Türkiye işçi sınıfı tarihinin en büyük işçi direnişlerinden biri olan 15-16 Haziran Direnişi, 50. yılında öğretmeye devam ediyor.
15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi, 50. yılında Türkiye işçi sınıfının önemli kilometre taşlarından biri olarak tarihteki yerini koruyor. Türkiye işçi sınıfı tarihinin en büyük işçi direnişlerinden biri olan 15-16 Haziran Direnişi, pek çok yönüyle bugün öğretmeye devam ediyor. Başta metal olmak üzere pek çok işkolundan işçinin bugün sendikal bürokrasiye açtığı savaş, işçilerin kendi tarihini yeniden hatırlamasını da zorunlu kılıyor.
TÜRK-İŞ 5 SENDİKAYI İHRAÇ ETTİ
Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde bir dönüm noktası olarak bilinen, Paşabahçe grevi, grevci işçiler ve sendikaları Kristal-İş’in karşı çıkmasına rağmen mevcut Türk-İş yönetimi tarafından TİSK ile anlaşarak bitirildi. Buna tepki olarak, Petrol-İş’ten Ziya Hepbir, Maden-İş’ten Kemal Türkler, Lastik-İş’ten Kemal Ayav, Basın-İş’ten İbrahim Güzelce ve Tez Büro-İş’ten Muzaffer Gökçeoğlu, grevi destekleme komitesi kurarak grevin sürmesini sağladılar. Türk-İş yönetimi ise “Sendikacılık prensip ve disiplinini çiğnedikleri” gerekçesiyle Petrol-İş, Maden-İş, Lastik-İş, Basın-İş ve Kristal-İş sendikalarını konfederasyondan geçici olarak ihraç etti.
DİSK KURULDU
Petrol-İş, Maden-İş, Lastik-İş, Basın-İş ve Kristal-İş, “Türk-İş’in içerisinde kalarak yönetimi işçilerden yana olanlara devretmek yolları artık tamamen tıkanmıştır. Türk-İş çıkarcı sendikacılığın, israfın ve yerli-yabancı sömürücülere hizmetin temsilcisi olmuştur” ifadeleriyle tarihe geçen ayrılma kararı aldı. Hemen ertesinde “Konfederasyonumuz, işçi sınıfının yurt yönetiminde ağırlığını koyması, kula kulluk yürütümü yerine her yönden eşitlik ve kardeşlik kurmayı amaç edinecek, işçi sınıfının yurt sorunlarında etkin bir rol oynamasını sağlayacaktır” şiarıyla yola çıkan ve bu ihraçlara tepki koyan 17 sendika, 15 Ocak 1967’de İstanbul’da bir araya gelerek yeni bir konfederasyon olan DİSK’i kurma kararı aldılar.
Sermaye ne yapıp edip işçileri kontrol altına almalıydı. Bu yönelimin bir parçası olarak 1970 yılında CHP ve Adalet Parti’li milletvekilleri 274 sayısı Sendikalar Kanunu ile 275 sayılı Grev ve Lokavt Kanunu’nda değişiklik yapılması için ayrı ayrı taslak hazırladı. Bu taslaklar komisyonda birleştirilerek tek taslak haline getirildi ve Mecise sevk edildi. “Güçlü sendikacılık yaratılması” iddiasıyla gündeme gelen değişikliğin asıl amacı sendikal örgütlenmenin ve grev hakkının kısıtlanmasıydı.
SENDİKALAR YASASI DEĞİŞTİRİLDİ
Tasarıyla 274 sayılı Sendikalar Kanununda şu değişiklikler getiriliyordu:
-Bir işçi sendikasının Türkiye çapında faaliyet gösterebilmesi için o işkolundaki toplam işçi sayısının üçte birini üye kaydetmiş olması gerekir.
-İşçi federasyonlarının faaliyet gösterebilmesi için o işkolundaki toplam işçi sayısının üçte birini üye kaydetmiş olması gerekir.
-İşçi konfederasyonu kurulabilmesi için daha önce sözü edilen sendika ve federasyonların üçte birini, sendikalı işçilerin üçte birini üye yapması gerekir.
-Sendika üyeliğinden ayrılabilmek için tek tek noter karşısına çıkmak gerekir.
-Sendika kurmak için en az üç yıl işyerinde çalışmak gerekir.
-Uluslararası işçi kuruluşlarına ancak en fazla işçiyi barındıran konfederasyon üye olabilir.
Mecliste yapılan görüşmelerde tasarı 4 ret oyuna karşılık 230 oyla yasa kabul edildi. Bu maddelerin hepsi DİSK’in örgütlenmesinin önünü kesmek ve işçiler üzerinde Türk-İş hegemonyasını güçlendirmek için getirilmişti.
14 HAZİRAN’DA EYLEM KARARI ALINDI
DİSK yöneticileri, cumhurbaşkanı ve başbakan ile yaptıkları görüşmelerden sonuç alamayınca, 14 Haziran 1970’te Lastik-İş’in Merter’deki binasında toplanarak eylem kararı aldı. 15-16 Haziran’da pek çok kentte işçiler şalterleri indirerek, işyerlerini, fabrikaları boşaltarak gün boyunca sokaklarda hükümeti protesto ederek DİSK’i boğdurmayacaklarını ilan ettiler. Direniş İstanbul’la sınırlı kalmadı, Ankara, İzmir, İzmit başta olmak üzere tüm ülkeye yayıldı. İstanbul’da 200 kadar büyük fabrikadan yaklaşık 150 bin işçi iş bırakmış, sokakta sendikal örgütlerine sahip çıkmak için eylemler yaparken, DİSK’in örgütlülüğü dışında kimi fabrikalarda çalışan işçilerin DİSK’lilerle buluşmasını engellemek için fabrika kapıları kilitlenmiş, dışarı çıkamayan işçiler de gün boyu üretimi durdurmuşlardı.
İKİ KOLDAN YÜRÜYÜŞ
Anadolu Yakası’nda ise iki koldan yürüyüş yapıldı. Üsküdar yönüne yürüyen işçiler polis barikatının kurulması üzerine polisle çatıştı. Polisin silah kullanmasına karşın dağılmayan işçiler barikatı aşarak yola devam etti. Üsküdar’a ulaşan bu kol vapur seferlerini iptal edilmesi nedeniyle Avrupa yakasına geçemeyince Paşabahçe-Beykoz yönüne yürüdü. Kartal istikametinden gelen ikinci kol ise bölgedeki fabrikalardan katılımlarla daha da büyüdü. Kartal’da polis barikatı kurulurken, Çayırova’dan gelen işçiler Kartal’a yürüyüşe geçti. Katılımlar sürekli artarken çok büyük bir işçi kitlesi Kartal’a girmeyi başardı. Bir diğer kol Şaşkınbakkal’a geldiğinde buradaki polis barikatını aşarak yoluna devam etti. Fenerbahçe stadyumu önünde kurulan barikattan ise işçilere ateş açıldı. Burada çıkan çatışmada çok sayıda işçi yaralandı. Kadıköy İskelesi civarında da polis işçilere silahla ateş açtı. Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda Yaşar Yıldırım, Mustafa Bayram, Mehmet Gıdak hayatını kaybetti.
İşçilerin kararlılığının dindirilememesi üzerine İçişleri Bakanı, Vali ve DİSK yöneticileri İstanbul’da toplantı yaptı. DİSK Genel Sekreteri Kemal Sülker şu açıklamayı yaptı: “Girişilen tahripkar eylemlerle ilgimiz olmadığını İçişleri Bakanı’na söyledik ve kesinlikle bu tahripkar olayları tasvip etmediğimizi bildirdik. Ayrıca işçilere de radyoda bir uyarma yaparak kötü cereyanlara alet olmamalarını istedik.”
İSTANBUL VE KOCAELİ’DE SIKIYÖNETİM İLAN EDİLDİ
16 Haziran akşamüstünde İstanbul ve Kocaeli’de sıkıyönetim ilan edildi. 21 DİSK yöneticisi gözaltına alınırken, 5 binin üzerinde işçi önderi işten atıldı. Yasa değişikliğine direnen pek çok fabrikanın işçisi üretimi durdurma eylemine devam etti. Bu nedenle bazı sanayi bölgeleri askeri birlikler tarafından denetim altına alındı.
Yeni sendika yasası, uygulamaya sokulamadan yükselen direniş ve grevlerin de etkisiyle TİP ve CHP tarafından iptal istemiyle Anayasa Mahkemesine götürüldü. Mahkeme 9 Şubat 1972 tarihli kararıyla “üçte birlik” olarak da bilinen kanunu iptal etti.
1980 ASKERİ FAŞİST DARBESİYLE İŞÇİLERİN HAKLARI ELLERİNDEN ALINDI
Patronlar istedikleri sendikal yasalardaki değişiklikleri ancak 1980 askeri faşist darbesi ile yapabildi. Dönemin TİSK Başkanı Halit Narin, “Şimdiye kadar işçiler güldü, şimdi sıra bizde!” deme cüretini gösterebildi. Tüm bunların sonucunda işçiler kazanımlarından yoksun, üzerlerinde her türlü tasarrufun yapıldığı ücretli köleler haline getirildi. Sağlıksız, kuralsız, güvenliksiz, güvencesiz ve sendikal mücadeleden yoksun çalışma yaşamı, işçileri kaçınılmaz olarak -gittikçe artan özelleştirmeler ve yükseltilen işsizlik baskısıyla- kaderine boyun eğen suskunlar ordusu haline dönüştürdü.
15-16 Haziran Direnişi 50. yılında öğretmeye devam ediyor
Kaynaketha