Bizim depremlerimizin ortaya çıkardığı manzara gerçekte ne olduğumuzu resmediyor. O kadar tanıdık manzaralar var ki ekranlarda şaşırmıyoruz bile…
Siyasiler şov peşinde. Enkazın üstüne çıkmış bir bakan telefonla altta kalan kazazede ile konuşuyor. Elbette basın, kameralar ve fotoğraf makineleri ile çekim yapma telaşına düşmüş.
Enkaz altında kalan insanımız canıyla cebelleşiyor kimin umrunda.
Diğer tarafta başka bir siyasi konuşma yapacak diye polis kapatmış her yeri, akıl alır gibi değil, hadi bunları kabul ettik diyelim çünkü en kabul edilebilir olanlar bunlar.
Bizim bir de aynı atmosfer içinde olduğumuz ve aynı oksijeni soluduğumuz insan müsveddeleri var.
Hatırlayın onları!
1999 depreminde ‘7.2 yetmedi mi” diye yazmışlardı. Onlara göre şayet kendileri gibi düşünmeyip kendileri gibi inanmıyorsan tanrı böyle verir cezanı. Ve bu kez yine sahneye çıkmakta gecikmediler “Gavur İzmir” bu depremi hak etmişti. İlkel insan bile denemez bu yaratıklara. Söyleyecek söz bulamıyorum…
Oysa bilim bu depremle beraber bir gerçeği tekrar hatırlattı bize. Depremler doğa olaylarıdır. İnsana değer vermeyen toplumlarda depremler fakir fukaranın evini başına yıkar. Yaşadığı ev fukaraya mezar olur.
Zengine ise birşey olmaz. Evinin duvarında eğreti duran bir tablo dahi yere düşmez. Hasılı deprem oldu İzmir’de. Ölüm ise yine bizim payımıza düştü. Hamaset söylemleri ve asla yürekten söylenmeyen başsağlığı dilekleri ayyuka çıktı yine…
Coğrafyamız deprem coğrafyası. Yarın başka bir yerde başka bir fay kırılabilir. Önlem almak mı?
Kimin umrunda. Fakirler kaderine razı biçimde sessizce ölüyor nasılsa…