İstanbul Üniversitesi dâhil 10 devlet üniversitesinin bölünmesini ve bu üniversitelerden koparılacak fakültelerle 20 yeni üniversite kurulmasını içeren yasa tasarısına, İ.Ü. öğrencileri, öğretim görevlileri, mezunları, üniversite çalışanları ve öğrenci aileleri direnişle yanıt verdi. “Üniversiteme dokunma” sloganıyla başlayan eylemler Gazi ve Anadolu Üniversitelerine de yayıldı.
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 9 Nisan 2018 tarihinde kararlaştırılan “Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”, 17 Nisan’da Tayyip Erdoğan’ın parti grup toplantısında işaret fişeğini yakmasının (İnönü Üniversitesi’nin ikiye bölüneceğini ve Malatya’da yeni bir üniversite kurulacağını ilan etmesinin) ardından, 19 Nisan’da Başbakanlıkça TBMM’ye sunuldu.
Kanun tasarısıyla;
- İstanbul, Gazi, Selçuk, Dumlupınar, İnönü, Sakarya, Mersin, Erciyes, Karadeniz Teknik ve Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitelerinin bölünmesi ve bu üniversitelerden ayrılacak bazı fakültelere eklenecek başka fakültelerle 16 devlet üniversitesi kurulması,
- Dört yeni vakıf üniversitesi açılması,
- Özel yükseköğretim kurumlarının kurucu, temsilci ve personelinde aranacak şartların da yeniden belirlenmesi gündeme getirildi.
Tasarı yasalaşırsa on devlet üniversitesinin yapısında köklü değişikler meydana gelecek, on binlerce öğrenci, öğretim görevlisi ve üniversite çalışanının kaderi fikirleri dâhi alınmadan, yok sayılarak belirlenecek.
Tasarı ile ne hedefleniyor?
Tasarıya dair, “Erdoğan’ın üniversitelere yeni rektör atama hazırlığı”, “Saray’ın Üniversiteler Arası Kurul’da (ÜAK) çoğunluğu ele geçirme hamlesi”, “Seçim öncesi genç seçmenin gözünü boyama adımı”, “Erdoğan’ın bazı üniversitelerden intikam alma hamlesi” gibi yorumlar yapılırken, bu düzenleme ile hedeflenenlere dair üniversite bileşenlerinin tutarlı bir analize ihtiyacı var.
Saray’ın kendine yakın isimleri rektör olarak ataması için bu düzenlemeye ihtiyacı olmadığı aşikâr. İstanbul Üniversitesi 2015 rektörlük seçimlerinde Erdoğan’ın; en çok oyu alan (2595 öğretim görevlisinden 1202’sinin oyunu alan), Demokratik Üniversite Girişimi’nin adayı Prof. Dr. Raşit Tükel’in yerine Mahmut Ak’ı rektörlüğe atamasını ya da Boğaziçi Üniversitesi rektörlük seçimlerinde oyların yüzde 86’sını alan Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu’nu atamayıp, 3 ay Boğaziçi’ni rektörsüz bırakmasını ve seçimlerde aday dâhi olmayan Mehmed Özkan’ı kayyum rektör olarak atamasını hatırlatmamız yeterli olacaktır.
Keza teşekkülü; üniversite rektörleri -ki bugün hangi görüşten olduğuna bakılmaksızın neredeyse hepsi iktidar yanlısı-, Genelkurmay Başkanlığının Silahlı Kuvvetlerden dört yıl için seçtiği bir profesör ile her üniversite senatosunun o üniversiteden dört yıl için seçtiği birer profesörden oluşan Üniversiteler Arası Kurul’da (ÜAK) hangi siyasal anlayışın egemen olduğunu kestirmek de zor değildir.
İktidarın ‘20 yeni üniversite açıyoruz’ propagandası yaparak genç seçmenin oylarını kazanmaya çalışacağı iddiasının ise her ne kadar temeli olsa da sadece İstanbul Üniversitesi’nde 22.755 öğrencinin öğrenim hayatını ve geleceğini etkileyecek bu düzenleme ile gençlikten oy beklentisinden çok direniş beklentisi içine girmesi daha akıllıca olacaktır.
Proje okul saldırısıyla köklü ortaöğretim kurumlarının tarihi, geleneği ve eğitim kadrosundan koparılarak kimliksizleştirilmesi, iktidarın her tür müdahalesine daha açık hâle getirilmesi ve özel okul piyasasının önünün açılıp pastanın yeniden düzenlenmesi gibi, köklü üniversiteleri de bölüp kadükleştirerek yükseköğretimin benzer bir akıbet mi yaşaması istenmektedir acaba?
Tasarının hedefindeki ana üniversitelerden birisi olan ve tasarıya karşı eylemlerin ve direnişin de merkez üssü haline gelen İstanbul Üniversitesi üzerinden bu soruya yanıt aranabilir.
Tasarının 7. Maddesi’ne göre, 28.03.2018 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Kanununa eklenen ek madde 182 ile İstanbul İbni Sina Üniversitesi adında yeni bir üniversite kurulması planlanmaktadır. Bu madde ile İstanbul Üniversitesi’nin ilk fakültesi olan ve 191 yıldır sağlık ve eğitim hizmeti veren İstanbul Tıp Fakültesi, 1857 yılında kurulan ve uzun yıllar ülkenin tek ormancılık yüksekokulu konumunda olan Orman Fakültesi, ülkenin ilk Veterinerlik Fakültesi, kuruluşu 1909 yılına dek uzanan ülkenin ilk Diş Hekimliği Fakültesi, Florence Nightingale Hemşirelik Fakültesi, ülkenin ilk İşletme Fakültesi, Sağlık Bilimleri Fakültesi, Spor Bilimleri Fakültesi, İletişim Fakültesi ve Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi’nin, 22.755 öğrencisi ve binlerce akademisyeni ile birlikte İstanbul Üniversitesi’nden kopartılması ve yeni kurulacak olan İstanbul İbni Sina Üniversitesi’ne bağlanması hedeflenmektedir.
İstanbul Üniversitesi’nin tarihi, uzun yıllara dayanan fakültelerinin tarihinden, kökleri ve kimliğinden kopartılmak, İstanbul Üniversitesi can damarlarından yoksun bırakılmak istenmektedir. Yüzlerce senelik bir tarihin ürünü olarak şekillenmiş üniversitenin kimliği ortadan kaldırılmak istenmektedir. Öğrenci hareketinin merkezlerinden biri olan İstanbul Üniversitesi’nin parçalanarak zayıflatılması planlanmaktadır.
Kurulması planlanan üniversite, yeni yerleşkelerine (Hasdal ve Silivri dillendirilmektedir) taşınacak, fakültelerin bugünkü yerleşkeleri (İstanbul Üniversitesi’nin tarihi alanlarla çevrili Beyazıt yerleşkesinin önemli bir kısmı, Cerrahpaşa yerleşkesi ve Orman Fakültesi’nin yer aldığı 36.674 metrekare alana sahip Bahçeköy yerleşkesi, yine Orman Fakültesi’ne tahsis edilen 800 hektarlık Fakülte Araştırma Ormanı ile birlikte) yağmaya açılacaktır.
Üniversiteler için direniş vakti!
Yasa tasarısının gündemleşmesinin ardından İstanbul Üniversitesi’nden sonra Gazi ve Anadolu Üniversitesi’nde öğrenciler eyleme geçti. İstanbul Tabip Odası, Türkiye Ormancılar Derneği, İ.Ü. mezunları yayımladıkları açıklamalarla tasarının geri çekilmesini istedi.
Öğrenciler, akademisyenler, üniversite çalışanları, mezunlar ve öğrenci ailelerinin tepkisini toplayan tasarıya karşı İ.Ü. fakültelerinde öğrenci toplantıları örgütlendi ve 24 Nisan Salı günü saat 13.00’da Beyazıt ana kapı önünde buluşma kararı alındı. #FakültemeDokunma etiketiyle bir de imza kampanyası başlatıldı.
Üniversiteler bizimdir!
24 Nisan’da önce kendi fakültelerinde forumlar düzenleyen İstanbul Üniversitesi öğrencileri, ardından eylemli bir şekilde Beyazıt’taki buluşmaya katıldılar. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi bahçesinde yapılan eyleme hastalar da destek verdi.
Beyazıt’taki eyleme; öğrenci, öğretim üyesi, mezun, öğrenci aileleri ve üniversite çalışanları dâhil binlerce kişi katıldı. Kanun tasarısının geri çekilmesi talebiyle gerçekleştirilen eylemde TTB Merkez Konsey Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel yaptığı konuşmada; “Demokratik, özerk, bilimsel, katılımcı üniversite için yıllardır çalışmalar yapıyoruz, toplantılar gerçekleştiriyoruz. Öğrencisiyle, çalışanıyla, akademisyeniyle birlikte yönetelim dedik bu üniversiteyi; yasalar oluşturdular, yukarıdan aşağıya alınan kararlarla üniversitelilerin haklarının kaldırıldığı bir yönetim biçimi getirdiler. Bu yasa tasarısı için de kimseye danışılmadı, bir tartışma yürütülmedi, bilgi dâhi verilmedi. Biz, yukarıdan dayatılan bütün önerilere, yasal düzenlemelere karşıyız. Yasa tasarısıyla üniversite bölünmeye çalışılıyor. Üniversiteyi neden bölmek istediklerini, bu kararı niye aldıklarını bilen var mı? Bir açıklama getirdiler mi? Yapılmak istenen tarihsel bağları koparmak, ortak değerleri ortadan kaldırmaktır. Bunlar yapıldığında üniversiteyi istedikleri gibi yönetebileceklerini düşünüyorlar. Akademisyeni, çalışanı, öğrencisi olarak bu tasarıya karşı çıkıyoruz. Üniversiteyi böldürmeyeceğiz, buna izin vermeyeceğiz” dedi.
Yapılan konuşmaların ardından basın açıklamasını İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip kamuoyuyla paylaştı. Basın açıklamasında; “YÖK’te iki yıl önce alındığı görülen bu karar, ilgili fakültelerle paylaşılmamış, karar alma sürecine muhataplar dâhil edilmemiştir. Mezun ve mevcutlarıyla milyonlarca insanın kimliğini, değerlerini ve tarihini değiştiren bu kararı kabul etmiyoruz. Bu bölünme İstanbul Üniversitesi’ni yok etme projesidir. Ne İstanbul Tıp Fakültesi’nin, ne Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin, ne de başka bir fakültenin köklerinden koparılmasını, can damarlarının kesilmesini kabul etmeyeceğiz. Bu kurumların öğretim elemanları, öğrencileri, çalışanları olarak bizler, adımızın ve tarihimizin bize yüklediği sorumluluğun bilincindeyiz. Bu tarih bizimdir, tarihi yeniden yazamazsınız. İstanbul Üniversitesi bizimdir, biz İstanbul Üniversitesiyiz. TBMM’den bu yasa tasarısının geri çekilmesini talep ediyoruz. Eğitime yapılan bu ihaneti durdurun!” denildi.
Basın açıklaması boyunca; “Üniversiteme dokunma”, “Üniversiteler bizimdir, bizim kalacak”, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” sloganları coşkuyla atıldı. Açıklamanın ardından İstanbul Üniversitesi öğrencileri yasa tasarısına karşı forum yaparak etkinliklerini sürdürdü. Toplu olarak rektörlüğe iletilmek üzere, rektörün cevaplandırması için 7 sorudan oluşan bir dilekçe hazırlandı.
İ.Ü. Orman Fakültesi öğrencileri de aynı gün fakültenin Sarıyer Bahçeköy’deki yerleşkesinde tasarıyı protesto etti.
Fakülte forumları yaygınlaştı
25 Nisan’da İ.Ü. hukuk öğrencileri, merkez kampüste, edebiyat öğrencileri Laleli kampüsünde, iletişim ve Cerrahpaşa Tıp öğrencileri fakültelerinin önünde bir araya gelerek tasarıya karşı verilecek mücadeleye dair forumlar gerçekleştirdi.
TBMM Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nun aynı gün tasarıyı görüşerek kabul etmesi üzerine üniversiteliler fakültelerinde buluşup Beyazıt Ana Kapı’ya yürüdü. Beyazıt Meydanı’nda fakültelerin katılımı ile gerçekleşen forumun ardından toplu bir şekilde Cerrahpaşa Fakültesi’ne geçilerek açıklama ve yürüyüş yapıldı.
Rektör yardımcısı istifasını açıkladı
İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Mert Savrun’un üniversiteleri bölmeyi hedefleyen yasa tasarısı nedeniyle görevinden istifa ettiği duyuruldu. Savrun, bölünmeye tepkinin en güçlü olduğu Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde öğretim görevlisiydi.
5000 akademisyenden ortak bildiri
Üniversitelerin bölünmesine karşı çıkan 5 bin akademisyen, “Üniversiteler bölünerek değil, birleşerek güçlenir” vurgulu bir metin yayımladı. İmzaya açılan metinde; “İstanbul Üniversitesi başta olmak üzere, Türkiye’nin bilim ve eğitim üretiminde büyük görevleri kıt kaynaklarına rağmen başarıyla gerçekleştiren üniversitelerimizi bölerek zayıflatan yasa tasarısı, TBMM gündemine getirilmiştir. Tasarı, üniversitelerimizin meşru kurullarının bilgisi ve katkısı olmadan; akademik, mali ve idari hiçbir bilimsel gerekçeye dayanmadan, anlamakta güçlük çektiğimiz bir gayretle yürürlüğe konulmak istenmektedir” denilerek tasarının geri çekilmesi istendi.
“Al Çapa’yı ver Cerrahpaşa’yı’ pazarlığında yokuz!”
Yasa tasarısının büyük tepkiyle karşılanması üzerine Komisyon’da alelacele yapılan değişiklikle bu kez İstanbul Tıp, İşletme ve İletişim fakülteleri tasarıdan çıkarılıp yerlerine Cerrahpaşa Tıp, Mühendislik, Eczacılık, altı yüksekokul ve beş enstitü konularak İstanbul Üniversitesi’ni bölme girişimleri sürdürüldü.
İ.Ü.’nün tepeden inme, oldubitti kararlarla bölünmeye çalışılmasına karşı bu kez Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Dekanlığı önünde kitlesel bir basın açıklaması gerçekleştirildi. “İstanbul Üniversitesi tüm fakülteleriyle, tarihiyle bir bütündür. Cerrahpaşa ve İstanbul Tıp Fakülteleri birbirinden ayrılamaz” diyen öğrenci, öğretim üyesi, çalışan ve ailelerden oluşan yaklaşık 2 bin kişi, 26 Nisan Perşembe günü 15.30’da Dekanlık önünde bir araya geldi ve tasarının geri çekilmesi talebini yineledi.
Dekanlık önünde İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip, İstanbul Üniversitesi Bileşenleri adına yaptığı konuşmada şunları söyledi: “İstanbul Üniversitesi bütün fakülteleri, enstitüleri, birimleriyle bir bütündür. Yüzlerce yıllık tarihi, meclise alelacele getirilen bir tasarıyla yok edemezler, Cerrahpaşa’yı parantez içine alamazlar. ‘Al Çapa’yı ver Cerrahpaşa’yı’ pazarlığında yokuz. Hiçbir fakültenin, yüksekokulumuzun, enstitümüzün köklerinden koparılmasını kabul etmiyoruz. Öğrencileri, aileleri, öğretim üyeleri, çalışanları, emeklileri, hastaları, mahallelisi, esnafıyla, mezunlarıyla hep birlikte, sesimizi duymayan, talebimizi anlamayanlara tane tane söylüyoruz: İstanbul Üniversitesi tüm fakülteleri ve tarihiyle bir bütündür. Cerrahpaşa ve İstanbul Tıp birbirlerinden ayrılamaz. Bu tasarı geri çekilecek.”
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden öğretim üyesi ve öğrencilerin konuşmaları ardından hastane içinde bir protesto yürüyüşü gerçekleştirildi.
Gazi’de faşistler eylemleri önleyemedi
Üniversitelerin bölünmesine karşı 26 Nisan’da Gazi Üniversitesi öğrencileri de eyleme geçti. Öğrenci ve öğretim üyelerinin bir araya geldiği eyleme rektörlük ve MHP’li ÖTK temsilcileri müdahale etti ve öğrencileri dağıtmaya çalıştı.
Tüm müdahalelere rağmen Gazi Üniversitesi öğrencileri, üniversitedeki 9 fakültenin bölünerek Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi’ne katılmasını içeren tasarıyı protesto etti. Rektörlük binası önünde yapılan eylemde ‘Gazi bizimdir, bizim kalacak’ sloganı atıldı.
İÜ’de nöbet eylemleri sürüyor
İstanbul Üniversitesi öğrencileri, akademisyenleri ve çalışanları, üniversitelerinin bölünmesine karşı 27 ve 28 Nisan’da da Beyazıt Meydanı’nda nöbet eylemlerine devam etti. 27 Nisan’da farklı fakültelerin öğrencileri kendi pankart ve dövizleriyle meydanda toplanarak bir şenlik düzenledi. 28 Nisan’da Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde yapılan forumun ardından fakülte bahçesinde bir yürüyüş gerçekleştirildi. Siyasal Bilimler, Orman, Hasan Ali Yücel, Cerrahpaşa Tıp ve Edebiyat Fakültesi öğrencileri saat 15.00 sıralarında Beyazıt Meydanı’nda buluşup dövizler açarak kanun tasarısını bando eşliğinde protesto ettiler.
Gazi’de eyleme devam
Gazi öğrencileri 27 Nisan’da yine rektörlük binası önünde toplanarak üniversite yönetimine sesini duyurmaya çalıştı. Eylemde “Gazi’ye dokunma”, “Üniversitemiz bölünsün istemiyoruz”, “Gazi bütündür, parçalanamaz” sloganları atıldı.
Öğrenciler, kendi aralarında seçtikleri temsilcileri üniversite yönetimi ile görüşmeye gönderdi. Öğrenci temsilcileri görüşmenin ardından dışarıda bekleyen arkadaşlarına yaptıkları açıklamada, rektör yardımcısı ve üniversite genel sekreteri ile görüştüklerini, yönetimdekilerin aşağı inerek öğrencilere açıklama yapmasını istediklerini, ancak taleplerinin olumsuz karşılandığını belirttiler.
Erdoğan: Selçuk Üniversitesi’ni de böldük, kimsenin sesi çıkmadı…
29 Nisan’da Özbekistan gezisi öncesinde gazetecilere konuşan Erdoğan, İstanbul Üniversitesi ve Gazi Üniversitesi’nin bölünmesine karşı çıkanların ideolojik tepki verdiğini açıkladı. Her açıklaması buram buram işçi, öğrenci düşmanı ideoloji kokan Erdoğan, anlaşılan o ki üniversiteleri bölmenin yolunun öncelikle gelişen tepkileri ve tepki veren kesimleri bölmekten geçtiğine karar kıldı.
Erdoğan; “Konya’da Selçuk Üniversitesi’ni ikiye böldük. Hiç böyle bir ses çıkmadı. Kayseri’den bir talep var. Oradan da olumsuz bir yaklaşım yok. Hep ideolojik yaklaşım. İstanbul Cerrahpaşa Üniversitesi oluyor. Öbür tarafta da İstanbul Üniversitesi olacak. 50’şer bin öğrencisi olacak. Birçok fakülte her iki üniversitede olacak. Bir tarafta İktisat Fakültesi kalmıştı. Ortalama 50 bin civarında bir rakamla dengeyi kuralım dedik. Dert yine ideolojik. İstanbul Üniversitesi’ne Hasdal tarafında arazi tahsis ettik. Orada asli kampüsü olacak. Önce biz Çapa’yı da düşündük. Ama Çapa’nın zaten deprem riski nedeniyle birçok binasının yıkılması gerekiyor” dedi.
Anadolu Üniversitesi de eyleme geçti
2 Mayıs’ta, Anadolu Üniversitesi Yunus Emre Kampüsü’ndeki Fen Fakültesi önünde toplanan yaklaşık 200 öğrenci, üniversitenin bölünüp bazı fakültelerin kurulacak Eskişehir Teknik Üniversitesi’ne bağlanmasına karşı eylem yaptı. Öğrenciler, ellerindeki dövizlere yazılı harflerle ‘Anadolu’ya dokunma’ ve ‘Üniversiteme dokunma’ sloganı oluşturdu. Fakültenin kantin bahçesini balonlarla süsleyen öğrenciler gitar çalıp şarkı söyledi. Bazı akademisyenler de eyleme destek verdi.
İ.Ü.’de direniş altıncı gününde devam etti
İstanbul Üniversitesi’nde başlayan eylemler 2 Mayıs’ta da kitlesel katılımla devam etti. Fakültelerde buluşan öğrenciler birlikte ana kapıya doğru yürüyüşe geçti. Öğrenciler “Yaşasın üniversite dayanışması”, “Her yer Beyazıt, her yer direniş”, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz”, “Üniversiteme dokunma, fakülteme dokunma”, “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam”, “Susma haykır, bölünmeye hayır” sloganları attı. İstanbul Üniversitesi bileşenleri adına basın açıklamasını okuyan TTB Merkez Konsey Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel tasarının derhal geri çekilmesini istedi.
Tasarı direnişle, örgütle, güçle önlenir
Üniversitelerin özneleri olan öğrencilerin, akademisyenlerin ve üniversite çalışanlarının görüşleri dâhi alınmadan, tepkileri ve geleceklerinin nasıl şekil alacağı yok sayılarak gündeme getirilen tasarı, yakın zamanda TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek. Devlet cephesinden, tasarının üniversitelerin tatile girmesi beklenerek tepkilerin zayıf olacağı yaz döneminde geçirilmeye çalışılması da bir olasılık.
Üniversitelerin akademik yapısı ve bütünlüğü hiçe sayılarak, eğitim altyapısı açısından ihtiyaçlar belirlenmeden, eğitim-öğretim programları ve araştırma faaliyetleri planlanmadan bazı üniversitelerin akademik yapısını bozma pahasına bölünmesi ve yeni tabela üniversitelerinin açılması yükseköğretimdeki temel sorunlara çözüm getirmeyeceği gibi, eğitimin niteliksizleşmesini, öğrenciler açısından barınma, ulaşım vb. sorunların oluşmasını beraberinde getirecektir.
İ.Ü.’den başlayarak, tasarının hedefindeki üniversitelerin bileşenleri ve öğrenci örgütleri, eylemlere günlük yaklaşımı (bir sonraki günün eyleminin nasıl organize edileceği ile sınırlı bakışı) aşmalı, eylemlerin gelişimiyle paralel fakültelerde oluşmuş öğrenci temsilcileri ve forumlarını -öğretim görevlileri ve üniversite çalışanlarını da kapsayacak- sürekliliği olan bir yapıya dönüştürmenin olanaklarını gözetmelidirler. Eylemlerin gelişiminde aynı eylemleri tekrarlamak yerine -ki bir süre sonra tekrarlanan nöbet eylemleri enerjiyi ve morali düşürebilir-, üniversiteyi tüm bileşenleriyle, bir bütün olarak ayağa kaldıracak, bölüm ve fakültelerden başlayarak iyi örgütlenmiş, kitlesel sokak eylemleriyle taçlandırılmış, boykot, eğitimi topyekün durdurma gibi metotları devreye sokmak gündeme alınmalıdır. Saldırının hedefindeki üniversitelerin rektör ve senatolarının saldırı karşısındaki tutumsuzluğu deşifre edilmeli, ‘üniversitesi için mücadele eden, direnen, üniversitenin esas sahipleri yönetime’ fikri eylemlerde işlenmelidir.
(Özgür Bir Dünya İçin Kaldıraç, Sayı 202, Mayıs 2018)