Bursa’da Evrensel ile görüşen tekstil işçisi bir kadın giderlerini ne kadar kıssa da asgari ücretle geçinmenin mümkün olmadığını anlattı
“Artık kısabilecek hiçbir şey kalmadı!” Asgari ücretle ailesini geçindirmeye çalışan tekstil işçisi böyle isyan ediyor. Her gün gelen zamlar, işyerinde artan baskı… Un alıp ekmeği kendisi yapsa bile yetmiyor. Hiç destek olunmadan yapılan “Şükredin” nasihatlarına ise öfkeli: “Nereye kadar şükredip sabredeceğiz, artık sabrımız kalmadı.”
Bursa’nın Teleferik Mahallesi’ndeyiz. Tekstil işçisi bir kadının evine konuk oluyoruz. Asgari ücret alıyor. 3 kişilik ailenin tek gelir kaynağı bu. Konu hemen ekonomiden açılıyor. Pazardan yeni geldiğini söyleyen kadın işçi, sebze ve meyve fiyatlarını sayıyor: Biber 8 lira, domates 6 lira… Market market gezip ürün araştırması yapıyormuş. Nerede ne ucuzsa onu almaya çalıştığını anlatan işçi, “Ama buna rağmen elimdeki para eriyip gidiyor. Bir balık alsak tanesi 30 lira 3 kişiyiz 90 lira ediyor, yarın ne yiyeceğiz peki?” Bu nedenle pandemi döneminde yapılan “Sağlıklı beslenin” uyarılarının onun hayatında hiç karşılığı yok. Ekmeği daha ucuz olsun diye un alıp kendi yapıyor, ama yine yetmiyor.
Temel ihtiyaçlar bile lüks oldu
Çare, daha fazla kısmak. “Gözlüğüm değişecek değiştirmeye gidemiyorum” diyen kadın işçi, artık kısabilecek hiçbir şeyinin kalmadığını söylüyor. Fabrikasında en güzel kumaşların, ipeklerin arasında çalışıp ürettiği ürünleri alamadığını anlatan işçi, “En kaliteli kumaşları üretip pazardan en ucuz en kalitesiz kıyafetler alıyorum” diyor. Temel ihtiyaçların dahi karşılanmasının lüks haline geldiğini anlatan işçi, “Mümin şükreder, sabreder” telkinlerine de öfkeli: “Nereye kadar şükredip sabredeceğiz, artık sabrımız kalmadı.”
Ek iş zorunluluk oldu
Ek iş yapmanın zorunluluk haline geldiğini dile getiren işçi, geçinemediği için çevresindeki birçok kadının hafta sonları temizliğe gittiğini anlatıyor. Fabrikada çalışmayıp merdiven silmeye giden bir arkadaşının kendisinden daha fazla kazandığı zamanlar olduğunu söyleyen işçi, şöyle devam ediyor: “Bizlere de fabrikada işten çıkaramadıkları için fazladan iş veriyorlar. İşimiz olmamasına rağmen fabrikanın 4-5 kat merdivenini siliyoruz, sırf patronun ayakları ipliklere takılmasın diye…”
Pandemi sürecinde işyerinde baskıların arttığını, çalışma koşullarının daha da kötüleştiğini dile getiriyor: “İşten çıkarmalar yasak gerekçesiyle çalıştığımız bölümde 2 kişiyi fazla görüyor, ekstra iş yükü bindiriyor. Mobbinglere dayanamayıp işten çıkanlar var.”
Fazla mesai vergiye gidiyor
Vergi adaletsizliğine de tepkili kadın işçi. Asgari ücretin brüt halinden kesintilerle birlikte elinde kalanın 2 bin 324 olduğunu ve bu para yetmediği için fazla mesaiye kalmak zorunda kaldığını söylüyor. Fazla mesaiden 150 lira alması gerekirken, kasım ayında vergi diliminin yükselmesi nedeniyle eline 30-40 lira geçtiğini ifade eden işçi, “Her şey yasak, soyulmak serbest” diye tepki gösteriyor. “Biz işçiler sabahın köründe işe gidiyoruz en erken işe giden bizleriz en geç dönen bizleriz. En çok sömürülen bizleriz ve en az ücreti alan yine bizleriz. Paraların üstüne para katmak için işçiyi nereden sömürürsem kârdır diye düşünüyorlar” diyen işçi, hükümetin de patronları koruduğunu anlatıyor.
Savaş daha kötü koşullar demek
Hükümetin savaş politikalarını da konuşuyoruz kadın işçiyle. Savaşa ayrılan bütçenin yarısını bile işçi ve emekçilere ayırmadığını dile getirerek, “Savaşa ayırdıkları parayı eğitime, sağlığa ayırabilirler ama çıkarları neyse ona ayırıyorlar” diyor. İşçi, ülkeyi savaşa sürükleyen politikaların işçiler için daha da kötü ekonomik koşullar anlamına geldiğini söylüyor.
“Artık kısabilecek hiçbir şey kalmadı!” Asgari ücretle ailesini geçindirmeye çalışan tekstil işçisi böyle isyan ediyor. Her gün gelen zamlar, işyerinde artan baskı… Un alıp ekmeği kendisi yapsa bile yetmiyor. Hiç destek olunmadan yapılan “Şükredin” nasihatlarına ise öfkeli: “Nereye kadar şükredip sabredeceğiz, artık sabrımız kalmadı.”
Bursa’nın Teleferik Mahallesi’ndeyiz. Tekstil işçisi bir kadının evine konuk oluyoruz. Asgari ücret alıyor. 3 kişilik ailenin tek gelir kaynağı bu. Konu hemen ekonomiden açılıyor. Pazardan yeni geldiğini söyleyen kadın işçi, sebze ve meyve fiyatlarını sayıyor: Biber 8 lira, domates 6 lira… Market market gezip ürün araştırması yapıyormuş. Nerede ne ucuzsa onu almaya çalıştığını anlatan işçi, “Ama buna rağmen elimdeki para eriyip gidiyor. Bir balık alsak tanesi 30 lira 3 kişiyiz 90 lira ediyor, yarın ne yiyeceğiz peki?” Bu nedenle pandemi döneminde yapılan “Sağlıklı beslenin” uyarılarının onun hayatında hiç karşılığı yok. Ekmeği daha ucuz olsun diye un alıp kendi yapıyor, ama yine yetmiyor.
Temel ihtiyaçlar bile lüks oldu
Çare, daha fazla kısmak. “Gözlüğüm değişecek değiştirmeye gidemiyorum” diyen kadın işçi, artık kısabilecek hiçbir şeyinin kalmadığını söylüyor. Fabrikasında en güzel kumaşların, ipeklerin arasında çalışıp ürettiği ürünleri alamadığını anlatan işçi, “En kaliteli kumaşları üretip pazardan en ucuz en kalitesiz kıyafetler alıyorum” diyor. Temel ihtiyaçların dahi karşılanmasının lüks haline geldiğini anlatan işçi, “Mümin şükreder, sabreder” telkinlerine de öfkeli: “Nereye kadar şükredip sabredeceğiz, artık sabrımız kalmadı.”
Ek iş zorunluluk oldu
Ek iş yapmanın zorunluluk haline geldiğini dile getiren işçi, geçinemediği için çevresindeki birçok kadının hafta sonları temizliğe gittiğini anlatıyor. Fabrikada çalışmayıp merdiven silmeye giden bir arkadaşının kendisinden daha fazla kazandığı zamanlar olduğunu söyleyen işçi, şöyle devam ediyor: “Bizlere de fabrikada işten çıkaramadıkları için fazladan iş veriyorlar. İşimiz olmamasına rağmen fabrikanın 4-5 kat merdivenini siliyoruz, sırf patronun ayakları ipliklere takılmasın diye…”
Pandemi sürecinde işyerinde baskıların arttığını, çalışma koşullarının daha da kötüleştiğini dile getiriyor: “İşten çıkarmalar yasak gerekçesiyle çalıştığımız bölümde 2 kişiyi fazla görüyor, ekstra iş yükü bindiriyor. Mobbinglere dayanamayıp işten çıkanlar var.”
Fazla mesai vergiye gidiyor
Vergi adaletsizliğine de tepkili kadın işçi. Asgari ücretin brüt halinden kesintilerle birlikte elinde kalanın 2 bin 324 olduğunu ve bu para yetmediği için fazla mesaiye kalmak zorunda kaldığını söylüyor. Fazla mesaiden 150 lira alması gerekirken, kasım ayında vergi diliminin yükselmesi nedeniyle eline 30-40 lira geçtiğini ifade eden işçi, “Her şey yasak, soyulmak serbest” diye tepki gösteriyor. “Biz işçiler sabahın köründe işe gidiyoruz en erken işe giden bizleriz en geç dönen bizleriz. En çok sömürülen bizleriz ve en az ücreti alan yine bizleriz. Paraların üstüne para katmak için işçiyi nereden sömürürsem kârdır diye düşünüyorlar” diyen işçi, hükümetin de patronları koruduğunu anlatıyor.
Savaş daha kötü koşullar demek
Hükümetin savaş politikalarını da konuşuyoruz kadın işçiyle. Savaşa ayrılan bütçenin yarısını bile işçi ve emekçilere ayırmadığını dile getirerek, “Savaşa ayırdıkları parayı eğitime, sağlığa ayırabilirler ama çıkarları neyse ona ayırıyorlar” diyor. İşçi, ülkeyi savaşa sürükleyen politikaların işçiler için daha da kötü ekonomik koşullar anlamına geldiğini söylüyor.