganı sahiplenen açıklamalarda bulundu. Festival, sloganın farklı anlamlarını tanıyan ve yaşananların merkezinde işgal politikalarının olduğunu dile getiren üçüncü bir açıklama yayımlasa da tepkiler dinmedi. 13 Kasım günü Filistin Film Enstitüsü ve Filistin İçin İşçiler – Hollanda (Workers for Palestine – Netherlands) üyeleri festivalin ana merkezi Amsterdam Uluslararası Tiyatrosu’nun önünde bir eylem gerçekleştirirken, IDFA Akademisi katılımcıları ise Filistin’le dayanışma içinde olduklarını belirten bir pankart açtı.
Kapanış törenine ise IDFA Doclab jürisinin Ermeni-Yahudi üyesi Miri Chekhanovich’in sloganı sahiplenen ve İsrail’in soykırımına karşı tavrını ortaya koyan konuşması damgasını vurdu. Ayrıca, Filistin Film Enstitüsü delegasyonu üyesi olsa da filmini festivalden çekmeyen alan Mohamed Jabaly, bunun kendisi için ne kadar zor bir karar olduğuna vurgu yapan duygusal bir konuşma yaptı. Al haya helwa (Life is Beautiful, 2023) filmiyle Uluslararası Yarışma’da En İyi Yönetmen ödülünü alan Jabaly’nin ailesi Gazze’de hayati risk altında. Jabaly, filminin festivaldeki gösterimlerinde ailesinin elektrik ve su gibi temel ihtiyaçlardan mahrum bırakıldığını, internetin kesilmesi nedeniyle kendilerinden haber alamadığını belirten konuşmalar yapmıştı.
Kapanış törenine damgasını vuran bir başka unsur ise, gerek soykırıma karşı tavır alan sinemacıların, gerekse de jüri üyelerinin festival direktörü Orwa Nyrabia’ya sahip çıkmalarıydı. 2012’de Suriye’de tutuklandığı dönemde uluslararası sinema camiasının desteğini alan Orwa Nyrabia, bugün her ne kadar soykırımı telaffuz etmemekle eleştirilse de IDFA’yı muhalif seslere açan ve festivalin toplumsal hareketlerle bağlarını kuran kişi olarak tanınıyor ve bu nedenle sol kamuoyundan destek görüyor. Risk Altındaki Sinemacılarla Dayanışma Koalisyonu’nun (ICFR) da kurucularından olan Nyrabia, kapanış töreninde festivalden filmlerini çeken sinemacılara özel olarak teşekkür ederek, Gazze’deki soykırımla ilgili ateşkes çağrısı ötesinde bir ifade kullanmasa da tarafını sezdirmiş oldu. Nyrabia’nın kendisini eleştirmekten geri durmayan Filistinli sinemacı Mohamed Jabaly’ye sarıldığı an, kapanış töreninin en duygusal anlarından biri olmanın yanı sıra Avrupa siyasetinin baskısı altında geçen günlerin de özeti niteliğindeydi.
Törende ateşkes çağrısını yinelemekle yetinen Orwa Nyrabia, yakın zamanda IDFA’nın küresel kriz dönemlerinde film festivalleri ve kültür kurumlarının rolü ve sorumluluğunun sinema camiasıyla birlikte tartışılacağı bir sempozyum yapacaklarını da açıkladı. Bu konuda daha fazla bilginin kısa süre içinde açıklanması bekleniyor.
Hollanda hükümetinin -her ne kadar Türkiye’de Kanun Hükmü (2023) vakasında görüldüğü gibi bakanlıklar nezdinde sansürcü açıklamalar yapmasa da- IDFA’ya Filistin konusunda ciddi bir finansal baskı uyguladığı biliniyor. Nyrabia ve festival ekibi üzerindeki baskının boyutları, festivalde gösterilen Hotel Mokum (2023) belgeseline de imza atan aktivistlerin Hollanda devletinin soykırımdaki suç ortaklığını ifşa eden açıklamalarından hareketle tahmin edilebilir:
“Hollanda hükümeti bu soykırımın suç ortağıdır. Yerleşimci sömürgecilik, apartheid, etnik temizlik, zorla mülksüzleştirme ve yerinden etme üzerine kurulu bir devlete ‘koşulsuz destek’ vermektedir. Ariel Kallner gibi aşırı sağcı siyonistlerin mecliste konuşmasına izin vermektedir. İsrail’in en büyük askeri tedarikçisi olan ve beyaz fosfor da üreten Elbit Systems’den silah satın almaktadır. İsrail Gazze’ye 25.000 ton bomba atarken, Hollanda devleti de askeri jetler için parça tedarik ediyor.”
Altyazı’dan Senem Aytaç’ın da görev yaptığı FIPRESCI jürisi kapanış töreninde Gazze’de soykırım yaşanırken belgesel gösterimiyle sınırlı kalmanın yeterli olmayacağına vurgu yaparak doğrudan eylemlerin önemine dikkat çekerken, festival boyunca yaşanan “filmleri festivalden çekme ya da alanda muhalefet” tartışmaları, IDFA’ya Türkiye’den katılanlara Antalya Altın Portakal 2014 ve 2023 süreçlerini hatırlattı.
IDFA’daki eylemler, yine aşağıda paylaştığımız, Maryam Tafakory’nin açıklamasında olduğu gibi sanat kurumlarının sessizliğini kınayan metinleri de beraberinde getirdi. Bu sayfada, söz konusu açıklamala ve konuşmaların önemli bir kısmının çevirilerine ve eylemlerin internet bağlantılarına yer veriyoruz. Açıklamaların orijinal metin/videolarına ilintili bağlantılardan ulaşılabilir.
Filistin Film Enstitüsü
IDFA Market’te düzenlenen tüm etkinliklerden çekildiğini duyuran Filistin Film Enstitüsü’nün açıklaması (Enstitünün markette üç belgesel projesi yer almaktaydı):
“(…) Kurumsal şiddet ve sansür uygulayan bir festivalle işbirliği yapmayı reddettiğimizi belirtiyoruz.
IDFA, İsrail’in Gazze’de Filistinlilere karşı sürdürdüğü soykırım karşısında beş hafta boyunca sessiz kaldı. 11,000’den fazla kişinin hayatını kaybetmesi, 1 milyon kişinin yerinden edilmesi ve 3,000 kişinin kayıp olması Filistinlilere yönelik vahşetin korkunç bir resmidir. Dahası, son 36 günde savaş suçlarını cesurca belgeleyen 41 gazeteci ve belgeselci İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) tarafından hedef alınarak öldürüldü.
IDFA’nın sessizliğine tepki olarak üç aktivist festivalin açılış sahnesini ele geçirerek ‘Nehirden denize Filistin özgür olacak’ sloganının yazılı olduğu bir pankart açtı. Bu slogan, Nakba (Felaket) öncesi dönemleri anımsatan, tüm inançlardan Filistinliler için birleşik, eşit bir toprak öngören ikonik bir dayanışma sloganıdır.
Söz konusu slogan yasal olarak korunuyor ve Hollanda yasalarına göre ayrımcılık karşıtı olarak kabul ediliyor olsa da, IDFA 10 Kasım’da yayınladığı zarar verici bir açıklamayla bu sloganı kınamaya karar vererek aktivistlerin dayanışma ve özgürlük talebini gölgede bıraktı. IDFA nihayetinde aynı gün gecikmeli bir açıklama yayınlayarak, ancak Filistinlilerin sözünün karalanmasının ardından ateşkes çağrısında bulundu.
Dünyanın en büyük belgesel film festivali olarak IDFA, Gazze’deki gazetecilerin ve belgeselcilerin durumuna, Filistinli film camiasına ve Filistinlilerin yaşamlarına yanıt verme sorumluluğunu taşımaktadır. Eleştirel düşünceye ve toplumsal iyileşmeye ilham veren filmleri teşvik etme hedefine sığmayacak biçimde IDFA’nın eylemleri yetersiz kalmaktadır. (…)”
Enstitünün imzaya açtığı, IDFA’dan resmî bir özür açıklaması talep eden metin için tıklayınız.
Nowhere Near (2023) adlı filmini festivalden çeken Miko Revereza’nın açıklaması:
“Bu eylemim ‘nehirden denize’ sloganıyla ve açılış gecesinde IDFA’nın susturmaya çalıştığı protestocularla dayanışma içindedir.
Yaşadığınız yerde ya da ülkenizde nehir ve deniz arasındaki alanı düşünün ve orada özgürlük, erişim ve temel insan haklarından mahrum bırakıldığınızı hayal edin.
Filipinlerin işgalci emperyalistlerden kurtuluşunun tarihi Filistin mücadelesi ile örtüşmektedir. Benim belgeleme ve yasal vatandaşlık mücadelem Filistin halkınınkiyle aynı çizgide. Hâlâ ABD’nin ülkeme attığı bombaların hesabını soruyoruz. Hâlâ ABD’nin ülkeme, Lola’mın memleketine attığı bombaların hesabını Hâlâ 11 Eylül sonrası ayrımcılığı ve ABD emperyalist savaşlarını yaşıyoruz.
İşte tam da bu nedenle Filistinliler ŞİMDİ özgür olana kadar tüm nehirlerden tüm denizlere hiçbirimiz özgür değiliz.”
Envisions yarışmasındaki jüri üyeliğinden çekilen ve Corresponding Cinemas bölümünde yer alan dört adet kısa filmini festivalden çeken Basma al-Sharif’in açıklaması:
“İsrail, Filistinlilere yönelik Batı destekli etnik temizlik ve soykırımını sürdürürken IDFA festivali, Filistin’deki tüm insanlara eşit haklar tanınması çağrısını antisemitik olarak niteleyen zarar verici bir açıklama yapmaya zorlanmış gibi görünüyor. Bunun neden bu kadar zarar verici olduğunu açıklamak için kelimelerim ve enerjim tükendi çünkü bunu 75 yıldır açıklıyoruz! Ve 75 yıl sonra, bir soykırım yaşanırken, ifade özgürlüğüne inanan bir ülkenin bir belgesel festivalinin alanında eğer bir halkın sesi diğerine göre ayrıcalıklı görülüyorsa, sadece bir halkın güvenliği ve emniyeti önemli kabul ediliyorsa bu şunu gösterir: IDFA bir halkın hayatının diğerinden daha önemli olduğuna inanıyor.
Bu durum, birçoğu benzer sömürge mücadelelerinden ve/veya sistemik şiddetten gelen IDFA’daki zengin ve çeşitlilik içeren topluluğu, ifade özgürlüğünden, diyalogdan, adaletten ve tüm insanlar için eşitlikten yana olan bizler için artık hoş olmayan bir alan haline getirmekte ve tehlikeli bir emsal oluşturmaktadır.
Bugün, Netanyahu ve Batı ateşkesi reddetmeye devam ederken, İsrail Gazze Şeridi’ne elektrik ve yakıt vermeyi reddettiği için yeni doğan bebekler hastanelerde ölürken, Filistinlilerin acımasızca öldürülmesini canlı yayınlıyoruz ve İfade Özgürlüğüne inanan bir ülkede baskıdan kurtulma çağrısının neden sadece kabul edilebilir değil, aynı zamanda acilen gerekli olduğunu bir kez daha açıklamak zorunda kalıyoruz. IDFA bundan daha iyisini yapabilirdin.”
Shadowtime (2023, Hollanda/ABD/Türkiye) adlı VR’ın yönetmenleri Deniz Tortum ve Sister Sylvester’in açıklaması:
“Filistin Film Enstitüsü’nün açıklamasıyla dayanışma içinde, Shadowtime’ın kapılarını kapatmaya ve IDFA’dan çekmeye karar verdik.”
Hotel Mokum (2023, Hollanda) film ekibinin açıklaması:
“Dün gece @idfafestival kapsamında Hotel Mokum filmimizin galası vardı. Film, @ajsybr tarafından çekilen Nusa Ina ve @fesfood tarafından çekilen The Story of Ne Kuko adlı muhteşem belgesellerle birlikte gösterildi. Filmle, oyuncularla ve ekiple gurur duyuyoruz ve bu filmin yapımında aylarca süren yoğun çalışmanın ardından, memleketimizde böylesine büyük bir festivalde gösterilebildiği için gururluyuz. En hafif tabirle karışık duygular da yaşadık.
Bazılarınızın zaten biliyor olabileceği gibi, IDFA’nın açılış gecesinde protestocular Filistin’i savunmak için sahneye çıktılar. Ellerinde Filistin bayrakları ve ‘Nehirden denize Filistin özgür olacak’ yazılı bir pankart vardı. Birkaç gün sonra IDFA, pankarttaki sloganın kınayan utanç verici bir açıklama yayınladı. O tarihten bu yana birçok film yapımcısı filmlerini IDFA programlarından çıkardı, bazı IDFA çalışanları ayrıldı ve Filistin Film Enstitüsü IDFA pazarındaki tüm etkinliklerden çekildiğini açıkladı.
‘Nehirden Denize Filistin özgür olacak’ barış için, kurtuluş ve özgürlük için bir ilahidir. İşgali sona erdirmek, ırk ayrımcılığına son vermek ve soykırımı sona erdirmek için bir çağrıdır. Bu sloganı dün gala sırasında attık ve ihtiyaç duyulduğu sürece protestolar sırasında da atmaya devam edeceğiz.”
Şiddet ve Zerafet Arasında adlı kısa filmi IDFA’da yarışan Şirin Bahar Demirel’in açıklaması:
“Festivalde filmi bulunan bir yönetmen olarak IDFA’nın incitici açıklamalarına katılmıyorum; bir soykırım karşısında tarafsız olmak diye bir şey yoktur. Filmlerini göstermeye devam etmeye ve platformlarını/zamanlarını/alanlarını Filistinli sesleri savunmak için kullanmaya karar veren sinemacı arkadaşlarıma katılmayı seçtim. Filistinli sinemacılarla, IDFA’da çalışanlarla ve kendi yöntemleriyle seslerini yükselten herkesle dayanışma içinde olmak istiyorum.”
Contagious & Queer (Bulaşıcı & Kuir) programının küratörü Simon(e) van Saarloos’un açıklaması (Saarloos IDFA dahilindeki programın temasını değiştirerek Filistin mevzusuna odaklanan yeni bir program gerçekleştirdi):
“Filistin özgürleşmeden LGBTQ bireylerin özgürleşmesi diye bir şey söz konusu olamaz.”
IDFA’da projesini sunmamaya karar veren Niles Atallah’ın açıklaması:
“Benim adım Niles Atallah. Şilili bir film yapımcısıyım ve Orta Doğu dışındaki en büyük Filistin topluluklarından biri olan Şili’deki Filistin diasporasının bir parçasıyım.
Bir şey yapmadan duramam, bu platformu projemi sunmak için kullanamam.
IDFA, tam da şu anda soykırım işlenirken Filistinlilerin özgürlük çağrısını kınayarak çok zarar verici bir açıklama yapmıştır.
Adaletsizliğe son verilmesi çağrısında bulunduğumuzda Filistinli sesleri işaret etme ve bizi ya da sözlerimizi anti-Semitik olarak kınama taktiği yanlıştır. Filistinlilerin özgürlük çığlığı nefretle eş anlamlı olmadığı gibi, aynı topraklarda bir arada yaşayabilecek inanç, etnik köken ve topluluk çeşitliliğini de dışlamaz…”
małni – towards the ocean, towards the shore (2000, ABD, Bölüm: Corresponding Cinemas) filmini festivalden çekmenin yanı sıra Kısa Film yarışması jürisinden ayrılan Sky Hopinka’nın açıklaması:
“Filmlerini festivalden çeken Filistinli arkadaş ve meslektaşlarla dayanışma içinde filmimi IDFA’dan çekiyorum. (…)
Orwa Nyrabi’yi desteklediğimi söylemek benim için önemli. Bu festivalin direktörü olarak, bir Arap olarak, bir Suriyeli olarak ve çoğumuzun dostu olarak imkansız bir konumda. O bir düşman değil, bizim için yaratılmamış bir kurumda pek çok sese yer açmak için çok çalışmış biri. Ve şu anda bulunduğu konum, bu yerlerdeki varlığımızın aslında ne kadar zayıf olduğunu yansıtıyor ve ortaya koyuyor.”
Mast-del (2013) adlı kısa filmini festivalden çeken Maryam Tafakory’nin sanat kurumlarının sessizliğine dair açıklaması:
“Gazze’nin bombalanarak yerle bir edilmesinin üzerinden tam bir ay geçti, ancak kurumlar her açıklamalarına iki tarafın da eşit acı çektiğinden bahsederek ateşkes çağrılarını yinelemekte ısrar ediyorlar.
Sanki bir orta yol varmış gibi ortada durmak, Filistinlilere yönelik şiddetin boyutunu önemsizleştirmektir.
Sömürgeci ile sömürgeleştirilen arasında bir orta yoktur. Apartheid devletinde orta yoktur. Bir taraf diğer tarafa yönelik bir etnik temizlik gerçekleştirdiğini kabul ettiğinde ortada durmak diye bir pozisyon yoktur.
Barış, en çok istismar edilen terim olmuş durumda. Hiçbir tavır almamayı meşrulaştırmak için kullanılan rahat bir orta yol haline geliyor.
Bu aşamada, sanki Filistinliler için barış herhangi bir zaman var olmuş gibi, genel geçer ifadeler ve çocukça barış ifadeleri kullanarak devam eden, soykırıma karşı çıkmak için gecikmiş açıklamalar, on yıllardır devam eden tarihten silme operasyonlarının ve Nakba’nın işbirlikçileridir.
Barış derken sadece işgale, sessiz toprak hırsızlığına ve cinayetlere geri dönüşü kastediyorlar.
Ateşkes çağrısında bulunmak, bir kişinin insanlığını kanıtlamak için talep edebileceği en asgari şeydir.
Ateşkes talep etmek, kurumların ilerici statüsüne katkıda bulunmaz; sadece soykırımdaki suç ortaklığı konusunda ellerini yıkar.
Korkakça bir “iki taraf da” söylemiyle ateşkes çağrısı yapmak, insanlığımızın en kolay sınavında başarısız olmaktır.
Beyaz Batı’nın hakikatleri örtmek için susturma çabaları karşısında, hükümetlerimizle mücadele etmeli ve enerjimizi, nerede durmaları gerektiğini çok iyi bilen sözde sanat dünyasındaki müttefiklerimizin ihanetlerine harcamamalıyız.
Bir kez daha, kirli işleri yapmak, konuşmak, mücadele etmek ve temel insan haklarını savunma görevini yerine getirmeden Filistinlilerin acılarını bir motif olarak kullanırken sanki müttefikmiş gibi davranan kurumları eğitmek, tüm güvencesiz ve kırılgan halimizle bizlere düşüyor.
Bugün, kurumların sessizlik, soyutlama, barış ve iki taraflılık üzerine kurdukları dilin kriminal bir dil olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Felaket uzak bir ülkede yaşanmıyor; felaket her gün, sessizliği seçen her insanın içinde yaşanıyor.
Filistin’e Özgürlük!
Jin Jîyan Azadî!”
IDFA DocLab’dan XR’larını çeken Perulu Phenomenal Friction ekibinin açıklaması (Claudix Vanesix, Juan Pablo TantaVilca, Lorena Garcia):
“Bugünün bedenlerimizi, aile arşivlerimizi ve geleneklerimizi ifade etme zamanı olduğunu düşünmüyoruz. Bugün bu görünürlüğü, duruşumuzu kolektif olarak ifade etmek için kullanmaya karar verdik.”
Doclab jürisinden Miri Chekhanovich’in kapanış töreni konuşması:
“Bu satırlar açık bir yarayla kaleme alındı, o yüzden lütfen olabildiğince açıkyüreklilikle dinlemeye çalışın. Aşağıdaki metni paylaşıyorum çünkü yarı Ermeni yarı Yahudiyim ve Shuafat adında bir Filistin mülteci kampının yanı başında, bir İsrail yerleşiminde büyüdüm. Artsakh’ta (Karabağ), 19 Eylül tarihinde halkıma yönelik girişilen etnik temizlikten beri aralıksız bir yas hâlinde, büyük bir acı içinde yaşıyorum. Bu söylediğim, 7 Ekim’den yalnızca üç hafta önceydi. Kısacası çok zor bir dönemden geçiyorum.
Gazze’deki soykırım sürerken, bir yandan da bu lanetli cumartesi günü kaybettiğim dostlarımın ve meslektaşlarımın yası henüz tazeyken susup oturmam mümkün değil. Benim adıma girişilen bu soykırımı reddediyorum, nokta. Şunu belirtmek istiyorum: Sloganların taşıdığı bir ağırlık vardır, özellikle de anlamları, onları kimin kullandığına göre değişiyorsa ya da tam olarak ne anlama geldikleri konusunda bir uzlaşıya bile varılamıyorsa. Kendi adıma konuşursam, “Nehirden denize Filistin özgür olacak” sloganı benim için incitici bir slogan değil. Bu sloganı, “bu topraklarda yaşamanın tek yolu” olarak okuyorum, yani Filistinliler, Yahudiler, Ermeniler, Dürziler için özgürlük talebi. Bugün yaşadığımız felaketin kökeninin yetmiş beş yıllık işgale dayandığını kabul etmek mecburiyetindeyiz. Bu sloganın Filistinli meslektaşlarıma karşı bir silaha dönüştürülmesi beni dehşete düşürüyor. Tam da seslerinin duyulmasına, yaygınlaştırılmasına en çok ihtiyaç duyduğumuz zamanda, filmleri ve sunumları bu yılın festival programından çıkarıldı. IDFA’nın konuyla ilgili açıklaması ise beni hayal kırıklığına uğrattı. Tüm bu süreç boyunca şunu düşünüp durdum: Enerjimizi sloganlar ve anlamlarına harcamak yerine Gazze bombardımanının durdurulması, Filistinlilerin hayatlarının kurtarılması adına daha çok emek verebilirdik. Güçlerimizi birleştirebilir, bu temelde işbirlikleri kurabilir, derhal ateşkesin sağlanmasına, rehinelerin serbest bırakılmasına, acil ve kesintisiz insani yardıma yönelik çağrılar yapabilirdik. Olanları izledikçe geleceğimiz konusunda dehşete kapılıyorum. Gazze halkının, Batı Şeria’daki Filistinlilerin, İsrailli Arapların kaderine dair korkuya düşüyorum. Tüm dünyada yükselişe geçen anti-semitizmden ve İslamofobiden korkuyorum.”
Kısa film yarışması jüri üyesi, aynı zamanda Avrupa Belgesel Kurumu‘nun (DAE) kurucularından Brigid O’Shea’nın kapanış töreni konuşması:
“Jüri üyelerimizden biri olan Sky Hopinka jüriden çekilmeye karar verdi. Kendisinin kararını anlıyor ve destekliyoruz. Ne yazık ki Avrupa, filmlerini programdan çıkaran yirmi sinemacı da dahil olmak üzere, cesur ve zarif Filistinli sinemacının ve müttefiklerinin acılarını hem basında hem de tekrar eden açıklamalarda küçümsemeye devam etti. Ticari basında, özellikle de Variety ve Screen Daily’de yer alan hatalı ve sansasyonel haberlerden büyük rahatsızlık duyuyoruz. Bu açıklamalar ve sansasyonel makaleler olumsuz stereotipleri pekiştiriyor ve bu hafta Amsterdam’da yaşadığımız deneyimin gerçeklerini yansıtmıyor. (Affedersiniz, oldukça gerginim) Acil ateşkes, sivillere özen gösterilmesi, insani yardım koridorları, apartheid’ın sona ermesi ve iki devletli çözüm çağrısında bulunanlar, sorun çıkarmayı amaçlayan münferit bireyler değildir. Onlar, duyarlılığa ve eyleme geçmeye dair tekrar ettikleri çağrılarına özenli bir karşılık gösterilmeyen, bizim de içinde bulunduğumuz birleşik bir gruptur. 2021 yılında, en eski animasyon ve belgesel film festivallerinden birindeki görevimden daimi sözleşmemi feshederek ayrıldım çünkü kurumsal şiddete daha fazla dayanamadım. Artık kendimi güvende hissetmiyordum. O zamandan beri, festivaller ve marketlerle ilgili her türlü çalışmaya, henüz sömürgeci ve emperyalist kökleriyle yüzleşmediğimizden, bunların güvenli alanlar olamayacağına dair fikrimi belirterek başlamak için elimden geleni yaptım. Eğer burada kendinizi iyi hissetmiyorsanız, bunun sebebi siz değilsiniz. Burası sizin için inşa edilmiş bir alan değil. Sektörümüzü, görsel-işitsel pazarı baştan hayal etme yönünde daha fazla alan, zaman ve fon yaratmaya çağırıyorum.
Berlin’deki AKE DIKHEA Film Festivali’nin sözleriyle, ‘Hayal gücünüzü sömürgesizleştirin!’ Bu hafta idfa’da yaşananlar değişim için önemli adımlardır. Bu değişimi bastırmak utanç vericidir. Suç ise belirli bir festivale ya da o festivalin direktörüne değil, beyaz üstünlüğünün kurumlarımızda yayılmasına izin veren sistemin tümüne atılmalıdır.”
Festivalde 1489 filmiyle hem Uluslararası Yarışma’da En İyi Film ödülünü alan hem de en iyi ilk filme verilen FIPRESCI ödülünü kazanan Shoghakat Vardanyan’ın ödül konuşması:
Bu ödülle erkek kardeşimin anısını onurlandırmak istiyorum, bu yeni nesil korkunç savaşlarda, yeni tip bombalarla ölen tüm diğerlerinin anısını onurlandırmak istiyorum. Bu savaşlarda hayatını kaybeden tüm sivillerin anısını onurlandırmak istiyorum. Artsakh’da etnik temizliğe uğrayan, evlerinden edilen, hala esir tutulan tüm insanları onurlandırmak istiyorum.
Vasudhaiva Kutumbakam (The World is Family) filmiyle Uluslararası Yarışma’da En İyi Kurgu ödülünü alan Anand Patwardhan’ın ödül konuşması:
Bana tanınan bu fırsatı Filistin, Ukrayna ve süregiden diğer savaş bölgeleri için acil ateşkes çağrısında bulunan tüm uluslararası sesleri yükseltmek için kullanmak istiyorum.
‘Nehirden Denize Filistin Özgür Olacak’ yanlış anlaşılmış bir slogandır. Bazıları bu sloganı tek devletli çözüm ve Yahudilerin etnik temizliğe tabi tutulması çağrısı olarak yorumlamaktadır. Bu yanlış anlaşılma nedeniyle sloganın gerçek anlamının açıklığa kavuşturulması ve bunun altının çizilmesi çok elzemdir. Bu, Müslümanların, Yahudilerin, Hıristiyanların ve diğer herkesin eşit haklara sahip olarak barış ve uyum içinde bir arada yaşayabilecekleri bir coğrafya için yapılan bir çağrıdır. Festivalden çekilen ve uluslararası bir tartışma başlatanları alkışlıyorum. Tartışmayı içeriden sürdürmek için geri kalanları ve bize bunu yapmamız için bu alanı sağlayanları da alkışlıyorum. Protestomuz şiddet içermiyordu, şiddetsizlik küresel bir topluluk inşa edebilir. Dünyanın pek çok yerinde Filistinliler ve Yahudiler, acil ateşkes ve adil bir barış talebiyle diğerleriyle birlikte yürüyorlar. Tüm dünya, her savaştan ve her ölümden kâr elde eden bir savaş endüstrisi tarafından köleleştirilmiştir. Dünyamızın bu kölelikten kurtarılması gerekmektedir.
Festivalden çekilen sinemacıların tam listesi:
Hazem Alqaddi, Elettra Bisogno, Yousef Hammad, Nariman Massoui, Miko Revereza, Maryam Tafakory, Charlie Shackleton, Basma al-Sharif, Jumana Manaa, Terra Long, Dalia Al Kury, Joshua Gen Solondz, Kaori Oda, Nika Autor, Sky Hopinka, Niles Atallah, Deniz Tortum, Sister Sylvester, Claudix Vanesix, Geo Wyex, Angelo Madsen Minax, Ibrahim Shaddad,