Bir gerçeklik var. Yönetemiyorlar. Bunu söylerken, yönetmenin bir hakim olma durumu olduğunu düşünerek söylemiş olalım.
Yönetememenin içinde bulunulan ekonomik kriz, emperyalistler arası paylaşım savaşı gibi sebepleri var. Ekonomik kriz, içeride şişirilmiş inşaat sektörü üzerinden saray rejimi ve onun beslediği beşli çetenin doymak bilmez iştahına dayanıyor. Neredeyse bütün adımlar bu alana dönük atılıyor. Sağlık, eğitim, alt yapı gibi yaşamsal bütün alanlarda kamu hizmetleri yerine rant-yağma üzerine yol alınıyor.
Paylaşım savaşı, giderek artan bir şekilde gelişirken, kendisi pastanın parçası olan bir güç, pastadan pay almaya hevesleniyor. Bu, emperyalistler adına koç başı olarak hareket etmeyi koşulluyor.
Yönetemez olmanın karşılığı sokakta ‘eskisi gibi yönetilmek istememe’ olarak karşılık bulmuyor. Örgütsüzlük, bu halkın yakasına yapışan bir musibet gibi hayatını zehir ediyor. Öyle ki, eskisi gibi yönetilmek istememesi beklenen kitleler, kendi talepleriyle ortaya çıkamayınca, genel söylemlerin etkisi ile daha çok eskisi gibi yönetilmek istermiş gibi oluyor. Demirelli, Erbakan Ecevit’li günler gibi. Tarihinin hiç bir döneminde halk adına, işçi sınıfı adına tek bir olumlu iş yapmamış ‘parlamenter’ sisteme duyulan özlem başka nasıl açıklanabilir?
Başa dönersek, yönetemiyorlar demek eksik kalıyor. Artık yönetmek diye bir dertleri olduğu şüpheli. Daha çok çökme olarak isimlendirilebilecek bir durum söz konusu. Kürt illerinde ki kayyum atamaları böyle bir şey. Manisa’da toprağını koruyan köylülerin iradesini yok edemeyip, bir kararname ile el koymak başka bir örnek. Gümrük vergilerini sermayenin ihtiyacına göre bir arttırıp bir sıfırlama yoluyla çiftçiyi açlığa mahkum etmek gibi. İradesini kıramadığı HDP’yi hukuksuz biçimde kriminalize ettiği gibi.
Düşünün bir an : Milli eğitim bakanı, uzaktan eğitim çöktüğü için mutluluk duyuyor, İç İşleri Bakanı, Anayasa mahkemesi başkanını sokağa çıkamazsın diye tehdit ediyor, Maliye bakanı, kurlara karşı en ufak bir ilgi duymuyor. Bunun yanında düğününe helikopter tahsis edilen savcı sarayda ağırlandıktan hemen sonra HDP’ye dönük operasyon başlatıyor. Kıdem tazminatını ortadan kaldırmak için, güvencesiz çalışma yasal hale getirilerek işçilerin haklarına çökülüyor.
Kısacası, yönetmekle hatta idare etmekle alakaları yok. Daha çok mafyavari yöntemlerle, her türlü baskı ve zulümle yürüyorlar. ‘Muhalefetin’ en kritik anlarda gördüğü stepne vazifesi işlerini kolaylaştırıyor.
Bu şartlarda, öncü işçilerin görevi daha bir koyulaşıyor : İşçi sınıfının örgütlenmesi ve siyasi bir varlık olarak sahneye çıkması. Bunun gerçekleşmesi, yönetememeye eskisi gibi yönetilmek istememenin örgütlü bir iradeyle eklenmesi olacaktır.
Yönetemiyorlar mı? – İrfan Taşkıran
Kaynakİşçi Gazetesi