Rusya Ukrayna savaşı aklıma eski bir deyimi getirdi: “Na to Kefari, na to Mermari”… Google’a sorarsanız size bu deyimin Yunanca olduğunu söyleyecektir. (Ben sordum.) Oysa anne babalarımız bize kızdığında sarf ederlerdi bu deyimi. Hatta öğretmenlerimiz, bir şeyi anlamadığımız zaman ya da bir dik kafalıyı anlatmak istediklerinde; “Nato mermer nato kafa” derlerdi. Çok ilginçtir kafayı ve mermeri “Türkçeleştirilerek” söyleseler de bu topraklarda yaşayan Rumların “na to” diye söylediğini sadece birleştirerek “nato” şekilde söylerlerdi.
Ama bugünlerde bu sözcük bir başka açıdan da anlamlı oldu. Söyleniş benzerliği açısından, bazı kimselere NATO kafa dersek, sanki haksızlık etmeyiz. Nedense bazı solcu arkadaşlar, hala NATO’nun ne demek olduğunu anlamamış görünüyor. Anlatsak da “ama Rusya Ukrayna’ya saldırmakta haksız.” diye cümleler kuruyor. Oysa NATO sıradan bir savaş örgütü değildir. NATO Komünizme karşı savaşmak üzere 2. Dünya savaşında Almanya’dan kaçırdığı eski Nazi SS subaylarınca oluşturulmuş, katliam soykırım vb. her türlü haksız ve kirli savaş için organize olmuş, üyesi olan tüm ülkelerin; kimine göre Gladyo, kimilerine göre “gizli-derin”, kimilerine göre ise artık devletlerin yapısını bu iç savaş örgütlerine bağlayan Polis devletini kurmuş, asker, polis, paramiliter güç ve kontrgerillasını eğitmiş, STK adı altında özel savaş dernekleri kurmuş,parlamentoyu, yargıyı kısaca tüm kurumları bu devlet aygıtına ve kendine bağlamış ve istediği parti yada kesimi iktidar yapıp istediğini indiren, darbeler örgütleyen bir suç makinesidir.
Kapitalist emperyalist sistem, çelişkileri hem derinleştirmekte hem de yaygınlaştırmaktadır. Bu nedenle bu sistem devam ettikçe, bu çelişkilerin sonuçlarına karşı toplumsal mücadeleler de devam edecektir. Hayatın akışı, toplumsal muhalefetlerin evrilerek komünizme erişme olasılığını her zaman içinde barındırır. Karl Marx’ın dediği gibi “Avrupa’da dolaşan Komünizmin Heyulası” hala tüm dünya için günceldir. NATO bunun bilincindeyken, maalesef bazı muhalifler ise bihaberdir. Tam da bu yüzden NATO’yu kavrayamamaktadır. Komünizme inanmamak neden, NATO’yu kavrayamamak sonuçtur.
NATO antikomünist bir savaş örgütüdür
NATO Komünizmin kalmadığına inandırdığı kesimleri kendisinin komünizmle mücadele için değil, dünyadaki savaşlara engel olmak için varlığını sürdürdüğüne de inandırmış ve böylece kendisini sadece bir uluslararası örgüt düzeyinde algılamalarını sağlamıştır.
NATO, komünizmle mücadele etmek ve toplumsal olayları bastırmak için tek güç olarak kalmak istemekte, istediği ülkeye istediği zaman saldırmak, istediği zaman yağmalamak ister istemektedir. Ve bu yüzden dolayı karşısında onu durdurma potansiyeli taşıyan, kendi düzeninde kendine rakip olan (komünist olmasa da) tüm güçlere düşmandır. Bir ülkeye NATO bir defa girdi mi bir daha çıkmaz. Orası artık NATO toprağıdır ve orada iktidarından parlamentosuna, subayından. “STK” temsilcilerine kadar her kurumu da NATO seçer, NATO dizayn eder. (Parlamento ve benzeri seçimler, sadece NATO adaylarının NATO’nun hangi politikasını hayata geçireceğinin NATO tarafından tartıştırılmasıdır.)
Yani NATO herhangi bir örgüt değildir. Bir kez NATO üyesi oldu mu, devletin tüm kurumları bu başat gerçekliğe göre yani komünizmle mücadele etmek için örgütlenir. Dünyanın neresinde bir komünizme yönelme varsa, muhalefet varsa, hatta herhangi bir güç varsa onu potansiyeli açısından yok etmek NATO’nun görevidir. Tüm genetiği bunun üzerine kuruludur.
Genetiği demişken, yürüttüğü ajitasyon, propaganda ve yıldırma faaliyetleri ile kendi ideolojisini ülkelerin, toplumların ve hatta insanların düşünce sisteminin genetiğine kadar işler.
İşte ABD tarafından yönetilen NATO böyle bir örgüttür ve bu savaşta NATO’nun rolünü görmeyen her analizci ise NATO kafadır.
Rusya Ukrayna arasında olduğu söylenen krizin kökleri NATO’nun Soros eliyle Ukrayna’da darbe yapması ile ateşlenmiştir. Ardından ise ABD ve Kanada’dan getirilen Neonazi kadrolarca organize edilmiş yeni darbe gelmiştir. Olaylar birbirini izlemiş bu Neonaziler seçimlere girecek milletvekilleri adaylarını bile döverek linç etmiş, Odessa’daki sendika binasını yakarak tecavüz de dahil her türlü iğrençlik içinde bir katliam yapmışlardı.
Bütün bu süreçlere karşı duran Donetsk ve Donbass bölgelerinde de katliamlar düzenlemekten geri durmamıştılar. (Savaşı başlatan nedenlerden birinin de Ukrayna ordusu ve paramiliter güçlerin bu bölgelere yönelik bombardıman saldırısı olduğu unutulmamalıdır.)
ABD bölgede savaşı tetiklerken 2014’ten beri Ukrayna ordusunu eğitip donatırken bir yandan da CIA eliyle paramiliter güçleri de eğitmekten geri durmuyordu. Bugün “savaşan sivil halk” diye bize yutturulmaya çalışılanlar da bunlardır işte. (Bunların etkisi ile halktan da bu savaşa katılanlar olabileceği olasılığını reddedemeyiz tabii ki.) Gerçekte olan ise Ukraynalı oligarkların savaş başlamadan kaçmasıyla birlikte sivil halk sığınaklarda ve yollarda acı çekmektedir.
Özellikle savaşın 2. Gününden itibaren Ukrayna devleti Kiev’de sokağa çıkma yasağı ilan etmiştir. Yine aynı devlet halkı Rusya’ya karşı savaşmak için sokağa davet etmiştir. Peki bu iki karar birbiri ile çelişmiyor mu? Yani sokağa çıkamayan halk Rusya ile nasıl savaşacak? Diğer yandan savaşmak için sokağa çıkabilmek gerekmiyor mu? Öyleyse sokağa çıkıp savaşan siviller halk değil ise kim? Savaş başlamadan birkaç gün önce özerk Donetsk ve Donbass yönetimleri tüm sivil halkı tahliye girişimine başladı. Fakat Ukrayna hükümeti ise sokağa çıkma yasağı koyarak, halkını kalkan olarak kullanmayı planladı. Oysa Kiev’de kuşatma halindeyken dahi sivillerin çıkması için koridor, Rusya tarafından açık bırakılmıştı. (Bu tüm savaşlarda olması gereken dört ana kuraldan biriymiş, öğrenmiş olduk.) Peki siviller buradan çıkabildi mi? tabii ki hayır. Çünkü paramiliter askerler bu yolu kapatıp, geçmek isteyenlere şiddet uygulamakla kalmadı, ateş açıp vurulmalarına dahi sebep oldu.
Buraya bir parantez açarak bu bilgilerin verilme nedeninin tabloyu görebilmek olduğunu vurgulayayım. Zira buradan Rusya’nın haklılığı veya haksızlığı ile ilişkili bir dayanak oluşturmak gibi bir niyetim yok.
Savaş ama kim savaşıyor?
Cloudveil savaş üzerine isimli kitabında (savaş sanatı üzerine gerçek bir baş yapıt olarak kabul edilir) şöyle der; “Savaş Politikanın başka araçlarla devamından başka bir şey değildir” o halde bir savaşı anlamak için, ilk araçlarına bakmak zorunludur. Yani savaşa yol açan politikalara.
Şu an savaşan Rusya ve Ukrayna gibi görülse de, aslında bırakın Ukrayna’nın savaşın öznesi olması, savaşın konusu bile değildir. (Savaşın konularından biridir belki ama tek başına konusu asla değildir) Savaşın tarafları ABD İngiltere, AB ve Rusya’dır.
Karadeniz’i kaybedersen, donanmayı kaybedersin, donanmayı kaybedersen, Rusya’yı kaybedersin. Ukrayna’nın NATO’ya girmesiyle Karadeniz NATO gölü haline dönecektir. Karadeniz’i NATO gölü yapmak, Rusya’nın bölgede ve dolayısı ile dünyada gücünü kırmak, hala bir nükleer güç olduğu gerçeği ile belli köşeye sıkıştırmalarla, Latin Amerika (Başta Küba olmak üzere) sola kayan ülkeleri hizaya getirirken, asıl İran’a yapacağı operasyon öncesi yol temizliği yapmaktır. Bir yandan da Ortadoğu’da vb güç kaybetmemek, AB’nin Ukrayna’daki ekonomik etkinliğinin garantisi olarak, kendini ilan etmek ve böylece AB’yi de eski “Sovyet tehditli” günlerdeki gibi kendine muhtaç bırakarak haraç kesmek, gücü kırılmış bir Rusya yaratarak Çin’i yalnızlaştırmak, Pasifikteki olası savaşta Çin’in gücünü kırmaktır. Bu daha sayfalarca uzayıp gider. Ukrayna ise sadece savaşın yapıldığı yerdir. O da şimdilik.
Ukrayna Neonazi darbesi ile yönetilen bir ülkedir ve yönetim NATO sevdası ve ABD kışkırtıcılığıyla halkını savaşa sürüklemiştir. Maalesef tüm uyarılara rağmen Nazi eskisi Zelenski, ( Onun Yahudi olması Nazi olduğu gerçeğini değiştirmez, tıpkı Özal’ın Kürt olmasının aslında ne olduğunu gerçeğini değiştirmediği gibi) halkını bu savaşın içine soktu. Oysa NATO ve ABD halkların tescilli katilidir. Pasifik, Balkanlar ve Ortadoğu bunun en somut örneğidir. Mesele haklılığın ötesindedir. Mesele; halkına barış ve özgürlük yerine bu yıkımı reva gösteren, savaştan usta politikalarla kaçınmak yerine, kışkırtıcı İngiltere ve ABD’ye uymaktır. ABD ve İngiltere’nin Ukrayna’da kırılacak tek yumurtaları yoktur. Aksine yıkımdan sonra Almanya’yı geriletip onun pastasına da konmak ya da Almanya, Hollanda ve diğerlerini kendine muhtaç bırakmak, ABD ve İngiltere’nin planları arasındadır. Geçmişte, Balkanlar’ı ve Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmişlerdi şimdi ise sıra Ukrayna üzerinden İran’a ve Pasifik’e gelmiştir. Yaptıkları tüm kışkırtmalar sonucunda savaşı kaçınılmaz hale getirerek, bu savaşın müsebbibi olmuşlardır.
Aslında bu yazı, birçok detaya girmemeye çalışarak süreci analiz ederken NATO’ya dair en iyi niyetli yaklaşımla “kafa karışıklığını” gidermek için yazılmıştır. Bu nedenle Rusya’ya dair bir analiz içermemektedir. Rusya’ya istediğinizi diyebilirsiniz. Bizim Rusya’da yaşayan yoldaşlarımız, bir gün Rusya’da yeniden sosyalizmin bayrağını yükselterek, Sosyalizmi doğduğu topraklarda gömmeğe çalışanlara en büyük sözü söyleyecektir. Tıpkı dünyanın diğer ülkelerinde yapacağı gibi.
Yani burada anlatmaya çalıştığım şey, savaşa nereden bakacağınızı bilmezsek, savaşa karşı nasıl bir tutum alacağımızı da bilemeyeceğimizdir. Savaşta ben tarafsızım demek dahi savaşta taraf olmakken, dinamikleri ve yol açanları bilmeden, bir sonuç olan savaşa bakarak hiçbir yere varamayız. Eğer amacımız sadece tahlil yapmaksa, yine maç seyreden taraftar olmanın ötesine geçemeyiz. Her seyirci gibi golü, ofsaydı vb. konuşuruz. Oysa biz tarafız. Sahadakilerin hepsi ile maçımız var. Hepsini yenmek istiyoruz. Bunun için tüm süreci doğru analiz edip, kendimize bir strateji oluşturmamız ve yine bu stratejiye uygun taktikler ve politikalar geliştirmeliyiz. Stratejiyi, politikayı taktiği aynı şey sananlara tabii ki bir sözümüz yok. Onlar çünkü aslında seyircidirler. Ve seyirciler, ne taktik ne strateji geliştirebilirler.Eğer her olayın sonuçlarına bakarak taraf olsaydık, Rusya’da Çarlığa isyan eden yıkıcı isyancılara karşı, iç savaşta Beyaz ordudan yani Kolçak’tan taraf olurduk. Çünkü başlatan Bolşeviklerdi, çünkü Çar’ı devirip sonra da öldüren onlardı. İspanya İç Savaşı’nda kralı devirip karışıklık çıkaran silahlanarak İspanya’yı ele geçirmeye çalışanlara karşı, Franko’nun tarafında olurduk.
NATO barışı getirebilir mi?
Bir an gözlerinizi kapatın. Barış sağlanmış ve Ukrayna NATO’ya girmiş olsun. Peki NATO duracak mı? Tabii ki hayır. Rusya’yı ve Çini yalnızlaştırmaya çökertmeye devam edecektir. Bize ne diyelim. Zaten diktatörler yönetiyordu diyelim. Peki tek başına atom bombasına sahip olmanın verdiği kudretle, savaşta bitmiş tükenmiş Japonya’ya dahi 2 adet atom bombası fırlatan ABD, biz komünistlere, hatta hakkını arayan herhangi bir işçiye, bırakın işçiyi bir çevreciye ne yapacaktır?.. Uzatmak mümkün. Ama biliyoruz ki bazen anlatılanların hiçbir önemi olmuyor. Çünkü gerekli bilgi ve donanıma rağmen bu denli cehalet ancak taraftarlıkla, fanatikleştirilmiş taraftarlıkla oluyor. Medya da, Sosyal medya da kapitalist emperyalist sistemin, fanatik taraftarlar oluşturma merkezidir aynı zamanda. Bu fanatikleştirilmiş taraftarlığı, taraf olmakla karıştırmamak lazım.
İngiltere’nin Falkland Adaları’na uzaklığı 12.789 kilometredir. Ve Falkland Adaları Arjantin’in hemen dibindedir. Ama Falkland Adaları İngiltere’ye bağlıdır. daha doğrusu İngiliz toprağıdır. İngiltere’nin Avusturalya’ya uzaklığı, kuş uçuşu 15.222 kilometredir. Arjantin Falkland Adaları bize aittir diyerek oraya asker çıkarttığında, İngiltere Falkland’a yaklaşık bir ayda ulaşabilmiş, 6 hafta süren savaşta adaları almış ve ardından da Galtieri rejimini devirmiştir. Avrupa’nın hiçbir turnuvasından takımları men edilmemiş, (Maradona’nın elini kullanarak attığı gole ‘Tanrının eli’ demesi buradan gelmektedir) hiç bir organizasyondan dışlanmamış, Berlin’de Rus olduğu için işten kovulan Münih Filarmoni Orkestrasının Rus şef gibi hiç bir Orkestra şefleri işten kovulmamıştır. Avustralya Aborjinler’in ülkesidir. İngiltere tüm Nazi yöntemlerini uygulayarak Aborjinler’e soykırım uygulamıştır. Birkaç iyi niyetli film dışında hiç gündem olmamıştır. Ve Berlin’de yüz binlerce insan, protesto için yürüyüş yapmamıştır.
ABD’nin Yugoslavya’ya uzaklığı 8.971 kilometredir. 1999 tarihinde NATO uçakları tarafından bombalanmıştır. 24 marttan 10 Haziran’a kadar gece gündüz her gün bombalanmıştır. Ülke genelinde 995 tesis toplam 2 bin 300 kez vuruldu. Yugoslavya topraklarına seyreltilmiş uranyum içerenler de dâhil olmak üzere yaklaşık 420 bin mermi düştü.
Binlerce insan öldürüldü. Bu operasyonların ardından kimse ABD gemilerine Boğazları kapatmayı konuşmamış, kimse Swapp sisteminden çıkartmış ve hiçbir ABD’li basketbolcu vb ülkesine geri gönderilmemiştir. (Bu eylemlerin hepsi NATO özel savaş yöntemidir. Bunu görmemek için ancak genetiğinin NATO tarafından değiştirilmiş olması lazımdır)
Minsk anlaşmasına uymayan Ukrayna’nın Donetsk ve Donbass’a ve halklarına yıllardır her fırsatta saldırıyor ve bombalanıyor olduğu, savaşı kışkırtıp başlatmak için son iki haftadır yoğun olarak topçu ateşine maruz bıraktığını (Bu yüzden Rus ordusunu sadece o bölgeden bekliyorlardı. Ruslar zaten kendilerine yakın güçler olan Donetsk ve Donbass’ı işgal edecek ve NATO hiç kayıpsız (Tüm bu yaygara yeniden kopartılarak) kazanımlar elde edecek Rusya’yı iyice köşeye sıkıştıracaktı.
Bir savaş makinası olarak NATO medyası
Savaş başlayınca önce gerçekler ölürmüş. Şüphesiz NATO öncelikle yoğun bir dezenformasyonla, gerçekleri saptırıyor, ardından da kendisinin başlattırdığı savaşta, “Savaşa karşıyız” numarası yapıyor. Bu işe hazırlıklı oldukları o kadar belli ki, Ukrayna’ya bir Hollywood aktörünü “belgesel çekeceğim” dedirterek önceden yerleştirmiş. Madonna’ya da yine önceden bir klip hazırlatılmış ve bu kliple savaş başlar başlamaz propagandaya başlatabiliyor. Örnekler çoğaltılabilir. Herkes iyi bilir ki hangi yayın gurubuna ait olursa olsun, Bizde de yerli medya da çok önceden, ruhunu ABD’ye satmıştır. Ve bugün de görev gelince, gönüllü olarak hizmetine girmiştir. Bu NATO dizayn Propaganda savaşı tüm dünyada aynı yoğunlukla sürdürülüyor ve en acıklısı ise bazı sol kesimlerin (çoğu mu deseydik? ben çoğu demeye utandım) NATO’nun bu propagandasının borazancılığını yapmasıdır.
İşin asıl tuhaf tarafı ise bu borazancıların bir kesiminin lağım medyasıyla aynı argümanları kullanması, delil ve kanıtlarını bu medyadan alması bunlara inanmasıdır.
Hatırlanırsa Irak savaşında, petrole bulanmış diye her gece gösterilen o kuşun, aslında başka bir yerdeki gemi kazasından sonra çekilen görüntüler olduğu sonradan anlaşılmıştı. Ama her gün TV’lerde gösterilmiş ve ABD ne kadar haklı dedirtilmek için kullanılmıştı.
Bugün lağım medyasının bilgi ve bakışıyla bakanlar, gerçekten ne emperyalizmden ne de onun yıkıcı gücünden bi haberdirler. Ama emperyalist yağmacının çıkarı doğrultusunda hareket edenler, tarihten ders çıkartmasını bilmese de tarih onlara dersini verecektir.
Buradan da anlaşılıyor ki emperyalistlerin çıkarttırdıkları bu savaştaki taktiği, Ukrayna’yı Rusya’ya ezdirerek, çıkarttığı yaygara ile de Rusya’yı iyice yalnızlaştırıp köşeye sıkıştırmak…
Hangi savaşa hayır? Ya da NATO genetiği
Mitingler iyidir. Mitinglerde Savaşa karşıyız diyen halk doğruyu yapıyor. Peki burada yanlış nerede? Yanlış; Libya için sokağa çıkmayıp, Kiev için çıkmalarında mı? Yanlış; Donetsk ve Dombass haklarına yapılanlar için neden sokağa çıkmadıkları mı? Hem evet, hem hayır. Evet; çünkü Libya için de Donbass ve Donetks için de sokağa çıkmalıydı. Hayır; iki nedenle hayır. Birincisi; Bir yerden protestoya başlamak iyidir. Doğru bulmadığı bir şeyi protesto etmek için eyleme geçen bir halk, öğrenmeye ve müdahale etmeye açık hale gelir. Kendi doğru buluyorsa (propaganda bombardımanı sonucu değil) onlar için sokağa çıkmalıydı. İkincisi; Libya söz konusu olduğunda da belki sokağa çıkmak istemiştir, belki Libya’da da ölümleri durdurmak için çırpınmıştır. Ama kimse bir eylem organize etmemiştir, edenler, “terörist, yıkıcı, solcu, komünist,toplumu ve ülkelerini yıkmak isteyen provokatörler” şeklinde ilan edilmiştir. Belki de, tıpkı Irak’ı bombalayan uçakların İncirlikten kalktığı gibi Libya’yı Bombalayan uçaklar da İzmir’den kalkmıştır. Belki de bu bugün NATO genetiğiyle veya fanatik taraftar dürtüsüyle hareket eden “sol”un aklına gelmemiştir.
Aynı şeyleri yavru NATO’cuklar için de rahatlıkla söyleyebiliriz. Mesela Ülkenin biri kendi toprakları olduğunu iddia ettiği bir yerde, kendi vatandaşlarını bombalamış, yaralılar günlerce sokaklarda kalarak can vermiş, cenazeler buz dolaplarında saklanmış, ama ne Avrupa kupalarından men edilmiş ne de yurt dışındaki mal varlıklarına el konmamış ne de Vatandaşlarına zorla açıklama yaptırılmamış olabilir.
Peki Libya savaşı daha doğrusu NATO’NUN Libya işgali bitti mi? Libya’ya özgürlük geldi mi? Hala her gün Libya’da insanlar ölmüyor mu? Üstelik Libya işgali hiç bir tartışmaya yer bırakmayacak kadar açık bir yağma ve talan savaşı iken. Üstelik Libya’da ölen Libyalılar haricinde her gün Akdeniz’in karanlık sularında boğulan binlerce mültecinin bin bir türlü acı ve ölüm dolu hikayeleri varken. Peki ya Suriye’de katledilenler? Ya da Şengal? ya da Afrin? ya da… sorular burada saymakla bitmez. Ama cevaplar hep aynıdır. Bir eylem NATO tarafından yapıldığında özgürlük girişimi, NATO’ya karşı bir güç tarafından yapıldı mı terörist bir eylem olarak kabul edilir ve NATO tarafından tüm güçler uygulanarak bertaraf edilir. SSCB’nin çözülmesinin ardından dünya üzerinde her türlü işgali ve saldırıyı yapan NATO kendini durduracak bir güç kalıncaya kadar durmayacaktır. Rusya kendisi için elindeki nükleer güçle, şimdilik kısmi bir durdurucu güç ve hasımdır. Rusya ise bu durdurma görevini tabii ki Çin’i ya da Bir başka ülkeyi çok düşündüğü için yapmıyor. Sıranın kendisine gelmesini ne kadar geciktirebilirse o kadar güç toplaya bileceğini düşünüyor. Sanıldığının aksine Rusya aslında masadaki pastadır. Tıpkı birinci savaşta, tıpkı ikinci savaşta olduğu gibi, Üçüncü paylaşım savaşında da masadaki pastadır. İşin ilginci kendisi bu gücü toplayamasa da Çin bu gücü belli ölçülerde en azından ekonomik anlamda toplamış görünüyor. Ve Pasifik savaşının bir ayağı Ukrayna’da olabildiğince şiddet içinde sürüyor.
Eski imparatorlukların sömürgeleştirilmesi savaşında, yani 1. Paylaşım Savaşında, Osmanlı ve Avusturya Macaristan imparatorlukları sömürgeleştirilmişti. Ama masadaki diğer pasta Rusya sömürgeleştirilememiş, hesaplar 17 Ekim devrimi ile bozulmuş ve Rusya sömürgeleştirilemediği gibi sosyalimin zaferi ile Çarlık Rusya’sının etki alanları da boydan boya sosyalizme geçmiş SSCB kurulmuştu. 2. Paylaşım savaşında ise yine yarım kalmış hesap tamamlanmak istendi. Ama hesap yine bozuldu, Avrupa’nın önemli bir bölümü ve Çin sosyalizme geçti. Hesaplar hala bitmedi. Kimine göre 10 yıldır kimine göre 20 yıldır 3. Dünya Savaşı bölgesel çatışmalarla sürüyor ve balkanlar, Ortadoğu vb. yeniden paylaşılıyor. Bu savaşta emperyalistlerin iştahı her zamankinden çok. Masada ise dün yiyemedikleri sert pastalar var. Pastalar bugün de sert. Ama Emperyalist açlık, dünyayı kana boyamak pahasına durmuyor.
Rusya için ister diktatörlük ister yayılmacı ister “emperyalist” güç vs. ne tanımlaması yapılırsa yapılsın, eğer biraz emperyalizmden, biraz NATO’dan biraz sınıf savaşımından anlıyorsak; bu savaş ile ilgili bir tespit yapacaksak, mutlaka NATO, ABD ve İngiltere’nin kışkırtıcı ve halkların tescilli katili oldukları, bizim ezeli ve ebedi düşmanlarımız oldukları unutulmamalıdır. Onları tüm hileleri, tüm zalimlikleri tüm politikaları ile mahkûm ederek, tarihin mezarlığına göndermemizin ivedi ve zorunlu olduğu bilinmelidir.