Kendi çocuğuna yapmayacağını, yapılmasını istemeyeceği şeyleri başka çocuklara yapma cesareti gösteren insanlar, artık kendi çocuklarına da kıyıyorlar.
Her geçtiğimiz gün, yeni bir gün yeni umutlar taşımıyor yüreklerimize. Her geçen gün yeni acılar ile uyanıyoruz artık. Kahredici, öldürücü gelen yeni günler. Günlerin geçmesini istiyor insan olan insanlar. Leyla’lara, Eylül’lere kıyılmasın istiyor insan olmayı başarabilenler.
Çocuklara kıyılmasın isteyenler, yine mecliste çocuklara yönelik taciz, tecavüz ve saldırı ile ilgili verilen önergeye RED oyu verenlere oy verebiliyor. AK Parti’li çocuk katillerini seçtikleri için kutlama yapmaktan, silâh sıkmaktan geri durmayabiliyorlar.
“Küçüğün rızası ile olmuş” diyen ahlâksızı yeniden seçtirebiliyorlar. “Bir kereden bir şey olmaz” diyen ahlâksıza “sen kimsin” deme cesareti gösteremiyorlar. “Küçük kızlar, altmış yaşındaki biri ile evlenebilir” diyen terbiyesize haddini bil diyemiyorlar.
Bunları demedikleri, yapmadıkları, tepki göstermedikleri gibi, bunları söyleme cesareti gösteren kendini insan zanneden varlıkları ise canhıraş bir şekilde savunup avuçları patlayıncaya kadar alkışlayabiliyorlar.
Sonra da…
Ne mi oluyor sonra, sonrası şu:
Şimdiye kadar gizli kapaklı yapılan tacizler, tecavüzler, saldırılar artık normalleşiyor; her gün çocukların kaçırıldığı ve saldırıya maruz kaldığı bir ülke oluyoruz, işin ikinci hezeyanı ise burada başlıyor. Tepki göstereceğim adı altında ya da gösteriyorum diye insanlıktan bir adım daha uzaklaşıyor toplum. Çünkü gösterilen ve istenen ceza İDAM…
Oysa bu durum, ahlâkî yozlaşmanın, ahlâkî çöküntünün toplumdaki yansımalarıdır aslında. İnsanî değerlerden, insanî normlardan uzaklaşan bireyler ve toplumlar, işlenen suçlara karşı devlet tarafından uygulanması gereken cezaları son derece uçlarda yaşama katmak istemektedirler. Böyle gelişmeyen durumlarda ise birileri namus bekçiliğine soyunur ve işlenen suçun cezasını kendisi keser. Bunun böyle olmasında, yaşanılan sistem ve bu sistemin en önemli silâhı medyanın toplumu dejenere etmek, toplumsal değerlerden uzaklaştırmak ve ahlâkî değerleri köreltmek adına yapmış olduğu haberler de büyük rol oynamaktadır. Kaybolan veya kaçırılan çocukların ölüm haberleri medyaya düşünce halk medyanın da yapmış olduğu haberler ile daha bir agresif tutum ile anlık refleksler gösterebilmekte, o anın vermiş olduğu ruh hâli ile idam isteyebilmekte, darağaçlarını kurmak isteyebilmektedirler.
İdam, darağacı çözüm getirseydi, Arap ülkelerinde çözüm sağlanmış olurdu. Sosyal medya başta olmak üzere, bulundukları her ortamda İDAM çığırtkanlığı yapanların, idamın çözüm olamayacağını bilmeleri gerekmektedir. Yaşanan hak ihlallerinin arka planını görmek istemeyen, görmeyen aklıevveller ancak “idam isteriz” diye tuttururlar.
İdam isteyenler, tacizi, tecavüzü meşrulaştıran bir zihniyetle mücadele etmek yerine işin kolay tarafından faydalanmak istemektedirler. İnternette bakarsanız, hükümet partisinin yetkililerinin açıklamalarını ve daha fazlasını görmeniz mümkün. Çocuk istismarı ile ilgili öneriyi mecliste reddeden, hükümet partisi AK Parti ve onun savunduğu zihniyeti taşıyan vekiller, bakanlardır.
Asıl bunlarla mücadele edilmesi gerekirken, meydanlara dahi çıkmadan, sosyal medya üzerinden idam isteniyor.
Tacizi, tecavüzü meşrulaştıran bir hükümet ve onun topluma yansıması olan bir zihniyet var, asıl bununla mücadele edilmesi gerekmektedir. Bu da yeni alternatifler yaratarak, yaratılan bu alternatifleri geliştirerek mümkündür.
Adalet bakanlığı koltuğunu işgal eden kişinin adaletten zerre haberi yokken, diyanet işleri başkanlarının, din adı altında verdikleri fetvaların kişiliklerini sağlıklı toplumsal birey olma özelliğini geliştirememiş, kişilik sorunları içinde boğulan tipler için birer davetiye niteliği taşımasından dolayı Leyla gibi, Eylül gibi çocukları dahi cinsel obje olarak değerlendirebilmektedirler.
Fakat bunun çözümü idamdan geçmiyor.
Meseleyi doğru analiz edip, doğru değerlendirmek gerekmektedir.
İdam gerçekten bu tarz kişilik sorunları yaşayan bireyler için mi istenmektedir, yoksa sisteme muhalif olan ve muhalif kimliği ile sistemin yaptığı hataları ve yanlışları eleştirme cesareti gösteren insanlar için mi istenmektedir?
Eğer bu tarz hastalıklı kişiler için isteniyor diyorsanız gerçekten büyük bir yanılgı içindesinizdir.
Sistem hiçbir koşul ve şart altında, kendini besleyen ve güçlendiren kişi, kurum veya kuruluşları dıştalamaz tam aksine bunların daha da palazlanması ve kendisini daha fazla desteklemesi için olanak sağlar ve destekler.
Bilerek veya bilmeyerek idam talebinde bulunan kişiler, isteyerek ya da istemeyerek tam da bu değirmene su taşıyarak, sisteme hizmet ediyorlardır.
Talep edinen ve istenen idam cezası, bu sisteme karşı duran, bunun için bütün bedelleri göze alan ve bu düzenin değişmesi için mücadele eden kişiler için talep edilmektedir.
24 Haziran seçimleri sırasında Tayyip Erdoğan bir mitinginde Sayın Selahattin Demirtaş ile ilgili konuşurken “gerekli cezayı alacağını” söylemiş, bununla ilgili olarak, idam dosyasının meclis tarafından kendisine gönderilmediğini ve gönderildiği takdirde hemen onaylayacağını söyleyebilmiştir.
İdam cezası geri gelirse eğer;
asılanlar yine Deniz’ler…
Yusuf’lar…
Hüseyin’ler…
Hıdır’lar…
İlyas’lar…
Yaşı büyütülerek asılan Erdal’lar olur…
Devrimciler olur darağaçlarında sallanan…
Son isteği SU İÇMEK olan İranlı sosyalist şair Ramin Hüseyin Penahi olur…
TECAVÜZCÜLER DEĞİL…
Böyle bir durum geleceğe, geleceğimize vurulan en büyük darbe olur.
Geleceğine sahip çıkmak adına İDAMA HAYIR…





