9.3 C
İstanbul
27 Kasım Çarşamba, 2024
spot_img

Yıldırım: Demokrasiyi güçlendirmek yerine, tasfiye ettiler

HDP Grup Başkan Vekili Ahmet Yıldırım, üzerinden 1 yıl geçen 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

HDP Grup Başkan Vekili Ahmet Yıldırım, 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili Evrensel’e yaptığı değerlendirmede, “Darbenin gerçek planlayıcıları ve siyasi ayağının açığa çıkarılmama konusu bir eleştiri konusu değil, gerçekliktir” dedi. Yıldırım, Hükümetin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 15 Temmuz darbe girişimi sonrasındaki tutumunu de eleştirerek, “Demokrasiyi güçlendirmek yerine sivil darbe ile demokrasinin tasfiyesi şeklinde olmuştur” dedi. Yıldırım, sorularımızı yanıtladı.
Türkiye’de 15 Temmuz darbe girişimi hangi siyasi iklimden beslenmiş, hangi çelişkilerin ürünü olarak ortaya çıkmış olabilir?
100 yılını tamamlamaya yaklaşmakta olan Türkiye Cumhuriyetinin tarihi bir yönüyle darbeler tarihidir. Yüzyıllık tarihin İlk çeyreklik bölümünü tek parti dönemi olarak demokrasiden uzak geçiren bu ülke, ondan sonraki 70 yıllık dönemine sayısız askeri, sivil, siyasi, yargı, modern ve postmodern darbeler sığdırmıştır. 27 Mayıs 1960, 22 Şubat 1962, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 askeri darbelerinin yanısıra, 2 Mart 1994, 28 Şubat 1997, 27 Nisan 2007, 7 Haziran 2015, 15 Temmuz 2016, 4 Kasım 2016 gibi tamamını burada belirtemeyeceğim sivil ve demokratik siyaseti hedefleyen sayısız darbe veya girişim bu kısa tarihe sığdırılmıştır. Bu darbe kültürü dışında siyasi iktidarın Kürt sorununa güvenlik eksenli yaklaşımını güncel bir neden olarak değerlendirmek gerekir. 2015’te İç güvenlik yasası ile emniyet güçlerine, 2016’da askere zırh yasası da orduya kendi başına davranma özgüvenini vermiştir. Bölgede Kürtlere karşı girişilen savaş konseptinden güvenlik güçleri şu sonucu çıkarmıştır; “Savaşan biz isek yöneten de biz olmalıyız.” Yani darbe kültürü ve siyasi iktidarın güvenlik güçlerine yetki tanıyan anlayışı 15 Temmuz darbe girişimini besleyen siyasi iklimdir.
Darbe girişimi konusunda istihbarat ve hükümetin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tutumu üzerinden süren tartışmalar var. “Bilgileri vardı ama gerekli önlemleri alınmadığı” yönünde. Siz bu tartışmalara ilişkin neler diyeceksiniz?
Dünyanın neresinde bir ordu darbeye girişimi olmuş ise ilk sorumlu olarak darbeye yeltenen ordunun en üst dereceye sahip komutanı ile bu darbe girişimini fark etmeyen istihbaratın başı görülür. Ancak geçen bir yıllık süreye bakacak olursak hem Genelkurmay Başkanı hem de MİT Müsteşarı görevlerinin başında kalmaya devam etmiştir. Kamuoyunun beklediği sorular cevaplanmadığı sürece bizim açımızdan bu durum gizli tutulan bir anlaşmadır.
AKP Genel Başkanının darbeyi ilk eniştemden duydum sözleri hafızalardaki canlılığını korumaktadır. Darbe sonrası OHAL ilanı ile birlikte kamuda elle bırakılmış gibi darbeden sorumlu olduğu iddia edilen kişilerin bulunması, siyasi iktidarın bu duruma hazırlıklı olduğu yönündeki toplumsal algıyı güçlendirmektedir. Darbe komisyonunun davet ettikleri kişiler ve davet edilenlere sorulan sorular ile açıkladığı rapor da darbe öncesi bir planlamanın olduğu algısını güçlendirmektedir.
Bu gibi nedenler birleştirildiğinde darbeden daha önce haberdar olunduğu izlenimini güçlendirmektedir. Haberdar olup dikkate mi almadılar yoksa darbeyi kontrollü bir şekilde atlatma planları mı yaptılar bilemiyoruz. Ya da en azından şimdilik bilemiyoruz.

SİYASİ AYAĞI AÇIĞA ÇIKARILMALI

Darbe girişimini planlayanların ve siyasi ayağının açığa çıkarılmaması hükümetin istemediğine dair eleştiriler var. Bu eleştiriye ilişkin değerlendirmeniz nedir?
Bizim açımızdan bu durum eleştiri konusu olmaktan çok bir gerçeklik halini almıştır. Düşünün darbeyi araştırma komisyonu kurulacak ama bu komisyon AKP ile Gülen Cemaati arasında olan ittifakı aklama komisyonu gibi çalışacak. Hasretliğin bitme çağrıları, etkinliklerde gözyaşı dökmeler, AKP genel başkanının ne istediler de vermedik sözleri orta yerde dururken darbe komisyonu bunların hiçbirine değinmeyecek. Ya da bu örgüt ülkedeki tüm kurumlara sirayet etmiş olacak ama siyasetçilere sızamayacak. Bu mümkün olabilir mi?
Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli “bugün itibariyle mevcut milletvekilleri ve bakanlar arasında bylock kullanan tespit edilmemiştir” açıklamasında bulundu. Bu açıklamanın inandırıcılığı  bir yana, Cemaatle mücadele bylock ile mi sınırlıdır? Daha önceden Meclis kürsüsünden yapılan methiyeleri nereye koyacağız. Ya da 2004’te MGK’da Gülen cemaati ile mücadele kararına dönemin başbakan danışmanı Yalçın Akdoğan’ın “bizim için yok hükmündedir” açıklamasını ne yapacağız. Kısacası bu darbenin gerçek planlayıcıları ve siyasi ayağının açığa çıkarılmama konusu bir eleştiri konusu değil, gerçekliktir.
Darbe girişiminin püskürtülmesinden sonra hükümetin ve Erdoğan’ın tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
16 Temmuz’da tüm partiler tarafından imzalanan ortak deklarasyonda demokratik siyaset ve güçlendirilmiş parlamenter demokrasi vurgusu yapılmıştı. Türkiye’de darbe karşıtlığına siyasi partilerin farklı görüşlerine saygı gösterilmek kaydını düşen siyaset kurumu damgasını vurmuştu. Ancak AKP Genel Başkanın darbeyi bir lütuf olarak görme açıklaması ve hemen akabinde OHAL ilanı darbe ile mücadelenin seyrini ortaya koymuştur. Siyaset kurumu güçlendirilmek yerine tasfiye edilmeye başlanmıştır. Yani darbe girişimini fırsat olarak görüp sivil darbe yapılmıştır. Ülkenin rejim değişikliği dahil tüm bürokrasi -yargıda dahil- yeniden dizayn edilemeye başlanmıştır. Sorunuzda bahsettiğiniz tutum demokrasiyi güçlendirmek yerine sivil darbe ile demokrasinin tasfiyesi şeklinde olmuştur.

‘TOPLUMU KUTUPLAŞTIRAN BİR YAKLAŞIM’

Muhalefetin tepkisini dile getirmek için sokaklarda yaptığı ve son olarak yapılan Adalet Yürüyüşü’nde olduğu gibi Erdoğan ve Hükümet tarafından itibarsızlaştırılmak istendi. Muhalefetin halkı sokağa çağırmasına karşı olan Erdoğan ve Hükümet 15 Temmuz yıl dönümünde halkı sokağa çağırdı. Buna ilişkin neler diyeceksiniz.
Demokrasinin olduğu veya demokrasi arayışının olduğu her yerde sokak halk için en meşru hak arama metodudur. Buradan bakıldığı zaman bir kesimin yaptığı sokakta hak arama metodu meşru diğer kesimin gayri meşru yaklaşımı son derece samimiyetsiz bir yaklaşımdır. Ayrıca toplumu kutuplaştıran bir yaklaşımdır da.
AKP 15 Temmuz’u ülkeyi kendi istediği yönde şekillendirmek için bir fırsat olarak gördü ve bu fırsat için araçlar geliştirdi. Yani kendi mitlerini yaratmaya çalıştı. Bu mitlere 15 temmuz temalı anıtlar dikmekten kendi kahramanlarını yaratmaya birçok örnek verilebilir. Yapay mitler hafıza üzerinde oyunlar oynamak için elverişli metotlardır.
AKP’nin 15 Temmuz’un yıl dönümünde halkı sokağa çağırması bir yönüyle kendi kitlesini diri tutma ve darbeden elde ettiği haksız iktidar nimetlerini tahkim etme çabasıdır. Fakat son derece tehlikeli bir çabadır. Çünkü toplumda kutuplaşmayı derinleştiren bir tarafı vardır. Tekrar söyleyelim sokak herkesin hakkıdır. Siyasi iktidarların her türlü sokak eylemini dikkate almak ve gereğini yapmak gibi bir sorumluluğu da vardır. Bunun dışında kalan her şey yapay kalır.

ALTAY: DARBENİN SİYASİ AYAĞININ AÇIĞA ÇIKARILMASI LAZIM

CHP Grup Başkan Vekili Engin Altay da 15 Temmuz darbe girişiminin demokrasiye yönelik olduğuna vurgu yaparak, darbe girişiminin siyasi ayağının açığa çıkarılması gerektiğini belirtti.
Engin Altay, yıl dönümü nedeniyle Evrensel’e değerlendirmelerde bulundu. Türkiye’nin 67 yıllık demokrasi tarihinde askeri darbelerle karşı karşıya kaldığını belirten Altay, 15 Temmuz darbe girişiminin farklı olduğunu belirterek şunları söyledi: “Türk Silahlı Kuvvetlerini üniformasını kullanılarak, bir terör örgütünün, bir irticacı örgütün, bir cemaat örgütünün devlete bilinçsiz olarak yerleştirilmesi sonucu Genelkurmay başkanlığı, TSK başta olmak üzere bütün kamuya yerleştirilmesi sonucu, bütün gücünü eline geçirmesinden sonra suç ortağı AK Parti ile kimi konularda anlaşamamasından kaynaklı olarak, bu örgüt devleti bir darbe yoluyla ele geçirmek istedi.” Darbenin parlamenter sisteme ve demokrasiye karşı olduğuna da vurgu yapan Altay, “Her ne kadar AKP ile bir çatışma görüntüsü gibi algınsa, asıl hedef, demokrasimizdir” dedi. AKP’nin 17-25 Aralık’a kadar Fethullah Gülen Cemaatine karşı övgüler yaptığını ve 17-25 Aralık’tan sonra taht kavgasından sonra, terör örgütü olarak ilan ettiğini hatırlatan Altay, Gülen Cemaati ile AKP’nin arasındaki ilişkinin daha eskilere dayandığını ve bunun kamuoyunun da bildiğini söyledi.

‘BEDELİ AĞIR OLDU’

Genel Başkanları Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘kontrollü darbe’ açıklamasını hatırlan Altay, şunları ifade etti: “Bu darbe sezildi, öngörüldü. Fakat Ak Parti devlete yerleştirdiği FETÖ’yü toptan bir temizliğe tutmak için, adeta bunların kalkışmasına bir parça göz yumdu. Genelkurmay Başkanın ve MİT Müsteşarının bu konudaki tutumları ortada. Bir gün önce Gölbaşı’nda altı saat açık arazide, Genelkurmaybaşkanı ve MİT Müsteşarının ne konuştuklarının hesabının bu millete verilmesi lazım, Adil Öksüz’ün kimin saldığını, Adil Öksüz’ün kim olduğunun kamuoyuna açıklanması lazım. Hal böyle olunca, biz demiyoruz ki, darbeyi AK Parti yaptı, yaptırdı. AK Parti, ayrıştıkları eski suç ortakları FETÖ’yü devletten temizlemek için öngörülen bu girişimi önleme adına bir adım atmadı. Şu hesap yapıldı: Bunlar bir kalkışmaya başlasınlar, biz bunları toplayalım, temizleyelim. Fakat bunun bedeli ağır oldu. Olan 249 şehidimize oldu. Biz onun için diyoruz ki, 249 şehidimizin kemiklerini sızlamaması için, o darbe girişiminin siyasi ayağının da ortaya çıkarılması lazım. Sezilen bu darbe girişiminde erkenden önlemler almayanların da aynı şekilde yargılanması lazım. O zaman 249 şehidimize karşı borcumuzu yerine getirmiş oluruz.”
Hükümetin muhalefetle kavga ederek, 15 Temmuz’u fırsata çevirdiğine de vurgu yapan Altay, “OHAL ilan ederek AK Parti’ye karşı olan herkesi kriminalize ederek, terörist gibi yaftalayarak, işinden, aşından etmeleri demokrasilerde kabul edilemez. Biz darbenin her türlüsüne karşıyız. Sandıktan çıkmış olmakla birlikte, devlet imkanlarını tamamını kendi çıkarları için kullanan, devleti parti devletine dönüştürmek suretiyle yapılan sivil darbelere de karşıyız” dedi.  Altay, “15 Temmuz’da yapılacak etkinliklerin AK Parti’ye mal etmek abesle iştigaldir. Bunu da kabul etmemiz mümkün değil” dedi.

SİYASİ OPORTÜNİZM

Muhalefetin sokağı kullanmasına karşı Erdoğan ve Hükümetin itibarsızlaştırma buna karşı 15 Temmuz’un yıl dönümünde halkı sokağa çağrılmasına yönelik Altay, “Siyasi oportünizm” olarak değerlendirdi. Altay şunları söyledi: “15 Temmuz darbe girişiminin bertaraf edilmesinin büyük önemi ve değeri var. 15 Temmuz demokrasimize yönelikti, sokak kullanıldı. Şimdi de sokak kullanılıyor, kullanılacak. Parlamentoyu işlevsizleştirirseniz, sembolik hale getirirseniz, yargıyı yürütme organının sopası haline getirirseniz, yargıyı siyasallaştırırsanız, yürütme organı KHK’lerle Türkiye’yi yönetir hale gelirse, yürütme organı, keyfi uygulamalarla kendinden olmayan herkesi, mağdur eder hale gelirse, sokağa çıkmaktan başka yol kalmaz, sokakları kullanmaya devam edeceğiz. Ne zamanki parlamento gerçek parlamento işlevini görürse o zaman sokaklardan çekiliriz. Kendi işine geldiğinde sokak meşru, işine gelmediği zaman sokağı gayrimeşru ilan etmek, siyasi literatürde, absürd bir durumdur.”

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN KASIM SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol