İnsan Hakları Derneği (İHD), Sağlık Emekçileri Sendikası (SES), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve İstanbul Tabip Odası’ndan (İTO) oluşan “Açlık Grevleri İzleme Heyeti”, 9 Mart Cumartesi günü, Taksim Hil Otel’de “Açlık grevleri ve Türkiye” başlıklı bir forum düzenledi.
Foruma Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri Musa Piroğlu ile Oya Ersoy, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) bir önceki dönem Eş Sözcüsü Onur Hamzaoğlu, İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, SES, İTO, TİHV yanı sıra çok sayıda aydın katıldı.
‘Çığlığın görünür olmasını arzuluyoruz’
Forumun açılış konuşmasını yapan TİHV İstanbul temsilcisi Ümit Efe, Leyla Güven’in 122 gündür açlık grevinde olduğunu hatırlatarak, 1 Mart itibariyle tam sayı kesinleşmemesine rağmen 5 bine yakın tutuklunun açlık grevine girdiğini vurguladı.
Daha önceki açlık grevleri nedeniyle yaşanan acıların tekrarlanmaması için biran önce adım atılması gerektiğini belirten Efe, “Açlık grevindeki tutukluların taleplerinin karşılanabilir olması nedeniyle biz hak örgütleri bu süreci yakın takibe aldık. Açlık grevlerinin uzun yıllara dayalı dayanması ve sorunların çözümünde bir bilinmezlik ve kasıt söz konusudur. Bu nedenle gerek cezaevi hekimlerinin, dolayısıyla cezaevi yönetiminin bilgilendirilmesi ve mahpusların da bilgilendirilmesi ve süreçlerinin doğru takip edilebilmesi için bakanlığa dilekçe yolladık. Fakat bakanlığa giden dilekçelerimiz her daim bakanlığın reddiyle sonuçlandı. Ve cezaevlerinin açlık grevindeki tutukluların süreçleri takip edildiği gibi bir genel cevapla geçiştirildi. Oysa biz bunun sıradan sağlık memurları tarafından gerçekleştiğini biliyoruz.
Biz bugün bu forumu yaparken hem bu sürecin yıllara dayanan deneyimlerinin buluşturulması hem de görünmeyen açlık grevindeki tutukluların talebi ve çığlığın görünür olmasını arzuladık” dedi.
Açlık grevinde tıp etiği tartışıldı
Efe’nin ardından forumun ilk oturumuna geçildi. İlk oturumun moderatörlüğünü İTO yönetim kurulu üyesi Dr. Osman Öztürk yaparken, Dr. Zeki Gül, TİHV Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ümit Biçer ve Dr. Hakan Gürvit konuşmacı olarak yer aldı. Bu oturumda, “Açlık Grevinde Tıp Etiği ve Sağlıkçı Yaklaşım” üzerine sunumlar yapıldı.
Ceza İnfaz Yasasının taslağında, “Sağlık bir ödevdir ödevini yapmayan kişi cezalandırılır” ifadesinin devlet aklını gösterdiğini ifade eden Dr. Zeki Gül, “Oysa sağlık bir haktır, ödev değildir. Sağlığın ödevleştirildiği ortamda açlık grevcisi olmak nasıl bir şey bunu görmek gerek. Açlık grevleri doğası gereği travmatize bir süreçtir” diye belirtti.
‘Açlık grevlerinde amaç ölmek değil’
THİV Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Ümit Biçer de, açlık grevlerinin hekimler açısından koruyucu hekimlikle açıklanması gereken bir husus olduğuna dikkat çekerek, hekimler ve sağlıkçıların ölümü kutsamak gibi bir durumu olmadığını söyledi. Açlık grevlerini intiharla kıyaslamanın söz konusu olamayacağını dile getiren Biçer, “İktidarın şiddeti meşrulaştıran tutumunu değerlendirip bununla ilgili düşünmemiz gerekiyor. Hapishanedeki insanların bedenlerinden başka ortaya koyacak şeyleri kalmadığında, hekim olarak ‘Ne yapabiliriz?’ diye soruyoruz ve etikle ilgili konuları tartışıyoruz. En basit hakların ölümü göze almadan yapılamayacağını bilir hekimler onaylayıp onaylamamak değil, anlamaya çalışıp hangi durumda ne yapılması konusunda bir yorum yaptılar. Zorla müdahaleye bağlı ölüm hadisesi 1981’de Diyarbakır cezaevinde oldu. Zorla yapılan her müdahalenin olumsuz etkilerini gözledik. Yapılacak müdahale hekimler aracılığıyla yapılmalı. Tedavi olmak istemiyorlarsa müdahale etmemek gerektiğini söylüyor hekimler” diye konuştu. Bir kişiye iradesine karşın yapılan her müdahale işkencenin suç olduğunu vurgulayan Biçer, “Açlık grevlerinde amaç ölmek değil, taleplerin hayata geçirilmesi için müzakere başlaması ise hekimler o kişileri sağlıklı bilgilendirmek zorundadır” dedi.
Forumun ikinci oturumunda ise, “Açlık Grevlerinde Hukuk, İnsan Hakları ve Tarihsel Deneyimler” başlığı tartışıldı. İHD İstanbul Şube Başkanı avukat Gülseren Yoleri’nin madörötörlüğünü yaptığı oturumda, CHP milletvekili Mehmet Bekaroğlu, İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Ceza Hukukçusu Ercan Kanar, yazar Akın Birdal ve ÖHP avukatı Rengin Ergül konuştu.
‘Kuran süresiz dönüşümsüz açlık grevinde’
İlk olarak konuşan avukat Rengin Ergül, “Sayın Abdullah Öcalan nezdinde İmralı hapishanesinde sürdürülen tecridin mutlak olarak sonlandırılması talebi var ortada. Sadece yaşam hakkının ve işkence görmeme hakkını bir kontörü noktasında kardeşiyle yaptığı 10 dakikalık görüşme tecridin kaldırılması değil, Temmuz 2011’den beri 796 kez reddedilen avukat görüşlerinin yapılması, 2015’ten beri ailesiyle yapamadığı görüşmelerin mevcut yasal mevzuat çerçevesinde görüş hakkının kullanılması talebidir” diye konuştu. Anayasa Mahkemesinin geçmişte İmralı Cezaevi’nde kalan ve şuan Silivri 9 No’lu Cezaevinde olan Nasrullah Kuran’ın başvuruna değinen Ergül, “Eskiden geç gelen adalet adalet değildi diyorduk. Ama artık geçte olsa tecelli etmeyen bir adalet var. Çünkü Anayasa Mahkemesi başvuruyu ret etti. Ancak başvuruya konulmuş çok değerli bir şerh var. Şerh de çok açık bir şekilde siyasal iktidarın sürekli ileri sürdüğü gemi bozuk, hava muhalefeti, koster bozuk mazeretlerini anayasa mahkemesi yargıcı bu idari imkansızlıkların cezaevlerinde bir hak kullanımının ihlal edilmesine gerekçe gösterilemeyeceğini ve devletin pozitif yükümlüğü doğrultusunda bu aksaklıkları giderilmesi gerektiğini, devletin kendisinin olduğu vurgusunu yapıp bir şerh koydu” diye belirtti. Ergül, Kuran’ın 1 Mart itibarıyla süresiz dönüşümsüz açlık grevine girdiğini de duyurdu.
Açlık grevinde 1 Mart itibarıyla Kandıra 1 No’lu F Tipi Kapalı Cezaevi’nde açlık grevine girenlere disiplin soruşturması başlatıldığının bilgisini veren Ergül, açlık grevinde olan tutukluların yaşadığı hak ihlallerine dikkat çekti.
‘Tecrit üstü tecrit uygulanıyor’
Daha sonra konuşan Ercan Kanar da, “Öcalan yargılamaları, Öcalan soruşturmaları bunu Yargıtay’da yaptığım savunmasında belirttim. Başbakanla ve kriz yönetim merkezinin sözlü kurallarıyla dava yürütüldü. Ve İmralı’da uygulanan bütün kurallar askeri bir güç olan başbakan ve kriz yönetim merkezinin sözlü kuralları olarak gitti. Şuan da Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit üstü tecrittir” dedi.
İnsan üstü hukuk belgeleri iç hukuk ile tecridin nasıl çatıştığını ortaya koyan Kanar, şöyle devam etti: “Uluslararası hukukta insan hakları yasası olarak İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, kişisel, siyasal haklar ve uluslararası sözleşmesi, ekonomik sosyal haklar sözleşmesi kabul edilir.” Tecridin insan hakları bildirgesinin 7 maddesine aykırı olduğunu hatırlatan Kanar, bu maddeleri sıraladı. Tecridin kişisel siyasal haklar sözleşmesinde en az maddesine aykırı olduğunu sözlerine ekleyen Kanar, en önemlisinin işkenceyle ilgili olan madde olduğunu ifade ederek, diğer önemli maddeleri vurguladı. Kanar, tecridin AİHM’in 3, 6 ve 14’üncü maddelerine aykırı olduğunu söyledi. BM ve Avrupa’nın da kurallarının olduğunu belirten Kanar, Mandel’la kurallarına işaret etti.
‘Dayanak gösterecek bir madde yok’
“Gerek Avrupa cezaevi kuralarında gerekse Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi Kararlarında tüm ülkelere hücre cezasının kaldırılması ve kısıtlanması bildirilir” diyen Kanar, konu hakkında örnekler verdi. Kanar, BM’nin işkence karşı sözleşmesini hatırlattı.
Anayasa’nın 10’uncu Maddesi’nde de tecridin olmaması gerektiğine anlatan Kanar, şunları söyledi: “Tecride dayanak gösterecek bir madde yok anayasada. Tam aksine tecridin olmamasına dair maddeler var. Uluslararası belgelerde de anayasada da asla tecride cevaz veren bir düzenleme yok. Hatta insanüstü belgelerde hücre cezasının kaldırılmasının da üye ülkelerine sıkıştırılması söz konusu. Devlet illegal suç işliyor. Öcalan’a yapılan tecride son verilmelidir. Avukat ve ailesi kendisiyle görüştürülmelidir. Barış diyorsak bu barışa karşı bir suçtur. Siyasetçilerde İmralı’yla görüşebilmeli bunun önü açılması gerekir.”
CHP Milletvekili Mehmet Berberoğlu da, 19 Aralık Hayata Dönüş Operasyonu’nu hatırlatarak, “Devlet cezaevlerinden tabutların çıkmasından korkuyor” dedi.
‘Tecrit ve işkenceyi denetleyen kurumlar nerede?’
Yazar Akın Birdal da, Leyla Güven’in eylemine dikkat çekerek, “Ölüm sınırı olan 122’nci gününde. Türkiye kamuoyunun bir kesimin bundan haberi var mı?” diye sordu. CPT’nin işkence olup olmadığını araştıran bir kurum olduğunu hatırlatan Birdal, “Bu işkence var mı yok mu? Tecrit var mı? Görevli olan bu denetim mekanizmaları nerede?” dedi.
‘Belediye başkan adaylarının gündeminde yok’
Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan’ın 12 Ocak’ta İmralı’ya giderek kısa bir görüşme yapmasını sözlerine ekleyen Birdal, bunun tecridin kalktığı anlamında gelmediğini söyledi. Yerel seçimler çerçevesinde aday olan belediye başkan adaylarına eleştirilerde bulunan Birdal, sözlerini şöyle tamamladı: “Hangisi bu açlık grevlerine değiniyor. Tek dert birkaç belediye kazanmaktır. 31 Mart’tan sonra göreceğiz Türkiye’nin nereye evrilecek.” Var olan mevcut iktidarın daha önce denemediği şeyleri yatığını anlatan Birdal, artık kendileriyle görüşemediklerini söyledi. Herkesin bir şeyler yapalım dediğini de belirten Birdal, “Ankara’ya gidelim dedik. Sadece ismini yazdıran Ziya Halis oldu” dedi. Birdal, “Biz umuyoruz bir avukat arkadaşımız gitsin ve açlık grevi son bulsun” dedi.
‘Tecrit bir barış sorunudur’
İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan ise, “İmralı’daki keyfilik şuanda birçok yerde uygulanıyor. Şuanda bir Anayasa’sızlık durumu yaşıyoruz” dedi. Öcalan üzerindeki tecridin kalkmasını isteyen Türkdoğan, şöyle dedi: “Milyonlarca insanın doğrudan benim irademdir dediği Abdullah Öcalan’dan bahsediyoruz. Barış sürecinin bitmesiyle bir ilgisi var. Barış sürecin başlamasıyla bir ilgisi var. Dolayısıyla tecrit bir barış sorunudur.” Açlık Grevlerini İzleme Heyeti olarak çalışmalarının devem ettiğini ifade eden Türkdoğan, bir cezaevinde uygulanan şeyin diğer bir cezaevinde uygulanmadığını kaydetti. “Herkesin hakları var bunu herkese uygulamalısının diye hep devlete hatırlattık. Avukat ve ailesiyle ya da her görüşmesine siyasi bir anlam yüklersen hak ve hukuk eksik kalır” diyen Türkdoğan, Barış sürecinin yeniden konuşulduğu ortamın oluşması gerektiğine dikkat çekti.
İmralı Cezaevi’nin kapatılması gerektiğini vurgulayan Türkdoğan, “Statüsünün ne olduğu belli olmayan bu cezaevinin olmaması gerekiyor” dedi. Türkdoğan, Türkiye’nin güncellenmiş Mandela kurallarına mutlaka uyması gerektiğine vurgu yaptı. Açlık grevindeki tutukluların talebine değinen Türkdoğan, “Mahpuslar kanunda yazılı olan bir kanunun uygulanmasını istiyor. İnfaz kanunu uygulansın diyorlar. Buna sahip çıkılması gerekiyor” diye konuştu.
Forumun soru-cevaplar bölümüyle sona erdi.