2002 yılının son iki ayında en az 146 işçi, 2003 yılında en az 811 işçi, 2004 yılında en az 843 işçi, 2005 yılında en az 1096 işçi, 2006 yılında en az 1601 işçi, 2007 yılında en az 1044 işçi, 2008 yılında en az 866 işçi, 2009 yılında en az 1171 işçi, 2010 yılında en az 1454 işçi, 2011 yılında en az 1710 işçi, 2012 yılında en az 878 işçi, 2013 yılında en az 1235 işçi, 2014 yılında en az 1886 işçi, 2015 yılında en az 1730 işçi, 2016 yılında en az 1970 işçi, 2017 yılında en az 2006 işçi, 2018 yılında en az 1923 işçi, 2019 yılında en az 1736 işçi, 2020 yılında en az 2427 işçi, 2021 yılında en az 2170 işçi, 2022 yılında en az 1843 işçi ve 2023 yılında en az 1932 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti…
İster 6331 sayılı İSG Yasası çıkarın ister oransal olarak “işçi ölümleri düştü” gibi söylevler verin gerçekler değişmiyor. Güvencesizliği bugünün proleter çalışma ve yaşam disiplini haline getiren AKP’nin iktidara geldiği 3 Kasım 2002 tarihinden bugüne iş cinayetlerinde en az 32 bin 478 işçi hayatını kaybetti.
İş cinayetlerinin yüksek olduğu iki dönem
• 6 Şubat depremlerinde çalışırken ya da iş dolayısıyla bölgede bulunan en az 158 işçinin ölümünü kayda aldık. Bu yüzden 2023 yılında en fazla işçi ölümünü kayda aldığımız ay Şubat. (Bu konuya raporun ilerleyen bölümlerinde ayrıntılı olarak yer vereceğiz)
• İş cinayetleri bu yıl da “mevsimlik çalışmanın arttığı” (havaların ısınmasıyla esas olarak tarım işkolundaki mobilizasyon ve üretim artışıyla) Haziran-Temmuz-Ağustos periyodunda artış gösterdi. Ancak genel olarak baktığımızda da ucuz emek cenneti haline çevrilen Türkiye’de bu yıl iş cinayetlerinde kısmi artış var. Benzer bir gerçeklik OHAL sürecinde de (2016-2018) meydana gelmiş ve iş cinayetlerinde oransal bir artış yaşanmıştı. Bu durum temel olarak geleneksel sendikal merkezlerin çekirdeğini oluşturan işkollarında da güvencesiz çalışma koşullarındaki derinleşmeye (üretim zorlaması, işsizlik baskısı) ve sendikal hareketin giderek etkisizleştiğine (işkolunda çekim merkezi olamaması, örgütlü olduğu işyerlerindeki hak kayıpları) işaret etmektedir. (Not: İş cinayetlerinin artış gösterdiği bir dönem de 2020-2022 pandemi sürecidir. Akut olarak pandemi sonucu ölümlerin yaşandığı 25 ayda bir yandan “Hayat Eve Sığar” denirken diğer yandan işçi sınıfına “Hastanede Ol” “Şantiyede Ol”, “Fabrikada Ol”, denilmiş, işçiler açlık tehdidiyle zorla çalıştırılmış ve yüzlerce işçi Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetmişti)
İş kollarına göre dağılım
İnşaat, yol işkolunda 389 işçi; tarım, orman işkolunda 371 emekçi (194 işçi ve 177 çiftçi); taşımacılık işkolunda 221 işçi; konaklama, eğlence işkolunda 157 işçi; ticaret, büro, eğitim, sinema işkolunda 116 emekçi; belediye, genel işler işkolunda 100 işçi; metal işkolunda 97 işçi; gıda, şeker işkolunda 58 işçi; sağlık, sosyal hizmetler işkolunda 55 işçi; madencilik işkolunda 51 işçi; gemi, tersane, deniz, liman işkolunda 47 işçi; enerji işkolunda 44 işçi; petro-kimya, lastik işkolunda 39 işçi; savunma, güvenlik işkolunda 30 işçi; tekstil, deri işkolunda 29 işçi; çimento, toprak, cam işkolunda 28 işçi; ağaç, kâğıt işkolunda 24 işçi; basın, gazetecilik işkolunda 10 işçi; banka, finans, sigorta işkolunda 3 işçi; iletişim işkolunda 2 işçi; elimizdeki veriler ışığında çalıştığı işkolunu belirleyemediğimiz 61 işçi hayatını kaybetti.
Sıcakta ve rüzgarlı/fırtınalı havada çalış(tır)ma
Dünya çapında bu yaz sıcaklık rekorları kırıldı. Televizyondan devlet yetkilileri “işiniz yoksa öğle saatlerinde dışarı çıkmayın, bol sıvı alın, güneşte kalmayın” uyarıları yapmak dışında bir önlem almadı. İşçiler tarlalarda, yollarda, inşaatlarda, elektrik direklerinde, tersanelerde, bürolarda… 40-50 derece hissedilen sıcaklıklarda çalışmaya devam ettiler. İzmir’de kadın PTT işçisi arkadaşımız Berran Özen Kırmızıgül öğle sıcağında dağıtım yaparken beyin kanaması geçirerek hayatını kaybetti. Osmaniye’de enerji işçisi arkadaşımız Erdem Ezgi çalışırken kalp krizi geçirdi. Sıcakta çalıştırmanın işçilerin ölümüne neden olmasının diğer yönü de özellikle tarım işçilerinin serinlemek için girdikleri gölet ve kanallarda boğularak hayatlarını kaybetmeleri oldu. Yine kapalı ortamlarda ve kalabalık bir biçimde çalışmak da sorunun başka bir yönü tabii ki.
Deprem, asbest, çevre ve halk sağlığı
Pazarcık ve Elbistan depremleri sonrası yıkım, enkaz kaldırma, depolama ile tekrar gündeme gelen asbest sorunu esasen yıllardır (özellikle kentsel dönüşüm ve gemi söküm süreçleri ile birlikte) bir işçi-halk sağlığı sorunu olarak karşımızda duran ve üzeri örtülen bir konu. Asbest yıllarca bina yapımında kullanıldı: Çatı, yer ve tavan kaplamaları, yalıtım amaçlı püskürtme kaplamalar, yangına dayanıklı yalıtım panelleri, kaloriferler, kazanlar, asbestli çimentodan imal edilmiş ürünler, conta elemanları, atık su boruları ve derzlerde.
Bu noktada, deprem bölgesinde yıkım, enkaz kaldırma ve depolama süreçlerinde vereceğimiz mücadele, uzun vadede yüz binlerce insanımızın sağlığını ilgilendirmektedir. Şu an için asbest içeren büyük bir enkaz (ki toplamının Erciyes Dağı boyutlarında olduğu tahmin ediliyor), uygun olmayan bir yıkım ve enkaz kaldırma faaliyeti ile atıkların atıldığı yerlerin uygun olmadığını, profesyonel ekiplerin çalışmadığını, asbest kaldırma faaliyetlerine uygun davranılmadığını, en basit önlem olan yüksek koruyucu maskelerin bile kullanılmadığını gözlemliyoruz. Konuya dair bir çalışmanın yapılması acil bir zorunluluktur…
Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.