50 yıl önce, 24 Ağustos- 31 Ağustos 1973’te bir haftalık zamanda ağırlıklı olarak gastarbeiter (misafir işçiler) tarafında başlatılan ama kısa bir süre sonra bütün işçilerin katıldığı, her bakımdan öğretici yanları olan Köln Ford grevi için bugün şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ford grevini aşacak yeni yol ve eylemlere ihtiyaç duyulmakta.
Yasalar çiğnenerek yapılan grevler
Petrol krizi olarak ifade edilen 1973 ekonomik krizi; hayat pahalığını, işçi haklarında kısıtlamaları beraberinde getirdi. Bunun üzerine, ağırlıklı olarak metal alanındaki işçiler; bazen sendikaları ile bazen de kendi inisiyatifleriyle değişik fabrikalarda farklı boyutlarda eylemler başlattılar. Federal Almanya’nın birçok şehrinde (Bochum, Dortmund, Bremen, Gelsenkirchen, Mannheim, Duisburg…) sendikal bürokrasinin yer yer engelleme çabalarına rağmen peş peşe grevler patlak verdi.
1973’ün bahar aylarında başlayan ve Ağustos’ta sona eren grevler dönemindeki eylemliliklere toplam 300 bine yakın işçinin katıldığı kayıtlara geçmiş durumda. İşçiler üretimde gelen güçlerini kullanmaya başladıkları andan itibaren, kanunsuzlukla, makinaları parçalamakla ve Vahşi Grev (Wilde Streiks) yapmakla suçlandılar. Dönemin belgeleri incelendiğinde greve katılan işçilerin talepleri neredeyse bire bir aynı.
Ford fabrikasında çalışma koşulları nasıldı?
Köln-Niehl Ford Fabrikasında 1973 yılında yaklaşık 31 bin 500 işçi çalışmakta. Bunların yarısında fazlası kadın işçi. 12 bin Türkiyeli, bin 500 İtalyan, 600 Yugoslav ve Alman işçinin çalışmasıyla Ford tekeli en kazançlı dönemini yaşamakta. Alman işçiler, diğer uluslardan işçilere göre birçok bakımdan daha imtiyazlı durumda. Kalifiye elemanların neredeyse tamamı Alman. Ücretlerde de aynı şekilde farklılıklar söz konusu. Bant sistemine (Fordizm) dayalı hızlandırılmış üretim biçimi koşullarında çalışan göçmen işçilerin başlarını kaşıyacak zamanları dahi yok.
Fabrikanın en kalabalık bölümünü oluşturan Türkiyeli işçilerin çoğunluğunun ev hayatları ise haym denilen barakalarda 4 ile 6 kişinin kaldığı odalarda geçmekte. Üstüne üstlük, haymlara misafir kabul etmek dahi yasak. İzin zamanı uçakla yolculuk yapacak kadar paraları olmadığı için arabayla yolculuğu tercih etmekteler. Böyle olunca, 4 haftalık izin dönemi hasret gidermeye yetmiyor. İşçiler, her defasında bir- iki hafta doktor raporu alarak memlekette sevdikleriyle gün geçirmekte.
Ev aramaya çıkan yabancı işçilerden, Almanlara göre yüzde 30’a kadar daha fazla para istenmekte. Çalışanların yarısı yabancı olmasına rağmen işçi temsilciliğinde de büyük ayrımcılık var. 1972 işyeri işçi temsilciliği seçiminde 53 kişiden ancak 5 yabancı temsilci olabildi. Ford grevi başlamadan önce, farklı siyasal (sol) akımlardan işçilerin oluşturduğu “Köln Ford İşçileri komitesi/Kölner Fordarbeiter” taleplerini dile getiren bildirileri fabrika içinde ve dışında dağıtır. Küçük grup toplantıları sık sık yapılır. Aslında, çok basit olarak görülen bu çalışma büyük grevin habercisidir.
Bardağı taşıran son damla
Düşük ücret ve ağır iş koşulları çoktandır işçiler arasında öfke birikimine neden olmaktadır. İzinden geç dönen 500 Türkiyeli işçiye çıkış verilmesi bardağı taşıran son damla olur. Montaj bölümü Y-Halle işçileri (24 Ağustos 1973) vardiya değişimi sırasında işe başlamayı kabul etmezler. Önceden konuşulmuş, anlaşılmış gibi 60 kadar işçi tüm fabrikayı dolaşarak bütün işçileri greve katılmaya davet eder. Kısa sürede binlerce kadın ve erkek işçi alanda toplanır.
İşçilerin belli başlı talepleri şunlardır: “İşten çıkarılan (400-500) işçinin geri alınması. Herkese 1 dm zam. Bantların hızının normale düşürülmesi. 6 Haftalık izin. Grevden dolayı kimseye ceza verilmemesi” Binlerce işçi fabrika içinde kol kola yürüyerek gür bir şekilde‚ ‘artık yeter’ diyerek taleplerini fabrika yönetimine duyurur. İşçiler tarafında grev komitesine: 2 İtalyan, 1 Yugoslav, 2 Alman ve 9 Türkiye’li işçi seçilir. Grev komitesi de kendi arasında iki kişiyi (Baha Targün ve Diether Heinert) sözcü olarak seçer.
Ford fabrikasında, patronlara ve sendikaya rağmen üretim durmuş, işçiler saz ve davul ile grev yerini bayram yerine çevirmişler. Bu arada, fabrika yönetimiyle yapılan görüşmeler sonuçsuz kalır. Grevin başladığı gün konuşma yapanlardan Diether Heinert, 27.08.1973 pazartesi günü işverenin şikayeti üzerine polis tarafından gözaltına alınarak Ford’a girmesi yasaklanır. İşçilerin yoğun protestosu ile karşılanması üzerine kısa bir süre sonra Heinert alkışlarla yeniden fabrikaya alınmak zorunda kalınır.
İşçilerin birliğini bozma planları
Grev bütün coşkusu ve toplumda yarattığı etkiyle devam ederken Ford tekeli sorumlusu Klauss Dieter, “Grevciler herhangi bir talepte bulunamazlar” şeklindeki provokatif açıklamasını yapar. Alman (Burjuva) basını işçilerin haklı direnişlerine kara çalmak ve işçilerin birliğini bozmak için yalana dayalı akıl almaz haberler yapmaktan çekinmez. “Türkler Ford’da terör estiriyor”, “Radikaller Ford’u felç etti”, “Ford Türklerin elinde” manşetleriyle verilen haber ve yorumlar ile Ford grevi toplumdan yalıtılmak istenir.
Grev komitesi bunun üzerine, işveren tarafından gelebilecek, provokatif girişim ve saldırılara ilişkin: “Grev boyunca içki yasak. Sadece provokatör ve grev kırıcılarına karşı engel konacak. Makinalara zarar verilmeyecek” kararlarını bütün grevcilere duyurdu. Komite ayrıca her fırsatta “birlik olmalıyız, ancak o zaman Ford’u yenebiliriz. Mücadelemizde: Komünist, Sosyalist, Sosyal Demokrat, Türk, Alman, Hristiyan ayrımı olmaz. Soru şu! Kim mücadelenin (işçilerin) yanında, kim karşısında” diyerek birliğe özel önem verdi.
Grevi başlatma eylemine Türkiyeli işçiler ön ayak olmuş olsalar da diğer uluslardan işçiler greve aktif olarak katıldılar. Gerçek böyle olmasına rağmen propaganda aygıtları grevi farklı (Türklerin grevi) göstermeye özel çaba sarfetti. Bir haftalık grev basına şu başlıklarla yansıdı: “Köln Türk Grevi”, “Türkler ve Almanlar fabrikada savaştı”, “35 Ford işçisi haber verilmeksizin işten çıkarıldı”, “Grevden önce elebaşları sınır dışı edildi”, “Türkler için anlayış yok”, “Ford Köln’de tutuklamalar ve yaralanmalar”, “Ford Türklerin elinde”, “Grev liderleri devrim vaaz ediyor…”
İşveren tarafı grevdeki işçilere yönelik iki dilde (Almanca ve İtalyanca), Eylül-Ekim-Kasım ayları için toplam olarak 280 dm ödeme yapacağını açıklayan ve bunu da işçilerin işe dönmesine bağlayan bir şekilde seslendi: “Radikal bir azınlıktan oluşan küçük bir grup, çalışmalarımızı durma noktasına getirmeyi başarmıştır. Artık bu teröre daha fazla tahammül etmemenin zamanının geldiği kanaatindeyiz, Bu nedenle 29.08.1973 Çarşamba günü saat 15.15’ten itibaren akşam vardiyası ile tam zamanında çalışmaya devam edeceğiz. Çalışmak isteyen tüm işçilerden bu niyetimizi desteklemelerini rica ediyoruz. Çarşamba günü işe yeniden başlanması bağlayıcıdır. Aksi yöndeki haber ve söylentilerin sizi işe başlamaktan caydırmasına izin vermeyin. Sadece işe başlayanlara uygun şekilde ödeme yapılacaktır.”
Türk konsolosluğu çalışma ataşesinde görevli Gökhan Evliyaoğlu da “Komünistlere uymayın. Taha Targün, Türkiye’de polis tarafında aranan bir devlet düşmanıdır. Tekrar işinizin başına dönün” diyerek grev kırıcılığı yaptı.
Grevin tehdit ve zor ile sona ermesi
30 Ağustos Perşembe, fabrika içinde polisler dolaşmaya başlar. Önce kadın ve erkek işçilerin katıldığı büyük bir yürüyüş gerçekleştirilir. Üç bin kişinin yer aldığı yürüyüş kolu ana kapıya kadar devam eder. Tam da bu sırada, karşı tarafın/patronların organize ettiği provokatif bir başka yürüyüş özel olarak yapılır. Ustabaşıları, Belçika’dan getirilen grev kırıcılar ve sivil polislerin olduğu patron yürüyüşünde 400 kişi vardır ve sloganları “biz çalışmak istiyoruz”dur.
İşçiler bu durumdan, bu oyundan çok rahatsızdırlar. Ve istemeyerek de olsa kavga başlar. Polis zaten böyle bir ortamı beklemektedir. Saldırı başlar, işçilerin çabalarına rağmen polis önce grevin öne çıkan isimleri tutuklar. Polis fabrikanın hoparlöründen Türkçe olarak, grev alanının terk edilmesi, aksi taktirde sınır dışı edilecekleri şeklinde duyurular yapar. Grev sona erdirilince bu kez intikam alma hıncıyla saldırılar başlar.
Grevin şiddet yoluyla bastırılmasıyla birlikte, fabrikada kontrol polislerin eline verilir. Grevin başını çeken 27 işçi tutuklanır, 100’den fazla işçi ise işten atılarak diğer işçilere göz dağı verilir. 600 işçi yaratılan gergin-tehditkar ortama tepki olarak çıkışlarını alır.
İşçiler kendi tarihlerine bakmalı
Kuşkusuz, her sınıf dönüp kendi tarihine, mücadelesini yaratan koşullar ve nedenlerine, zafer ve yenilgilerine bakar. Aynı hatalara düşmemek ve kazanma doğrultusunda geçmişi hatırlar. Bu gelenek ve değerlerin derin anlamı ve öğretici yanları vardır. İşçilerin bu bilince sahip olmalarını engellemek için kapitalistler ve kalemşörleri, sendikal aristokratları her yola başvurmaktan geri durmuyorlar.
Almanya sınıflar mücadelesinde yasadışı grevler dönemi katılsın katılmasın herkesin dilinden uzun zaman düşmedi, düşmüyor. İşçi sınıfı hareketi belli kalıplara, yasalara sığdırılamaz. Zira o durgun değil, sürekli eylem (üretim) halindedir. Tarih unutmuyor! Her fırsatta bize sesleniyor. Tıpkı Brecht’in, işçi için hiçbir şey yeterince güç değildir özdeyişi ile seslendiği gibi.