Tehditkâr açıklamalarını sürdürse de Ruhani yönetimi, 20 Ocak’ta göreve başlayacak olan Biden’ın nükleer anlaşmaya dönme niyetini bozacak bir pozisyona düşmekten kaçınıyor. Yani Trump’ı savuşturuncaya kadar İran siyasetinin pragmatik yanı öne çıkarıyor. İran iç siyasetinde de 18 Haziran seçimlerinde muhafazakarlar karşısında reformcuların ezici bir hezimet yaşamaması açısından da Biden’la 2017’ye dönüş önemli bir başlık olarak öne çıkıyor.
Yeni yıla İran-Amerikan kapışmasına dair bahislerle girdik. ABD Başkanı Donald Trump giderayak halefi Joe Biden’a ‘savaş halinde bir Amerika mı bırakmak istiyor? Yoksa İran öldürülen Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin intikamını almak için bir şeyler mi planlıyor?
Eğer rejimler değişip yeni dünyalar kurulmazsa bundan böyle her ocağın üçü, 1979 devriminden sonra Amerikan elçiliğinde 444 gün süren işgalle simgeselleşen İran-Amerikan düşmanlığının perde açacağı yeni bir gün olacak sanki. Malum 3 Ocak 2020, Trump’ın emriyle Süleymani’nin Bağdat’ta güdümlü füzeyle öldürüldüğü tarih.
8 Ocak 2020’de Irak’taki Ayn el Esad Üssü’nde 109 Amerikan askerinde beyin zedelenmesine yol açan balistik füze salvolarını yeterli görmeyen İranlılar, yönetim üzerinde intikam baskısını sürdürüyor. Pek çok kez dillendirildiği üzere İranlılar en iyi intikamın Amerikan güçlerinin Orta Doğu’dan çıkarılması olacağını düşünüyor. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani de son açıklamasında “Bölgede olduğunuz sürece, intikamımız henüz alınmadı” diye seslendi. Koşullar ABD’yi buna zorlayacak güçte değil. Olacağa da benzemiyor. Fakat intikamın çerçevesi, Amerikan karşıtlığındaki devamlılığı temin ediyor. Bu, İran’ın dış operasyonlarını yürüten Kudüs Gücü’nün daha tehditkâr olacağı anlamına da geliyor. Bunun için ön cephe Irak. Elbette Irak siyasetinde Amerikan varlığını İran etkisine karşı elzem olarak görenlerin ya da Irak’ın Amerikan-İran kapışmasının ön cephesine dönüşmesine karşı çıkanların giderek güçlenmesi Tahran’ın harekat kabiliyetini sınırlıyor. Geçmişte Tahran’ın desteğine bel bağlamış önemli bazı Şii kanatların ‘milli’ duruş sergileyip İran’ın gündemine mesafe koyması önemsiz bir gelişme değil. Yine de ekonomik, dinsel, sosyal ve siyasal bağlara ilaveden Irak siyasetindeki aşırı bölünmüşlük ve ülkenin içinde bulunduğu girdaplar İran’a oyun alanı açıyor. Başbakan Mustafa Kazımi’nin Haşd el Şaabi’yi kontrol altına alma çabalarına rağmen bu yapı içindeki örgütlerin bazıları İran’ın yönlendirdiği ‘direniş ekseni’nde kalmakta kararlı.
***
Suikastın yıldönümü yaklaşırken düşmanlık yeniden depreşti. ABD’den intikam olasılığını ciddiye alan bazı adımlar geldi. CENTCOM ‘düşmana karşı ne kadar hazır ve hızlı olduklarını’ göstermek için B-52 nükleer bombardıman uçaklarını Kuzey Dakota’dan kaldırıp Orta Doğu semalarında birkaç kez gezdirdi. Nükleer denizaltı USS Georgia bölgeye gönderildi. 20 Aralık’ta ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği’ne düzenlenen saldırı üzerine Beyaz Saray’da ekibiyle misilleme seçeneklerini tartışan Trump, “İran’a bir dost tavsiyesi. Bir Amerikalı ölürse bundan İran’ı sorumlu tutarım” diye diş gösterdi. Ruhani “Tarihte halklara savaş dayatan iki çılgın yaratık var. Biri Saddam, diğeri Trump” yanıtını verdi.
Pentagon bölgede bulunan USS Nimitz uçak gemisini de muhtemel bir saldırıdan etkilenmemesi için çekti. Amerikalı kaynaklar, Pentagon’da bölünme olduğundan bahsediyor. CNN’e konuşan savunma yetkililerinden birisi, Irak’ta Haşd el Şaabi’nin saldırı hazırlığına dair bilgiler olduğunu söylerken bir diğeri tehdidin abartıldığını, eli kulağında bir saldırıyı teyit eden istihbarat olmadığını ve USS Nimitz’i gerilimi düşürmek için çektiklerini belirtiyor. İkinci yetkili İran’a verdikleri mesajı şöyle özetliyor: “Biz sizi kışkırtmıyoruz siz de bizi kışkırtmamalısınız.”
Senaryo, olası Süleymani misillemesinin ötesine geçiyor. Malum 27 Kasım’da İran’ın nükleer programının öncülerinden Muhsin Fahrizade öldürülmüştü. Tahran’ın İsrail’i sorumlu tuttuğu saldırı, Trump’ın İran’ı vurma seçeneklerini masaya getirttiği bir güvenlik toplantısının ardından gelmişti. Bu suikastın işaret ettiği senaryo şuydu: Trump görev süresi bitinceye kadar İran’ı kışkırtıp Biden’ın önüne nükleer anlaşmaya dönemeyeceği mayınlar bırakmaya çalışıyor.
İranlılar en tepeden intikam yeminleri ederken yaratılan atmosfer her tür sahte bayrak operasyonlarına gayet elverişli. İranlılar bir yandan da oyuna gelmeyeceklerini söylüyor. Bu çerçevede Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in uyarısı çarpıcıydı:
“Irak’tan gelen yeni istihbarat, İsrailli ajan-provokatörlerin, Trump’ı sahte bir savaş nedeni ile karşı karşıya bırakmak için Amerikalılara karşı saldırılar planladıklarını gösteriyor. Tuzağa karşı dikkatli ol.”
Hava puslu, hangi el nereden ne yapacak bilinmez. Misilleme denilince gözler ‘direniş ekseni’ndeki güçlere çevriliyor. Bu kritik süreçte “Evinizin içinde dahi bu işlediğiniz suçun karşılığını verecek kişilerin olması mümkündür” tehdidiyle gündeme gelse de Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani bir süre önce Bağdat’ta Haşd el Şaabi liderlerinden şu sıralar Amerikan hedeflerini vurmamalarını istemişti. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah da geçen hafta Trump çılgını gidinceye kadar dikkatli olmak gerektiğine işaret etmişti. Dün Bağdat’ta Haşd Şaabi örgütleri Süleymani’yi anarken Ketaib Hizbullah’ın lideri Ebu Huseyin el Humeydavi “Bugün Amerikan elçiliğini işgal etmeyeceğiz” diye iğneledi!
Tehditkâr açıklamalarını sürdürse de Ruhani yönetimi, 20 Ocak’ta göreve başlayacak olan Biden’ın nükleer anlaşmaya dönme niyetini bozacak bir pozisyona düşmekten kaçınıyor. Yani Trump’ı savuşturuncaya kadar İran siyasetinin pragmatik yanı öne çıkarıyor. İran iç siyasetinde de 18 Haziran seçimlerinde muhafazakârlar karşısında reformcuların ezici bir hezimet yaşamaması açısından da Biden’la 2017’ye dönüş önemli bir başlık olarak öne çıkıyor. Biden sözünü tutamasa bile İran ‘makul taraf’ pozisyonunda kalmayı önemsiyor. Bu, BM Güvenlik Konseyi’ndeki diğer üyelerle ilişkiler açısından da bu pozisyon önemli.
İran Meclisi nükleer anlaşmayla (JCPOA) gelen kısıtlamalardan aşamalı çekilmeyi, bu çerçevede uranyum zenginleştirmesini yüzde 20’ye çıkarmayı ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın habersiz denetimlerine son vermeyi öngören bir yasa tasarısını oyladı. Ancak Ruhani, bununla Batılı muhatapları üzerinde baskı kurmak istese de Biden’ın atacağı adımları görünceye kadar yasayı uygulama eğiliminde değil. Bu mülahazalarla İran’ın kendini tutma siyasetinde ısrar edeceği söylenebilir.
***
Birinci ölüm yıldönümünde Süleymani’nin müzakereci kanadı temsil ettiğine dair tespitlerin hem İran hem Amerika tarafında öne çıkması da manidar. Eski nükleer müzakereci Said Celili “Bazıları dış siyasette pragmatik olmamız gerektiğini söylüyor. Doğrusu Süleymani pragmatik biriydi” diyor. Amerikan Foreign Policy dergisi de Süleymani’nin reformcular ile muhafazakârlar arasında dikkatli bir çizgi izlediğini, iç siyasi kavgalardan uzak durduğunu, 2009’daki gösterilerden sonra Yeşil Hareket’in liderlerine desteğinden dolayı şeytanlaştırılan eski Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani’yle kişisel bağlarını koruduğunu ve Rafsancani’nin 2017’de ölümünden sonra ailesini ziyaret ettiğini hatırlatıyor. Derginin hatırlattığı bir iki nokta daha var:
Süleymani 5+1 ile nükleer müzakerelere destek verdi; muhafazakârların hedefindeki Dışişleri Bakanı Zarif’i 2019’da istifa kararından döndürdü; yüksek popülaritesine rağmen Ruhani’ye karşı muhafazakâr kanadın adayı olmaya reddetti.
Ve bir şey daha: Maryland Üniversitesi’nin 2019’daki araştırmasına göre İranlıların 82’si Süleymani hakkında olumlu düşünüyordu. Ölümünden sonra popülaritesi daha da arttı. 2009’dan sonra uzun süre ev hapsinde tutulan muhalif lider Mehdi Kerrubi, ünlü romancı Mahmud Dovlatabadi, eski siyasi tutuklu Abdullah Mumeni ve oyuncu Navid Muhammadzadeh gibi sisteme ters düşen isimler de Süleymani için taziyelerini sunmuştu.
Atlantic Council’in yayımladığı “Süleymani suikastı, İran’a karşı ‘caydırıcılığı’ yeniden tesis edemedi” başlıklı yazıda da Süleymani’nin 2001’de Afganistan’da Taliban’ın devrilmesi için Amerikalılara yardımcı olduğu, Irak’ta IŞİD’e karşı savaşta Amerikalılar havadan bombalarken karadaki güçleri onun idare ettiği hatırlatıldı. Trump’ın azami baskı siyasetinin sonuç getirmediği, İran’ın petrol satmanın yollarını yine bulduğu ve Amerikan hedeflerini tehdit etme kapasitesini sürdürdüğü vurgulandı.
Hem Süleymani’nin ‘gizli’ diplomasideki yerine hem de suikastın perde arkasına dair bazı bazı bilgiler de dönemin Irak Başbakanı Adil Abdülmehdi’den geldi. El Mayadin TV’nin belgeselinde yer alan açıklamalarına göre Abdülmehdi suikasttan 3 gün önce Trump tarafından arandı. Trump “Amerikalılar İranlıları iyi tanımıyor ama Iraklılar onları iyi biliyor” diyerek arabuluculuk istedi. Abdülmehdi de İranlıların savaş istemediğini belirtip “Ya İranlılarla doğrudan görüşün ya da 2003’teki gibi zımni bir anlaşmaya başvurun” tavsiyesinde bulundu. Trump “Siz iyi müzakerecilersiniz. Bu konuda elinizden geleni yapın. Biz buna hazırız” dilerek kapattı. Trump müzakere için Bağdat’a gelecek İranlının Süleymani olduğunu biliyordu. Abdülmehdi’nin ifadesiyle; “Süleymani’nin istişare için Irak’a gelmesi konusunda resmi bir anlaşma ve davet vardı.”
Abdülmehdi, suikast kararının iki gün içinde alınmış olamayacağını, Trump’ın önceden hazırlanan planın parçası olarak kendisini aradığını düşünüyor. Yani Trump, İran tarafında bulabileceği en etkili ve en pragmatik müzakereciyi ortadan kaldırmış oldu.
2003’te Irak’ta işgalle gelen korkunç yıkımdan sonra ABD ile İran’ın paslaşarak düzen bir kurmasına hizmet eden zımni anlaşmanın mimarı da kuşkusuz Süleymani idi. Daha önce Süleymani’nin Suudi Arabistan’la gerilimi düşürmeye yönelik girişim çerçevesinde Tahran’ın mesajını iletmek için Bağdat’a geldiği belirtilmişti.
***
Trump, İran’ın Orta Doğu’daki kollarını kesmeyi ana hedef olarak belirleyince kendince Süleymani’yi ortadan kaldırarak kestirme yoldan ahtapotun başını koparmış oldu. Doğrusu öyle olacağını zannetti ya da buna inandırıldı. Süleymani yeterince popüler olduğu İran kamuoyunda kahramanlaşırken suikast İran-Amerika ilişkilerinin seyrini etkileyen yeni bir yüke dönüştü. Kaygılı Amerikalılar bunu ABD açısından “Sonu gelmez bir bedel” olarak da görüyor. Irak’tan Suriye’ye, Lübnan’dan Filistin’e pek çok perde Süleymani’nin posterleri artık duvarlarda. ‘Şehadet tablosu’ uzun bir süre bu şekilde asılı kalabilir. Süleymani İsrail-Amerikan karşıtlığında yeni bir bilenme gerekçesi olurken İran da Trump’ın istediği istikamete bir milim dönmedi. Kuşkusuz İran çok hırpalandı, ekonomik-siyasi baskı inanılmaz boyutlara ulaştı. Vekil güçler de bulundukları coğrafyalarda istim üzerinde duruyor. İran sonsuz bir savaşa sürüklenmemek, parçalanma senaryolarından kaçınmak ve içerde sosyal patlamayı tetiklememek için ‘stratejik sabır’ kavramıyla esneklik gösteriyor. Kötücül tabloya rağmen Amerikan stratejisinin sonuç getirmediği de ortada. Belki Atlantic Council’in çıkarımını tekrarlamak gerekiyor:
“Yalnızca diplomasi İran’ın nükleer faaliyetlerini kısıtlamada etkili oldu. İlerlemenin tek mantıklı yolu bu.”