Bir klip “dislike” rekoru kırdı; “#oymoyyok” sinirleri bozdu. “Sosyal medyayı kapatacağız” korkuttu. Ancak “Z kuşağı” vardı, 2023 seçimlerinde bizi vakitlerden kurtaracaktı. Böylece “Z kuşağı”, bugün ilerlemeye devam eden “mevzi savaşı” içinde muhalefetin biteviye gerilemesinin getirdiği ağrılara katlanmayı kolaylaştıracak bir “fantezi” konumuna yükselmeye başladı.
‘Baby boomers’, ‘X,Y, Z’
Reklamcılık ve pazarlama sektörleri açısından 1980’lerden bu yana giderek önem kazanan “X, Y, Z kuşakları”, kapitalizmin 1970’lerde başlayan, kendini bir “talep yetersizliği” sorunu olarak da dışavuran yapısal kriziyle bağlantılı kavramlardır. Krizin içinde kitlesel işçi sınıfı, onun ücret ilişkisine dayanan homojen piyasalar, hızla dağılıyor, “kapitalizmin ruhu” değişiyor, reklamcılık sektörü “68 isyanının” sloganlarını ediniyor, kapitalizmin eskiyen biçimlerini bunlarla yıkarken (liberaller bu sayede özgürlükçü taklidi yapabildiler) yeni biçimlerini de bunlarla satıyordu.
“Gençlik” de yeni bir piyasa ve yeni bir meta olarak önem kazandı. Advertising Age, Mac Kinsey and Company benzeri araştırma şirketleri tarafından birkaç yılda bir “gençlik”, tüketim eğilimleri açısından “X, Y, Z” kuşakları olarak yeniden tanımlanıyordu. Reklamcılık sektörü gençlere, metaları bu tanımları göz önüne alarak, yaşlanan kuşaklara da biteviye gençliklerini anımsatarak “pazarlamaya” çalışıyordu. Böylece iki yeni piyasa oluştu: Sık sık yenilenen bir gençlik piyasası ve sürekli genişleyen bir borçlandırma makinesine bağlanmış gençlik kültüne tutkun “yaşlanma korkusu” piyasası.
Bu “kuşak” analizleri “kapitalist gerçekçi” (kapitalist toplumun kalıcılığını veri alan) bir bakış açısıyla yapılıyor, bu “gerçekçilik” içinde, reklam kampanyaları kapitalizme gerekli öznellikleri üretiyordu.
Buradan hareketle denebilir ki bu “kuşak” tanımlamaları “kapitalist gerçekçilikten” kurtulmak isteyenler açısından, en azından yararsız, gerçekteyse “teorik gramerlerinin” tutarlılığını bozacak zararlı pratiklerdir.
Aslında bir ‘Z kuşağı’ var mı?
Bu “Z kuşağını” tanımlamaya çalışanlar, ülkeden ülkeye, bölgeden bölgeye, kentlerden kentlere, hatta mahallelerden mahallelere değişen önemli farklara dikkat çekiyorlar. Gelir, eğitim düzeyleri, sınıfsal konumlar da önemli. “Z kuşağının” adalet, özgürlük arzularına, etik tutumlarına gelince, farklı tarihsel kültürel zemine (kapitalizmlere) sahip ülkeler, bölgeler ve sınıflar arasında, bu adalet, özgürlük etik kavramlarının içi farklı biçimde doldurulacağından bunlar da bir “Z Kuşağı” tanımlamaya yetmiyor.
Sanırım geriye bu “kuşağı” organlarına bağlayarak tüketmeye hazırlanan kâr makinesinin gözünün gördükleri kalıyor: Dijital teknolojiler, akıllı telefonlar, sosyal medya olmayan bir dünya bilmiyorlar; realiteyle dijital teknolojiler aracılığıyla ilişki kuruyorlar, ortalama dikkat yoğunlaştırma süreleri 12 ila 8 saniye dolayında. Öyleyse bunlara metalar kısa sloganlar ve imajlar ile dijital platformlar aracılığıyla ulaşmalıdır (memler, emojiler, GIF’ler önemlidir). Bu saptamalar doğruysa, “Z kuşağı”, her biri kısa sloganlardan, imajlardan oluşan bir dijital (Peter Sloterdijk’ın bir kavramını alırsak) “küre” içinde yaşayan gençlerden oluşuyor.
Kimi analistler, belki “Gezi olayı”nı düşünerek bu kuşağın büyük bir direniş potansiyeline sahip olduğuna inanıyorlar. İçinde yukarıda değinilen farklılıkları taşıyan bir “kuşak” neye karşı, nasıl direnecek? Dünyanın gittikçe karmaşıklaşan, türlü fantezilerle gizlenen sorunlarını anlamak, değiştirmeye başlamak için gereken kavramsal alet çantasını, teorik modelleri nasıl edinecek? Eğer meta satmıyorsak, önemli olan birilerinin “onları” anlaması değil, “onların” kendilerini anlamalarıdır. Çünkü bugünü “gençlik” bugün “yapacaktır”. Yarın, yeni bir gençliğindir.
Kapitalist devletin, 200 yıldır biçimi, rejimleri birçok kez değişti ama özü değişmedi. Siyasi faaliyetin özü de… Esas araştırılması gereken “kuşaklar” değil, yeni sınıf şekillenmelerinin, fiziki ve simgesel üretim araçlarının, ideolojilerin, genel olarak çalışanlar, özel olarak da “gençlik” üzerindeki etkileridir.