ABD siyasetinde, genel bilgi edinilmesi önem taşıyan, hem dışa hem içe dönük birçok gelişme yaşanıyor. Bu yazıda, çok kapsamlı bir tarihsel gelişim öne sürmeden, ABD’nin ana akım siyasetinden işçi mücadelelerine, kapitalist-emperyalist savaştaki gelişmelerden halkın ekonomik durumuna ilişkin yakın zamanda gerçekleşen gelişmeleri inceleyip, öne çıkan olguları ele aldım.
ABD siyasetinde başı çeken olaylardan biri, Trump’a karşı açılan davalar. Trump, şu anda 2020 seçimlerinin sonuçlarını iptal etmeye çalışmaktan, şirketinin yasadışı vergi kaçırma işlemlerine kadar birçok dava ile karşı karşıya. Just Security araştırma merkezi Trump’a karşı sadece 2 tanesi kapanmış 21 dava sıralıyor.[1]
Bu davalardan birisi ve son zamanlarda basına en çok yansıyanı, Trump’ın Beyaz Saray’dan çaldığı iddia edilen dosyalar etrafında dönüyor. Newsweek medya kuruluşuna göre, Trump’ın çaldığı dokümanlar, ABD’nin yurtdışındaki istihbarat kaynakları hakkında bilgiler içeriyor. Belgelerin gizlilik derecesi, içeriklerinin paylaşılmasını ve Trump’a yapılan baskının meşruiyetinin sağlanmasını zor hale getiriyor. Bu gizlilik seviyesinde olan belgeler başkanın kendi başına gizliliklerini kaldıramayacağı statüde. Yani, Trump’ın bu belgelere sahip olması bu şekilde gizlilik ihlali olarak ilave bir suç teşkil ediyor.
Trump’ın sakladığı belgelerin yerinin Trump kanadının içinden, gizli bir kaynaktan öğrenildiği söyleniyor. Trump’a karşı olan soruşturma, Trump Biden’a başkanlığı devrettikten sonra, bazı belgelerin eksik olduğunun fark edilmesiyle başlamıştı. Aylar süren pazarlıklardan sonra, Trump 15 kutu belgeyi geri vermiş ama bu daha da fazla belgenin saklandığı şüphesini arttırmıştı. Federal hükümet, Beyaz Saray ve Trump’ın evindeki çalışanları sorgulamış ve sonunda mahkeme celbi ile Trump’tan geri kalan bütün belgeleri istemişti. En sonunda baskına kadar büyüyen olaylar sonrasında FBI tarafından 12 kutu belge ele geçirildi.
Baskından sonra, Trump ilk olarak belgeleri bulundurmaya hakkı olduğunu söylemişti.[2] Şimdi ise FBI’ın bazı belgeleri aramada bulunmuş olarak göstererek sahte delil sunduğunu iddia ediyor. Soruşturmayı gözleyen bir üst yargıç, Trump’ın avukatlarından bu iddianın kanıtlanmasını istese de henüz bir cevap yok. Trump ayrıca belgelerin gizlilik statüsünü kaldırdığını iddia etmiş ve gizlilik statüsünün kaldırılması için gerekli resmi süreçlerden bahsetmeyerek, başkanın sadece düşünerek gizlilik statüsünü kaldırabileceğini söylemişti. Fakat, bir mahkeme kararı bunu reddederek, bu söylemlerin bir dikkat dağıtma çabası olduğunu belirtti.[3] Bu açıdan, Trump’ın basına yönelik çıkışları, mahkeme süreçlerinde devlet tarafından kırılıyor gibi görünmekte.
Bu yazının yazıldığı tarihte, dava hala devam etmekte. Ancak, Trump bu dava dahil herhangi bir davada suçlu bulunsa da bu gelecek seçimlerde aday olmasını engellenmeyecek. Yine de, devletin Trump’a olan bu hamlelerinin, özellikle bağımsız ve kararsız seçmenler arasında, Trump’ın oylarını zedeliyor olabileceğini gösteren araştırmalar mevcut. Trump’ın ileride suçlu bulunmasının bu zedelemeyi daha da arttırabileceğini düşünmek mümkün. Bunun yanında, belgelerin gizliliği ve nitelikleri düşünüldüğünde başka ne gibi süreçler yaşandığını anlamak bu aşamada zor görünüyor.
ABD siyasetinde bir diğer önemli konu ise Kasım ayında gerçekleşecek ara seçimler. Bu seçimlerde Demokratların senato ve temsilciler meclisindeki çoğunluklarını koruyamama olasılığı var. ABD senatör pozisyonları 6 senelik ve her iki yılda bir 100 üyelik senatonun yaklaşık üçte biri için oylama yapılıyor. Önümüzdeki ara seçimlerde senatodaki 35 koltuk için seçim olacak. Temsilciler meclisi ise 2 yıllık pozisyonlardan oluşuyor. Yani her ara ve ana seçimde 435 üyenin hepsi tekrar seçiliyor.[4]
Temsilciler Meclisi’nde seçim bölgelerini temsil eden üye sayıları her bölgesinin nüfusuna oranla belirleniyor. Senato için ise her eyalet, nüfusundan bağımsız, iki senatör seçiyor. Bu sistemin bir mantığı, eyalet sisteminde daha az nüfuslu eyaletlerin siyasi gücünü korumak. Hem senato hem temsilciler meclisi yeni yasa öne sürebiliyor, ancak yasanın geçip son onayı veren başkana gidebilmesi için iki tarafın da yasayı kabul etmesi gerekiyor. Yasa tartışmaları süreçlerinde senato ve temsilciler meclisi arasında önemli bir farklılık var. Temsilciler meclisinde her üyenin konuşma süresi belirli bir kısıtlamaya tabi iken, senatörler için süre kısıtlaması bulunmuyor. Bu da “filibuster” denen, muhalefet partisinin senatörlerinin tartışmayı istedikleri kadar uzatıp oylamayı imkânsız hale getirebilmeleri imkânını doğuruyor. Bu taktik ancak, 100 senatörden 60 senatörün onayını gerektiren, yasa oylama tartışmalarının sona erdirilmesi kararıyla kırılabiliyor. Bu tartışma ve oylama yapısı nedeniyle, iki partinin beraber çalışmasının senatoda daha önemli olduğu kabul ediliyor.[5]
Senato ve temsilciler meclisinin yetkileri arasında bazı farklılıklar da bulunmakta. Temsilciler meclisi savaş ilan etme, vergi koyma, başkanı azletme ve ticari düzenlemeler yapma güçlerini elinde bulunduruyor. Senatoda ise başkanın belli atamalarını onaylama gücü bulunuyor. Bu atamaların içinde federal yargıçların da içinde bulunduğu diğer üst düzey devlet yetkilileri mevcut. Ayrıca başkanın getirdiği uluslararası antlaşmalar da senato tarafından onaylanıyor.[6] Yine de, başkanın senato olmadan bu tür antlaşmaları yapabileceği süreçler mevcut.[7]
Parti içi ön seçimlerde Cumhuriyetçiler birçok eyalette aşırı sağcı senato adayları seçtiler. Bu adaylar Trump tarafından destekleniyor ve Trump’ın 2020 seçimlerinin çalındığı söylemini ilerletiyor.
Bazı anketlere göre, Cumhuriyetçilerin çoğu Trump’a yapılan baskını haksız buluyor. Ancak bağımsız seçmenlerin ve Demokratların büyük çoğunluğu Trump’ın yasalara aykırı hareket ettiği düşüncesinde. Bir POLITICO anketine göre, kayıtlı seçmenlerin %59’u Trump’ın yasayı ihlal ettiğini düşünüyor.
Demokratlar şimdiki senatoda başkan yardımcısı Kamala’nın beraberliği bozan oyuyla 51’e 50’lik bir çoğunluğu ellerine bulunduruyorlar. Önümüzdeki senato seçimlerinde özellikle 4 eyaletin çekişmeli olacağı konuşuluyor. Tarihsel olarak, ABD siyasetinde genel seçimlerde kazanan partinin ara seçimlerde koltuk kaybettiği kabul edildiği için, Demokratların 1 oyla olan çoğunluklarının tehlike altında olduğu düşünülüyordu. Ancak, 2020 yılında çok az farkla Demokratlar tarafından kazanılan 4 çekişmeli eyalette, Demokrat adaylar şimdilik anketlerde öndeler. Başka bir araştırma, bundan 2 ay önce Cumhuriyetçilerin senatoda çoğunluğu ele geçirme olasılığını %60 olarak verirken, şu an Demokratların çoğunluklarını koruma olasılığı %61 olarak gösteriyoriliyor. Bu değişimin arkasında hem Trump’a yapılan hamleler hem de Cumhuriyetçilerin aday seçimleri rol oynuyor. [8]
Temsilciler meclisinde Demokratların çoğunluğu kaybetmesi ön görüldüğünden[9], senatoyu korumaları halinde federal yargıç ve diğer devlet atama güçlerini koruyabilecekler.
Aslında, Demokratların şansının seçimlerde düşük olacağını bize düşündürebilecek birçok etmen bulunuyor. Biden’ın seçmenler tarafından onaylanma oranı, çok düşük olan %30 bandında. Ayrıca, seçmenlerin %75’i ülkenin yanlış yöne gittiğini düşünüyor. Yine de seçimlerin yerel karakterinin Demokratların şanslarına olumlu etkisi mevcut. Çekişmeli geçecek eyaletlerde Demokrat adayların hepsi anketlerde, Biden’a göre daha yüksek değerlendirme puanları alıyorlar. Yani Biden’a bir tepki olmasına rağmen, eyaletlerdeki adayların, özellikle senatör olarak, yerel bazda belirleyicilikleri bulunuyor.
Ayrıca, Cumhuriyetçilerin önemli eyaletlerdeki aday seçimleri ilk defa siyasete atılan ve tecrübesiz olduğu iddia edilen isimler. Örneğin, Pennsylvania eyaletindeki Cumhuriyetçi aday televizyon programı sunucusu ve Türk asıllı doktor Mehmet Öz. Ohio’daki Cumhuriyetçi aday ise yazar J.D. Vance.
Aday seçimlerindeki bu durumun bir nedeni, bazıları vali seviyesindeki Cumhuriyetçi isimlerin, senato adayı olmayı reddetmeleri. Trump’la olan kötü ilişkileri, bahsedilen isimlerin adaylığı reddetmelerinde önemli bir unsur. Mesela, Arizona valisi Doug Ducey, Trump’ın tersine çağrılarına rağmen, 2020 seçiminin sonucunu onaylamıştı. İkilinin bu olayla bozulan ilişkisinden sonra Ducey senato seçimi için aday olmayacağını açıkladığında, Trump bu kararın Ducey’nin onun desteğini alamayacağını bildiği için olduğunu iddia etmiş ve ona “sadece ismen Cumhuriyetçi” demişti.[10]
Trump’ın desteklediği adayların Cumhuriyetçilerin ön seçimlerinde art arda zaferler kazandığını göz önünde bulundurduğumuzda, Trump karşıtı köklü isimlerin bir yandan adlarını zedelememek diğer yandan ise Trump’ın etkisini azaltmak için adaylıktan uzak durmaları anlaşılabiliyor. Cumhuriyetçi partinin iç çatışmaları da bu durumda görülebiliyor.
New York Times tarafından yapılan bir ankette, kayıtlı seçmenlerin aklındaki en büyük sorunun %36 ile ekonomi olduğu ortaya çıktı. Önümüzdeki aylarda ekonominin gidişatı Demokratların önüne engel olarak çıkabilir. Bunun yanında, Biden’dan bağımsız ilerlemeye çalışan adayların seçim yaklaştıkça bu bağımsız görünümü koruyabilip koruyamayacakları dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta olacak.
Yeni kaldırılan kürtaj yasası da seçim tartışmalarında konuşulan bir konu. Demokratlara gelen bireysel bağışların yeni yasa değişikliğinden sonra arttığı görülürken, Cumhuriyetçi parti ise ulusal bir kürtaj yasağı getirmek istediğini belirtiyor.[11]
Cumhuriyetçi parti içinde öne çıkan kırılmalar da seçim döneminin ilginç bir konusu. Bu ayrılıkları gösteren bir olgu John Bolton’ın Trump karşıtı çıkışları. Trump’ın eski ulusal güvenlik danışmanı ve canlı yayında başka ülkelere darbe yapmakla övünen John Bolton’ın kurduğu bir Cumhuriyetçi parti siyasi komitesi, temmuz ayının sonunda “Yeni Anket, Trump’ın Anahtar Eyaletlerde Senato Yarışını Tehlikeye Soktuğunu Buldu” adlı bir rapor yayınladı. Raporun tarihi, Trump’a olan baskının öncesine denk geliyor. Bolton’a göre, bağımsız seçmenlerin sadece %38 Trump’ı tercih ettiğini belirtiyor ve %48’i Trump’a oy vermeyeceğini söylüyor. Bağımsız ve kararsız seçmenlerin önümüzdeki seçimde belirleyici rol oynayacağını iddia eden Bolton, adaylara Trump’dan kendilerini olabildiğince uzaklaştırmaları gerektiğini, Trump’ın söylemlerini devam ettirmelerinin siyasi bir intihar olacağını söylüyor. Cumhuriyetçilerin kendilerini tarif etmeleri istendiğinde ise %45.1 kendilerini muhafazkar olarak tanımlarken, %27.7 ılıman veya orta (moderate), %12 ise kendini Trump Cumhuriyetçisi olarak adlandırıyor.[12]
Bolton’ın raporu, Trump’ın desteğinin az olduğu gibi bir hava verse de, ön seçimleri kazanan Trump destekli adayların, bu iddialarla nasıl açıklanacağı bir soru işareti. Washington Post’un gösterdiği bir kaynağa göre, bu yıl ön seçim olan 41 eyaletin neredeyse üçte ikisinde, Trump’ın son seçimlerin çalındığı iddiasını destekleyen Cumhuriyetçi adaylar ön seçimleri kazandı. Bu oran kritik eyaletlerde daha da fazla. Trump safındaki adaylardan biri Pennsylvania eyaleti valisi seçimi için aday olan Cumhuriyetçi Doug Mastriano. Mastriano, Trump ile beraber 2020 seçimlerinin iptal edilmesini desteklemiş bir isim olmasının yanında, vali seçilirse önümüzdeki seçimlere müdahale edebileceğini açıkça bildiriyor. Pennsylvania’da, valinin seçimleri tasdik eden eyalet sekterini atama gücü bulunuyor ve Mastriano bu güç sayesinde kaleminin bir hareketiyle eyaletteki bütün seçim makinelerini iptal edebileceğini söylüyor. Mastriano’nun ayrıca 6 Ocak baskınına katıldığı video görüntülerinden tespit edilmişti.[13] Seçimler sonuçlarını bu şekilde değiştirme yetkisi, Trump destekçilerinin yarıştığı başka eyaletlerde de bulunuyor ve bir Cumhuriyetçi aday eğer önceki seçimlerde vali olsaydı seçimleri onaylatmamış olacağını da açıklamaktan geri durmuyor. [14]
Devletin Trump’a karşı önemli hareketleri, Cumhuriyetçi partinin iç çatışmalarıyla beraber düşünüldüğünde, Trump karşıtı Cumhuriyetçilerin devletin hamlelerinden hiç rahatsız olmayacakları izlenimi ediniliyor. ABD’nin iki-parti sistemini aslında tek bir burjuva partisi olarak düşünmeliyiz. Trump’tan önce, iki parti arasında, bu bilinç ile, görünürde bir karşıtlık olsa da, burjuva çıkarları düşünüldüğünde bir hemfikirlik durumundan söz etmek daha kolaydı. İki parti de sistemin belli stabil kurallarına uygun şekilde hareket ediyordu. Trump bu ilişkiyi iktidardayken de tamamen kırmış dememiz de yanlış olur. Trump da iktidarda iken genelde Cumhuriyetçilerin yakın olduğu “kirli” sanayi, yer altı kaynakları/fosil yakıt “ekstraktif” endüstriler, büyük perakende sanayii, yemek hizmetleri ve büyük aile şirketler gibi alanların çıkarlarını ilerletiyordu. Ancak, Trump’ın yeniden tercihinin burjuva sistemini zora sokacak belli unsurlarını da düşünebiliriz. Bunların arasında Trump ve destekçilerinin darbe girişimi, seçimin çalındığı söyleminin devam ettirilmesi gibi, görünürde “demokrasi”nin ideolojik bulutunu kırma tehlikesi olan bir siyaset yer alıyor. Hatırlayabileceğimiz gibi, Biden ve burjuva medya, Trump sırasında ABD’nin zedelenen ideolojik “demokrasi” imajını, Trump yenildikten sonra yeniden oturtmaya çalışmıştı. Şimdi de, Biden Trump’a karşı demokrasi vurgularıyla saldırıyor.[15]
“Biden kendisinin Çin’e karşı daha agresif olabileceğini kanıtladı”
Emperyalist savaş göz önüne alındığında da burjuvazinin Trump tercihinin önünde şüphe oluşturabilecek durumlar mevcut. Trump her ne kadar Çin karşıtı söylemlerle öne çıkmış olsa da daha korumacı bir tavır almıştı. Bunun bir yanı da NATO karşıtlığıydı. Biden ile yeniden öne çıkan ve daha da yayılmaya çalışan NATO’nun yeni bir Trump iktidarında nasıl hareket edebileceği bir soru işareti. Trump’ın Rusya ile olan yakınlığı da savaşın bu kanadını tehdit edebilir. Ayrıca, Trump ne kadar ırkçı söylemlerle Çin karşıtlığını yükseltebilmiş olsa da, Biden kendisinin Çin’e karşı daha agresif olabileceğini kanıtladı. Pelosi’nin Tayvan ziyaretinin Trump’a yapılan baskın ile neredeyse aynı zamana denk geldiğini buraya ekleyebiliriz.
Bu noktada, seçim ve Trump konularını bitirip, Biden’ın yakın zamandaki bazı Çin hamlelerine daha yakından bakabiliriz. Emperyalist savaşın bu cephesinde Biden’ın son zamandaki müdahalelerinin bir kaçını daha net inceleyeceğiz. Bu hedefle, ekonomik açıdan özellikle çip piyasasını hedef alan ve devlet ile burjuvazi ilişkilerini ortaya koyan gelişmelere bakacağım.
Biden, son zamanlarda Çin’e karşı olan emperyalist savaşı, teknoloji sektöründe hızlandırdı. Bu savaş Trump zamanında, yaptırımlar aracılığıyla, Çin’in önde gelen teknoloji şirketlerinin, gelişmiş yazılım ve ekipmanlara ulaşımını engellemek üzerinden yürüyordu. Trump, Hollanda hükümetini, Hollanda’nın büyük teknoloji üretim devi ASML’nin, Çin’in çip üretim şirketi olan SMIC’e ekipman satımını engellemeye zorlamıştı.[16] Bu yaptırımlara rağmen, bu yaz, Çin’in yarı iletken üretim şirketinin, üretim teknolojisini iki nesil geliştirmiş olabileceği ortaya çıktı. Buna karşıt olarak Biden ağustos ayında CHIPS and Science Act’i (ÇİPLER ve Bilim Yürütmeliği) imzalayarak, ABD’deki yarı iletken (çip) üretimine devlet eliyle müdahale etti. Günümüz elektronik aletlerinin beyinleri olarak tarif edilen yarı iletkenler, akıllı telefonlardan bilgisayarlara, beyaz eşyalardan bankacılığa, sağlık sektöründen sanayiye ve sayamayacağımız birçok başka endüstride bulunan elektronik makinelerin çalışmasını sağlayan en önemli parçalardan. Dünyanın şu an genel bir çip tedarik kıtlığıyla karşı karşıya olması da yasayı önemli kılan bir unsur.
Biden’ın yasası, 1990’dan bu yana piyasadaki oranı %37’den %12’ye düşen ABD çip üretimini, 52.7 milyar dolar bir yatırımla arttırmayı hedefliyor. Özel sektöre verilen teşviğin getireceği ilave yatırımlarla, üretim alanında toplam 200 ile 400 milyar dolar arası yeni kaynak yaratılması umuluyor. Bu yasadan sadece ABD’nin değil, Samsung’un bulunduğu Güney Kore gibi ABD müttefiklerinin de fayda görmesi de hedefleniyor. Yani, bu yasayla, ABD devleti emperyalist savaşta uluslararası bir hamle yaparak bölge ülkelerini kendi çeperinde toplamaya çalışıyor.
JP Morgan’ın Asya teknoloji araştırmaları başı olan JJ Park da açıkça yasanın uluslararası önemini belirtiyor. Park, bu yasanın çip üretimine olan teşvikini överken, özellikle Güney Kore’de Çin yerine ABD’ye bir yaklaşım doğuracağını ön gördüğünü de ekliyor.[17]
Yasanın Çin’e karşı ABD’ye yönelim amacı doğrultusunda belli kısıtlamaları da mevcut. Bu kısıtlamalardan biri, yeni açılan fonlardan kullanan şirketlerin Çin’deki çip üretimlerini 10 sene boyunca, Çin’in üretebildiği 28 nanometre çiplerden daha gelişkin bir çip üretmek için arttırmamaları yönünde. Böylece, ABD Çin’in bu sektördeki daha gelişkin teknolojilere erişimini engellemiş olacak. Sektördeki önemli tekellerden olan ve Çin’deki üretimi arttırmayı uman Intel, yasanın bu kısıtlamasına karşı lobicilik yapmıştı ve sonrasında da kısıtlamalara eleştirel açıklamalarda bulundu. Yasanın, burjuvazi içi çekişmelerde de yeni dinamikler doğurabileceği böylece görülüyor.
Çip üretimi piyasasının Çin’e karşı geliştirilen emperyalist savaş için önemi, aynı zamanda Tayvan’dan geçiyor. Tayvan’ın ana çip üreticisi Taiwan Semiconductor Manufacturing Company (TSMC) yasadan önemli fayda sağlayacak şirketlerden.[18] TSMC, piyasa değeri açısından bütün endüstrilerde dünyanın en değerli ilk 10 şirketi arasında. Şirket, cep telefonlarından F-35lere kadar kullanılan önemli teknolojik ekipmanlar üretiyor. İphone’larda kullanılan en üst düzey çiplerin de tek tedarikçisi. TSMC, 2020’de, bütün yarı iletken üretim sektöründeki piyasa payının %54’ünü elinde bulunduruyordu.[19] Adanın bölge genelinde etkili olan belki de en önemli tekelinin ABD ile yakınlığı, ABD açısından önemli bir unsur.
Samsung ve TSMC, şu an dünyadaki en gelişmiş 5 nanometre çipleri üretebilen tek şirketler. ABD’de bu tür çipleri üretebilen hiçbir fabrika bulunmuyor. TSMC bu çeşit bir fabrikayı, 2021 yılında ABD’de kurmaya başlamış ve ABD ile ilişkilerini geliştirmek için önemli bir adım atmıştı. Fabrika 12 milyar dolar değerinde ve 2024’de üretime başlaması hedefleniyor.[20]
TSMC’nin Çin’de de fabrikaları bulunuyor ve TSMC’nin varlığı olası bir “Çin istilası”na karşı “silikon kalkanı” olarak konuşuluyor. TSMC’nin de yeni çıkan CHIPS Act yasasından önemli bir miktar alacak ve Pelosi de Tayvan ziyareti sırasında TSMC’nin kurucusuyla ve şirketin şu anki başkanıyla buluşmuştu.[21] TSMC gibi bir tekelin Tayvan’ın iç siyasetine etkili olacak hakimiyet ilişkilerini düşünürsek, Biden’ın ekonomik hamlelerinin Tayvan’ı siyasi açıdan da kendine yaklaştıracağını görebiliriz. Ayrıca Biden, bir yandan TSMC’nin teknolojilerini ABD’ye getirirken diğer yandan ABD’deki çip üretimini arttırıyor. Bu iki hareket ile ileride Tayvan’a yapılabilecek bir Çin müdahalesinde çip üretiminin yavaşlamasının, durmasının veya Çin kontrolüne geçmesinin yaratacağı etkinin kozunu azaltmayı hedefliyor olabilir.
ABD’nin Tayvan’da kışkırtıcılığı, askeri alanda da görülüyor. 16 Ağustos’ta, Japonya merkezli ABD yedinci deniz filosunun baş kumandan yardımcısı, Çin’in Tayvan etrafına attığı roketlere karşılık verilmesi gerektiğini belirten bir açıklama yaptı. Bunun yanında, Çin’in yakın zamanlardaki hareketlenmelerini, Güney Çin Denizi’nde genişleme olarak tarif etti. Bu açıklamalarda, ABD devletinin gerçek bir çatışma ihtimalini ciddiye aldığını ve Çin’e baskıların da yakında azaltılmayacağına dair bir gösterge bulunabilir.[22]
Bu savı destekleyecek bir diğer olgu ise, Biden’ın 19 Ekim’de yaptığı bir röportajda, Çin’in Tayvan’a bir kez daha saldırması durumunda ABD’nin Tayvan’ı askeri bir müdahale ile savunacağını belirtmesi. Biden sorulan soru üzerine bunun Ukrayna’dan farklı olarak bunun ABD askerlerinin direk sahaya inmesi anlamına geleceğini de net olarak ekledi.[23] Yani, bir yandan Çin’i ekonomik alanda kıstırmaya çalışan ABD, diğer yandan ise askeri bir müdahale olasılığını öne sürüyor.
Çin cephesindeki emperyalist savaştan, Biden’ın içeride önemli bir hamlesi olan, 2023 bütçesine dahil edilecek 37 milyar dolarlık Amerika’yı Daha Güvenli Yapma Planı’na geçelim. Bu plan çerçevesinde, Biden polis devletini güçlendirmek için önemli adımlar öneriyor. Bunlardan bir tanesi ülke çapında 100,000 yeni polisin işe alınması. Bunun için neredeyse 11 milyar dolar bütçe isteniyor. Ayrıca, pakette, Biden’ın özel kullanımı için 2 milyar dolar bütçe önerisi bulunuyor. Eğer plan önerildiği gibi geçerse, Biden, polis işe alımı için olan bütçeyi iki kattan daha fazla arttırmış olacak.[24]
İçinde ırksal adalet ve göçmen örgütlerinin de bulunduğu bir koalisyon, bu yasaya karşı ortak bildiri yayınladı. Gruplar, yeni polis alımlarına ve cezalandırıcı politikalara karşı çıkarken, Washington Post’un bir analizinin polis harcamaları ile suç oranının arasında bir bağ olmadığını gösterdiğine dikkat çekiyor. Ayrıca, Biden’ın planı şiddet suçlarına yönelik olmasına rağmen, polislerin zamanlarının sadece %4’ünü şiddet suçlarına karşı mücadelede kullandığı vurgulanıyor. Bildiri aynı zamanda polislerin ABD’de yılda binden fazla kişiyi öldürdüğünü ve çok daha fazlasını yaraladığını hatırlatırken, polislerin toplumsal hareketler üzerinde zaten devam eden casusluk operasyonlarının da artacağından endişeli.[25]
Biden, George Floyd protestolarının ardından gelen toplumsal mücadele dalgasını seçime kanalize ederek iktidara gelmişti. Bu sıralarda öne çıkan bir slogan, “defund the police,” yani polisin kaynaklarını azaltma veya bitirme talebiydi. O sıralarda da bu sloganı tamamen özümsemeyen ama daha ılımlı bir tavır izleyen Biden, artık polisin kaynaklarının arttırılması gerektiğini açıkça söylemeye başladı.[26] Biden’ın yeni tavrı gelen seçimlerde daha muhafazakâr seçmenlere hitap etmek için olsa da, Biden’ın geçmişini ve tutumunu bilenler için şaşırtıcı olmasa gerek. Yine de, Biden’ın planı normalin çok üzerinde bir polis gücü artışı gösterdiğinden, aşağıda da bahsedeceğim işçi eylemlerinin artışına veya öngörülen yeni isyanlara yönelik bir hamle olma ihtimali var.
“ABD ekonomisi, G7 ekonomilerin arasında ikinci çeyrekte en kötü performans gösteren ekonomi oldu”
ABD ile ilgili yeni bir konu olarak, biraz da ekonomik gelişmelere ve işçi sınıfının genel ekonomik durumuna göz atabiliriz. ABD ekonomisinin genel performansında bazı düşüşler görülüyor. ABD ekonomisi, G7 ekonomilerin arasında ikinci çeyrekte en kötü performans gösteren ekonomi oldu. ABD ekonomisi %0.2 küçülürken, İngiltere’de ise ekonominin %0.1 oranında küçüldüğü açıklandı. Japonya %2.2 ile en çok büyüme sergilerken,[27] onu Kanada seyretti. Fransa ve İtalyan ekonomilerin de büyüdüğü, Almanya’nın da yerinde kaldığı görüldü.[28]
ABD’de Nisan’dan Temmuz’a kadar olan çeyrekte, en büyük 500 şirketin 453’ü kazanç bildirmiş ve bu şirketlerin yüzde 75’i ise Wall Street’in beklediğinden daha iyi bir performans sergilemişti. Ancak, 18 Eylül’de, yeni bir enflasyon raporundan sonra, borsadaki en büyük şirketlerin oluşturduğu DOW grubu, Haziran 2020’den beri en kötü gününü gördü.[29]
NPR yayın kuruluşuna göre ekonomide kötüye gidişi işaret eden başka göstergeler de bulunmakta. Bunların ilki, son çeyrekte görülen, şirketlerin reklam bütçelerinden kısma eğilimleri. Bu durum, şirketlerin gelecek için endişelendikleri hakkında bir gösterge olarak kabul ediliyor. Sosyal medya şirketlerinin reklam satışları azalırken, ikinci çeyrek gelirlerinde Facebook’un ana şirketi Meta’nın gelirleri ilk kez düştü. Ayrıca, bazı büyük şirketlerin maliyet ve işçilikten kısmaya başlıyorlar. Sadece teknoloji şirketleri, 2022 yılında 70 bin kişiyi işten çıkardı. General Motors’un CEO’su ise maliyetleri düşürdüklerini ve işe alımları azalttıklarını belirtti.
Değişen tüketici davranışları da ağustos ayının başında vurgulanan ekonomik gözlemlerden. Bu değişimleri daha yakından anlamak için Walmart örneğine bakabiliriz. Dünyanın yıllık ciro açısından en büyük ve 2,3 milyon işçi ile en fazla çalışanı olan şirketi olan parakende tekeli Walmart’ın satış ve genel ekonomik performansı, ABD işçisinin durumunu için de bizim için bir gösterge.
Temmuz ayının sonunda Walmart, bütün yıl için kâr düşüşü öngörmüştü. Bu durum, enflasyon artışı nedeniyle tüketicilerin temel ihtiyaçlara yönelmesi ve giyim gibi daha yüksek kârlı ürünleri almamasıyla açıklanıyordu. Bu yönelim, tabii ki, burjuva medyanın bir fakirleşme göstergesini, ideolojik serbest piyasa terimleri çerçevesinde, bir tüketici tercihi olarak açıklamasıydı.[30]
Buna rağmen Walmart, bir sonraki raporunda beklenenin üstünde bir performans açıkladı ve bu da farklı şekillerde yorumlandı: Bunların ilki, CNBC’nin hiç çekinmeksizin yazdığı gibi, enflasyonun kendisi. Artan fiyatlar burada bir kâr unsuru olarak veriliyor ve aşağıda da daha detaylı bahsedeceğim gibi, kârlarının ABD’deki enflasyon artışının yarısından fazlasının nedeni olduğu gösteren hesaplamalar mevcut.
Enflasyonun yanında, Walmart’ın performansından bahsedilirken, daha yüksek gelir grubuna mensup tüketicilerin indirimleriyle tanınan Walmart’ı tercih etmeye başlamaları şirketin performansının beklenenin üzerinde olmasında başka bir neden olarak veriliyor. Fakirleşen tüketici yerine “bütçe kısıtlısı tüketici” gibi terimleri tercih eden burjuva medya, banka kartı yerine kredi kartı ile ödemelerin de arttığını belirtiyor. Büfe etleri ve biftek yerine daha küçük paket yemeklerin ve konserve ton balığı ve nohudun tercih edildiğini de söylüyorlar. Bu tür fakirleşme belirtileri, burjuva ekonomi analizinde bu şekilde yer buluyor. Yine de Walmart’ın CFO’su, açıklamasında dürüstçe halkın yaşadığı zorlukları belirterek, tüketicinin artan benzin, yemek ve barınma fiyatlarından zorlandığını söylüyor.
Walmart’ın yanında başka bir perakende tekeli olan Target, aylardır depolarda biriken ürünlerin indirime girmesinin gerektiğini belirtiyordu. Walmart’ın stok düzeyi de, bu yılın ilk çeyreğinde geçen yıla göre %25.6 fazlalık gösterdi. CEO Rainey 11 milyar dolarlık ekstra stok düzeyinin %40’ını artan enflasyon ile açıklıyor. Bunun 1.5 milyar dolarlık kısmının ise Walmart’ın “sihirli bir değnek ile” elden çıkarmak isteyeceği bir miktar olduğunu belirtme gereği duyuyor. Neden o zaman Walmart’ın bunları halka açmadığını sormak burjuva medyada elbet kimsenin aklına gelmemiştir. Lakin, böyle bir olasılığı da yine burjuva ekonomisi üzerinden, bunun önündeki engelin kâr oranlarının etkilenmesi olduğunu gizleyerek, piyasada yaratılacak fiyat ve talep etkilenmeleri vs. üzerinden açıklarlardı.
Walmart’ın beklenenin üzerindeki ekonomik performansının bir nedeni bu fazla stok ürünlerin indirimli satışı üzerinden açıklanıyor. Ayrıca tekel, milyarlarca dolarlık siparişi stok düzeyini normale indirmek için iptal etti. Kapitalizmin kâr odaklı mantıksız dönüşüm yapısı ve aşırı üretim krizi, bir tarafta alım gücü düşen halk ve diğer tarafta alınamayan malları örnek gösteren Walmart ile böylece bir kez daha görülüyor. [31]
ABD’de halkın karşılaştığı bir önemli sorun ise barınma konusunda. 30 yıllık mortgage faiz değeri Eylül ayında 2008 krizinden beri ilk defa %6’nın üzerine çıktı. Bu, son bir yılda iki kattan fazla bir artış demek oluyor. Altı aydır düşüşte olan ev satımı oranları da son 6 yılın en düşük düzeyine ulaştı[32] ve ortalama ev fiyatı geçen yıla oranla %20.7 artarak $350,000’a gelmiş durumda. ABD’nin ideolojik “Amerikan rüyası”nın vazgeçilmez parçalarından olan ev sahibi olmanın, özellikle gençler için imkânsız hale geldiği artık neredeyse genel bir kabul.[33]
“Kiralarda artış da işçileri derinden etkiliyor”
Kiralarda artış da işçileri derinden etkiliyor. ABD genelinde kiralar 2021 Mayıs’tan, 2022 Mayıs’a %15 arttı, bazı büyük şehirlerde bu artış %35 ile %45 civarına çıkıyor. Kira artışının önemli bir sebebi ABD’de genel olarak görülen ev ve daire kıtlığı. Bloomberg’ün aktardığına göre, bazı araştırmalar 3.8 milyon birimlik bir tedarik azlığı yaşandığını öne sürüyor. Aynı zamanda, büyük yatırımcıların müstakil evlere yönelmesi ve büyük emlak grupları da bu krizin önemli nedenlerinden. 2021’de ABD’deki müstakil ev alımlarının %24’ü büyük yatırım gruplarına gitmişti. Bu oran bazı eyaletlerde %30’a kadar çıkıyor.[34] ABD’de devlet tarafından sağlanan konut olanaklarının azlığı da bu krizi daha keskin kılan unsurlardan biri.
Kiraların artması öğrencileri de büyük bir barınma krizi içine sokuyor. ABD’nin en büyük üniversite sistemlerinden biri olan University of California sisteminde bu yıl 9,400 öğrenciye yer yetersizliği dolayısıyla oda verilmedi. Bazı öğrenciler üniversitede okurken arabalarında yaşıyor, bir kısım ise borca giriyor.[35] Ev krizi tabii ki ABD’de siyahi halkı daha derinden etkilemekte. Siyahi halkın eve sahip olma oranı, günümüzde, ırksal ayrımın yasal olduğu döneme kıyasla daha düşük.[36]
ABD’de emlak endüstrisi, en büyük endüstrilerden, hatta bazı ölçümlere göre 1 numara.[37] Bunun yanında, evsizlik de büyük bir sorun teşkil ediyor. Resmi rakamlara göre 500,000’den fazla insan evsiz ve evsiz birinin ortalama yaşam süresi 50 yıl olarak tahmin ediliyor.[38] Yüksek kira seviyelerini arz kıtlığı ve evsizler ordusuyla oluşturulan yüksek talep ile daha iyi kavrayabiliriz. İşsizler ordusunun maaş üzerindeki baskısı gibi, evsizler ordusunun da kira fiyatlarının yüksek tutulmasında etkisi olduğunu düşünmek mümkün. Emlak piyasasında fazla arz ve yüksek talep dengesinin sabitlenmesine katkı sağlayan evsiz nüfus, böylece kiraların da yüksek kalmasını sağlıyor.
Ekonomi incelememize genel kâr artışı ve bunun enflasyon ile olan ilişkisinden devam edelim. Ülkede burjuvazi pandemi sürecinde kârlarına kâr kattı. Vergi sonrası şirket karları 2020’de ekonominin %8.1’i iken, günümüzde %11.8’e çıktı. Sadece bu artış, neredeyse Türkiye ekonomisinin büyüklüğü olan 700 milyar dolar seviyesinde.[39]
Economic Policy Institute tarafından yapılan bir araştırmaya göre, görülen tarihi enflasyonun yarısından fazlası, şirketlerin olağandışı kârlarından kaynaklanıyor. Araştırmanın varsayımlarından biri, fiyatların 3 genel kategoriden oluşması: işçilik bedeli, işçilik-dışı girdiler ve kâr. Bu kategorilerin fiyatlarındaki artışlar, %6.1’lik enflasyonun görüldüğü 2020’nin ikinci çeyreğinden 2021’in son çeyreğine kadar olan dönem için incelendiğinde, fiyat artışlarının %53.9’unun kâr artışlarından geldiği görülüyor. 1979’dan 2019’a kadar olan dönemde ise, kâr artışının enflasyona etkisi %11. Güncel enflasyonda işçilik-dışı girdilerin payı %38.3 olarak görülürken, işçilik bedelinin artışının payı ise %7.9. İşçilik-dışı girdilerin önemli rol oynaması, burjuva medyada da enflasyonun ana nedenlerinden olarak gösterilen tedarik zinciri problemlerinin etkisini gösteriyor olabilir. Yine de bu etmenler kâr artışı kadar etkili değil.
Raporun analizi, pandemi döneminde şirketlerin kâr arttırma yöntemi olarak genelde kullandıkları maaş bastırma stratejisi yerine daha çok fiyat artışına başvurduğu yönünde. Bu savı desteklemek için, pandemide yaşanan ekonomik kriz ile 2008 krizi karşılaştırılıyor. Kriz sonrası sonra kâr artışları ve emeğin gelirdeki payının (toplam ekonomik çıktıdan maaşlara ayrılan bölüm) düşüşü açısından iki kriz arasında çok fark olmadığını belirten rapor, 2008 krizinden sonra şu anki gibi bir fiyat artışı yaşanmadığını belirtiyor. 2008’de şirketlerin bunun yerine olağanüstü bir maaş baskısına yöneldiği öneriliyor. Bunu, mesela, 2009’un ortasından 2012 ortasına kadar birim emek fiyatının düşmesinden görebiliyoruz. Raporun bundan çıkardığı sonuç, günümüzdeki enflasyonun, daha önce var olmayan bir tekel gücü artışı yerine, bu gücün fiyat artışına yöneltilmiş olmasından kaynaklanması. Yani, tekelci güçte bir artış olmadığı öne sürülüyor.
Fiyat artışlarının fiyat belirleme gücü üzerinden analizi değerli olsa da EPI’ın öne sürdüğünün aksine, neden bunun aynı zamanda tekel gücünün artışıyla yaşanıyor olamayacağı belirli değil. Bu iki durum aynı anda yaşanıyor, ve birbirini destekliyor olabilir. Kapitalistlerin bir grup olarak maaşların düşüşünden çıkar elde etmeleri duyulmadık bir şey değil. Bu analizde görülen aynı zamanda tekel gücüyle fiyat artışlarının koordine edilmesi. Bu koordinasyon, ideolojik serbest piyasa ve rekabet hikayelerinin tekel hakimiyetinde ne duruma geldiğini ortaya koyuyor.
“ABD’de tarihin en yüksek enflasyonu yaşanırken, normalin altında devam eden işsizlik oranı işçi mücadelesinin kozlarını arttırıyor”
ABD’de tarihin en yüksek enflasyonu yaşanırken, normalin altında devam eden işsizlik oranı işçi mücadelesinin kozlarını arttırıyor. Bu durumdan ise burjuvazinin rahatsız olduğu çok açık. Burjuva medya bu durumun düzeltilmesi için bir ağızdan çalışıyor. 7 Eylül’de Reuters, “Araştırma-Enflasyonu Zapt Etmek İçin ABD’de İşsizlik Oranının %7.5’a Çıkması Gerekebilir” başlığıyla bir makale yayınladı. Bahsedilen analizin IMF’den iki ekonomistin de bulunduğu bir grup tarafından yapıldığı vurgulanıyor.[40] CNN ise Eylül ayında %3.5’a yükselen işsizlik oranını “Evet, İşsizlik Oranı Arttı. İşte Neden Bu İyi Bir Haber” diye yayınlarken,[41] aynı gün çıkan CNBC haberi ise “Ekonomist Artan İşsizlik Oranının Ağustos İş Raporundaki ‘En İyi Haber’ Olduğunu Söylüyor. İşte Neden” başlığıyla durumu açıkladı.[42]
Aslında bu durumun ana nedenini anlamak için, The Intercept medya kuruluşu tarafından ulaşılan Bank of America’nın bir iç bildirisine bakılabilir. Bu bildiride bankanın işçilerin durumların kötüye gideceğini umduğu yazıyor ve özellikle, emek piyasasında işçilerin kozlarının zayıflaması isteniliyor. Önümüzdeki yıllarda ABD ekonomisinde, iş arayanların sayısındaki değişikliğin işsizlik oranını arttırmasının gerektiği de belirtiliyor.
Bildiri, iş olanakları ile işsiz oranının gelecek senenin sonlarına doğru normal seviyelerdeki yüksekliğe çıkmasını istiyor. Bu oran ABD’de şu anda tarihi düşüklük olan 0.5 seviyesinde. Bu her işsiz kişi için 2 iş olanağının bulunduğu anlamına geliyor. Pandemiden önce bu rakam 0.9 civarındaydı.
Bank of America, emek piyasasının günümüzdeki durumunun yarattığı işçinin lehine olan maaş baskısının döndürülmesinin zor olacağından endişeleniyor, ve bu durumun işçiye verdiği kozu anlamış olmalı ki, yeniden daha az iş imkanının olması veya işsiz sayısının artmasını istiyor. Yani, Marx’ın bahsettiği işsizler ordusunun sermaye için önemini, burjuvazi çok iyi kavramış. Bank of America 2021’de de ekonomide işsizliğin bitme olasılığına yönelik bir uyarı bildirisi yayınlamıştı.[43]
Bank of America’nın bildirisi, FED, yüksek maaşlar enflasyonu arttırıyor mantığıyla faizleri 2018’den bu yana ilk kez yükselttikten sonra yazıldı. Faiz oranının arttırılmasının ekonomideki talebi azaltıp, ekonomiyi yavaşlatacağı öne sürülüyordu. Ancak, bu aynı zamanda ekonominin en alt katmanlarındaki işçilerin işten atılmasına neden oluyor ve maaş düşüşlerini kolaylaştırıyor. Bu ve başka nedenlerle, FED’in bu müdahalesinin işçilerin kozlarını azaltma ve işsizlik oranını yeniden yükseltme amaçlı olduğu yorumlanıyor. [44] Hatta, FED’den yeniden aynı tür müdahale bekleniyor.
FED’in müdahalesinin işçilere olan etkisinin belki de en güzel açıklamasını IMF’de bulabiliriz. 19 Ekim’de yayınlanan bir IMF raporunun başlığı “Baskın İşverenler Fed Oranları Arttırdıkça ABD’nin Kırsal Alanlarındaki İşsizlik Oranını Arttırabilir.”[45] Rapor, “baskın işverenler”i yüksek maaş vermeden fazla sayıda işçiyi çekebilen işverenler olarak tanımlayıp, özellikle kırsal alanlarda bu tür işverenlerin yaygın olduğunu belirtiyor.
Ardından, bu tür işverenlerin artan faiz oranlarına genellikle işten çıkarmalarla karşılık vereceği belirtilip, bunun nedeni ise faizler daha sonra düşerken işe alımın daha kolay olacağı mantığıyla açıklanıyor. Yükselen faiz oranlarının işten çıkarmalara neden olacağı hususunda daha sonra sunulan başka bir neden ise faiz oranının artmasının ürün talebini azaltması, üretim maliyetlerini arttırması ve böylece işçi ihtiyacını azaltması. Bunun yanında, IMF bütün işverenlerin artan faiz oranı karşısında maaşları düşürdüğünü ve iş olanaklarını da kıstığını da söylüyor. Baskın işverenler olarak tanımlanan işverenlerin daha az yaygın olduğu yerlerde faiz artışının maaş düşüşüne neden olduğu belirtilirken, baskın işverenlerin ise işten çıkarma yoluna gittiği vurgulanıyor. Hem işten çıkarmaların, hem de azalan iş olanaklarının ve maaşların, tam da Bank of America’nın istediği ekonomik eğilimler olduğunu bir daha vurgulayalım.
Rapor, FED’in enflasyonu düşürmek için faiz oranlarını arttırması gerektiğini öne sürerken, bunun işsizlik oranını arttırmadan olmasının zor olduğunu kabul ediyor. IMF’nin raporu artacak eşitsizliğe ve işsizliğe bir uyarı olarak kendisini sunsa da aslında anlatılan durumun burjuva çıkarlarına uygunluğu ortada. Bu çerçeveden, FED’in müdahalesini devletin sınıf mücadelesine, bekleneceği üzere, burjuva safından müdahalesi olarak yorumlamak mümkün.
“İşçilerin safında ise, sendikaların artışı ve eylemleri dikkat çekiyor”
İşçilerin safında ise, sendikaların artışı ve eylemleri dikkat çekiyor. 2022, ABD’de sendikalarda belirli açılardan büyük bir yükseliş gördü. Bu yılda, yeni sendikalaşma seçimlerinde son 16 yılın rekoru kırıldı. Seçimlerin kazanılma oranı da büyük oranda artış gösterdi. Geçen yıla oranla %80 artan seçim kazanılma oranı, toplamda %77.6’ya ulaştı. Bu oran 2000 yılına kadar giden Bloomberg bilgilerine göre son 12 yılın en yüksek oranı. Yeni seçim için başvurular da normalin üzerinde.
2022 yılının ilk yarısında toplam 180 grev gerçekleşti ve bu oran geçen yıla göre %76 artış gösteriyor. Aynı zamanda, toplamda bütün bu grevlere, geçen yıla oranla 3 kat daha fazla işçi katıldı. Halk arasında da sendikalara güven ve pozitif yaklaşım artmış durumda. Yapılan bir ankete göre, 2022 yılında halk arasında, sendikaları onaylayanların oranı %77’de ve bu 1965’den bu yana görülen en yüksek oran. Ancak, 1965’in sendikalaşma oranı günümüz ABD’sine kıyasla 2 kattan daha fazlaydı.[46]
Cornell Üniversitesi’nin Endüstri ve Emek Bölümü’ne göre, sadece Temmuz ayında 8,000 işçinin katıldığı 56 grev gerçekleşti.[47] Bölümün işçi eylemlerini takip eden internet sitesine göre, şu anda 771 farklı yerde devam eden 528 işçi eylemi bulunmakta. 500’den fazla işçinin katıldığı 67, 2000’den fazla işçinin katıldığı ise 27 eylem bulunmakta.[48]
Öne çıkan direnişlerden biri, ABD’deki demiryolu işçilerinden geldi. İşçiler Eylül ayında ülke tarihinin en büyük grevi sıralamasına girebilecek bir grev hazırlığı içindeydi. Mesai saatleri, maaşlar ve çalışma koşullarından şikayetçi işçilerin yeni sözleşme için pazarlıkları, üç yılı aşkın bir süredir devam ediyordu. Birçok farklı sendikadan oluşan grubun toplam üye sayısı 150,000’i bulmakta.[49]
Pazarlık sürecinde öyle bir sürece gelinmişti ki, Biden hükümeti araya girip, işçilerin greve çıkamayacağı 30 günlük bir soğuma süreci ilan etmişti. Bu sürecin sonuna kadar anlaşmaya ulaşılamamış, işçiler 30 günün dolmasıyla greve başlayacaklarını belirtmişlerdi. Grevin başlamasına bir günden az zaman kalmışken, devlet arabulucu olarak hareket etmiş ve Biden’ın kendisi yeni bir anlaşmaya ulaşıldığını belirten bir paylaşımda bulunmuştu. Eğer grev gerçekleşse, ekonomiye günde 2 milyar dolar zarar yaratacağı öngörülüyordu.[50]
Fakat varılan anlaşmanın hala 12 farklı sendikadan oluşan sendika grubunun üyeleri tarafından kabul oyu alması gerekiyor, yani önümüzde hala bir grev olasılığı bulunmakta.[51] Yeni sunulan sözleşme 5 yılda %24 maaş artışı, daha fazla olanaklar sunan sağlık sigortası, arttırılmış izinler gibi gelişmeler getiriyor. Ancak işçiler arasında sunulan anlaşmayı reddetme tutumu da kayda değer seviyede. Birçok işçi anlaşmanın açık olmayan ve belirsizlikler yaratabilecek dilinden memnun değil.[52] Yeni sunulan sağlık izinlerinin 30 gün önceden alınması gerektiğini belirten maddelerden biri, işçilerin kabul etmek istemediği bir diğer nokta. Ayrıca, işçiler işyerinde kullanılan puan bazlı işe gelmeyi takip sisteminin kaldırılmasını talep ediyor. İşçilerden biri, anlaşmanın Biden hükümetinin ara seçimler öncesinde bir kriz yaşamamak için yaptığı bir siyasi hareket olduğunu düşündüğünü belirtip, kendisinin ve birçok başka işçinin anlaşmayı kabul etmeyeceğini ekledi.[53] Oylamanın ekim ortası ile sonuna doğru sonuçlanması bekleniyor.
Demiryolları çalışanlarının yanında, hemşirelerin eylemleri de öne çıkıyor. Michigan Medicine’da hemşireler büyük çoğunlukta greve çıkmak için oy kullandıktan sonra, sarı sendika grev izni vermekten çekindi. 6,200 hemşirenin çalıştığı işyerinde 4,000 hemşirenin katıldığı grev oylamasında, işçilerin %96’sı greve çıkmak istemişti. İşçilerin işaret ettiği ana sorunlar iş güvenliği, çalışma saatleri ve enflasyonla eriyen maaşlar oldu. Yeni sözleşme görüşmeleri sürecinde olan işçiler, temmuz ayından beri sözleşmesiz çalışmaktalar.[54]
ABD tarihindeki en büyük özel sektör hemşire grevi de Minnesota eyaletinde 12 Eylül’de başladı. 15,000 işçinin katıldığı grev üç günlük olarak planlandı. İşçilerin talebi üç yılda %30 maaş artışı. Hastane ise grev sırasında, hastanede çalışan hemşirelerin aldıkları maaşın dört katı maaş sunulan, 5 günlük hemşire pozisyonları için yeni iş ilanları çıkardı.[55]
Oakland eyaletinde 2,000’i aşkın terapist, psikolog ve diğer zihinsel sağlık çalışanları grevlerinin altıncı haftasına girdi. İşçilerin talepleri maaşlar ve çalışma koşulları üzerine yoğunlaşıyor. Ayrıca, grevdeki işçiler işyerinin ilk randevudan sonra 10 gün içinde yeni bir randevu sunulmasını gerektiren eyalet yasasını ihlal ettiğini söylüyorlar.[56]
Öğretmenler de birçok eyalette eylemdeydiler. Seattle eyaletindeki öğretmenler, neredeyse bir hafta süren grevlerini 13 Eylül’de okulla vardıkları yeni bir sözleşme sonrasında sona erdirdiler. 6,000 öğretmeni temsil eden sendikalarıyla greve çıkan işçiler, okulun başlangıç gününü 5 gün erteletmişlerdi. ABD genelinde bulunan öğretmen azlığı sırasında gerçekleşen grev sonucu, öğretmenler daha iyi çalışma koşulları, daha küçük sınıflar, daha yüksek maaş ve yeni sağlık hizmetleri elde ettiler. Öğretmenlerin taleplerinin arasında öğrencilere destek veren hizmetlerin geliştirilmesi de yer alıyordu.
Ohio eyaletinde de öğretmenler ağustos sonunda grev sonucu yeni bir sözleşme elde ettiler. Öğretmenlerin taleplerinin arasında maaş artışı, sınıfların küçültülmesi ve sınıfların durumlarının geliştirilmesi yer alıyordu.[57]
California eyaletindeki 2,000 Frontier Communications işçisi, ağustos sonunda yaklaşık bir hafta süren grevlerinden sonra işveren ile anlaşmaya ulaştı. İşçiler, şirketin sözleşmeyi ihlal ederek taşeron işçi çalıştırması sonrasında greve çıkmışlardı. Grevin sonunda, işçiler yeni işe alım süreci hakkında sendikayla görüşülmesi ve yeni iş ilanlarına getirilen belirli yükümlülükler gibi haklar elde ettiler.[58]
2021’de ilk kez New York eyaletinin Buffalo şehrinde sendikalaşan Starbucks çalışanları da birçok yeni Starbucks dükkanında sendikalaşmaya devam ediyor. 2021 ve 2022 yılları içinde 200’den fazla Starbucks dükkanı sendikalaştı. Starbucks bu çabalara bir yandan sendika liderlerini işten atarak cevap verirken; diğer yandan da sendikalaşma sürecini uzatmaya çalışıyor.[59]
Bu geciktirme stratejisi, sendika mücadelesinin devam ettiği Amazon tarafından da kullanılmakta. Staten Island’da Amazon işçileri ilk kez Nisan ayında sendikalaşma oylamasını kazandıktan sonra, Amazon hâlâ uzayan dava süreçleri ile yeni sözleşmenin yürürlüğe girmesini engellemeye çalışıyor. İlk olarak, 25 asılsız dava ile süreci 5 ay uzatmayı başaran Amazon, seçimin kabulüne karşı davaları devam ettirmekte. En son dava Amazon aleyhine sonuçlansa da bir üst mahkemede karara itiraz edecek Amazon’un, bundan sonra da davayı federal temyiz mahkemesine taşıması bekleniyor. Aslında davaları kazanması beklenmeyen Amazon’un amacı, süreci geciktirerek, sendikalaşmada önemli rol oynayan işçilerin işyerinden ayrılmasını beklemek. Bu süreç içinde de şirket, işyerinde karşı propaganda mekanizmalarını devreye sokuyor.[60]
Sendikaların artışı ve sendikalara olan bakışın olumlu yönde yükselmesi, ABD işçi sınıfı açısından önemli bir gelişme. Grevlerde ve eylemlerde, işçilerin mücadelede önemli tecrübeler kazandığı görülüyor. Demiryolu işçilerinin tutumunda, mücadelelere devletin müdahalesinin arkasında yatan çıkarların anlaşılması yönünde umut verici bilinçlenmeler gözlemlenebiliyor. Birçok yerde grev yoluyla gelen kazanımların da işçilerin bilinçlenmelerini ilerleteceğini ön görebiliriz.
“Bunlara rağmen, ABD’deki genel sendikalaşma oranı düşüklüğünü koruyor”
Bunlara rağmen, yukarıda da belirttiğim üzere, ABD’deki genel sendikalaşma oranı düşüklüğünü koruyor. 2022 yılına dair veriler henüz açıklanmasa da 2020’den 2021’e genel sendikalaşma oranı %0.5’lik bir düşüş göstererek %10.3 seviyesine gerilemişti.[61] Sendikalar bu kadar popüler olsa da sendikalaşmanın oranının düşük kalmasının nedenleri arasında işçilerin örgütlenme olanaklarını kısan işçi karşıtı yasalar ve burjuvazinin mücadele kırıcı taktikleri yer alıyor. Bunlara karşı gelebilecek gelişmelerin önünde ise, gelişen eylemleri ve örgütlenmeleri bir araya getirebilecek ve işçi sınıfının sınıf olarak siyasi çıkarlarını ilerletebilecek öne çıkan bir örgütün eksikliği duruyor. Bu nedenle, mücadelelerin işyeri sınırlarının dışında değişiklikler yaratması zor oluyor. Demokrat partinin gelişen ilerici dalgaları sisteme entegre etme rolü de tabii ki ABD’nin siyasi yapısında işçi sınıfının mücadelesinin gelişmesinin en büyük engellerden. Yani, işçi sınıfının gelişen direnişlerini bir araya getirip siyasi çıkarlarını ilerletebilecek bir örgüt, ABD’de mücadelenin en önemli acil ihtiyaçlarından.
Bu yazıda, ABD seçimlerinden, genel ekonomik tablodan, işçi sınıfının yaşadığı belirli problemlerden, emperyalist savaştaki bazı öne çıkan gelişmelerden bahsettim. Tabii ki detaylı ele alamadığımız başka gelişmeler de olsa da bunların genel bir fikir kazandıracağını umuyorum. Bahsettiğim gelişmeler ne kadar birbirinden farklı alanlarda gibi görünseler de hepsinin altında yatan sınıf çıkarlarının ve sınıf mücadelesinin yapılarının biraz açığa çıktığını düşünüyorum. Demiryolu işçilerinin grevini engelleyen devlet ile FED yoluyla işçi sınıfının kozunu kıran aynı devlet ve ikisinde de yönlendirici etmenin burjuva çıkarları olduğunu görebiliriz. Aynı dinamik ile bir yandan uluslararası alanda Çin’e yapılan ve emperyalist çıkarları ilerleten, diğer yandan ise iç siyasette yasal mekanizmalar ile Trump’a karşı olan ve polis devletini geliştiren hamleleri incelemek mümkün. Bunların karşısında duracak işçi sınıfının mücadelesinin bu altta yatan çizgileri gözden kaçırmaması ve işyeri örgütlenmelerinden kendi çıkarlarını bütünsel olarak ilerletecek örgütlere hareket etmesi acil önem taşıyor.
[1] https://www.justsecurity.org/75032/litigation-tracker-pending-criminal-and-civil-cases-against-donald-trump/
[2] https://www.newsweek.com/exclusive-trump-raid-documents-could-reveal-intel-sources-us-payroll-1733230
[3] https://www.cnn.com/2022/09/23/politics/trump-legal-strategy-classified-documents-analysis/index.html
[4] https://br.usembassy.gov/what-are-midterm-elections-and-why-are-they-important/
[5] https://www.whitehouse.gov/about-the-white-house/our-government/the-legislative-branch/#:~:text=In%20order%20to%20pass%20legislation,each%20body%20voting%20in%20favor.
[6] https://online.maryville.edu/blog/difference-between-house-and-senate/#house-roles-responsibilities
[7] https://www.senate.gov/about/powers-procedures/treaties.htm#:~:text=The%20United%20States%20Constitution%20provides,become%20part%20of%20international%20law.
[8] https://thehill.com/homenews/campaign/3607880-barnes-has-edge-on-johnson-in-wisconsin-senate-race-fox-news-poll/
[9] https://projects.fivethirtyeight.com/2022-election-forecast/house/
[10] https://www.azcentral.com/story/news/politics/arizona/2022/03/03/arizona-gov-doug-ducey-not-run-u-s-senate-2022/9353249002/
[11] https://www.newsweek.com/2022/08/26/will-gop-fury-over-trump-fbi-battle-blunt-democrats-post-roe-midterm-edge-1734226.html?amp=1
[12] https://boltonsuperpac.com/pdfs/july-poll-2022.pdf
[13] https://www.washingtonpost.com/politics/2022/08/15/never-trump-conservatives-it-never-ending-misery/
[14] https://www.washingtonpost.com/politics/2022/08/15/election-deniers-march-toward-power-key-2024-battlegrounds/
[15] https://www.politico.com/newsletters/playbook/2022/09/03/how-bidens-democracy-speech-came-together-00054765
[16] https://www.cnbc.com/2021/03/16/2-charts-show-how-much-the-world-depends-on-taiwan-for-semiconductors.html
[17] https://www.bloomberg.com/news/newsletters/2022-08-13/us-goes-on-offense-in-china-tech-war-new-economy-saturday
[18] https://www.bloomberg.com/news/articles/2022-08-02/us-to-stop-tsmc-intel-from-adding-advanced-chip-fabs-in-china
[19] https://www.cnbc.com/2021/03/16/2-charts-show-how-much-the-world-depends-on-taiwan-for-semiconductors.html
[20]https://www.cnbc.com/2021/10/16/tsmc-taiwanese-chipmaker-ramping-production-to-end-chip-shortage.html#:~:text=TSMC’s%20%2412%20billion%205-nanometer,%2C%20on%20September%2028%2C%202021.&text=TSMC%20alone%20was%20responsible%20for,2019%2C%20according%20to%20the%20company.
[21] https://www.washingtonpost.com/technology/2022/08/03/pelosi-tsmc-meeting-lunch-semiconductors/
[22] https://insiderpaper.com/us-commander-says-china-missile-fire-over-taiwan-must-be-contested/
[23] https://www.npr.org/2022/09/19/1123786992/biden-says-the-u-s-would-intervene-to-defend-taiwan-if-china-staged-an-attack
[24]https://www.whitehouse.gov/briefing-room/statements-releases/2022/08/01/fact-sheet-president-bidens-safer-america-plan-2/#:~:text=The%20Plan%20will%3A,over%20the%20next%20five%20years.
[26] https://truthout.org/articles/biden-is-still-issuing-calls-to-increase-police-funding/
[27] https://www.aljazeera.com/economy/2022/8/15/japans-economy-rebounds-from-covid-growing-2-2-percent-in-q2
[28] https://www.marketwatch.com/amp/story/u-s-economy-was-the-worst-performing-of-g-7-countries-in-the-second-quarter-as-u-k-also-reports-downturn-11660290236
[29] https://www.cnbc.com/2022/09/12/stock-futures-are-higher-as-wall-street-awaits-key-inflation-report-.html
[30]https://www.npr.org/2022/08/12/1116914090/recession-fears-wall-street-downturn-layoffs-economy-jobs-advertising-shopping
[31] https://www.cnbc.com/2022/08/16/walmart-wmt-earnings-q2-2023.html
[32] https://www.aljazeera.com/economy/2022/9/15/us-mortgage-rates-hit-6-for-first-time-since-2008-housing-crisis
[33] https://www.aljazeera.com/economy/2022/7/13/five-things-to-know-about-the-next-us-housing-crisis
[34] https://www.bloomberg.com/news/features/2022-09-08/why-did-housing-costs-explode-during-the-pandemic
[35] https://www.latimes.com/world-nation/newsletter/2022-09-26/uc-affordable-housing-shortage-students-desperation-todays-headlines
[36] https://nhc.org/two-issues-define-americas-new-housing-crisis/
[37] https://bluewatercredit.com/ranking-biggest-industries-us-economy-surprise-1/
[38] https://policyadvice.net/insurance/insights/homelessness-statistics/
[39]https://theintercept.com/2022/07/29/bank-of-america-worker-conditions-worse/?utm_campaign=later-linkinbio-theintercept&utm_content=later-28604239&utm_medium=social&utm_source=linkin.bio
[40] https://www.reuters.com/markets/us/us-may-need-75-unemployment-curb-inflation-research-2022-09-08/
[41] https://www.cnn.com/2022/09/02/economy/higher-unemployment-rate-good-news/index.html
[42] https://www.cnbc.com/2022/09/02/august-jobs-report-why-a-higher-unemployment-rate-may-be-good.html
[43]https://theintercept.com/2022/07/29/bank-of-america-worker-conditions-worse/?utm_campaign=later-linkinbio-theintercept&utm_content=later-28604239&utm_medium=social&utm_source=linkin.bio
[44] https://theintercept.com/2022/08/10/intercepted-inflation-bank-of-america-worker-power/
[45] https://www.imf.org/en/Blogs/Articles/2022/09/16/dominant-employers-may-add-to-unemployment-in-rural-us-as-fed-raises-rates
[46] https://www.vox.com/recode/2022/8/30/23326654/2022-union-charts-elections-wins-strikes
[47]https://twitter.com/ILRLaborAction/status/1562085249626038275?s=20&t=NwIYLzBqq898gps3bTe53g
[48] https://striketracker.ilr.cornell.edu/
[49] https://www.theguardian.com/business/2022/sep/14/us-railroad-strike-union-pacific-bnsf
[50] https://www.star-telegram.com/news/local/fort-worth/article265846906.html
[51] https://labornotes.org/2022/09/joe-biden-thinks-rail-strike-has-been-averted-do-rail-workers
[52] https://thehill.com/homenews/administration/3646845-deal-averting-railroad-strike-has-potential-to-fall-apart/
[53] https://www.star-telegram.com/news/business/article266239661.html
[54] https://www.wsws.org/en/articles/2022/09/14/ijva-s14.html
[55] https://www.cbsnews.com/minnesota/news/nurses-brought-in-at-hospitals-during-strike-offered-8000-for-5-days-work/
[56]https://www.sfexaminer.com/news/the-city/kaiser-therapist-strike-prompts-s-f-supervisors-to-call-for-hearing/article_d98e03f6-3943-11ed-b509-53059041bc39.html
[57]https://www.cnn.com/2022/09/13/us/washington-state-schools-closed-as-teachers-strike/index.html
[58] https://cwa-union.org/news/releases/striking-frontier-workers-win-big
[59] https://buffalonews.com/business/local/starbucks-keeps-firing-union-organizers-but-the-fired-workers-are-undeterred/article_d127271a-2872-11ed-9ddd-9f74cfc0273c.html
[60] https://jacobin.com/2022/09/union-busting-amazon-nlrb-cablevision
[61] https://btlaw.com/en/insights/blogs/labor-relations/2022/labor-day-2022-state-of-the-us-labor-unions