Astana’nın ortakları arasındaki İran’ın yeni ortaklıkta dışlanması Körfez-Amerikan eksenindeki hassasiyete uyumlu. Bu mekanizma Türkiye-Katar ikilisinin Rusya karşısındaki ağırlığını artırıyor. Tüm taraflar İdlib ve kuzey Halep’te çatışan bir gündeme sahip. Rusların Türkiye-Katar ortaklığının ABD’ye hitap eden tarafını göz ardı ettiğini sanmıyorum.
Suriye’deki kanlı sayfa 10’uncu yılını doldururken Orta Doğu’daki yeni değişkenlerin ışığında taraflar pozisyonlarını güncelliyor. Geçen hafta Türkiye, Katar ve Rusya arasında oluşan üçlü mekanizma krizde yeni bir başlık.
2012’de muhalif güçlere meşruiyet devşiren Suriye Dostlar Grubu ve karşıtlarının arz ettiğinden çok daha karmaşık bir tablo var artık.
Vekâlet savaşını 4 askeri hareketle doğrudan müdahaleye dönüştürmüş olan Türkiye müttefiklerinden ayrışıp Rusya ve İran’la Astana platformunda ortaklık kurmasına rağmen ikili siyasetini sürdürüyor: Bir tarafta Kürtlerin liderliğindeki özerklik projesini çökertme stratejisi nedeniyle ABD’den ayrışırken diğer tarafta Suriye Milli Ordusu ve radikal cihadi yapılara kalkan olup Şam karşıtı cepheye çalışıyor.
2011’deki rejim değiştirme projesine destek veren pek çok Arap ülkesi de AKP iktidarının Orta Doğu ve Kuzey Afrika siyasetini daha tehditkâr bulup Suriye’de Türkiye’nin işini kolaylaştırmaktan kaçınıyor. Bu çerçevede Şam’la yeniden ilişkiye geçme ya da Suriye’yi yeniden Arap Birliği’ne döndürme fikri zemin buluyor. Arap tutumunda Türk faktörünün gerisinde kalmayan diğer belirleyici faktör İran. Suriye’ye müdahale İran’ın nüfuz kabiliyetine askeri boyut kattı. Körfez-İsrail-ABD bloku için kâbus bir sonuç. Şimdi ‘acaba Suriye’yi Arap sokağına döndürürsek Tahran’dan uzaklaşır mı’ hesabı yapılıyor. Joe Biden yeniden İran’la müzakereye girerken Tahran’ın Suriye’deki rolü de tartışmaya açılacak. Herkes kartların açılmasını bekliyor.
İsrail’le ilişkilerin normalleştirilmesi de Türk-İran karşıtı bir zeminde olgunlaştı. Ancak bu normalleşmenin yarattığı yeni politik gerçeklik ile bu ülkelerin Suriye siyasetleri arasında paralel bir ilişki yok.
Biden yönetiminde, Donald Trump zamanında İran’ın kollarını kesme, IŞİD’in dönüşünü engelleme, petrole bekçilik ve yaptırımlarla siyasi değişimi zorlama gibi ayaklar üzerine oturtulmuş Suriye siyasetini şimdilik ‘siyasi geçiş’ talebini daha belirgin hale getirerek sürdürme eğilimi var. Bu da Araplardaki değişim arzusunun belirgin politikalara dönüşmesini önlüyor.
***
Rejimi devirme planları yerine “Şam’ın tutumunda değişiklik sağlama” siyaseti öne çıktığından beri ABD-İsrail-Körfez ekseninde “Eğer İran’ı baskılayıp geriletecekse Rus rolü ehven-i şerdir” diyen bir yaklaşım da görülüyor.
Bu tablo karşısında Rusya bir süredir Arapları kendi oyununa çekmeye uğraşıyor. Ruslar Şam’la ilişkilerin normalleştirilmesi, Suriye’nin Arap Birliği’ndeki koltuğunun iade edilmesi, yeniden inşa sürecinin önünün açılması, ekonomik krizin hafifletilmesi ve insani yardımlar üzerinde duruyor.
Rusya lideri Vladimir Putin, Suriye siyasetinin ekonomi ve diplomasi ayağını güçlendirmek için daha önce Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) büyükelçilik yapmış olan Şam Büyükelçisi Aleksander Efimov’a geçen yıl özel temsilcilik görevini de vermişti. Efimov dışında Suriye dosyasının bir ucunu Suriye Özel Temsilcisi Aleksander Lavrentiyev, diğer ucunu Orta Doğu Özel Temsilcisi ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Mikhail Bogdanov tutuyor. Askeri koordinasyon ayrı.
Biden yönetimi Suriye siyasetine nihai halini vermeye çalışırken Ruslar da belirsizlikten faydalanıyor. 8-12 Mart’ta BAE, Suudi Arabistan ve Katar’ı turlayan Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov gayet şen döndü. Lavrov, Suriye’nin Arap Birliği’ne dönüşü için BAE’den destek, Suudi Arabistan’dan esneklik görürken Katar’ı Türkiye çizgisinde buldu.
Lavrov’la görüşme sonrası BAE Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayed, Suriye’nin Arap Birliği’ne dönmesinin herkesin çıkarına ve kaçınılmaz olduğunu söylemekle kalmayıp “Sezar Yasası Suriye ile çalışmanın önündeki en büyük engel” diyerek Biden yönetimini iğneledi.
Suudi Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan ise muhalifler ile hükümet arasında uzlaşmayla sorunu çözüp Arap kucaklaşmasının önünü açmaktan bahsederek “Siyasi süreç dışında bir çözüm yolu yok” ifadelerini kullandı. Katar Dışişleri Bakanı Muhammed bin Abdüsselam “Suriye’nin Arap Birliği üyeliğinin askıya alınma sebepleri hâlâ geçerliliğini koruyor” dedi. Suriye’nin koltuğu, Ekim 2011’de, Katar’ın Arap Birliği dönem başkanlığı sırasında muhaliflere verilmişti.
Katar, 2013’te Müslüman Kardeşler ve selefi grupları güçlendiren rolü nedeniyle Suudi-Amerikan çelmesiyle Suriye dosyasından alınmıştı. Fakat Doha Türkiye’nin kanatları altına aldığı İslamcı güçleri finanse etmeyi sürdürdü. Ankara-Doha arasındaki yüksek eşgüdüm sayesinde Katar, Astana platformunda Türkiye’nin kendi adlarına pozisyon aldığından emindi.
***
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Lavrov ve Abdurrahman’ın ortak basın toplantısında duyurduğu üçlü mekanizma ile Katar, Suriye dosyasına döndü.
Doha’dan Astana bildirilerine benzer vurgular çıktı:
– Suriye’nin egemenliği, bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünün korunmasına bağlılık.
– BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 nolu kararı çerçevesinde siyasi çözüme destek.
– Terörizmin tüm türleriyle mücadele.
– Komşu ülkelerin milli güvenliğine halel getirecek ayrılıkçı gündemlere karşı kararlılık.
Ayrıca tüm Suriyelilere insani yardımın artırılması ve sığınmacıların geri dönüşlerinin kolaylaştırılması gerektiği belirtildi.
Bakanlar ikinci toplantıyı İstanbul, üçüncüsünü Moskova’da yapacak. Lavrov, Katar-Türkiye-Rusya mekanizmasının Astana’nın alternatifi değil yararlı bir eki olacağını belirtti.
Astana’nın ortakları arasındaki İran’ın yeni ortaklıkta dışlanması Körfez-Amerikan eksenindeki hassasiyete uyumlu. Bu mekanizma Türkiye-Katar ikilisinin Rusya karşısındaki ağırlığını artırıyor. Tüm taraflar İdlib ve kuzey Halep’te çatışan bir gündeme sahip. Rusların Türkiye-Katar ortaklığının ABD’ye hitap eden tarafını göz ardı ettiğini sanmıyorum. Muhtemelen Rusya silahlı grupların finansmanında büyük payı olan Doha’yı bu şekilde çevreleyip etkisini kullanabileceğini düşünüyor. Komşularıyla ilişkilerini normalleştirme sürecinde olan Katar’ın Türkiye ile ortaklığı Körfez’de alarm konusuydu. Beri taraftan Katar’ın Suudi-Emirlik-Mısır ekseniyle yumuşama sürecinin, Türkiye-Körfez geriliminin düşürülmesine yardımcı olabileceği de düşünülüyor. Yine de Suriye’de Türkiye-Katar eşgüdümünün yeni bir boyut kazanması karşı eksende kuşkuyla karşılanabilir. Yeri gelmişken Mısır’ın tutumuna da değinelim. Kahire, Moskova’nın rolünü olumlu buluyor. Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şükri son Arap Birliği toplantısında “Arapların ulusal güvenliğini sağlamak için Suriye’nin Arap kuluçkasına geri dönmesi hayati önem taşıyor” mesajı verdi.
Lavrov’un asıl hedefinin, Biden Suriye siyasetini ortaklarına dayatmadan önce çevresel koşulları Rus yol haritasına göre etkilemek olduğu söylenebilir. Rusya, Körfez-Amerikan-İsrail blokunun İran kaygılarını giderecek bazı adımlar da atıyor. Suriye sahnesinde İran’ı daha az görünür hale getiren ayarlamalar dikkat çekiyor. Rusya’nın eğitip donattığı 5. Kolordu’nun, Sevre petrol sahası ile Tavinan doğalgaz sahasında kontrolü İran bağlantılı milislerden alması bunun son örneği. Fakat bu Tahran-Şam ilişkilerinde bir gerileme vaat eden bir değişim olarak ele alınamaz. Suriye’de El Vatan gazetesi yazarı Vaddah Abd Rabbo dünkü yazısında Şam’a yeni başlangıç için gelen bütün heyetlerin ilk gündem olarak masaya İran’la ilişkileri koyduğunu ama yönetimin Tahran’la ortaklığı pazarlık konusu yapmadığını aktardı. Rusya ayrıca bugün Hizbullah heyetini Moskova’da ağırlıyor. Lübnan’daki hükümet krizin yanı sıra Hizbullah’ın Suriye’deki rolünün konuşulacağı belirtiliyor.
Rusya’nın yaptığı bir diğer şey sahada şiddeti artırmak. Türkiye destekli grupların yakıt istasyonlarını ardı ardına balistik füzelerle cehenneme çevirdi. Tünel detektörü radar sistemlerini Hmeymim üssüne gönderdi. İdlib’de yeni bir faslın açılması olasılık dahilinde.
***
Özetle Rusya bütün bu adımlarla Biden yönetimiyle yeni bir saha ve çevresel gerçeklikle karşılaşmayı umuyor.
Lavrov’un temaslarına karşın Biden yönetimi de nihai tutum içermeyen bazı çizgiler çizerek karşılık verdi. Dışişleri Sözcüsü Ned Price savaşın nihai olarak sona ermesi için Suriye hükümetinin davranışlarını değiştirmesi gerektiğini belirtip ekledi: “Esad kaybettiği meşruiyeti geri kazanmak için hiçbir şey yapmadı.” Yani Araplara Şam’la el sıkışmanın ya da yaptırımları delmenin vakti değil deniliyor. Price, Lavrov’un temasları sırasında üzerinde çok durulan insani yardımların artırılması konusunda da krizi derinleştiren Sezar Yasası’nın sonuçlarına hiç değinmeden felaketten tamamen hükümetin sorumlu olduğunu savundu.
Amerikalı kaynaklara göre bu ay BM Güvenlik Konseyi dönem başkanlığını devralan ABD, 2254 odaklı Cenevre süreci, rejimin kimyasal stokları, Esad’ın hesap vermesi ve insani yardım başlıklarını ısıtıp duracak. Yani siyasi geçiş sürecini ciddiye bindirmek için azami baskı siyaseti çok boyutlu olarak geliştirilecek.
Biden yönetiminin olası siyasetine uygun olarak Avrupa kanadında da bariz bir sertleşme görülüyor.
AB, Esad gitmeden yaptırımların sona ermeyeceği mesajı verdi. AB Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell “Rusya ve İran’ın desteğine rağmen Esad bu savaşı kazanamayacak… Siyasi bir geçiş olana kadar yaptırımlar sonlandırılmayacak, normalleşme olmayacak, yeniden inşa çalışmaları desteklenmeyecek” diye konuştu. Esad gitmeden yatırımlar ve mali desteğin önünün açılmaması gerektiğine dair uyarı Avrupa Parlamentosu’ndan geçen Suriye tasarısında da yer aldı.
Şam üzerinde farklı bir baskı mekanizması da şekilleniyor. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet savaş suçlarını işlediğinden şüphelenilenlerin ulusal mahkemelerde yargılanması çağrısında bulundu. Şubatta Almanya’da Suriyeli eski bir yetkili işkence suçundan 4.5 yıl hapse mahkum edilmişti. BM Suriye Araştırma Komisyonu ve BM İnsan Hakları Konseyi’nden de benzer davalar için çağrılar geldi. Londra’da Esad’ın eşi Esma el Esad aleyhine soruşturma başlatıldı.
***
Rus ve Amerikan yol haritalarının kafa kafaya geleceği en yakın kavşak Cenevre’de tıkanan anayasa sürecini beklemeden nisan ya da mayısta düzenlenecek seçimlerde Beşşar el Esad’ın adaylıkta ısrar etmesi. Velhasıl herkesin el yükselteceği hareketli bir dönemece giriliyor. Değişen dinamiklerle Suriye hamuru yeniden yoğurulacak; kanla ya da suyla.