Mayıs 2023’te “yapılan” seçim müsameresinde, gayrimeşru olan bir seçimle, Saray Rejimi’nin yeni “restorasyonu” başlatılmıştır. Bize göre, bu restorasyonun en belirleyici yönü; direnişin, işçi sınıfı ve emekçilerin sistemden ve özel olarak devletten kopmalarının önlenmesi, bu amaçla solun CHP aracılığı ile sisteme bağlanmasının yollarının döşenmesi idi.
Şöyle de kaydedilebilir: Toplumsal muhalefet, sokaklar ve işyerleri, okullar ve kadın direnişleri, sistem için bir tehdit hâline gelmekteydi. Bu tehdit, kitlelerin, işçi sınıfının, emekçilerin genel olarak sisteme karşı güvensizliğinin gelişmesi ile bağlantılıdır. Bu sistemden rahatsız olma hâli, devletten kopma, yerleşik bir alışkanlıkla etkileri derinde olan “devlet baba” anlayışının yara alması, ondan kopulması durumudur.
TC devleti, onun olağanüstü örgütlenmesi olan Saray Rejimi, bu süreci, sol hareketten daha net görüyordu. Bu nedenle, sanki “muhalif”miş gibi bir CHP balonu şişirildi, Kılıçdaroğlu bir masalcı teyze olarak halkın karşısına çıkartıldı. Böylece sol, direniş hareketini desteklemek yerine, bir ucuz umutla, CHP’nin kuyruğuna takılmıştır.
Masalcı teyze, sürekli olarak, “sokaktan uzak durun”, “TC devleti, laik, sosyal bir hukuk devletidir” gibi nakaratları tekrarladı. İktidarın, devletin, her yasaları çiğneyişi karşısında, sanki “devlet içinde kötü adamlar var ve onlar suçludur” inancını yerleştirmek istediler. CHP, bunu başardı.
İşte, seçim sonrası başlayan sürecin, restorasyonun ilk adımları, seçimler sayesinde ve seçim sürecinde atıldı. Yani seçim sonuçları değildir önemli olan, önemli olan solu CHP’nin kuyruğuna takarak, toplumsal muhalefetin direnişini, direniş hattını yalnız bırakmaktır. Bunu denediler. Çok da başarısız olduklarını söyleyemeyiz.
Bu dönemin tekerlemesi hâline gelmiş olan “bir oy bize bir oy Kılıçdaroğlu’na” sloganı, sıradan bir hata değildir ve öyle “bir kereden bir şey olmaz” anlayışı ile örtülecek bir sağa yatma da değildir. Ciddi, derinlemesine ele alınması gereken bir tutumdur.
Şimdi, direniş hattı kırılamamıştır.
Toplumsal muhalefet, inişli çıkışlı yoluna devam etmektedir.
Solun bir kesimi hatalı tutumlarını itiraf etse de, sağa kayışlarını, sisteme entegre olmalarını durdurmuş, buna net bir önlem almış, derinlemesine bir düşünme sürecini yaşamış değildirler.
Devlet cephesinde ise, milliyetçilik ve İslam’ın yeni bir dozda karışımı devreye sokulmaktadır. Saray Rejimi’nin içindeki “yerleşik” Kemalist kesimler laiklik ve devletin bekası vurgusu ile bir milliyetçiliği pompalamak üzere hazırlık yaparken, İslamî kesimi de bu tabloya İslamî sos katmaktadır. Zaman zaman İslamî sos ile milliyetçilik sanki karşı imiş gibi de sunulmaktadır. Egemen, İslamî her saldırıyı, aslında devlet ile bağlantısız olarak sunmakta ve sol kesimleri bu saldırılara karşı milliyetçilik etrafında toplamaya çalışmaktadır.
Bu da bir paranın iki yüzü gibidir, yazı-tura gibi birbirine yapışıktırlar. Her iki politika da bizzat egemenler tarafından, NATO tarafından organize edilmektedir.
Önümüzdeki yerel seçimlere bu koşullarda giriyoruz.
1
Egemenin, Saray Rejimi’nin, NATO’nun, “demokrasi” denilen şeyi seçimler ve sandık üzerinden organize etmesi gerçeği unutulmamalıdır. Yani sandık ve seçim denildi mi “umutların kabarması” gerekli değildir. Tersine, “seçim sonuçları” açıklandığında da umutsuzluğa kapılmanın anlamı yoktur. Genel seçimler, Mayıs 2023 seçimleri, bir müsameredir. Hiçbir biçimde ciddi değildir, saygın değildir ve meşru değildir. Egemenin, Saray Rejimi’nin hilelerini “halkın tercihi” olarak kabul etmek, saçmalıktır.
Ama bu durum, yerel seçimlerin genel seçimlerden farkını görmemizi engellemez.
Mevcut koşullar altında yerel seçimler, işçi ve emekçiler için, kadın ve öğrenci direnişleri için, kısacası her alandaki direniş için çok önemlidir.
Bunun birçok örneği var.
Tüm Kürt illerinde, HDP’nin, yeni adı ile DEM Parti’nin, kazandığı hemen her belediyeye kayyum atanmasının nedeni, yerel yönetimlerin kendine has öneminden ileri gelmektedir.
Dersim Belediyesi örneği, Maçoğlu örneği değerlidir.
Evet, yerel yönetimler her şey değildir. Ama zaten seçimin kendisi de her şey değildir. Yerel yönetimler, mücadelenin, direnişin önemli alanlarıdır.
Bu nedenle, yerel seçimler üzerine tartışmamız gereklidir.
2
Her şeyden önce, yerel seçimlerde, devrimci, direniş cephesini geliştirmek, Birleşik Emek Cephesi’ne giden yolda bir adım atabilmek mümkündür.
Yerel seçimler, kitlelerin, kendi yaşadıkları kentlerin sorunlarına duyarlı hâle gelmelerinin de bir aracıdır.
Bu nedenle biz, yerel seçimlerde, ortak bir devrimci tutumun gerekli ve zorunlu olduğunu savunuyoruz.
Tutum, en genel hatları ile şöyledir:
– Seçimlere, ortak bir tutumla katılmak gerekir. Bu ortak tutum, direniş hattını geliştirmek üzerine kurulmalıdır.
– Yerel seçimlerde temel tutum, kentin sorunlarını doğru ve dolaysız olarak ortaya koymak, kentlere “rant” gözü ile bakışı deşifre etmek, buna karşı tutum almak üzerine oturtulmalıdır.
– Halkın, kitlelerin, örgütlü tarzda, yerel yönetimlere katılmasının mekanizmaları geliştirilmelidir.
– DEM Parti’nin deneyimleri, Dersim deneyimi, bu açıdan, ortak devrimci tutum içinde ele alınmalıdır.
Bunlar en genel ilkelerdir.
3
Seçimlere hazırlık ve katılım için de bir netliğe ihtiyaç vardır.
İlk olarak, ortak bir devrimci ittifakla seçimlere girilmesi gerekir.
Bu ittifak, kendi içinde daha dar ittifakları da kapsayabilir. Ama ilke olarak en geniş ittifakı hedeflemelidir.
Bir ilde, ilçede, bölgede vb. kazanma şansı olan aday, sisteme muhalif olması koşulu ile desteklenmelidir ve her grup, orada o adayı desteklemelidir. Örnek olsun ve kimse yanlış anlamasın diye net olarak söylemek gerekirse, mesela Dersim’de Maçoğlu aday ise, burada başka bir devrimci grubun aday çıkartmaması, orada o adayı desteklemesi gerekir. Aynı tutum, DEM Parti adayı için de geçerlidir.
Bu örnekler, kazanma şansı çok kuvvetli olan adaylar ya da isimler üzerinde öne konmuştur. Ama her alanda süreç bu denli net olmayabilir. Yine de biz, herkes, bir ilçede, ilde vb. hangi adayın kazanacağı konusunda bir fikre sahibizdir.
Bir ilde, ilçede güçlü olan aday, kendi istediği biçimde aday olmalı ve diğer gruplar onu desteklemelidir. Diyelim ki bir ilde, ilçede bir hareketin adayının kazanma şansı kuvvetli ise, ittifak içinde yer alanlar tüm olarak o adayı desteklemelidir.
Yani ilke olarak, bir alanda, devrimci hareketler içinden iki aday çıkartılması reddedilmelidir. Ancak bir hareket, son derece tartışmalı bir ismi aday gösterirse durum değişebilir.
Buna göre, biz Kaldıraç Hareketi olarak, kazanma şansımızın olduğu yerde, kendi adayımızı önereceğiz ve bu aday etrafında, tüm solun, DEM Parti’nin desteğini talep edeceğiz, umacağız. Aynı biçimde, başka bir yerde, DEM Parti de dâhil, kazanma şansı olan adayları, hatta bağımsız adaylar bile olsalar onları destekleyeceğiz.
Yani tek bir çatı yok ise, adayların tümünün tek bir parti, tek bir hareket adına gösterilmesi doğru değildir. Kardeşler kendilerine ait isimleri olan varlıklardır ve kardeşler kendilerini inkâr ederek bir ortaklık yaratamazlar.
Biraz daha netleştirelim; diyelim ki bir x ilçesinde (ya da ilinde ya da muhtarlığında), bir hareketin adayının kazanma ihtimali yüksekse, biz o adayı destekleyeceğiz. Kendi adayımız olmasa da, kendi adayımız gibi destekleyeceğiz. Devrimci ilkeler ve direniş hattı dışında, işçi ve emekçilerin davasına sadık olma koşulu dışında, hiçbir şart koşmadan, kendi adayımız o imiş gibi çalışacağız. Aynı şeyi, kendi adaylarımız için de talep edeceğiz.
Yukarıda geçen Maçoğlu ve DEM Parti örnekleri, net oldukları için verilmiştir. Bizim adayımızın kazanma olanağı olduğu yerde de, bir pazarlığa vb. girmeden, aynı desteği talep edeceğiz.
Seçimlere şu ya da bu parti adı altında girmek ile bağımsız vb. girmek arasında büyük bir farklılık olduğu fikrine katılmıyoruz. Diyelim ki, mesela DEM Parti, bir bölgede devrimci adayı desteklediğini açıkladığında, DEM Parti’nin parti olmaktan gelen avantajı, o adayın da avantajı olacaktır.
4
Bu ittifak, sadece seçim sürecine bağlı bir tutum olmamalıdır.
En azından biz öyle düşünmüyoruz. Varsayalım ki bir yerde seçimi kazandık. Bu belediye başkanımız, elbette Maçoğlu ile, elbette DEM Parti içinden kazananlarla bir bağa sahip olacaktır. Tüm yerel yönetim deneyimleri bu açıdan birleştirilecektir.
Dahası, seçimin kazanıldığı her yerde, tüm meslek örgütleri ile, tüm devrimci ve demokratlarla, işçi ve öğrencilerle, kadınlarla, düzenli ve sistemli ortak çalışmalar organize edilecektir. Bir belediye almak demek, onu tek başına yönetmek demek değildir. Mimarlar Odası’ndan, Tabipler Birliğinden vb. meslek örgütlerinden, gerçek işçi sendikalarından, kadın örgütlenmelerinden bağımsız hareket etmek anlamlı ve kazandırıcı değildir.
Bu konularda net olmak için yeterince deneyimimiz, bizim hareket olarak değil, bütün devrimci hareket olarak, vardır. Bu deneyimleri önemsiyoruz. İttifak, bu deneyimler yokmuş gibi davranamaz.
Gönül ister ki bir ortak çatı organize edilsin ve her hareketin adayı, bu ortak çatının adayı olsun. Ama buna zaman olmadığı açıktır. Böylesi bir genel ittifak, ortak bir çatı yoktur. Belki böylesi bir çatı, seçimlerin sonrasında bile kurulabilir. Ama seçim sürecinde, kimse, kazanma ihtimali yüksek olan bir ismi, başka bir harekette iken, kendi partisi altında seçime girmeye zorlamamalıdır. Bu, kazandırıcı bir tutum değildir. Dahası, gelişebilecek olan daha kapsamlı işbirliklerinin de önünü tıkayacaktır. Parlamento seçimlerinde, tek bir partiden, tek bir ittifaktan, mesela DEM Parti’den seçimlere girmek anlamlı olurdu. Bu gerçekten de çok önemli olurdu. Bunu yaşadık ve gördük. Ama yerel seçimlerde durum böyle değildir. Yerel seçimlerde, başkan ve meclis önemlidir. Bu nedenle, bir adayın etrafında, pratik bir birlik gerçekleştirmek, birçok ilkesel tartışmadan daha önemlidir. Aday, ister bağımsız ister bir partinin adayı olsun, bu durumu değiştirmez. Değiştirmez, yeter ki tüm sol, tüm devrimci gruplar o adayı desteklediklerini açıkça ilan etsinler ve bunun için, kendi adayları imiş gibi endişesiz bir çalışma yürütsünler.
Değil mi ki biz, DEM Parti belediyelerinin yerine kayyumların atanmasını bir gerçeklik olarak biliyoruz. Bu nedenle, seçimler konusunda daha net olmak gerekir. Kazanılan her yerel birim, gerçekte büyük bir değerdedir. Ama bu, tüm muhalif belediyelerin ortak tutumlar alabilmesini de gerektirmektedir. Bu nedenle sadece seçim süreci değil, seçim sonrası da çok önemlidir.
Tüm bu süreç, tüm devrimci hareketin, işçi sınıfından yana tüm örgütlerin ortak deneyimi olarak çok büyük bir değere sahip olacaktır.
Seçimlerin ana hedefi, direniş hattını geliştirmektir. Bu, sonuçlardan daha da önemlidir. Yerel seçimleri kazanmayı önemsemediğimiz için değil. Tersine, yerel seçimleri, kitlelerin örgütlülüğü açısından çok değerli bulduğumuz için.
Kazanacak aday, kendine bu açıdan güvenmelidir. Elbette onu desteklemek ya da karşısına başka bir aday çıkartmak, tümü ile diğer grupların sorunudur, tutumudur.
Bize göre, yerel seçimler, devrimci hareketin kendi içinde bir rekabete girişecekleri bir alan değildir. Tersine, rekabet böler eylem birleştirir ilkesine uygun olarak, kazanacak adayın desteklenmesi için net tutum almak doğru tutumdur.
Diyelim ki bir alanda, hiçbir sol ve devrimci grup ya da partinin kazanma olanağı olmasın. Yine de bu alanlarda solun kendi adaylarını açıklaması önemlidir. Bu alanlarda da, her hareket, büyük küçük demeden, kendi gücünü, o adayın desteklenmesi için seferber etmelidir.
Daha genel olarak oluşmuş “ittifaklar” vardır. Bu ittifaklar, kendi ittifaklarını bozmadan, onu sürdürerek, yerel seçimlerde, daha kapsamlı bir ittifak için, pratik tutum almalıdır. Örneğin İşçi Emekçi Birliği, kendi varlığını korumaya devam ederek, mesela bir x alanında, bu ilkeler çerçevesinde tutum alabilir, almalıdır. Bu konuda atılmış adımlar, sürmekte olan görüşmeler, bizim için çok değerlidir. Kimse, kazanma olasılığı yüksek olan adayın karşısında başka bir aday çıkartmadan, onu desteklemeyi başararak bir kayba uğramayacaktır. Dar rekabet gözlüğünü çıkartabilirsek, bu konuda atılan adımların geliştirilmesi mümkün olacaktır. Biz bir yerel adayı desteklerken, eğer alanda tek bir aday varsa, o adayın içinde bulunduğu hareketin bize ne kadar uzak veya yakın olduğuna bakmadan tutum alacağız. Kendi adaylarımızı da bu beklenti ile aday hâline getireceğiz. Eğer bir alanda, olur da birden fazla sol aday ortaya çıkarsa, işte o zaman bize kim daha yakın diye bakma şansını kullanacağız.
Hem HDP (uygun görülürse tümüne DEM Parti diyelim) ve hem de Maçoğlu deneyimi, bizim için ortak devrimci mücadelenin deneyimleridir.