Türkiye’de bu toplu iş sözleşmesi yetki sistemi sayesinde işverenin icazetini almadan sendikanın örgütlenmesi ise neredeyse olanaksızdır.
Ayrıca Türkiye’de de yalan söylemek herkes için kötü bir alışkanlık sayılır. Çocuklarına öğütlemezler mesela. Yalan söyleyen kınanır. Ama bu yalanı söyleyen işyerinde çalışan işçileri sendika üyesi olmuş bir işverense, işveren yalanla işyerini sendikasızlaştırıyorsa kimse işverene yalancı demez. Hiç kimse işyerinde işçilerin anayasal hakkını ortadan kaldırırken yalan söyleyen işvereni kınamaz. İşyerinde işçileri sendikadan istifaya zorlayan hiçbir işveren bu yasa dışı tutumu nedeniyle utanmaz. Hiç kimse işyerinde işçileri sendikadan istifaya zorlayan işverene tavır alamaz. O işveren yine saygı gösterilen bir insan olarak günlük yaşamını rahatlıkla sürdürür. Çocuklarını sever, espri yapar, yeri geldiğinde kurallara uymayanları eleştirir. İşveren örgütlerinde yönetici olur. Kısaca saygın bir iş insanı olarak kabul görmeye devam eder.
Sendikasızlaştırma konusunda yalan bireysel de değildir. Örgütlüdür. Kurumsallaşmıştır. Yalan söyleyen ama saygınlığını koruyan işverenin akla mantığa ters gerekçeler ve belgelerle mahkemeleri oyalamasına “olay yargıya intikal etmiştir” denilerek perde çekilir; kimse o işverenin yasaya aykırı davrandığını hatırlamak istemez. Çünkü “olay yargıya intikal etmiştir” cümlesi kurtarıcılarıdır.
İşverenlerin işçilerin sendikalaşma taleplerini yasaya aykırı bir biçimde engellemek için ileri sürdükleri gerçeğe aykırı beyanlar pervasızca dava dilekçelerinde dile getirilir. Sendikalar için işverenlerin bu tavırları çok sık gördükleri ve hak arama mücadelesinde can yakan uygulamalardır. Bu nedenle Türkiye’de sendikalaşma, uzun, sabırlı ve çelik bir iradeyle mücadele etmeyi gerektirir.
Yukarıdaki iddialar kişisel yorum değildir; belgelere dayanmaktadır. Ama belgelerin hükmü ne kadardır derseniz… Sadece bir sendikanın, Petrol-İş Sendikasının yaşadıklarından örnek vermek istiyorum:
Yer, işçi kenti Zonguldak. E.S. ünvanlı işyerinde çalışma koşullarını iyileştirmek için işçiler 2018 yılı kasım ayında Petrol-İş Sendikasına üye olur. Üye sayısı yasanın aradığı çoğunluğu sağlayınca sendika yetkili sendika olduğunu tespit ettirmek için Çalışma Bakanlığına yetki tespiti başvurusunda bulunur. Bakanlık sendikanın yetkili olduğunu belirler, ama işveren yetki tespitine itiraz eder.
İşveren yetki tespitine itiraz dilekçesinde işçiler adına konuşur ve sendikayı suçlar. İşveren vekilinin iddiasına göre sendikanın örgütlendiği bu işyerinde işveren o kadar iyi çalışma koşulları yaratmış, kendi deyişleriyle “çalışanlarının ekonomik ve sosyal durumları ile çalışma şartları hususunda gerekli özeni gösterip haklarını” gözetmiş olduğundan işyerinde sendikal örgütlenme gereksinimi yoktur.
İşveren vekili bu iddialarını kanıtlamak için işçilerin adı-soyadı ve imzasını taşıyan birtakım belgeleri mahkemeye göndertir. İşçilerce hazırlandığı ileri sürülen bu belgelerde aynen şöyle denilmektedir:
“Halihazırda çalışmakta olduğum E.S.A.K. firmasından edindiğim bilgi üzerine, Türkiye Petrol Kimya Lastik İşçileri Sendikası’na üye yapılıp, mevcut sendikanın da çalıştığım firma ile sendikal faaliyette bulunmaya çalıştığını öğrenmiş bulunmaktayım. Şunu ifade etmek isterim ki; Türkiye Petrol Kimya Lastik İşçileri Sendikası’na üye olup, çalışmakta olduğum firma ile ilgili herhangi bir sendikal faaliyette bulunulması yönünde kesin geçerli bir iradem ve talebim olmamıştır.”
Yani işverenin mahkemeye sunduğu bilgiye göre, bu işçi sendikaya üye olmamış ve hatta üye olduğunu çalıştığı işyeri ona haber vermiş. Gelelim aynı belgenin yukarıda kaldığı yerden devam cümlelerine…
“Maalesef sendika konusunda tam olarak aydınlatılmadan, bu konuda nasıl bir işlem yaptığımı da bilmeden, etki ve baskı altında da kalarak sendikaya üyelik müracaatı yapmış olduğumu öğrendim. İş bu sebeple gördüğüm lüzum üzerine etki ve baskı altında kalarak üye yapıldığım, mevcut sendika üyeliğimden de e-devlet sistemi üzerinden istifa işlemini gerçekleştirdim. Gereğinin de bir an önce sendika tarafınca yapılarak, istifamın gecikmeksizin işleme alınmasını arzu etmekteyim. İş bu sebeple davaya ilişkin sendika üyeliğim hakkındaki beyanımı Sayın Mahkemeye saygıyla sunmaktayım.”
İşverenin sunduğu belgeye göre önceki cümlede sendikaya üye yapıldığını işverenden öğrendiğini belirten işçi, devam cümlesinde sendikaya anlamadan, baskı altında üye oldum diyor…
İşçinin yazmış olduğu iddia edilen ve işverence mahkemeye kanıt olarak sunulan bu metnin akla mantığa aykırı çelişkileri sadece bunlarla sınırlı da değildir.
Devamını da söyleyelim.
İşçilerin, kendilerinin yazdığı ileri sürülen belgenin sonunda “Okudum, Aldım, Anladım” yazıp imzalamış olmalarıdır. Haklı olarak bir insan kendi yazdığı yazıya neden okudum anladım aldım şerhi düşer sorusu sorulur.
Soru mahkemede de sorulur. Dinlenen tanıklar bu soruyu net olarak yanıtlarlar. Tanıklar sendikal örgütlenmeye gerek bırakmayacak bir çalışma ortamı yarattığı ileri sürülen işverenin işçilere baskı yaptığını, yer, zaman ve oda göstererek anlatırlar. Tanık anlatımlarına göre:
- İşveren yıllık izinde olan işçiler dahil işçileri toplar ve sendikadan istifa etmeyenlerin işten atılacağını söyler.
- İşyerinin muhasebe odasında sendika üyesi işçilerin e-devlet şifreleri istenir. İşçiler işten atılmak korkusuyla e- devlet şifresini vermek zorunda kalırlar.
- İşyerindeki ustabaşılar 35 sendika üyesini bir otobüse bindirip notere götürülürler.
- Noter yapılması istenen işlemin yasal olmadığını söyleyince işçiler öğle sonrasına kadar bekletilip adliyeye götürülerek bir odaya alınırlar.
- İşçiler adliyede alındıkları odada imza alan kişiyi “uzun boylu, sarışın ve saçları dökük birisi” olarak tanımlarlar.
Mahkeme tanığın ifadesinde “adliye” geçince tanıktan adliyede alındıkları odayı göstermesini ister. Sonrası zapta şöyle geçer:
“Tanığın beyanı üzerine mahkeme iddia edilen odanın, tanık, mübaşir ile birlikte adliyenin girişinde bulunan odalara bakıldı. Odaların kapıları açılarak tanığın hatırlaması için içlerine bakıldı. Tanık ilgili odanın Cumhuriyet Başsavcılığı Yazı İşleri Müdürlüğü odası olduğunu söyledi…”
Yalan açıktır, nettir ama bu, artık saygın bir işveren tarafından mahkemeye sunulmuş bir belgedir…
İşverenin sendikanın almış olduğu yetki tespitine itiraz tarihi 26 Ekim 2018. Aradan iki yıl geçmiş, dava halen devam ediyor.
Yerel mahkemenin kararı önce istinafa gidecek, sonra temyiz edilecektir. İstinaf veya Yargıtay eksik inceleme nedeniyle yerel mahkeme kararını bozabilir, yerel mahkeme kararını kaldırıp kendisi olarak karar verebilir ya da yerel mahkeme kararını onar.
Yasaya göre Yargıtay bu işlemi 15 gün içinde gerçekleştirecektir. Ancak herkes bilir ki Yargıtay’daki iş yükü dikkate alındığında 15 gün içerisinde bırakın karar vermeyi dosyanın Yargıtay esas defterine dahi kaydı yapılamaz.
Dolayısıyla muhtemelen dava bir iki yıl daha sürecek, bu süre sonrasında E.S. işyerinde Petrol-İş Sendikası yetkili ama üyesiz bir sendika olacaktır. Böylece sendika hakkı, toplu sözleşme hakkı, grev hakkı kağıt üzerinde kalmış olacaktır.
Devlet, sendika özgürlüğünün sağlanması, sendikal faaliyetlerde sınırlandırıcı unsurların ortadan kaldırılması, toplu sözleşme grev hakkının etkin kullanımının sağlanması, Avrupa Birliği mevzuatı ve Uluslararası Çalışma Örgütü Sözleşmelerine uyum için 6356 sayılı yasayı kabul ettiklerini söyleyip yazacak, kimse sistemin ve onun yalan söyleyeni ödüllendiren açmazlarını görmeyecektir.
Bunun adına yeminli sendika düşmanlığı dememiz bu nedenledir. Bu ilkiydi… Örneklerini yazmaya devam edeceğiz.
* Ayrıntılı bilgi için Dr. Murat ÖZVERİ / TÜRKİYE’DE TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ YETKİ SİSTEMİ VE SENDİKASIZLAŞTIRMA (1963-2009) / ANKARA ÜNİVERSİTESİ SİYASAL BİLGİLER FAKÜLTESİ