Burjuva “muhalefet”, Erdoğan iktidarını indirip, “parlamenter sistem”e geri dönerek, bu arada ise savaş politikaları konusunda ABD ile işbirliği garantisi sunarak çözüm aramaktadır. Kuşkusuz bu burjuva anlamda da onursuz bir yoldur. Devleti “ayakta tutup”, ABD uzantısı olmayı sürdürmeyi önermektedirler.
Saray Rejimi, her seferinde yeni adımlarla saldırırken, onun karşısında CHP, İYİ Parti vb. çizgide “duran” burjuva muhalefet, sürekli Saray Rejimi’ne karşı provokasyona gelmemek için bir şey yapmamayı öneriyor.
Burjuva demokratlar, “sol” liberaller, ısrarla bize Erdoğan’ın “tek adam rejimi”nden söz ediyorlar ve onlara göre, bu seçim olmasa da gelecek seçimde, Erdoğan iktidarı kaybedecek. Değil mi ki yerel seçimlerde, İstanbul ve Ankara’yı kaybettiler, demek ki, bir sonraki seçimlerde de kaybedecekler.
Kamuoyu anketleri yapılıyor ve bu anketlerde, MHP-AK Parti ikilisinin oy kaybettiği görülebiliyor. Ama onlar oy kaybederken, kimsenin oyu artmıyor. Artmıyor, çünkü, burjuva muhalefet, gerçekte Saray Rejimi’nin destekçisi olarak tutum alıyor.
Örnekler epeyce fazla.
Diyelim ki, konu Suriye, konu Libya, konu Yunanistan, konu Ermenistan olunca, hiçbir burjuva parti, kalkıp bu savaş politikasına karşı çıkmıyor. Bu savaş politikasına karşı durmak bir yana, hemen, mecliste yer alan dört parti, ortak açıklama yapıyor.
Bunun ana nedeni söyle anlatılıyor:
Bir, eğer savaş konusunda Saray ile birlikte hareket etmezsek, ülkemizin “ulusal” çıkarları zarar görür.
İki, eğer bu savaş politikalarına karşı durursak, destek vermezsek, bize “vatan haini” derler ve bu damgayı yedik mi, oylarımız azalır.
Gerçekten de Saray Rejimi, onlara “vatan haini” der. Zaten, korona virüse karşı önlem alınmamasını eleştirenlere de “vatan haini” diyorlar.
Bu burjuva muhalefetin anlamadığı şey, zaten Saray’ın her adımına onay vermeyen “vatan haini” olabiliyor gerçeğidir. Adam buyurmuş, “taraf olmayan bertaraf olur.” Saray’ın tutumu açıktır. Diyelim ki, siz doktorsunuz ve uygulanan politikada yanlışları açıklıyorsunuz, sonuç açıktır; teröristsiniz, vatan hainisiniz. İş bu kadar nettir.
Akşener ve Kılıçdaroğlu, “vatan haini” damgasını yemekten neden bu kadar korkuyorlar? Bundan korkmakla kalmıyor, Saray’ın suçlarına açıktan destek verdiklerini açıklıyorlar. Sonra da çıkıp, Saray basınına, “yandaş” diyorlar. Kendileri yandaş değil mi?
“Ulusal çıkar” nedir? Holdinglerin, yağmacıların, Bilal’in, Berat’ın, rantçıların kasası mı demektir? Eğer öyle ise, bu ülkenin çoğunluğu artık vatan hainidir. Ve hele ki, Saray Rejimi gibi, ABD tetikçisi, ABD-İsrail hattının savunucusu bir iktidar tarafından size vatan haini deniyorsa, sizin bunu göğsünüzde bir madalya gibi taşımaktan korkmuyor olmanız gerekmez mi?
Ulusal çıkar, ülkenin tarım politikaları mıdır, yoksa Cargill’e teslim edilmiş tarım politikaları mı? Eğer Cargill’in isteklerine göre ortaya konan tarım politikaları “ulusal çıkar” ise, demek ki vatan haini olmanız hiç de sakıncalı bir durum olmaz.
Ülkenin eğitim politikalarına bakın, ülkenin sağlık politikalarına bakın. Eğer bunlar “ulusal çıkar” ise, demek ki siz vatan haini damgasını severek taşımalısınız.
Eğer “ulusal çıkar” dolarla garanti müşterili köprüler, otoyollar yapmak, şehir hastahaneleri yapmak ve diğer hastahaneleri kapatmak, ülkenin tüm kamu fabrikalarını yok pahasına satmak, memleketin yarısını Arap şeyhlerine peşkeş çekmek ise, elbette buna karşı çıkan samimi herkes “vatan haini” damgasını taşımaktan korkmaz.
Onların yerli-milli dedikleri şeyi açık ve net olarak, sapmadan, hafifletmeden ortaya koymanız, aslında sizi onların yalanlarına ortak olmaktan kurtarabilir. Bir zerresi varsa sizde, onur denilen şeyi, bari onu kurtarmanızı sağlayabilir. Sahtekârca Erdoğan’ı eleştirmek ama gerçekte onun tüm politikalarına destek vermek, olsa olsa sizi onunla aynı çukura taşıyacaktır. Yaşayalım ve görelim.
Suriye’de hangi “ulusal çıkar”ınız var? Libya’da hangi “ulusal çıkarınız” var? Yunanistan’la kavga ve şimdiki anlaşma nedendir? Azeri-Ermeni çatışmasını körüklemek hangi “ulusal çıkar” ile uyumludur?
Bunların tümü, ama tümü, sadece ve sadece, ABD adına tetikçiliktir. Bu politikaların tümü ABD’nin “ulusal çıkarına”, bir bölümü hem ABD hem de İsrail’in çıkarınadır.
Burjuva demokratlar, artık demokratlıklarını da rafa kaldırdılar. Onlar artık sadece burjuva muhaliflerdir.
“Sol” liberaller, hem sol önekinden kurtuldular, hem de liberallikten. Artık, onları da CHP ve İYİ Parti’nin yanına eklemek mümkündür.
Ülkede parlamento bitmiştir. Siyasal partiler parti olmaktan, burjuva anlamda da çıkmıştır. Ne MHP bir partidir, ne AK Parti bir partidir. CHP ve İYİ Parti, aynı yoldadır. Parlamento, hiçbir yasama işini yapmamaktadır. Bir yerlerde yazılmış bazı kanunları “okey”lemektedirler. Bilerek “okey” diyoruz, çünkü bu kanunların kaynağı da bellidir. Birçok yasa ise, “KHK” şeklinde ortaya çıkmaktadır.
Mesela baroların kongre yapmasını İçişleri Bakanlığı’nın genelgesi ile ortadan kaldırmak, 12 Eylül döneminde bile az rastlanan bir uygulamadır. Genelge, yasayı ya da bir tüzel kişiliğin tüzüğünü nasıl ortadan kaldırır? Bunlar hukuk adına garip durumlardır. Buyursun, mesela AYM veya TBMM bir şey yapsın. Böyle bir durum yoktur.
Öyle ise, CHP veya İYİ Parti’nin, “aman ses çıkarmayın, çıkarırsak provokasyona gelmiş oluruz. Bir dahaki seçimlere kadar bekleyin” tutumu nedir? Buna burjuva anlamda dahi “muhalefet” denilebilir mi?
Bu doğrudan, korkaklıkla başlamış olsa da, onu aşıp, yandaş olma hâlidir. Saray Rejimi, sadece MHP, AK Parti, Ergenekon, “ulusalcılar” vb. üzerinde durmuyor. Aynı zamanda CHP ve İYİ Parti, Saray Rejimi’nin içindedir. Suç ortaklarıdır.
Yakın çevrelerine diyorlar ki; a- provokasyona gelmeyelim, Saray’a fırsat yaratmayalım ve b- devlet zarar görür, eğer biz sokağa çıkarsak, devlet bundan zarar görür.
Gelin bu iki savunmayı ele alalım.
Diyelim ki Saray provokasyon yaratmak için, HDP milletvekillerini içeri aldı. Diyelim ki Saray, provokasyon yaratmak için baroları böldü parçaladı. Diyelim ki Saray, sadece provokasyon olsun diye, tüm gösterileri yasakladı ve sadece AK Parti için gerekenlere izin verdi. Diyelim ki Saray, sadece provokasyon olsun diye Tabipler Birliği’ni “terörist” ilan etti. Diyelim ki, Saray sadece provokasyon olsun diye insanları helikopterlerden atıyor. Peki, siz hiçbir şey yapmazsanız, bunlar duracak mı?
CHP ve İYİ Parti, halkı suçlamaktadır. Onlar, sokağa çıkan, hakkını arayan, direnen herkesi provokasyona gelmekle suçlamaktadır. İşsizleri, fabrikalarda virüs ile iç içe çalışanları, işini yeni kaybedenleri, doğanın yağmasına karşı duranları, direnen avukatları, yalanları ortaya koymaya çalışan doktorları suçlamaktadır. Onlara göre ne kadar sessiz kalırsa o kadar iyi olacak.
Soru şudur: Saray Rejimi, tüm toplumsal muhalefeti susturmak için saldırıyor, siz de “provokasyona gelmeyin susun” diyorsunuz. Bu, ikiniz arasında bir ulvî görev dağılımı değil ise, nedir? Aynı şeyi istiyorsunuz, biri kılıçla, silahla, devlet terörü ile, diğeri de vaazla, telkinle. Saray Rejimi, halktan korktuğu için saldırıyor ve susturmaya çalışıyor, diğeri ise Saray’dan ve halktan korktuğu için halkı baskılamaya, direnişi kırmaya çalışıyor.
Burjuva “muhalefet”, devlet zarar görür diye alttan alta anlatmaktadır. CHP tabanı bu sözlerle uyutulmaktadır. CHP’ye ve İYİ Parti’ye göre, Erdoğan ve Saray zarar görebilir, ama devlet zarar görmesin.
İşte akılları bu kadar karışıktır.
“Almanya, İngiltere, Fransa ve şahsım toplandık” cümlesini alın. Size epeyce şeyi anlatır. Barolara karşı tutumu alın, size burjuva anlamda da hukuk olmadığını anlatır. Soylu’nun AYM Başkanı’na karşı sözlerini ele alın, size içinde yaşadığımız koşulları anlatır. Bahçeli’nin AYM değişmeli, duruma uydurulmalı sözlerini hatırlayın, size “hukuk devleti” denilen şeyi anlatır. Ali Erbaş’ın Ayasofya’da “kılıçlı gösteri”sini hatırlayın, sözlerini hatırlayın. Cübbeli Ahmet ile Selefiler adına konuşan kişilerin sözlerini hatırlayın, size “laik”lik meselesini anlatır. Şimdi, anayasada geçen devlet niteliklerini ayaklar altına almakta olan Saray Rejimi’nin pratiği, sizce “devletin zarar görmesi” meselesini aşmış değil midir? Yanlış anlaşılmasın, biz proletaryanın devletinden söz etmiyoruz. Burjuva devletten, TC devletinden söz ediyoruz. Yoksa elbette biz işçiler için bu devlet, her zaman katıksız bir diktatörlüktür. Ama siz hangi devletten söz ediyorsunuz, “laik, sosyal hukuk devleti” diye tanımlanan eskisinden mi, yoksa şimdilerde her pratiği ile hukuku ayaklar altına alan devletten mi? Sizler gerçek anlamda burjuva demokrat, gerçek anlamda liberal olmuş olsaydınız, Saray Rejimi’ne karşı direnirdiniz, çünkü sizin eski “burjuva demokrasiniz” yerle bir edilmiştir.
Burjuva “muhalefet”, artık muhalefet edemez durumdadır. Bu dalga, onları içine almıştır. Şimdilerde bize, halka, yeni “ufuklar” açmaya çalışıyorlar. Dediklerinin özeti şudur;
- Erdoğan’ın iktidar süresi sınırlıdır.
- Sesimizi çıkarmazsak, onun kullanacağı bir şey kalmaz.
- Gündemi değiştirmelerine izin vermeyelim
- Usulca seçimleri bekleyelim.
Evet, Erdoğan’ın siyasal ömrü bitmiştir. Sınırlı değil, artık bitmiştir. Erdoğan, hatta Saray Rejimi, miadını doldurmuştur. ABD tetikçiliği, bölgemizde savaş kundakçılığı ile ayakta durmaya çalışmaktadır. Bu ise emperyalistler arası paylaşım savaşımına, kaosa yatırım yaptıkları anlamına gelir. Bu nedenle TC devletinin bugünkü durumu, Abdülhamid dönemine benzemektedir. O zamanlar, tüm burjuva muhalefet, “devleti kurtarma” hevesinde idi. Devleti kurtarmak, hepsinin ortak hedefi idi. Bugün, Saray Rejimi’ne karşı, böylesi bir burjuva muhalefet bile yoktur.
Erdoğan gitsin de ne olursa olsun, bize geçmiş bir “hedef” gibi görünmektedir. Erdoğan çoktan gitmiş sayılır. Devletin içindeki ittifaklar, “ulusalcısı”, “İslamcısı”, uluslararası istihbarat teşkilâtlarının uzantıları, hepsi birer çete olarak, Erdoğan’ı ayakta tutmak için uğraşmaktadırlar. Bunun yolu da ABD adına tetikçilikten, bölgemizdeki her ülke ile savaşa tutuşmaktan geçmektedir. Bunu yapıyorlar. Bu sadece bir oyun değildir. Oyunun kurucusu ABD’dir ve istediğini almaktadır.
Burjuva “muhalefet”, Erdoğan iktidarını indirip, “parlamenter sistem”e geri dönerek, bu arada ise savaş politikaları konusunda ABD ile işbirliği garantisi sunarak çözüm aramaktadır. Kuşkusuz bu burjuva anlamda da onursuz bir yoldur. Devleti “ayakta tutup”, ABD uzantısı olmayı sürdürmeyi önermektedirler.
Bu nedenle diyorlar ki, HDP ile yan yana görünmeyelim. HDP’ye destek olmak, “terörist” damgasını yemek için yeterlidir. İyi ama, işlerine geldiğinde hem Kılıçdaroğlu, hem de Akşener, terörist olarak tutuklanacaktır. Kaldı ki, Tabipler Birliği’ni “terörist” ilan edenler, sizleri terörist ilan etmekte bir beis görmezler.
HDP’ye sahip çıkmayanlar, acaba, ülkenin tutuklanan aydınlarına mı sahip çıkıyorlar? Hayır. Saray Rejimi kendi yandaşlarına sahip çıkıyor, bunlar da en çok kendi görüşlerindeki gazetecilere sahip çıkmaya çalışıyor, hepsi budur.
Saray’ın her saldırısına “gündem değiştirme”, “provokasyon” demek, aptallık değil, ileri derecede korkaklık ve yandaşlık düzeyine gelmiştir.
Çürüme, tüm burjuva cepheyi sarmıştır. Tüm burjuva egemenler gibi, tüm burjuva cephe, iktidarı, muhalefeti ile çürümüştür.
Halka, “seçimleri” göstermektedirler.
Oysa seçim kararı, ancak MHP-AK Parti ya da Bahçeli-Erdoğan ikilisinin kararına bağlıdır. Şimdi, tüm eli kalem tutan burjuva “demokrat”lar, Saray’ı, “devlet gidiyor, seçim yapın” meselesine ikna etmeye çalışıyorlar. Oysa seçimler diye bir şey artık yoktur. Artık, Saray Rejimi, ciddi bir işçi eylemliliği olmadan, ciddi sokak gösterileri ortaya çıkmadan kendi iradesi ile seçime falan gitmez. Seçim olmasının garantisi olmadığı gibi, seçimin demokratik olmayacağının kesin garantisi vardır. CHP ve İYİ Parti, tüm burjuva “muhalefet”, hep birlikte ABD’yi ikna etme peşindedir. ABD’ye, biz size daha iyi hizmet ederiz garantisi verme peşindedirler. El altından yaptıkları faaliyet budur.
Bu yolla sıralarının gelmesini bekliyorlar.
Tüm burjuva cephe çürümüştür.
Tek çıkış yolu vardır: İşçi ve emekçilerin kurtuluş alternatifi. İşçi ve emekçilerin yolu. Bu yol, sosyalist devrime giden, sosyalist devrim ile, tüm bölgeyi emperyalist boyunduruktan kurtaracak olan sosyalist devrimlerin ateşlenmesi yoludur, barışın, özgürlüğün, kurtuluşun tek gerçek yoludur.
Bu nedenle bugün, Birleşik Emek Cephesi, halkların, işçi sınıfının gerçek çözüm yolu olarak büyük öneme sahiptir.
Direnişi yaymak, direnişi genişletmek, direnişi örgütlemek, işçi ve emekçilerin gerçek çıkış yolunu açmak demektir. Gençlik, en başta işçi gençlik, öğrenci gençlik bu mücadelede önemli bir role sahip olacaktır.
Kaynak: Özgür bir dünya için Kaldıraç / Kasım 2020 / Sayı 232
https://kaldirac.org/yalana-alisma-hali-korkakliktiryalana-ortak-olma-hali-yandasliktir/