Özellikle son 20 yılda ülkenin her köşesi yağmalanıp, yeşil alan bırakılmayıp, deniz doldurulup her yer inşaat alanına çevrilerek ekonomi inşaata endekslendi. Cengiz’ler, Limak’lar, Kolin’ler, Ağaoğlu, vs. daha nice yandaş bu rant ağından nasiplendi.
Bunlar düşünüldüğünde özellikle seçim öncesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın belediye başkanı adaylarına seslenerek betonlaşmayı eleştirmesi gayet manidar kalıyor. Tabi bu durum en net tabiriyle insan aklıyla, toplum aklıyla dalga geçmek gibi duruyor.
Gezi davasını yeniden hortlatarak Taksim Dayanışması’na dava açtıran kişinin Gezi eylemleri sırasında 3-5 ağaç deyip, Taksim Meydanı’nı ‘topçu kışlası’ yapma gayretiyle betonlaştırma çabası, hâlâ aklımızda. Kendisinin belediye başkanlığı döneminde “3. köprü İstanbul için cinayettir” derken, iktidarda olduğu dönemde de tüm eleştirilere kulaklarını kapatıp Kuzey Ormanları’nı katlederek 3. köprünün ve otoyolun yapılması öyle bir katliamdı ki ormanlarda yaşayan domuzların dâhi korkudan boğazı yüzerek geçmesi hâlâ hafızalardadır.
ÇED Raporunu tanımayıp doğayı tahrip ederek yapılan maden ocakları, otel yapmak için tam otel alanı kadar çıkan orman yangınları…
Kent suçu projelere değinmişken kentsel dönüşüm adı altında işçi mahallelerinden yıkılan evlerin molozlarıyla yapılan Yenikapı ve Maltepe miting alanlarını da unutmamak gerekir.
Yine aynı şekilde derelerin betona teslim edilerek HES’lerin kurulması, Karadeniz köylülerinin kolluk güçlerinin zor kullanmasıyla yerlerinden edilerek çevre katliamının devam etmesi, akıllara Samistal Yaylası’ndan yükselen Havva Ana’nın şu çığlığını getiriyor: “Ne mahkemesi. Kafayı mı yediniz? Mahkeme nedir? Mahkeme biziz. Devlet nedir? Devlet yok halk var. Kimdir devlet?”
Şimdilerde ise ülkenin dört bir yanında yükselen kule vinçler çevreye, doğaya, toprağa, insana düşmancasına ya nükleer santral yapıldığını ya termik santral yapıldığını ya denizin doldurulup Galataport, Martı gibi çevre suçu projelere kurban edildiğini ya da en bilineniyle Şehir Hastaneleri adı altında betonlaşmayla birlikte toplumun geleceğinin rehin bırakılmasını anlatıyor.
Tüm bunlara rağmen AK Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan yine AK Partili belediye başkan adaylarına dönüp ‘betonlaşmayı’ eleştiriyor:
“Şu para var ya nelere muktedir, bu kapitalizm nelere muktedir. Orman morman ne var ne yok kesiyor, atıyor, götürüyor. ‘Oraya ben bir dikey mimari yapayım, malı götüreyim.’ Yapılan iş bu. Yani doğa şöyle olmuş, böyle olmuş umurunda değil. Bize de örnek veriyor, ‘Manhattan şöyle.’ Ya bırak, batsın senin Manhattan’ın. Bizim medeniyetimizde ne diyor biz ona bakalım, ona göre yapalım bu işi. Sanki orada yaşayanlar çok mutlu, mutlu değiller. Çevre ve Şehircilik Bakanıma da söylüyorum; kimsenin gözünün yaşına bakmayacaksın. Yıkmaksa yıkacağız. Ama daha önce bu müsaadeyi almış, orada yapacak bir şey yok hukuken bitirmişler bu işi. Böyle bir şey olmamışsa kesinlikle müsaade yok.”
Ne diyelim sayın muktedirin dedikleri doğrudur, son 20 yılda sadece İstanbul’da yapılan kulelerin yüksekliği aya ulaşıyor, bunu aşağıdaki tabloda da görebiliyoruz. Peki bu beton blokların ruhsatını kim verdi, kimdi bu yıkımın asıl sorumlusu, diye sormak da abesle iştigal olmasa gerek.
İstanbul’da tamamlanmış olan gökdelenler
İstanbul’da inşaat halinde olan gökdelenler
Sıra | Ad | Kent | Yükseklik (metre) | Kat Sayısı | Bitiş Yılı |
1 | Skyland İstanbul | İstanbul | 300[1] | 67 | 2017 |
2 | Metropol İstanbul | İstanbul | 290 | 67 | 2017 |
3 | Nurol Life | İstanbul | 261 | 50 | 2017 |
4 | İstanbul Tower Levent | İstanbul | 220 | 52 | 2017 |
5 | Queen Central Park Bomonti | İstanbul | 195 | 52 | 2017 |
Tablolar için Vikipedi’den yararlanılmıştır.