17.9 C
İstanbul
22 Kasım Cuma, 2024
spot_img

Yerel Dayanışma Ağları-IV:Amed Dayanışma Ağı: Ne sadaka ne lütuf, hal hatır*

Amed Dayanışma Ağı’nın kökü Suruç Aileleri İnisiyatifi’ne uzanıyor. Covid-19 salgınıyla binlerce kişinin işini kaybettiği, kayyum yönetiminde bütün toplumsal örgütlenmelerin yok edildiği Diyarbakır’da tabandaki dayanışma kelimenin birinci anlamıyla hayati önem taşıyor. Çözülen toplumsal bağları güçlendirmeyi, dayanışma kültürünü oluşturmayı hedefleyerek yola çıkan Amed Dayanışma Ağı’nın faaliyetlerini ve ufkunu Deniz Demir ve Delal Aslan’dan dinliyoruz.
Fotoğraf: Sertaç Kayar

Amed Dayanışma Ağı nasıl kuruldu?
Deniz Demir: İki arkadaş arasındaki bir sohbetle başladı. HDP, Kardeş Aile Kampanyası kapsamında destek verecek ailelerin isimlerini topluyordu. Bizde de ihtiyaç sahibi on ailelik bir liste vardı. Ailelerin bilgisini vermek için HDP’ye gittik. HDP’li arkadaşlar “biz bir şekilde destek oluruz, ama zaman alabilir” dediler. Sırada bekleyen 1600 aile daha varmış. Ama bizim bekleyecek vaktimiz yoktu. Aileler beklenti içindeydi. Kendi imkânlarımızla ne yapabiliriz diye düşündük. Bir arkadaşımız destek oldu ve o ailelerin gıda ve temizlik malzemesi ihtiyaçlarını karşıladık. Öyle başladı.
Daha önce mahallenizde benzer faaliyetler yapmış mıydınız?
Deniz: Bizim köklerimiz Suruç katliamından sonra kurulan Suruç Aileleri İnisiyatifi’ne dayanıyor. Suruç Aileleri İnisiyatifi’ne bağlı 33 Genç Yürek adında bir oluşumumuz vardı. Çocuklara Gitmekdiye tek seferlik bir çalışma yapmıştık. Anneleriyle birlikte hapiste tutsak edilmiş çocuklara oyuncak gönderdik. 33 Genç Yürek‘te 15 gönüllü çalışıyorduk. Sosyal medyada başlatmıştık kampanyayı. Gelen destekleri Suruç katliamının yıldönümünde hapishanelere gönderdik. Salgınla birlikte, daha geniş bir kesime ulaşmak üzere bazı arkadaşlarımızla yeni bir oluşuma gitme kararı aldık.
Delal Aslan: Amed Dayanışma Ağı’nda gönüllü olarak çalışan on kişi var. Kimimiz sosyal medyayı yürütüyor, kimimiz şoförlük yapıyor, kimimiz de ailelerle ilişki konusunda inisiyatif alıyor.
Amed Dayanışma Ağı’nın çalışmalarına Bağlar’da başlamasının özel bir nedeni var mı, Bağlar nasıl bir yer?
Deniz: Ben Bağlar’da oturuyorum. Bağlar Diyarbakır’ın dört merkez ilçesinden biri. Yirmiden fazla mahallesi var. Benim oturduğum mahalle emekçilerin, işsizlerin, yoksulların yaşadığı bir yer.

Baskılara, şiddete, yoksulluğun sebeplerine karşı da mücadele etmemiz gerekiyor. Dayanışmanın manevi gücünün de farkında olmalıyız. İnsanlara sadece kapıdan yardım dağıtıp çıkan bir ağ değiliz. Dört-beş gün dayanışma kolisi dağıttık, diğer günlerde ailelerin kapılarını çalıp hal hatır sorduk.

Delal: Ben Bağlar’ın orta sınıf bir mahallesinde oturuyorum. Burada daha önce çiftçiler ve tarım işçilerinin yaşadığı gecekondular vardı. Beş sene önce TOKİ kentsel dönüşümle eski evleri yıkıp yenilerini yapmaya başladı. O nedenle daha orta sınıflaşan bu tarafta çalışma yapmıyoruz.İhtiyaç sahiplerini nasıl belirlediniz?
Deniz: Salgının ilk günlerinde dışarı çıkamayan komşularımızın ihtiyaçlarını karşılıyorduk. O zamanlar dayanışma ağı henüz kurulmamıştı. O sırada birçok kişiye numaramızı dağıtmıştık. Bizden ekmek almamızı isteyen de oldu, hastaneye götürmemizi isteyen de… Kişisel çabalarla beş aileye destek olduk. Salgınla birlikte on binlerce kişi işsiz kaldı Amed’de. Haliyle insanların ihtiyaçları da arttı. O kadar çok işsiz ve yoksul insan var ki… Bizim tespit ettiğimiz 100’den fazla aile var. Bağlar’ın Kaynartepe, 5 Nisan, Mevlana Halit, Şeyh Şamil, Körhat, Fatih mahallelerinde, Kayapınar’ın Peyas ve Huzurevleri mahallelerinde, Sur’un bütün mahallelerinde çalışmalarımızı yürütüyoruz. Onlarca kişi elinde kimliğiyle yanımıza gelip “yardım mı dağıtıyorsunuz” diye soruyordu. İnsanları geri çeviremiyorduk. İhtiyaç sahiplerinin iletişim bilgilerini alıyorduk. Bu işi iki kişi sürdüremeyeceğimizi anlayınca daha örgütlü bir çalışma yapmaya karar verdik.

Yardımları nasıl topluyorsunuz?
Deniz: Twitter ve Instagram hesaplarımız var. Buralardan “Amed’de yaşıyorsanız, birbirimizle dayanışalım” diye bir çağrı yaptık. Mesela biri yazıyor, “Dokuz aileye destek vermek istiyorum” diyor. Destek vermek isteyenleri anlaşmalı olduğumuz toptancılara yönlendiriyoruz. Biz erzak veya temizlik malzemelerinin sadece dağıtımını yapıyoruz.
Dayanışma kolilerinin içinde ne var?
Deniz: Dayanışma kolilerinin içindeki erzak ve temizlik ürünleri, destekçinin bütçesine bağlı olarak değişiyor. Genelde bulgur, pirinç, sıvı yağ, salça, peynir, zeytin gibi temel gıda ürünleri var. Hijyen malzemesi olarak sıvı sabun, bulaşık deterjanı, kolonya ve maske de var.
Kaç aileye destek oluyorsunuz?
Deniz: Bizim kuruluşumuz çok yeni. Araya iki sokağa çıkma yasağı girdi. Buna rağmen, şu ana kadar 35 aileyle dayanıştık.

Kadına yönelik şiddet salgın döneminde daha da arttı. Çocuklara karşı şiddet ve istismar da inanılmaz boyutlarda. Şiddete karşı destek hattı kuruldu. O hatta gelen başvurularla kadınlardan oluşan komisyonumuz ilgileniyor.

En acil ihtiyaçlar neler?
Deniz: Birçok kişi bize “açız” diye geliyor. Ramazanda mutfaklarında pişirecek hiçbir şeyleri yok. Çok acil erzak ihtiyacı vardı.
Delal: Bazı ailelerin de temizlik maddesi talebi oldu: dezenfektan, kolonya, mendil, eldiven…
Başka yerlerde kurulan dayanışma ağlarıyla ilişkiniz var mı?
Deniz: Biz Gazi Dayanışma Ağı’ndan etkilendik. Bir arkadaşımız Gazi Dayanışma Ağı’nın üyesi. Onun paylaşımlarını görüyordum sosyal medyadan. Daha sonra Eyüp ve Üsküdar dayanışma ağlarının kurulduğunu gördük. Ondan sonra dedik “tamam”.
Dayanışma sizin açınızda ne anlam ifade ediyor?
Deniz: Bizim dayanışma faaliyetimiz sadaka veya lütuf değil. Kendimizi destek götürdüğümüz insanlardan farklı görmüyoruz. Aynı mahallelerde oturuyoruz; kiminin yeğeni, kiminin komşusuyuz… Çıkar amacımız veya bir talebimiz yok. Bir kültür oluşturmaya çalışıyoruz. Bugün için erzağa ihtiyacı var insanların, yoksa aç kalacaklar. Yoksullukla başka şekillerde de mücadele etmemiz lâzım. Baskılara, şiddete, yoksulluğun sebeplerine karşı da mücadele etmemiz gerekiyor. Dayanışmayı sadece maddi anlamda destek vermek olarak tanımlamıyoruz. Dayanışmanın manevi gücünün de farkında olmalıyız. Bir evde aç veya hasta bir insan varsa bunu hissetmeliyiz. İnsanlara sadece kapıdan yardım dağıtıp çıkan bir ağ değiliz. Dört-beş gün dayanışma kolisi dağıttık, diğer günlerde ailelerin kapılarını çalıp hal hatır sorduk.
Delal: Kadına yönelik şiddet salgın döneminde daha da arttı. Çocuklara karşı şiddet ve istismar da inanılmaz boyutlarda. Salgın döneminde 50 çocuk istismarından haberdar olduk. Bu sadece istismarın görünen tarafı. Çocuk istismarı “aman duyulmasın” denerek gizlendiği için gerçekte bu sayının çok daha fazla olduğunu söyleyebiliriz. Böyle günlerde kadınlar ve çocuklar için dayanışmanın önemi daha büyük.
Neler yapıyorsunuz şiddet gören kadınlar ve çocuklarla ilgili?
Delal: Şiddete karşı destek hattı kuruldu. O hatta gelen başvurularla kadınlardan oluşan komisyonumuz ilgileniyor. Özellikle fiziksel şiddet başvuruları çok fazla. Psikolojik şiddet, dijital şiddet başvuruları da var. Rosa Kadın Derneği, Sosyalist Kadın Meclisleri, Özgür Genç Kadın ile ilişki halindeyiz. Bize sosyal medyadan gelen bu tür başvuruları o arkadaşlara iletiyoruz. Çocukların durumu biraz daha farklı. Biz onların sesini duyurmaya çalışıyoruz.

Mahallede yürüyorduk. Adamın biri bize camdan “yukarı gelebilir misiniz” diye bağırdı. “Canım çok sıkılıyor, kimsem yok” deyince gittik, sosyal mesafeyi koruyarak biraz dertleştik. Daha sonra sıkılmasın diye birkaç roman götürdük okuması için.

Deniz: Bir trans kadın arkadaşımızın evine saldırı oldu, evinin camlarını kırmışlar. Bizden destek istedi. “Taşınmama yardımcı olur musunuz” diye sordu. Dayanışma ağından arkadaşlarla trans arkadaşımızın evini taşıdık. Transfobi koronavirüs dinlemiyor maalesef. Ayrıca, evinde interneti veya televizyonu olmayan, diğer insanlarla sosyalleşemeyen, yalnızlığa mahkûm edilen insanlar var. Bir gün mahallede yürüyorduk. Adamın biri bize camdan “yukarı gelebilir misiniz” diye bağırdı. “Canım çok sıkılıyor, kimsem yok” deyince gittik, sosyal mesafeyi koruyarak biraz dertleştik. Maalesef bunlar toplumsal dayanışmanın çözülmesinin sonuçları. Daha sonra sıkılmasın diye birkaç roman götürdük okuması için. Çoğu eve esas olarak sohbet etmek amacıyla gitmesek de, bir saate yakın kalıp konuşuyoruz.
Başka neler yaptınız?
Deniz: Sokakta yaşayan hayvanları besliyoruz. Dükkânlar kapatıldıktan sonra sokak hayvanları çok zor durumda kaldı. Bazıları iyice zayıfladı, kimi ortadan kayboldu. İnsanlar mecburen sokaklardan çekilince biz de bireysel çabalarla beslemeye başladık.
Mahallelerdeki dayanışmanın çözülmesinin nedeni ne?
Deniz: On yıl önce gecekondu mahallesinde oturuyordum. Orada yaşarken insanlarla iç içeydik. Beraber sokakları bile yıkardık. O kültür bu mahallelerde hâlâ yaşanıyor. Amed’in Fiskaya diye bir mahallesi var; orada destek için gittiğimiz bir kadın “şu komşumun durumu çok kötü, ona yardım edin” dedi. Ama o mahallelerin dışında “hep bana” anlayışı var. Şu an bir apartmanda oturuyorum ve yan komşumu tanımıyorum. Kentleşmenin getirdiği zihniyet bu. Kapitalizm insanı yalnızlaştırıyor ve bir süre sonra sadece kendini düşünür oluyorsun. Kendi sorunların içine gömülüyorsun. İnsanlar “sohbet etmeye ihtiyacım var” diyor. Yalnız yaşıyor ve komşuları belki de yalnız yaşadığını bile bilmiyor.

Fotoğraf: Sertaç Kayar

Dayanıştığınız aileler sizi nasıl karşılıyor?
Deniz: Burada misafire hürmet ezelden beri vardır. Bu işe başlarken aramızda evlere girmemek üzere konuşmuştuk. Ama kapısını çaldığımız herkes bizi içeri davet ediyor. Girmeyince kızıyorlar. (gülüyor) Bir aile vardı, politik nedenlerden dolayı asla bizimle konuşmazdı, bize kırgındı. O kırgınlığı çözmek için çok çaba harcadık, ama bir türlü çözememiştik. Bu dayanışma kampanyasında “o aileye de gidelim” dedim. Gittik ve bu onların çok hoşuna gitti. “Geleceğinizi hiç düşünmemiştik” dediler. Aramızdaki buzlar çözüldü. Salgın geçtikten sorası için 30-40 evde yemeğe davetliyiz. (gülüyor)
Salgınla birlikte ilişkiler de, iletişim de değişti. Sizin çevrenize nasıl yansıdı bu durum?
Deniz: Amed’de kapı önünde pek konuşulmaz. Eğer kapıyı çaldıysan seni içeri davet ederler. Eskiden bildiri dağıtırken de kapıyı çaldığımızda, “gelin içerde konuşalım, bir çay içelim” denirdi. Kapı önünde konuşmak alışık olduğumuz bir şey değil. Şimdi kapının önünde, uzaktan uzağa oturuyoruz. Bazen yere çömeliyoruz, çaylar geliyor. İnsanlar dertlerini anlatıyor. Bütün mahalle bizi dinliyor. (gülüyor)

Antalya, İstanbul, İzmir gibi şehirlerde panik halinde ihtiyaçlarını gidermeye çalışan insanların dükkânlarda oluşturdukları kuyrukların görüntülerini sosyal medyadan izledik. Onları asla yargılamıyorum. Sokağa çıkma yasağı korkunç bir şeydir. Sur’da sokağa çıkma yasağı kısa aralıklarla aylarca sürmüştü.

Salgına Amed halkının tepkisi nasıldı?Deniz: İlk başlarda pek önemsenmedi. Ama okullar, berberler, kafeler kapatılınca durumun ciddiyeti anlaşılmaya başladı. Bir süre kimse evden çıkmadı. Herkes elinden geldiğince sıkı önlemler almaya gayret etti. Çalışmaya mecbur olanlar dışarı çıkıyordu. Evine ekmek götürmek zorunda olduğu için gizli gizli dükkânlarını açanlar oldu. İlk sokağa çıkma yasağının iki saat öncesinde açıklanmasıyla bazı insanlar burada da panikle alışverişe çıktı. Bence kayış o gün koptu. Ama Bağlar gibi mahallelerde insanlar sokağa çıkma yasağını sakin karşıladı.
Bu farkın nedeni ne?
Deniz: Bağlar gibi mahallelerde, sokağa çıkma yasakları hafızalarda çok güçlü. Sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi üzerine Antalya, İstanbul, İzmir gibi şehirlerde panik halinde ihtiyaçlarını gidermeye çalışan insanların dükkânlarda oluşturdukları kuyrukların görüntülerini sosyal medyadan izledik. Onları asla yargılamıyorum. Sokağa çıkma yasağı korkunç bir şeydir. Sur’da sokağa çıkma yasağı kısa aralıklarla aylarca sürmüştü. 1980 askeri darbesinden beri ara ara yaşanan bir şey bizim için. Bizim mahallede insanlar “un var, su var, mesele yok” diye düşünüyor. Biz çörek yaptık, öyle geçirdik o günleri.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne seçimden kısa bir süre sonra yeniden kayyum atandı. Salgında kayyumlar ne yaptı?
Deniz: Mahallede belediyenin yardım kutularını gördüm. Küçücük bir koli. Muhtemelen içinde birer kiloluk erzak var. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi bölgenin en büyük belediyesi. “Halka yardım” adı altında insanlara götürdüğü koli gerçekten komik. Burada ailelerin kalabalık olduğunu herkes bilir. Biz bazı ailelere ikişer koli erzak veriyoruz, ona rağmen yeterli olmayacağını düşünüyoruz. Belediyenin parkları kapatması gerekiyor, ama parkların hepsi açık. Dezenfekte çalışması yapılmıyor. Kayyum atanan Kayapınar Belediyesi yardım yaptığı ailelerle ilgili sosyal medyada bir video paylaştı. O videoda yardımların lüks dairelere gittiğini görürsünüz. Geçen gün müzik çalarak bir araçla şehri gezdiler. Üç-beş aileye bayrak vermişler, apartmanlardan bayrak sallıyorlar. Bari bir de Kürtçe şarkı çalsalardı! Tamamen şov.
Delal: Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi kayyumu yardım dağıtıyor, ama yardımlar kime gidiyor bilinmiyor. 23 Nisan’da evlere zorla bayrak astırdılar. Bayrak asanların evlerine yardım gönderdiler. Bu arada, kayyumun dağıttığı dezenfektanların sahte olduğu ortaya çıktı.

Kayyumun dağıttığı dezenfektanların sahte olduğu ortaya çıktı. Türkçe bilmeyen çocuklar, kadınlar, yaşlılar, için iki dilli bilgilendirmelerin yapılması gerekirdi. Yapılmadı.

Deniz: İstanbul, Ankara, İzmir belediyelerinin salgın döneminde halkta iyi etki bırakan uygulamalarını görüyoruz. Siyasi beklentiyle yapıyor olsalar bile yine de halka bir yararı var. Amed’de halka doğru dürüst bilgilendirici çağrı bile yapılmadı. Test yapılmadı. Kendi kitlelerine değil, her eve yardım götürebilirlerdi. Türkçe bilmeyen insanlar var, koronavirüsle ilgili tek bir Kürtçe bilgilendirme videosu göremezsiniz. Hâlbuki Elazığ depreminde bir sağlık emekçisi Kürtçe bildiği için enkaz altından birini kurtarabilmişti. Kürtçe iletişimin hayat kurtardığını görmüştük. Burada Türkçe bilmeyen çocuklar, kadınlar, yaşlılar, Rojava’dan gelen aileler için iki dilli bilgilendirmelerin yapılması gerekirdi. Yapılmadı.Salgının yayılmaması için alınan önlemler şehri nasıl etkiliyor?
Deniz: Amed’de alınan önlemlerden çok “alınmayan önlemler”den söz edebiliriz. Sadece camilerden “devletimiz güçlüdür” diyen imamların sesini duyuyoruz.
Salgının ekonomik etkileri hissedilir olmaya başladı mı?
Deniz: İşsizlik zaten çok büyük sorun. Salgında on binlerce kişi daha işsiz kaldı. Salgın bitince çok büyük kısmı işine geri dönemeyecek. Burjuvazinin salgından yararlanarak bir saldırı gerçekleştirdiğini görüyoruz. Ne gerekiyorsa yapacağız biz de. İşçilerin grevlerine mi katılırız, seslerini duyurmalarına mı destek oluruz, şu an belli değil. Bizim tarafımız belli; işçi sınıfının ve işsizlerin yanındayız.
Delal: Biz dayanışma ağı olarak sosyalist, yurtsever bir çizgiyle yalnızca ailelere destek götürmekle yetinmeyerek, günü geldiğinde işten çıkarılmış, haksızlığa uğramış işçi sınıfının, ezilen tüm ulusların, şiddet gören kadınların, eşit, bilimsel, parasız, anadilde eğitim hakkı için mücadele veren öğrencilerin yanında olacağız. Her türlü ayrımcılık, haksızlık, yanlışın karşısında dayanışmayı ilmek ilmek örerek mücadele edeceğiz. Herkesi bizimle dayanışmaya, beraber mücadele yürütmeye davet ediyoruz.
*Anıl Olcan’ın Amed Dayanışma Ağı ile yaptığı birartıbir’de yayınlanan röportaj.

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN KASIM SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol