TMMOB teknik heyeti tarafından hazırlanan “Büyük Menderes Havzasında JES Gerçeği Raporu” yayımlandı. Rapor, JES’lerin çevresel etkilerini sağlık, enerji ve ekonomik boyutlarını ele alıyor.
Aydın ve Büyük Menderes Havzası’nda kurulan JES’lerin çevresel etkilerini sağlık, tarım, planlama, enerji ve ekonomik boyutlarının ele alındığı “TMMOB Büyük Menderes Havzasında Jeotermal Enerji Santralleri Gerçeği ve Aydın İlinde Kurulu JES’lerin Çevresel Etkileri” başlıklı rapor eklerle birlikte 113 sayfadan oluşuyor.
Türkiye’de işletmeye alınmış jeotermal elektrik santrallerinin üçte ikisini; yatırım, ön lisans ve planlama aşamasındaki santrallerin ise dörtte birini sınırları içinde bulunduran Aydın’da yaşanan çevre sorunlarının irdelendiği rapor, Aydınlıların neden yıllardır JES’lere itiraz ettiklerinin de temellerini ortaya koyuyor.
Dünyada ve Türkiye’de JES’ler
TMMOB teknik heyetinin yörede yaptığı incelemeler ve araştırmalar sonucu hazırlanan raporda santrallerin plansızlığı, işletme sorunları, santral atıklarının tasfiyesi ve bunların çevresel etkileri gibi konuların yanı sıra çözüm ve önerilerine de yer veriliyor.
Dünya’da ve Türkiye’de jeotermal kaynaklar ve gelişimleri, jeotermal arama ve işletme süreçlerinin jeolojik açıdan çevreye olumsuz etkileri, JES’lerin su kaynakları ve tarımsal etkileri gibi başlıklara yer verilen raporda, JES’lerle ilgili mevzuattaki eksiklikler ve sorunlar da irdelendi. Ülkemizdeki elektrik üretimi, plansızlık, arz fazlası gibi konuların da ele alındığı raporda elektrik üretiminde son yıllarda JES’lere yönelen ilginin nedenlerine de yer veriliyor.
JES’lerin yer seçimi sorunlu, çevresel etkileri önemsenmiyor
Raporun sonuç ve öneriler bölümü Aydın ve Büyük Menderes Havzasında JES’lerin yol açtığı sorunların, bunların nedenleri ve çözüm önerileri sıralanıyor. Raporun “Sonuç ve Öneriler” bölümünde öne çıkan bazı maddeler şunlar:
- Mevcut jeotermal santrallerin, kuyuların ve iletim hatlarının yer seçimi sorunludur. JES’lerin, arama kuyuları ve nakil hatlarının çoğunluğunun, yasal düzenlemelerle koruma altına alınmış büyük ova koruma alanlarına, koruma alanları dışında ise mutlak tarım arazileri, özel ürün arazileri, dikili tarım arazileri ile sulu tarım arazileri yapılması; yanlış ve hukuka aykırı işlemlerdir. Yasa ile öngörülen mesafe sınırlamalarına uymak bir yana, alandaki zeytin ağaçları sökülerek zeytinlik vasıfları yok edilmeye çalışılmaktadır. Gerek dikili alanların yoğunluğu, gerekse tarımsal bütünlük dolayısıyla; parsel bazında sondaj kuyusu açılması, tarımsal bütünlüğü bozmakta, mutlak korunması gereken verimli tarım araziler tarım dışına çıkarılmaktadır.
- Mevcut jeotermal santral, kuyu ve iletim hatlarının çevresel etkileri önemsenmeden, akışkanlar ve gazlar yeterince ölçülmeden ve denetimlerle yanlışlar önlenmeden doğaya salınmasına yönelik uygulamalar, toprak, su ve bitkisel ürün kirliliği açısından sorunludur.
Uygulanan vahşi deşarj yöntemleri ile jeotermal akışkanların bilimsel gerekliliklere ve ilgili mevzuata aykırı biçimde Büyük Menderes nehrine deşarj edilmesi sonucu zararlı ve yüksek oranda kimyasallarla nehrin kirletilmesi halk sağlığı yanı sıra, başta incir, zeytin, üzüm ve pamuk olmak üzere tarımsal üretimin sağlıklı sürdürülebilirliği açısından çok ciddi tehdit oluşturmaktadır.
Ölçüm ve analiz sonuçları açıklanmıyor
III. JES’lere izin verilmesi aşamasında uygulanan ÇED süreçleri sorunludur. Yargı kararlarında da ortaya konduğu üzere çevresel etkileri olan projelerin bu etkilerinin kümülâtif olarak incelenmesi; çevredeki diğer projelerin etkileri ile birlikte değerlendirme yapılarak yörenin kaldırabileceği etkilerin buna göre belirlenmesi gerekmektedir. Yüzeye çıkan akışkanlar, doğaya bırakılan deşarjlar ve havaya salınan gazlar konusunda mevcut yasalar çerçevesinde gerekli ölçüm, inceleme ve denetimler yeterince yapılmamakta, yapıldığı söylenen ölçüm ve analiz sonuçları ise kamuoyuyla paylaşılmamaktadır. JES firmaları lehine yasaların uygulanmaması anlamına gelen bu tür uygulamalardan vazgeçilmeli, hava, toprak ve su kirliliğinin periyodik ölçümü ve denetim faaliyetleri etkin bir şekilde yapılmalı, gerekirse yerel yönetimlere, bağımsız denetim kuruluşları veya üniversitelere izin verilmeli, kısa aralıklarla sonuçlar kamuoyuna açıklanmalıdır.
Sağlığa etkileri yeterince araştırılmıyor
- Aydın ilinde JES’lerin yaşam alanlarından uzağa kurulması ilkesine uyulmamakta, jeotermal atıkların insan ve canlı sağlığına etkileri önemsememekte ve yeterince araştırılmamaktadır. Jeotermal atıkların insan ve tüm canlıların sağlığına etkileri ivedilikle incelenmeli, son yıllarda arttığı gündeme getirilen kanser vakaları araştırılmalı ve kamuoyu bilgilendirilmelidir. İzinlendirme sürecinde ÇED Raporuna ek olarak mutlaka “Sağlık Etki Değerlendirmesi” raporu da istenmelidir.
İzin, lisans ve yasal mevzuattaki sorunlar
- Jeotermal tesislere arama ve işletme ruhsatı ve lisans verme konusu sorunludur. Jeotermal, plansız kullanıldığında tükenen bir kaynaktır. Sahaların kapasitesini aşan tesis ve kuyu izinleri nedeniyle kullanıma alınan tüm sahalarda rezervuar basınçları düşmekte, suyun soğuması hızlanmakta ve kaynaklar tükenmektedir. Bununla birlikte kapasitesinden fazla çekim yapılması arazide çökmeler yaşanması riskini ortaya çıkarmaktadır. Aynı zamanda jeotermal kaynakların fazlaca kullanıldığı arazilerde yapılan reenjeksiyon sismik aktiviteyi tetiklemekte ve depreme sebep olmaktadır.
VII. Jeotermal kaynakların kullanımına yönelik yasal ve kurumsal mevzuat karışık ve sorunludur. İl Özel İdareleri kapatılan illerimizde jeotermal kaynaklar ve doğal mineralli suların araması, araştırması, geliştirilmesi, izlenmesi ve denetlenmesinin hangi idari birimler tarafından yürütüleceği belirsizliği halen giderilememiştir.
JES’ler sadece Aydın’ın sorunu değil
Jeotermal kaynakların aranması, kullanımı ve işletilmesine ilişkin mevzuattaki yetersizliklerin giderilmesi, mevzuatın bilimsel ve teknik gereklere uygun olarak Dünya ölçeğine çekilmesi; arama ve işletme aşamasındaki mevzuata aykırı uygulamaların denetlenmesi ve engellenmesi ile aykırılıklara devam eden mevcut işletmelerin ruhsatlarının iptal edilmesi, santrallerin çevresel etkilerinin bütüncül biçimde tespit edilerek değerlendirilmesi ve en aza indirilmesi için gerekli işlemlerin yapılması, tüm bu aşamalarda eksik olan kamu denetiminin tam anlamıyla sağlanması gerekir. Bunlar yapılmadan yeni ruhsat sahalarının devreye alınması yaşanan tüm zararlı sonuçların katlanarak artmasına, Aydın ilindeki Dünyaca ünlü incir ve zeytin başta olmak üzere tarımsal faaliyetlerin yok olmasına, Aydın ilinin insan sağlığı açısından yaşanmaz hale gelmesine neden olacaktır. Mevcut JES tesislerinin etkin bir şekilde denetlenmesi, yanlış yerde yanlış projelendirilen ya da yanlış uygulamalarla işletilen JES’lerin faaliyetlerinin durdurulması ve gerekli düzeltme/ düzenlemeleri yapmadan çalışmalarına izin verilmemesi gereklidir Ek olarak, kapasite aşımı nedeniyle Aydın ilinde yeni JES yatırımlarına izin verilmemelidir.
JES sorunu, sadece Aydın ilinin sorunu değildir. Manisa, Denizli, İzmir, Çanakkale, Afyon, Van, Elazığ, Bolu dâhil birçok ilimiz kontrolsüz ve denetimsiz jeotermal enerji yatırımlarının neden olacağı ağır sorunlarla karşı karşıyadır.
TMMOB’un talepleri
- Yasal düzenlemelerde yer alan kamu yararı kavramı öznel ve nitel bir kavram olmaktan çıkarılmalıdır. Kamu yararı kavram ve uygulaması; toplumun ve emekçi halkın yararını gözeten nesnel ve nicel ölçütlere dayandırılmalıdır.
- Acele kamulaştırma denen, sermayenin enerji yatırımları için yurttaşların oturdukları evlerden, topraklarından, çevrelerinden koparılmasına, sürgün edilmesine dayanak olan yasal düzenleme değiştirilmeli, insan haklarına aykırı bu uygulama derhal sona erdirilmelidir.
- Kullanılamayan bir hakkın hak olmadığı gerçeğinden hareketle, toplumsal adalet için, tüm idari ve adli yargı süreçleri, halkın ve demokratik kuruluşların hatalı uygulamalara yasal itiraz hakkını sınırlayan, önleyen, hatalı yoruma açık; “doğrudan zarar görme şartı”, “yüksek dava açma harçları ve çok yüksek bilirkişi ücretleri” gibi tüm engeller kaldırılmalı ve hak aramanın kolay ve uygulanabilir olması sağlanmalıdır.
- Yenilenebilir kaynaklara verilen ancak bugün amaç dışına çıkmış olan ve birçok büyük şirkete kamudan kaynak aktarımına dönüşen yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektriği yüksek fiyatla alım garantisi uygulaması gözden geçirilmeli ve kapsamı küçük ve desteğe gerçekten ihtiyacı olan santrallerle sınırlanmalıdır.
- Doğal çevreyi ve toplumsal yaşamı olumsuz etkilediği saptanan tüm santrallerin (termik, jeotermal, hidrolik, biyokütle vb. kaynaklılar dâhil) faaliyetleri durdurulmalıdır.
- Üretim yöntemi ne denli çevre dostu olursa olsun, elektrik üretme gerekçesi, santral çevresinde yaşayan insanların istekleri dışında yaşamsal haklarının sınırlanmasını, ortadan kaldırılmasını haklı kılamaz. “Çevreci santral yapma” iddiası da, santralların tüm çevresel ve toplumsal etkilerini göz ardı etmenin, verimli tarımsal arazileri sınırsız biçimde işgal etmenin, akarsu yataklarının güzergâhlarını değiştirmenin, doğal yaşam için gerekli olan suyun beton borular içerisine hapsetmenin, çok sayıda ağacı kesmenin, toprağın derinliklerine geri gönderilmesi gereken jeotermal kaynağın yüzeye salmanın gerekçesi olamaz.
- Şu anda çoğunlukla salt yatırımları önceleyen ve sırf usulü yerine getirmiş olmak için baştan savma bir şekilde hazırlanan ve çoğu kez hatalı ve yanlış bilgiler içeren raporlara dayalı Çevresel Etki Değerlendirme sistemi tamamen değiştirilmelidir.
- Ülke doğasının tahrip edilmesine, flora ve fauna kaybına ve yerel halkla yeni bir anlaşmazlık alanının yaratılmasına yol açabilecek bu ve benzeri tüm yanlış uygulamalar sona ermelidir.
- Tüm enerji projelerinde yer seçiminden-projenin fizibilite aşaması, tesis montajı ve işletme ömrü sonuna kadar sürecin tüm aşamalarında, toplum yararı ve çevre, öncelikle göz önüne alınmalı, halkın kabulü, diyalog ve danışma önemsenmeli, verimli tarımsal arazilere enerji tesisi kurulması ve halkın geçim kaynağı olan tarım alanlarına ve ürünlerine zarar verilmesi mutlaka önlenmelidir.
- Atanmış ve seçilmiş yöneticilerin görevi, santral yatırımcısı sermaye gruplarının çıkarlarını kollamak değil, her ne pahasına olursa olsun, o bölgede yaşayan insanların, toplumun, çevrenin, doğanın ve ülkenin çıkarlarını korumak olmalıdır. Yanlış uygulamalardan canı yanan, zarar gören üreticilere ve yaşadıkları bölgede sağlıklı yaşam haklarını savunmak için barışçıl yöntemlerle direnenlere baskı ve şiddet uygulama, üzerlerine kolluk kuvvetleri gönderme derhal durmalı ve onların taleplerine kulak verilmelidir.
Elektrikte üretim ve tüketim gerçekleri
TMMOB’un JES raporunda ülkemizdeki elektrik üretimine yönelik sayısal veriler ve bunlara yönelik değerlendirmelere de yer verildi. 2020 sonu itibarıyla, TEİAŞ verilerine göre ülkemiz kurulu gücü 95.890,6 MW’a ulaşıldığına dikkat çekilen raporda, ülkemizdeki elektrik enerjisi üretim santralı sayısının, 2020 sonu itibarıyla 7.746’sı lisanssız olmak üzere 8.802’ye yükseldiği dile getirildi. 2020 yılı mevcut verileri ışığında Türkiye’nin elektrik enerjisi açısından durumunda değerlendirildiği raporda abartılı talep tahminleri ve plansız bir şekilde yapılan yatırımlar nedeniyle ihtiyacın çok üzerinde kurulu güç ve üretim kapasitesi tesis edildiği belirtiliyor.
Elektrik tüketiminde kayda değer bir artış yok
Türkiye’nin 2018’den bu yana elektrik talebinin kayda değer bir artış göstermemekte ve yıllık elektrik tüketimi 300 GWh civarında gerçekleşmekte olduğunun altının çizildiği raporda, Koronovirüs salgını sonrası gelişen süreçle ilgili şu görüşlere yer veriliyor “Mart ayında başlayıp halen devam eden koronavirüs salgını; tüm yaşamı etkilediği gibi elektrik tüketimini de olumsuz etkilemeye devam etmektedir. Bu durumda 2021’de de, talebin, son üç yılın rakamlarına yakın olacağını ve öngörülen artışların gerçekleşmeyeceğini söyleyebiliriz. Geçen yıl tüketilen elektriğin yüzde 40,5’i yenilenebilir kaynaklardan, yüzde 59,5’i ise fosil kaynaklardan üretildi. Elektrik talebinin yüzde 43’ü ithal yüzde 57’si yerli kaynaklardan karşılandı.
Kurulu güç en fazla tüketimden yüzde 92 daha fazla!
Elektrik talebinde kayda değer bir artış olmamasına rağmen, 2020 Aralık sonu kurulu gücün geçen seneye göre %5 artarak 95.890,6 MW’a yükseldiğine vurgu yapılan raporda, TEİAŞ’ın puant yani en fazla talep olan gündeki ihtiyacın karşılığı gücü 49.852 MW olarak açıkladığı ifade edildi. Raporda bu duruma dair şu değerlendirmelere yer verildi; “Kurulu gücün puant güçten makul miktarda fazla olması normaldir, ancak yüzde 92,4 oranında fazla oluşu, arz kapasitesinin fazlalığının altını çizmektedir. Cumhurbaşkanlığı 2019 Programı, bugünkü kurulu güce yakın bir güçle 467 TWh elektrik üretilebilir diyor. Yani bu yıl tüketilen 304,6 GWh elektriğin yüzde 53 daha fazlasını üretme kapasitesi var. Buna rağmen, halen 23.000 MW’dan fazla kurulu güçte santral yatırımı sürmektedir.”
JES’lere yoğun ilginin nedenleri
Rapor JES’lere yönelik son yıllarda artan yoğun ilginin on yıl süreyle yüksek alım fiyatları ile alım garantileri uygulaması olduğunun altının çizildiği raporda; “Jeotermal santral yatırımcıların kuvvetle destekledikleri YEKDEM uygulaması sayesinde, JES’lerin kurulu güç ve üretimlerindeki çok yüksek artışlar oldu. Halen yaklaşık 150 MW gücünde santral inşa halinde olup, yaklaşık 360 MW için ön lisans alınmıştır.”