Ölüm orucundaki avukatlar Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın dosyalarının Yargıtay’da olduğuna ve adli tatile 3 gün kaldığına dikkati çeken HHB’li avukat Ayşegül Çağatay, “Onları yaşatmak Helin, İbrahim ve Mustafa’ya olan borcumuz” dedi.
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) ve Halkın Hukuk Bürosu (HHB) üyesi avukatları Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın tutuklu bulundukları cezaevlerinden “adil yargılanma” talebiyle başlattıkları ölüm orucu eylemi sürüyor. Avukatlardan Timtik’in eylemi 197, Ünsal’ın ise 166’ncı gününe girdi. Her geçen gün bedenleri daha da eriyen avukatların durumu kötüye giderken, aileler çocukları hakkında Yargıtay’dan gelecek kararı bekliyor. Avukatların dosyasını Haziran ayı başında incelemeye alan Yargıtay halen kararını açıklamadı.
Her dakikanın bile Timtik ve Ünsal’ın aleyhine işlediğine dikkati çeken HHB avukatlarından Ayşegül Çağatay, “Ünsal 60, Timtik 40 kilonun altına düştü. Sorunun çözümü tıbbi değil çözüm taleplerin kabul edilmesi” diye seslendi.
Koçak, Bölek, Gökçek…
Timtik’in sıvı, şeker ve tuz alımında ciddi sorunlar yaşadığını paylaşan Av. Çağatay, cezaevi koşullarında enfeksiyon kapma ihtimallerinin yüksek olduğuna dikkati çekti. Dünyada adli yargılanma talebiyle 2 avukatın ölüm orucuna girmesinin bir ilk olduğunu söyleyen Çağatay, “Bu da ülkemizde adalet sisteminin ne kadar kötü bir noktaya geldiğini gösteriyor. Timtik ve Ünsal, müvekkilleri Mustafa Koçak, Helin Bölek ve İbrahim Gökçek gibi adil yargılanma istiyorlar. Müvekkillerinin talepleri de adil yargılanmaydı ve adalet diye diye hayatlarını kaybettiler. Günümüz hukuk sisteminde iftiracı ve gizli tanıklık ile insanların bir ömre varacak kadar cezalar aldığına tanık olduk. İnsanların mahkum edilmesinin bu denli içi boş dosyalar ile tutsak edildiğini gördük” diye konuştu.
Yargılama süreci
Çağatay, yargılanma sürecindeki “hukuksuzluklara” değinerek, avukatların gözaltına alınma hikayesi ve sonrasında yaşananları şu şekilde anlattı: “Müvekkillerimiz Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın duruşmalarına iki gün kala topyekûn baskılar silsilesiyle gözaltına alındık. Zamanlama müvekkillerimizin duruşmasından öncesine tekabül ediyordu ve amaçları o duruşmaya girmemizi engellemekti. Biz bir sene hakim karşısına çıkmayı bekledik, ilk duruşmamıza gitmek için bir hafta açlık grevi yapmak durumunda kaldık. Çünkü bizi duruşmamıza götürmeme kararı almışlardı. Bizi bir birimizden, halktan, meslektaşlarımızdan koparmak istediler. Hapishanelerden bir türlü bırakılmadık sabaha karşı ancak bırakıldık. Bu süreçte kararın değişmesi için telefon trafiği yaşanıyormuş.”
Tahliye edilmeleri üzerinden saatler geçtikten sonra serbest bırakılan 12 kişi hakkında yine tutuklanma kararı çıkarıldığını anımsatan Çağatay, “10 saatlik bir özgürlüğün ardından arkadaşlarımız yaklaşık 3 yıldır tutuklular. Gerçekten tüm aşamalarda adaletsizliği gözlerimizle gördük. Bizi tahliye eden heyet dağıtıldı, yerleri değiştirilip kıdemleri düşürüldü. Onlara da hukuka uygun davranmanın cezasını verdiler. Daha sonra davaya bakacak her yargıca ‘ayağınızı denk alın ona göre karar verin’ demiş oldular aslında” diye konuştu.
‘Kamuoyu oluşturmak lazım’
Çağatay, adli tatile 3 gün kaldığını ve kamuoyunun daha gür ses çıkarması gerektiğine dikkati çekti. Her koşulda adaletsizlikleri dile getirmenin avukatların görevi olduğunu ifade eden Çağatay, “Biz mahkemelerde bunu dile getiriyoruz ama bunun yetmediği yerler var. Yetmediği yerlerde de her yol ve yöntemle dile getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz” dedi.
‘Onlar umudun temsilcileri’
Ölüm orucundaki avukatlar için ciddi bir kamuoyu oluştuğunu kaydeden Çağatay, “Karşımızda ise bir sessizlik var. Bu sessizliği parçalamak için sürekli şunu düşünüyoruz; ne yapabiliriz? Arkadaşlarımızı nasıl yaşatabiliriz? Onları da kaybedersek insanların içinde ki adalet duygusu çok büyük bir yara alacak. Onlar şimdi umudun temsilcileri. Nasıl bir umudun temsilcileri; içeri konulsanız, duvarların arasına hapsetseniz, etrafınız jiletli teller ile çevrilse bile direnebilirsiniz, size dayatılanları kabul etmeyebilirsiniz ve mücadele edebilirsiniz diyorlar hepimize. Onlar hepimiz adına umudun temsilcileri ve bu umudu korumak zorundayız. 3 müvekkilimizi kaybettik, insanların canı çok ciddi şekilde yandı. Helin’e, Mustafa’ya ve İbrahim’e şuan ölüm orucunda olan iki avukat ve iki müvekkilimizi yaşatmak borcumuzdur” ifadelerini kullandı.
‘Halk karşısında beraat ettik’
“Avukatlara bile bunu yapmışlarsa halka daha fazlasını yapabilirler” diyen Çağatay, kendilerinin halk karşısında beraat ettiklerini dile getirdi. Halkın eylemdeki avukatlar için “devrimci avukatlar bizim için direniyorlar” dediğini ifade eden Çağatay, var olan sessizliğin yıkılması için daha güçlü bir ses çıkarmak, farklı yol ve yöntemler denemek zorunda olduklarını vurguladı.
Timtik ve Ünsal’ın sürekli müvekkillerini soruduğuna da değinen Çağatay, “Ebru ve Aytaç şunu ‘Kimsenin kanı diğerinden daha kırmızı değil, hepimiz adalet için mücadele ediyoruz’ diyorlar. Toplumun araya fark koymadan tek bir kişiyi daha kaybetmeden elinden geleni yapmalarını talep ediyoruz” çağrısı yaptı.
Ölüm orucundaki Akman ve Karakaya
Çağatay, son olarak müvekkilleri Didem Akman ile Özgür Karakaya’nın da benzer taleplerle 19 Şubat’tan bu yana ölüm orucunda olduğuna işaret ederek, “Maalesef toplumda avukatların sesi biraz daha duyuluyor bu bizim ve direnişteki arkadaşların canını yakıyor” dedi.
Karakaya’nın adil yargılanma, Akman’ın ise ağırlaştırılmış müebbet ceza infaz koşullarının düzeltilmesini talebiyle ölüm orucuna başladığını ifade eden Çağatay, Akman’ın maruz kaldığı hak ihlallerini şu şekilde sıraladı: “İnsanın hareket edemeyeceği küçük bir koğuşta tutuluyor. Bulaşıklarını tuvalet lavabosunda yıkamaz durumunda mutfak tezgahı yok bir ömür bu koşullarda bulaşık yıkamaz zorunda. Havalandırmaya sadece bir saat çıkabiliyor. Uzun zamandır tecrit koşullarında yaşadığı için sağlık durumu Ebru Timtik ile şuan aynı. Ondan sonra başlamasına rağmen sağlık durumu daha kötü ve biz onların da yaşamasını istiyoruz.”