6 C
İstanbul
22 Kasım Cuma, 2024
spot_img

Yerel Dayanışma Ağları–II: Nurtepe ve Güzeltepe Dayanışma Ağı: Biz varız, birbirimizde varız*

Çarklar dönse koronavirüs, dönmese ekonomik çöküntüyle karşı karşıya iki komşu mahalle: Nurtepe ve Güzeltepe. Bu iki işçi mahallesinde, salgın şartlarında çalışmanın, ücretsiz iznin, işsiz kalmanın kaygısını gıda paylaşarak, birbirlerinin haklarını savunarak hafifleten Nurtepe Ve Güzeltepe Dayanışma Ağı’ndan Belgin Şahin ve Cem Çekil’i dinliyoruz.

Ne zamandan beri Nurtepe’de yaşıyorsunuz, ne işle uğraşıyorsunuz?
Belgin Şahin: Doğma büyüme Nurtepeliyim. Sivaslıyız, ailem ‘60’larda İstanbul’a gelmiş. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü mezunuyum. Marmara Üniversitesi İletişim Bilimleri’nde yüksek lisansımı tamamladım. Serbest fotoğrafçılık yapıyorum. İşsizim şu anda.
Cem Çekil: Ben Dersimliyim. 1997’de zorunlu göç yüzünden Nurtepe’ye geldik. Liseden sonra, Pamukkale Üniversitesi Sosyal Hizmet Bölümü’ne yazılmıştım, ama okumadım. Çeşitli şantiyelerde iş güvenliği üzerine çalıştım. Bu aralar kitap satışıyla uğraşıyorum. Salgın başladığından beri işlerimiz tamamen durdu. Şu an “işsiz-işli” karışık bir durumdayız. Resmiyette çalışıyor görünüyorum, ama bir ücret aldığım söylenemez.
Nurtepe nasıl bir yer, nasıl tarif edersiniz?
Belgin: Nurtepe 1970’lerde kolektif bir şekilde kurulmuş bir gecekondu mahallesi. Alevi nüfusun yoğun olduğu, demokratların, solcuların, sosyalistlerin bir araya gelip inşa ettiği bir mahalle. O dönem büyük kentlere yoğun bir göç hareketi var. 1990’larda da zorla göç ettirmelerden kaynaklı bir göç dalgası yaşanıyor. İkinci göç Alevi ve Sünni Kürt ağırlıklı. Bu iki göç dalgasıyla oluşmuş bir toplum yapısı var. İlk göçle gelenlerle ikinci göçle gelenlerin talepleri ve istekleri farklı. Talepler farklı olsa da toplumsal ortaklığı sağlayan bir anlayış gelişmiş. Tabii kavgalar gürültüler de yaşanmış.
Cem: ‘70’ler Türkiye’sinde yerleşim doğal olarak çalışma biçimine göre şekillenmiş. Nurtepe ile Güzeltepe Eyüp ve Kâğıthane’nin ortak mahallesi. Bu iki mahalleyi sadece küçük bir cadde ayırıyor. Nurtepe’nin aşağısı olan Kâğıthane fabrikaların yoğun olduğu bir bölgeydi. Aynı şekilde, Eyüp’e bağlı Güzeltepe’nin etrafında Demirdöküm, Sungurlar, Rabat gibi birçok işletme ve fabrika vardı. Fabrikalarda çalışanlar Nurtepe ve Güzeltepe’de ikamet ediyordu. O dönem, gecekondu mafyalarının da mahallelerde aktif olduğu zamanlar. Devrimcilerin, demokratların ve ilericilerin bu mafyalara karşı mahallelerde mücadele etmesi gerekliliği ortaya çıkıyor. Bu açıdan kolektif bir mahalledir. Tabii arada bozulmalar, yıpranmalar yaşandı. Sonuçta kapitalist bir düzen içerisinde yaşıyoruz. Bunun insanlara ve topluma etkileri, bizim etkileşim içinde olduğumuz bir sürü şeyle iç içe geçiyor. Yine de mahallenin hafızasında dayanışma kültürü var olmaya devam ediyor. Bu ısrarı sürdüren ve mücadele eden insanlar hâlâ var.

80’lerde biz çocuktuk. Burada o zaman kendiliğinden bir dayanışma vardı. Bu dayanışma Ursula K. Le Guin’in Mülksüzler’ini okurken hissettiğinize benziyor. Mesela çocuk herkesin çocuğuydu. Onlara anne baba demezdik belki, ama herkesin çocuğu olduğumuzu bilirdik.

Mahallenin dayanışma hafızası derken neyi kastediyorsunuz?
Belgin: ‘80’lerde biz çocuktuk. Burada o zaman kendiliğinden bir dayanışma vardı. Bu dayanışma K. Le Guin’in Mülksüzler’ini okurken hissettiğinize benziyor. Mesela çocuk herkesin çocuğuydu. Onlara anne baba demezdik belki, ama herkesin çocuğu olduğumuzu bilirdik. 1970’lerde, ‘80’lerde, genel atmosferin etkisiyle toplumsallık Nurtepe ve Güzeltepe’de de kendi doğalında yaşanıyordu. Birbirinin sofrasında yemek yemek, olumlu anlamda başkalarının hayatına dahil olmak, destek olmak dayanışma kültürünün parçasıydı. O dönem burada yollar asfalt değil, topraktı. Otobüsler çok seyrek ve tıklım tıklımdı. Bunlar mahallelinin emeği ve talepleriyle oldu. Her mahallede yaşayan 25 aile bir meclis oluşturuyordu ve mahallede yapılması gerekenlere kendileri karar veriyordu. Komünal bir paylaşım vardı. Meclislerin kurulması çok doğal bir şeydi.
Bahsettiğiniz birikimin Covid-19 salgınıyla birlikte kurduğunuz Nurtepe Ve Güzeltepe Dayanışma Ağı’na katkılarını görüyor musunuz?
Belgin: Dayanışma ağından önce Ya Kanal Ya İstanbul veDemokrasi Birliği vardı. OHAL ve seçim süreçlerindeki hak gasplarına karşı faaliyetler yürütülüyordu. Hızlı bir şekilde bir araya gelen, duruma göre başka şekillere dönüşebilen bir kök var burada. Mevcut toplumsal sorunların, sadece birimizi değil, hepimizi ilgilendiren meseleler olduğunun farkındayız. Dayanışma faaliyetlerimizi de bu anlayışla yürütüyoruz. Mahallemizde bir işçinin yaşadığı sorununun Türkiye’deki diğer işçilerin sorunlarıyla bağını kurabiliyoruz. Hasan Oğuz Covid-19’dan hayatını kaybettiğinde de bunu göstermeye çalıştık. Mahallede kiminle konuşsanız “sadece Hasan’ın bireysel sorunu değil” der. Bütünsel derken burada yaşanan eşitsizlik ile başka yerdeki eşitsizliğin bağını kuran, birlikte çözüm düşünen bir anlayıştan bahsediyorum.
Hasan Oğuz dayanışma ağından mıydı?
Belgin: Evet. Arkadaşımızdı. Toplantılarımıza katılıyordu. Aynı evde yemek yiyorduk… Hasan hem mahallede hem de işyerinde işçi çalışması yürütüyordu. Dev Yapı-İş temsilcisiydi. Salgının ilan edildiği 11 Mart’tan sonra mesaisi akşam 8-9 gibi bitiyordu. İşleri çok artmıştı. Çalışmamak gibi bir lüksü yoktu. Biz ücretsiz izinle ayakta kalabilecek insanlar değiliz. Buradaki kimse öyle değil. Ayrıca, nişan hazırlığı yapıyordu. Hasan’ı biraz olsun tanıyan herkes ne kadar iyi ve doğru bir insan olduğunu anlardı. İşleri kolaylaştıran bir yanı vardı. Maalesef çalışmak zorunda olduğu için koronavirüse yakalanıp hayatını kaybeden yüzlerce insan var. Suriye göçmen Ali Hemdan mesela… 17 yaşında vuruldu, o da çalışmak zorundaydı… Çalışma zorunluluğu; Nurtepe’de hastalığın yaygınlaşmasının temel nedeni bu.
Cem: Ben de bir dönem inşaatlarda çalıştım. O dönemde de görüşürdük Hasan’la. Gerçekten çok mücadeleci ve fedakârdı. Mücadeleyi hayatına göre değil, hayatını mücadeleye göre şekillendiriyordu. Bir iş seçerken toplumsal mücadele için, okumak için kendisine zaman kalıp kalmayacağına çok dikkat ederdi. “Sadece işe gidip gelen biri değilim, mücadelenin bir yerinden tutmam gerekiyor” derdi.
Belgin: Dışardan liseyi bitirebilmek için akşamları ders çalışırdı. İdealindeki toplum için çok çaba sarf ediyordu.

Dayanışma Ağı’nın Covid-19 nedeniyle yaşamını yitiren üyesi Hasan Oğuz hazırlanan afiş

Sonuçta Hasan’ı ölüme götüren nedenleri nasıl tanımlamak gerektiğini düşünüyorsunuz?
Cem: Hükümet, mesela, madene inmeyi eşittir ölüm gibi tarif ediyor. Maden işçilerinin ölümleri için “işin fıtratı” diyor. Bu durumu sadece AKP ile de açıklayamayız. İçinde yaşadığımız kapitalizm açısından bakmak gerekiyor. AKP Türkiye’de kapitalizmi daha da katmerleştirmiştir, ama esas neden kapitalizmdir. Her sene çalışırken ölen insanlara ait raporlar açıklanıyor. Türkiye’de Covid-19’dan resmi olarak iki bini aşkın ölüm var. Ama kabaca bakarsak, her yıl 1500’den fazla işçi çalışırken yaşamını kaybediyor. Çalışırken yaşamını kaybetmesinin sebebi dikkatsizlik veya kaza değil, aşırı kâr hırsının, işçinin performansından çok daha fazla faydalanma isteğinin sonucu. Hükümet de sermayenin yanında yer alınca maalesef işçi ölümleri rakamlardan ibaret kalıyor. Havaalanı işçilerinin neredeyse toplu halde ölümleri başladığında inşaat sektöründe iş yükünün aşırı arttığı, işçilerden çok daha fazla artı değer üretilmek istendiği biliniyordu. Ama buna ses çıkaran yoktu. Dev Yapı-İş’in bir sloganı vardı: “Bugüne kadar hep ölümlerimizle haber oluyorduk, bundan sonra direnişimizle haber olacağız”. Maalesef işçiler sadece toplu halde öldüğünde haber oluyor. Mevsimlik tarım işçilerini düşünün… Onca tarım işçisi çoluk çocuk büyük bir emek sömürüsüyle ya yollarda ya sıcaktan ya da barınma şartlarından ölümle yüzleşiyor.

Dayanışma ağlarının güçlü olduğu yerlerde “birbirimize destek oluruz” psikolojisinden dolayı korku daha erken dindi. Bir gün bile çalışmasa yaşayamayacak insanlardan bahsediyorum. Her gün çocuklarını işe gönderen 65 yaş üstü insanları düşünün. İnsanların psikolojisini bozan da bu gerçek.

DİSK işçilerin Covid-19’a yakalanma oranının diğer toplumsal kesimlere göre üç kat fazla olduğunu raporladı. Etrafınızda başka pozitif vakalar var mı?
Belgin: Nurtepe inşaat işçilerinin ve hizmet sektöründe çalışan işçilerin yoğun olduğu bir yer. Dayanışma grubumuzun çekirdek kadrosu tamamen işçi. Her an grubumuzdan başka bir arkadaşımız da virüsü kapabilir. Zoraki çalıştırılan ve bu yüzden hayatını kaybedebilecek çok kişi var bu mahallede. Pozitif çıkma olasılığı olanların takibini yapmaya çalışıyoruz. Daha dün dört kişilik bir ailenin test sonucunun pozitif olduğunu öğrendik. Bu yüzden, evlerinden çıkamıyorlar. Mümkün olduğunca yardım ediyoruz, ilaçlarını alıyoruz.
Aileye nasıl bulaştığını biliyor musunuz?
Belgin: Baba yevmiyeli çalışan bir işçi. Virüs ilk olarak babaya bulaşıyor ve aileye yayılıyor.
Nasıl ilişki kuruyorsunuz Covid-19’lu hastalarla?
Belgin: Fiziksel mesafeyi koruyarak, bilim insanlarının söylediği yöntemleri uygulayarak, kendimize dikkat ederek ihtiyaçlarını öğrenmeye çalışıyoruz. Gıda ve süt desteği veriyoruz. İlaç ve erzak gibi maddi ihtiyacı olmayanlara psikolojik olarak destek olmaya gayret ediyoruz. Kendilerini tecritte hissetmemelerini sağlamaya çalışıyoruz. Eve girmeye gerek yok. İnsanlarla iletişime geçmenin mutlaka bir yolu var.

Dayanışma Ağı ücretsiz izne karşı pankart asıyor

Virüsün yaygın görülmesi mahallelinin psikolojik durumunu nasıl etkiliyor?
Belgin: Korku ilk etapta bütün toplumda vardı. Virüs aralık ayında Wuhan’da ortaya çıktı. Türkiye’de martta ilk vaka açıklandı ve virüsün varlığı kabul edildi. Marta kadar ticaret yapılmadı mı? İnsanların enfekte olmasına neden olabilecek bir sürü ilişki biçimi vardı. Dayanışma ağlarının güçlü olduğu yerlerde “birbirimize destek oluruz” psikolojisinden dolayı korku daha erken dindi. Bir gün bile çalışmasa yaşayamayacak insanlardan bahsediyorum. Her gün çocuklarını işe gönderen 65 yaş üstü insanları düşünün. İnsanların psikolojisini bozan da bu gerçek.
Dayanışma Ağı nasıl karşılanıyor?
Belgin: Bir çözüm üretmeye çalıştığımızı görüyor ve yüzlerini bize dönüyorlar. Bu çok önemli. Dayanışma Ağı’nın “biz varız ve birbirimizde varız” düşüncesini hissettirmesi mahallelide karşılık buluyor.
Nurtepe bir işçi mahallesi. Salgın koşullarında 1 Mayıs nasıl yaşandı?
Belgin: 1 Mayıs günü akşam 9 gibi marşlar çalmak ve slogan atmak için balkonlara toplanılması çağrısı yapmıştık. Ama herkes saat 8 gibi balkonlardaydı. (gülüyor) Balkonlarda meşale yakanlar, halay çekenler, slogan atanlar… Sokağa çıkma yasağının bir avantajı oldu. Gerçekten her yer 1 Mayıs alanı gibi oldu. Belki karşı komşum 1 Mayıs’a gelmeyecekti, ama onunla da bir ilişki kurabildik. (gülüyor) Nurtepe’de her evde balkon vardır. Balkondan slogan atmayı ilk defa tecrübe ediyoruz. Bence coşkuluydu.

Dayanışmadan kastımız, ihtiyacı olan bireye yardım götürmek değil, onun toplumun bir parçası olduğunun, yardıma muhtaç bir insan değil, toplumsal hakları olduğunun farkına varabilmesini sağlamak. Yaşadığımız yoksulluğun bir sistem ve rejim sorunu olduğunu göstermek zorundayız.

Cem: Coşku gerçekten 1 Mayıs’tan kaynaklıydı. Kürt coğrafyasında nasıl ki, hangi partiye oy verdiğinizin bir önemi olmaksızın Newroz bir anlam ifade ediyorsa, Nurtepe’de de 1 Mayıs öyledir. Karşı komşum bakkal işletiyor. Bizim coşkumuzu, alkışlarımızı görünce balkona kocaman bir hoparlör çıkardı. 1 Mayıs marşını çaldı, Çav Bella’yı çaldı… Mahallenin sucusu 1 Mayıs marşını çalarak gezdi sokaklarda. (gülüyor) Paylaşılan bir motivasyonun olması heyecan vericiydi. Sokağa çıkma yasağı olmasaydı, eminim çok kişi sokaklara inerdi. Biz kutlamanın 10-15 dakika süreceğini düşünüyorduk, ama bir saatten fazla sürdü.
Bu coşkuyu neye bağlıyorsunuz?
Cem: İnsanların uzun süredir eve kapanmasının da bir etkisi vardır, ama bence sadece bununla ilgili değil. Muhalefet edememenin verdiği sıkışmışlığın ifadesi bunlar. Toplumda şükürcü bir inanç geleneği olabilir, ama tam tersi bir isyan geleneği de var. Benzer bir dönem değil ama, Gezi döneminde de 31 Mayıs gecesi, sabaha karşı 4’te mahalleye gelmiştik. Çoğu insan uyumamıştı, pencerelerdeydi. Bir arkadaşım “slogan atsak mı” demişti. Ben “saçmalama bu saatte ne sloganı” demiştim. Slogan attık, sonra sabahın o saatinde Nurtepe’den Güzeltepe’ye kadar 500 kişi yürüyüş yaptık. (gülüyor) “Öncülük”, kitlenin önünde veya ilerisinde olmak değil, yan yana olmaktır. Bugünler de böyle bir ortama gebe.

Nurtepe-Güzeltepe Dayanışma Ağı üyeleri kamu hizmeti faturalarına karşı eylemde

Dayanışma kültürünü geliştirmek için gösterdiğiniz çabaların bir dönüşüm yaratabildiğini gözlemliyor musunuz?
Belgin: Elbette. Sosyal medyada iki haftada takipçilerimizin artması bile bir gösterge. Mahallemiz dayanışma kültürüne yabancı değil. Ama örgütlenmenin bir harekete dönüşmesi açısından önemli. Salgın eğer emek kıyımıyla devam ederse, dayanışma bir harekete dönüşecektir. İnsanlar artık yaşamları için, sağlıkları için örgütlenmeleri gerektiğini biliyor. Salgın doğrudan insanların hayatlarını ilgilendirdiği için sorunları daha net bir biçimde politikleştirebiliyorlar. Biz bu anlamda insan kazanmaya çalışmıyoruz. Dayanışmayı öğretmiyoruz. Bir arada olmanın pratiğini geliştirmeye çalışıyoruz.
Salgın sırasında dayanışmanın çerçevesini nasıl oluşturdunuz, nasıl belirlediniz?
Cem: Nurtepe’de işsiz kalma, kirasını ödeyememe korkusu çok yaygın. Bizi harekete geçiren insanların açlıkla sınanmasıydı: “Ya evde açlıkla boğuşacağız ya da dışarda virüs kapma riskini göze alacağız” diyerek çalışıyor insanlar. Hastalık kaparak ölme ihtimalinin açlıktan ölmekten daha düşük olduğunu düşünüyorlar. Hükümetin politikalarının “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” olduğunu biliyoruz. İktidarın bütün politik hamleleri işverenin kâr oranlarına zeval getirmemek üzere. Biz sadece erzak ve hijyen malzemesi “getir götür”ü yapan bir pozisyona düşersek bir şefkat derneğinden farkımız kalmaz. Biz dayanışma diyerek hükümetin eksiğini gediğini kapatmaya çalışırsak, dayanışma ilişkisini doğru kavramadığımız anlamına gelir. Dayanışmadan kastımız, ihtiyacı olan bireye yardım götürmek değil, onun toplumun bir parçası olduğunun, yardıma muhtaç bir insan değil, toplumsal hakları olduğunun farkına varabilmesini sağlamak.

İki ay önce de daha iyi durumda değildik ki. Kendini yakan, intihar eden insanları biliyoruz… İktidar salgını her anlamda fırsata dönüştürüyor. Bir günde “işten çıkarmama” adı altında ücretsiz izin yasası çıkardılar. Durumun daha da kötüleşeceğini düşünüyoruz. Bunun etkilerini hafifletmeye çalışıyoruz.

Bizler dayanışma ve paylaşmayla kendimizi var edebiliriz. Sadaka kültürü yıllarca Türkiye’de siyasi iktidarların kendi çıkarları için, kitleleri yönetmek için kullanıldı. Böyle bir ilişkilenmeyi benimseyen bir bakış açısına sahip olmamalıyız. Yaşadığımız yoksulluğun bir sistem ve rejim sorunu olduğunu göstermek zorundayız. Mesela, sağlık çalışanlarına siperlik yapmak çok önemli, ama burada devletin bilinçli bir şekilde bu eksikliği gidermediğini de göstermek zorundayız. İktidarın eksiğini örtmeye çalışan bir yaklaşımı doğru bulmuyoruz. Belediyelerle anlaşıp ihtiyaç sahiplerine yardım kolisi göndermeyi de doğru bulmuyoruz. İlişkilenme biçimimiz bu olamaz. Biz dayanışmayı toplumsal bir ihtiyaç olarak hissediyoruz ve toplumun bütün kesimlerinde bu hissin yayılması için mücadele etmeliyiz. Bizim mücadele biçimimiz ve mahallemiz bize bunu öğretti. Yaşadığımız sorunların tek tek bireylerin sorunu olmadığını, bu sorunların hepimizi ilgilendirdiğini görerek örgütlenmemiz gerekiyor.
Kendi yerelinizdeki ihtiyaçları nasıl tespit ettiniz?
Belgin: Bir görsel hazırladık. Dayanışma Ağı’ndan bazı arkadaşlarımızın iletişim numarası vererek bu görseli sosyal medya üzerinden paylaştık. Çoğumuz bu mahallede uzun süredir yaşadığımız için kimin neye ihtiyacı olduğundan haberdarız. Genelde insanların gıdaya ihtiyacı vardı. Maalesef en acil ihtiyaç erzak. Bu ihtiyaç listelerini sürekli güncelliyoruz.
Siyasi kuruluşlarla ilişkiniz nasıl?
Cem: Siyasetler ve kurumlarla ilişkimizi iki boyutla ele alabiliriz. Birincisi devlet kurumları, ikincisi onun dışındaki kurumlar. Örneğin, mahallemizdeki dernekler, cemevi, sol-sosyalist yapılar, yöre dernekleri… Bu kurumlarla, hangi biçimde olursa olsun, en geniş dayanışma ilişkisini kurmaya çalışıyoruz. Mahallemizde çok sayıda dernek var, hemen hepsiyle ilişki kurduk. Nurtepe’deki cemevinin yöneticileriyle Eyüp, Kâğıthane ve Göktürk Dersimliler dernekleriyle de görüştük. Burada Sivaslı çok olduğu için dernekleri de fazla. Çoğuyla görüştük. CHP, EMEP, TİP, SYKP, Halkevleri, TÖB, SGDF, HDK gibi partiler ve siyasi yapılarla görüşmelerimiz oldu. Bu görüşmelerde bizimle çalışmaya olumsuz bakmadıklarını, ihtiyaç halinde yardım edeceklerini söylediler. Onlarla bizim elimizdeki ihtiyaç sahiplerinin listelerini paylaşıyoruz. Devlet kurumlarıyla, muhtarlıklar dışında, herhangi bir görüşmemiz olmadı. Güzeltepe muhtarı sürecin başından beri bizimle, senkronize bir çalışma yürütmeye çalışıyoruz. Tabandan bir örgütlenme olduğumuz için Eyüp ve Kâğıthane belediyeleriyle veya kaymakamlıklarla temas kurmayı politik olarak tercih etmedik.

Hasan Oğuz kürsüde Dev Yapı-İş’i temsilen konuşma yapıyor, 1 Mayıs 2019

Belgin: Dayanışma ağlarını vatandaşın doğrudan yönetime katılma biçimi olarak ele alıp ilişkiyi böyle kurmak istiyoruz. CHP’li bir belediyeyle de olsa, kendi özgünlüğümüzü, özerkliğimizi, hassasiyetlerimizi ve yerel örgütlenmemizi zedeleyecek bir ilişkilenme biçimi kurmak istemiyoruz. İlişkiyi belediyelerin çalışma yöntemleriyle değil, dayanışma ağlarının kendi talepleri, ihtiyaçlarına göre şekillendirmeye çalışıyoruz. Yerel yönetimlerle çalışmayı önemsiyoruz. Ama yerel yönetimler bu mahallelere ikinci sınıf mahalle gözüyle baktığı için bizim durumumuz daha farklı. Eyüp ve Kâğıthane belediyeleri AKP’nin. Onlardan hiçbir yardım gelmedi. Hiçbiri “siz ne yapıyorsunuz” bile demedi. Gelmiş olsalardı, kendi çalışma biçimimiz açısından bunu reddetmezdik. Yerel yönetimler herkese eşit mesafede durmak zorunda. Biz de vergi ödüyoruz. Dayanışma konusunun kolektif bir çalışma olduğunu düşündüğümüzden acil ihtiyaçları muhtarlarla ve yerel yönetimlerle ilişki kurarak gidermeye çalıştık. Şu anda İBB’nin yardımları engellendi. Devlet yeteri kadar destek sağlamıyor ve adil değil.
Cem: AKP yardımları muhtaçlık ve sadaka anlayışıyla yürüttüğü için muhtar AKP’li değilse mahalle temsilcileri üzerinden ilişki kuruyorlar. Nurtepe’de AKP temsilcisi olsaydı, merkeze bir liste gönderirdi ve ona göre yardım yapılırdı. AKP açısından Nurtepe ve Güzeltepe mahalleleri olmasa da olur.
Dayanışma faaliyetlerine müdahale edilebileceğini düşünüyor musunuz?
Belgin: Evet, müdahale edebilirler. Biz tabandan örgütleniyoruz. Böyle bir engelleme olursa, halkın karşı çıkacağı bir harekete de dönüşebilir.
Salgından önce de ekonomik durum parlak değildi; salgınla birlikte yoğun işten çıkarmaların olması mahalleyi nasıl etkileyecektir?
Cem: İktidarın pandemiyi “Allah’ın lütfu” olarak görmesi büyük bir tehlike bizim açımızdan. Kıdem tazminatı gasp etmek için, Faruk Çelik’in çalışma bakanı olduğu zamanlardan beri, ara ara nabız yokluyorlar. 15 yıldır çalışan bir kaynakçıyı düşünün, patronu bu kaynakçıyı ücretsiz izne çıkartıp 1100 lirayla geçinmesini isteyebilecek. İşçi bu maaşla geçinemeyeceği için başka bir işe girmek isteyince ona istifa dayatılacak. Şimdiden bunu yaşayan işçiler var.
Belgin: Biz şu an işsiziz zaten. Ekonomik krizi doğrudan yaşıyoruz. İki ay önce de daha iyi durumda değildik ki. Kendini yakan, intihar eden insanları biliyoruz… İktidar salgını her anlamda fırsata dönüştürüyor. Bir günde “işten çıkarmama” adı altında ücretsiz izin yasası çıkarttılar. İşçilerin ve emekçilerin yoğun yaşadığı mahalleler bundan iki kat etkilendi. Durumun daha da kötüleşeceğini düşünüyoruz. Biz bunun etkilerini hafifletmeye çalışıyoruz.
Neler yaptınız bu konuyla ilgili?
Belgin: Hukuksal alanda yaşanan hak gasplarının önüne geçmek için DİSK’e bağlı sendikalarda faaliyet yürüten arkadaşlarımızdan oluşan işçi dayanışma hattı kurduk. Avukat değiller, ama bir hak gaspı yaşandığında, sorunu çözebilecek avukatlara yönlendiriyorlar. Salgın döneminde genelde patronlar işçileri ya ücretsiz izne ya da işçiye tazminat ödemek istemediğinden istifaya zorluyor. Market ve kargo çalışanları çalıştıkları yerlerde sağlıklarının ciddi tehlike altında olduğunu düşündükleri için hattımıza yoğun başvuru oluyor.
Son söz?
Belgin: Nurtepe-Güzeltepe Dayanışma Ağı olarak “Dayanışma yaşatır” diyoruz. Herkesi dayanışma ağlarında gönüllü olmaya davet ediyoruz. Birlikte bu dayanışma ağını büyütelim.
*Anıl Olcan’ın Nurtepe ve Güzeltepe Dayanışma Ağı ile yaptığı birartıbir’de yayınlanan röportaj.
 
 

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN KASIM SAYISI ÇIKTIspot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 218. SAYISI ÇIKTI!spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,920AboneAbone Ol