Coplar iniyor kalkıyor…
Yere düşmüş, savunmasız kişinin başına dört beş kişi üşüşmüş, tekmeler tokatlar sallıyor.
Uzun namlulu silahlarla ateş açılıyor.
Tekmeler, sopalar, yumruklar…
Yasal bir siyasi partinin bayrağını taşıdığı için genç bir çocuk tokatlanıyor…
Hepsi, kendilerine dokunulmayacağından emin. Ne yaparlarsa yapsınlar, “elinize sağlık” denileceğinden emin…
İşkence, kötü muamele serbest bu ülkede, adı da “terör ve teröriste müdahale.”
* * *
Boğaziçi Üniversitesi’nde, Prof. Dr. Cem Say, anabilim dalı başkanlığı görevinden, “işini iyi yaptığı” için alınırken, ülkenin diğer yanında ismini bilmediğimiz bir genç tokat yiyor.
Hilvan’da gerekçesi anlaşılmaz biçimde seçim tekrarı kararı verilirken, Diyarbakır, Mardin, Van havaalanlarında yüzlerce genç asker, oyunu kullanmanın “huzuruyla” dönüş uçağını bekliyor.
O askerlerin usulsüz biçimde sandığa getirildiğini iddia ederek karşı çıkanlar, ülkenin bir kesimine, “askerlerimize hakaret ediyorlar” diye sunularak, açıkça “Dezenformasyon” suçu işlenirken, sokakta taşıma seçmen haberlerini yapan gazetecilere soruşturma açılıyor.
* * *
Ülke adına, halk adına düşünüyor gibi yapan, antiemperyalist geçinen ancak tam da emperyalizme göbeğinden bağlı, demokrasiyi baştan sona yanlış anlamış ancak teorik sözlerle işine geldiğini mantığa bürüyen, hep kazanmayı, sürekli kazanmayı isteyen birileri, bir el, birkaç el, birkaç yüz el, aynı anda her yeri karıştırıyor.
* * *
Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’ne her ay yüzlerce karar geliyor. Kimi memnu hakların iadesi, kimi infaz kararları…
Ne hikmetse seçime iki gün kala… Abdullah Zeydan hakkındaki memnu hakların iadesi kararı Nisan 2023’te verilmişken üstelik, neredeyse tam bir yıl beklenip iki gün kala, Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’ne itiraz ediliyor.
Aslında Adalet Bakanlığı’nın farklı tarihlerde savcılığa gönderdiği iki yazı var. Ancak ikisi de seçime çeyrek kala yazılmış…
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, ne hikmetse bekleyip, bir yıl önce kendi verdiği kararı, kendi kaldırmış.
Yanıt arayan sorulardan biri şu:
Adalet Bakanlığı, Van’a ve DEM Parti’nin Van adayına özel bir özen göstererek, özel bir takvimle nasıl hareket edebildi?
Bunu kim talep etti, süreç nasıl gelişti?
Adalet Bakanlığı’nın organizasyon şemasına bakıp, son günlerde, hukuk talep edenleri “neoliberal” ilan edenleri görünce anlamak güç değil.
* * *
Peki, tartışma nerede düğümleniyor
Aslında siyasi bir süreç yürüdüğü için belki de çok önemli değil ancak düğüm noktası, memnu hakların iadesine hangi tarihte hak kazanıldığı…
Zeydan, 2016’dan 2022’ye kadar cezaevinde tutuklu kaldı.
Bu süreçte propaganda suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası aldı ve bu ceza kesinleşti.
Ve daha önce tutuklu kaldığı için, cezasının yattığı süreden mahsup edilmesini istedi. Doğal olarak bu talep yerine getirildi.
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, ceza mahsup edildikten sonra memnu hakların iadesi başvurusunu karara bağladı. Bunun için de 2016’da tutuklanan Zeydan için, 2019’dan itibaren hakların iade edilmesini kararlaştırdı. Savcı, bu karara itiraz etmedi ve karar kesinleşti.
* * *
Düğüm noktası burası… Birincisi savcının neden itiraz etmediği… Bu konudaki tez, savcıya evrakın tebliğ edilmediği yönünde… Bakanlık bunu savunuyor.
Antitez, UYAP’a yüklenen kararın tebliğ edilmiş sayıldığı şeklinde. Zira sistemde savcının “görüldü” diyebileceği bir kutu, bir imza bölümü yok. Bütün kararlar için sistem böyle yürüyor.
Esasa dair düğüm noktası ise memnu hakların iadesi için cezanın bittiği günden itibaren 3 yıl geçmesi zorunluluğuna dayanıyor. Bu süre nereden başlayacak?
Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi, süreyi 2019’dan başlatmış. 2022’de süre dolmuş…
Ancak Zeydan’ın tahliye tarihi 2022… İtiraz noktası, bu tarihin geçmişten başlatılamayacağı, 2022’den başlatılacağı şeklinde…
DEM Parti’nin YSK’daki temsilcisi, hukukçu Mehmet Rüştü Tiryaki, bu konuyu şöyle değerlendiriyor:
“Adli Sicil İstatistik 13/A maddesi. Memnu hakların iadesi kararı verilmiş olması için bir cezanın infazının üzerinden 3 yıl geçmesi ve bu sürenin iyi halli geçilmesi lazım. YSK da memnu hakların iadesi kararı aldıysa başvuruyu kabul ediyor. Abdullah Zeydan, 2022’de cezaevinden çıktıktan sonra Aralık ayında başvuru yapıyor ve haklarının iadesini istiyor. Nisan 2023’te memnu haklarının iadesine karar veriyor. Bunu yapmadan savcının da görüşünü istiyor. Savcı, 3 yıl süre dolmamıştır, cezaevinden çıktıktan sonra hesaplanması gerekir diyor. 2022’den sonrasını hesap etmeniz gerekir. Mahkeme buna rağmen, cezasını çektiğini belirterek, bu kararı veriyor. Savcı itiraz etmiyor ve karar kesinleşiyor. Adalet Bakanlığı, iki kez mahkemeye başvuruyor. Savcılığa yazıyor. Savcılık, mahkemeye iletiyor. Savcının yapacağı bir şey yok. 29 Mart’ta mahkeme, kendi kendine yeni bir karar alıyor. ‘Ben bu kararı aldım ama yanlıştı’ diyor ‘kararı kaldırdım’ diyor. ‘İstersen bunu temyiz edebilirsin’ diye karar veriyor.
YSK’ya itiraz ettik. Kesinleşmiş bir mahkeme kararı var. Kesin bir mahkeme kararını kendi kendine ortadan kaldıramaz. YSK da ‘kesin bir mahkeme kararı var. İkinci mahkeme kararı tartışmalı bir karar. Diğer tartışma bizim işimiz değil. Yeni karar kesinleşmemiş bir karar’ diyor ve mazbatayı veriyor. Bu arada bizim ikinci karara itiraz etmemiz gerekir. Temyiz edilmezse kesinleşecek. Bu durumda Yargıtay’a gidecek. Vereceği karar muhtemelen esasa ilişkin olmayacak. Mahkeme, kendi kararını kaldırabilir mi buna ilişkin olacak… Eğer bu yönde karar verirse, mazbata, belediye meclisindeki DEM Partili bir isme verilecek. Böyle olmalı…”
* * *
Bu nokta önemli…
Zira Adalet Bakanlığı da itiraz edilmemesi halinde kesinleşecek kararı kanun yararına bozma yoluyla Yargıtay’a getirebilir. Bu yönde düşünceler mevcut.
Ancak bu hakkı kullanmama yoluna da gidilebilir. Bakanlığı zorlayan bir kanun yok…
Zira temyiz halinde, dosyaya muhtemelen, Can Atalay kararından anımsadığımız Yargıtay 3. Ceza Dairesi bakacak. Dairenin kararı sonrasında YSK’nın, “ortaya yeni durum çıktı” diyerek, mazbatayı ikinci isme vermesi halen olası. Bunun ortaya çıkmış yeni bir durum olmadığına karar vererek, memnu hakların iadesi kararı geri alınsa da mazbatanın DEM Partili bir isme verilmesi de mümkün… İçtihat geliştirmek her zaman mümkün… İstenirse…
Ve ikinci bir seçenek. En kötü ihtimaller söz konusu olursa, AKP adayının mazbata verilse bile almaması, sonraki adayların da kabul etmemesi mümkün. Halkın iradesine saygı da böyle gerçekleşebilir…
Sonuç olarak sürecin hukuki değil siyasi gelişeceğini söyleyebiliriz. Tercihler aslolan…
* * *
Bütün bunlar istenirse çözülür. Türkiye’nin, normalleşmiş bir ülke olması arzulanırsa çözülür. Demokratikleşme isteniyorsa çözülür. Seçenek yaratmak, şiddeti dışlayarak, siyaset kapılarını açmak isteniyorsa çözülür.
Çözülmesini istemeyenlerin arzuladığı dünya belli…
“Halkın iradesi sizin iradenizdir, yargı da yasama da bundan muaf değil” görüşünü savunup, bunu teorize edenler, kuralsızlığı kural gibi anlatanlar, tepeden tepeden cümlelerle önüne gelene bir sıfat yükleyenler başka yolları arzuluyor.
Hangi yolun seçileceği bu yüzden önemli…