Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, perşembe günü yapılan Global Liderler Zirvesi’nin ikinci gününe bir video mesaj yolladı. Erdoğan’ın ‘tensipleri’ ve kendi idaresiyle yürütülen Orta Vadeli Program’da (OVP) yer alan öngörülerin revize edilmiş olmasına dair açıklamalar ve eleştirilere yönelik itirazlar yaptı. Ve neredeyse söze başlar başlamaz, OVP’nin nihai hedefinin “sürdürülebilir yüksek büyüme” ve “daha adil gelir dağılımı” olduğunu söyledi Şimşek.
Bunlardan ilki, siyasi varlığı için ekonomik büyümeye mutlak ihtiyaç duyan Erdoğan’a yönelik olmalı. Sanayi üretiminde, öncü göstergelerden daha da derinleşeceği anlaşılan daralma, eylül ayındaki OVP revizyonunda büyüme tahminlerinin düşürülmesine yol açmıştı. Bu, Erdoğan’ın uzun vadede tahammül edebileceği bir denklem değil.
İkincisi ise -OVP’de açıkça ilan edildiği üzere- bunalımın bütün yükü sırtına vurulmakta olan ücretli emek ile küçük üreticilerin katlanılamaz boyutlara gelmiş sıkıntılarına ilişkin bir pembe vaat. Bir ‘sabır’ talebi.
Şimşek, “sürdürülebilir yüksek büyüme için” fiyat istikrarının sağlanmasını -yani enflasyonun düşürülmesini olmazsa olmaz diye niteliyor. Ardından enflasyona ilişkin 2025 ve 2026 öngörülerini/vaatlerini sıralıyor: Önce yüzde 20’nin altı sonra tek hane…
Enflasyonu “iç talebi” yani ücret ve gelirleri baskılayarak düşürme stratejisi tam gaz yürürlükte. “Geçen sene iç talebin büyümeye katkısı özellikle ilk üç çeyrekte yüzde 8-11 arası, bu çok yüksek. Net ihracatın katkısı da eksi. Bu dengesiz bir büyüme, biz daha dengeli bir büyümeye geçişi sağlamış durumdayız.” Asgari ücreti, emekli maaşlarını, küçük üreticiyi ezdik diyor, ‘nazikçe’. Sonra devam ediyor: “Evet, bu geçiş döneminde tabii ki birtakım sıkıntılar, yan etkiler var ama bunlar geçicidir. Dolayısıyla bütün bunlar aslında bizim doğru yolda olduğumuzu gösteriyor.”
Toplumun geniş kesimlerine dair söyleyecekleri bu kadar. Sonra her zaman olduğu gibi doğrudan sermayenin çeşitli kesimleriyle konuşmaya başlıyor. Önceki konuşmaları ve demeçleriyle bir bütünlük içerisinde olduğundan, bu video mesaj tam temsil bir numune kabul edilebilir. Erdoğan-Şimşek programının sözcüsü olarak “çok kapsamlı bir reform gündemine sahibiz” diyor, “yapısal reformlarda en önemli önceliğimiz beşeri sermayenin kalitesinin artırılması. Bu insana yatırım demektir: Eğitimde kalitenin, insanların becerilerinin artırılması, işbaşı eğitim gibi birçok konu…” Bunlar TÜSİAD sermayesine ilişkin sözler. Zaten bir gün önce TÜSİAD Başkanı Orhan Turan, Ekonomi gazetesinin video yayınına katılıp, pek çok sorun sıralamış, bunu en öne koymuştu. TÜSİAD yönetiminin uzun yıllardır tekrarladığı şu: Türkiye katma değeri düşük ürün üretiyor, yüksek teknolojili ürünlerde çok gerideyiz. Bunun için iyi bir eğitim, nitelikli insan kaynağına ihtiyaç var.
Orhan Turan da bu çerçeveyi iki noktada vurguladı:
- “Eğitim konusunda devletin yapması gereken bazı işleri şirketler olarak biz yapıyoruz. Çünkü eğitim çıktısıyla iş dünyasının beklentileri arasındaki fark artıyor.
- “Sanayi stratejimizi tekrar gözden geçirmemiz lazım. Yani biz ‘her şeyi’ üretmek yerine daha katma değerli ve marka değerini güçlendirecek ürünler üreterek ihraç etmeliyiz.”
Mehmet Şimşek’in perşembe günü yayınlanan video mesajı, belki de Orhan Turan Youtube canlı yayınındayken çekilmişti. Ne diyelim, kalp kalbe karşıdır. Şimşek’in video mesajı şöyle devam ediyor zira:
“Teknoloji ve inovasyon ekosistemini güçlendirmekten bahsediyoruz. Bir taraftan sektörel politikalara ihtiyacımız var. Mesela yeni bir sanayi politikası. [Yukarıda alıntılandı, TÜSİAD Başkanı da “Sanayi stratejimizi gözden geçirmeliyiz” demişti!] Enerjide dönüşüm, yani yeşil dönüşüm, tarım, özellikle lojistik ve gıda arzının artırılmasına yönelik yatırımlar.”
Büyük sermaye kesiminin özellikle de bu kesimin 2021 sonbaharında açıkladığı ve halen gündemde tuttuğu “Geleceği İnşa” adlı stratejik belgenin dilidir bu.
Sonra kritik bir virajı döndü Şimşek ve konuyu “ulaştırma” yatırımlarına getirdi:
“[…] özellikle rekabet gücümüzü artıracak ulaştırma yatırımları. Birazdan göstereceğim mesela, ulaştırmada biz kara yollarına büyük yatırımlar yaptık. Ama bu ihtiyaç azaldı artık. Havalimanları, limanlar, bu ihtiyaçların hepsi azaldı. Şimdi bizim tek önceliğimiz var, demir yolu. Ama buradaki en önemli öncelik ne? Tabii ki organize sanayi bölgelerini limanlara bağlamak. Rekabet gücümüzü artırmak ve karbon ayak izimizi azaltmak.”
Burada iki anahtar kavram var: Demir yolu ve organize sanayi bölgeleri (OSB)…
“Yüksek katma değerli, yüksek teknolojili üretelim” diyen büyük sermaye çevrelerinin de net desteğine sahip bir kapitalist strateji olan OSB’leşme, 2020’deki Kovid pandemisinden sonra vites yükselten bir yönelimdir. Erdoğan, Mart 2020’de, daha ilk salgın ‘tedbirlerini’ açıklarken sürecin sonunda tedarik zincirlerinde yaşanacak değişimleri ve Türkiye’nin üretim yoluyla burada edineceği fırsatları diline dolamıştı. MÜSİAD’ın kapalı üretim üssü önerisi bu dönemde ortaya çıktı. Ucuz ve örgütsüz iş gücüyle yoğun üretim. Bunun için üretim alanlarını Anadolu’ya kaydırmak, ihtisas OSB’lere ve bunların etrafındaki bozkır uydu kentlere dağılmış, “muhafazakâr” ideolojik tahakküm altında birbirinden tecrit edilmiş, kanaatkâr işçi bölükleri…
Şimşek şöyle diyor mesajında: “Şu anda bizim önceliğimiz sanayi bölgelerinin liman bağlantısını sağlayıp rekabet gücümüzü artırmak. Şöyle söyleyeyim, önümüzdeki 25-30 yıl içerisinde 70 milyar dolarlık demir yolu yatırımı yapacağız.”
Sermaye sınıfının tüm kesimleri açısından bir harikalar diyarı olan bu modelin icrası, 6 Şubat depremlerinin ardından yeni bir argümanla da takviye edilerek hızlandı: Sanayi, deprem riski düşük olan Orta Anadolu’ya kaydırılacaktı. Arkadaşlarımız Özlem Songül Abayoğlu ve Cem Şimşek’in bugünkü gazetemizde yer alan dosya haberi, OSB’lerin Anadolu’ya taşınması projesinin kat ettiği mesafeyi gösteriyor. Mehmet Şimşek’in müjdelediği “demir yolu yatırımları” da bu proje kapsamındadır. Daha önce yapılan otoyollar da öyleydi. Apolitik bir muhalefet tutumunun salt “israf” çerçevesinden eleştirdiği otoyol, köprü ve deniz-hava limanları inşaatları, Türkiye kapitalizmi açısından stratejik bir plan dahilinde, önemli bir alt yapı eksiğini tamamladı. Şimdi sıra Orta Anadolu’daki OSB’lerde üretilecek malları hızlı tren ağlarıyla limanlara taşımada… Bu yaz üreticilerin maruz kaldığı uygulamaların da gösterdiği gibi tarım ürünleri de bu mallar arasındadır. Tarımın da ihtisas OSB’ler aracılığıyla geçimlik ve küçük-orta üreticinin elinden kapitalist şirketlere geçmesi öngörülmektedir. Bunun çeşitli örnekleri şimdiden hayata geçirilmiş durumda.