AKP milletvekillerine sık sık ‘tek adama göre değil vicdanınıza göre davranın’ çağrısı yapan CHP’li vekillerin de parti yönetimine biat etmeme seçeneği var.
İki görüntü…
Sayısız beyaz kasklı adam, seri halde hınçla inip kalkan coplar, köşeye sıkıştırılıp şiddetle ezilmeye çalışılan insanlar, acılı çığlıklar ve yine de yükselen direniş sloganları…
Biri Diyarbakır Belediyesi Hizmet Binası önü, diğeri İstanbul Çağlayan Adliyesi’nin önü.
Her iki noktada da çembere alınarak öldüresiye dövülenler; milletvekilleri, avukatlar, gazeteciler ve kayyım uygulamasını protesto etmek üzere destek verenler.
Bu görüntülerin sahnelenebildiği ülkede hâlâ “kayyım” konusunu “yetki, yargı kararı, hukuk, demokrasi standardı” gibi kavramlara atıf yaparak kınamaya, bu kavramlarla tartışmaya, “abesle iştigal” kadar cuk oturan başka söz olamaz.
Rejim epeydir meşruiyet arayışında değil dolayısıyla hukuka, yargı kararına falan ihtiyaç duymuyor.
Seçim sonrası yayılan kaynağı belirsiz “barış iklimi” senaryosunda umut bulanların rejimin niteliğini kabullenmekte zorlandıklarını düşünüyorum.
Çoktan rafa kaldırılmış kavramları kullanmak, varmış gibi davranmak yanılsamaya, amaç bu olmasa da algı çarpıtmaya yaramaktan başka işlev görmüyor. Rejimin gerçek niteliğini perdelemeye de…
“Beyaz bereliler ittifakı”nın sürdürdüğü ve sonuna kadar deneyeceği açık olan politika, polis devletinin gerektirdikleri olacak belli ki. “Beyaz bere ittifakı” ülkeyi, Edirne’den Van’a ateşe atacak bir şuursuzluk dönemi yaşıyor.
Bu ittifak zaman zaman bozulmuş, zaman zaman çatışmış olsa da Suriye’de, Doğu Akdeniz’de ve ülke içindeki sıkışmışlıkları, ABD ile Rusya arasındaki denge siyasetinin çökmesi gibi nedenlerle kendi bekaları için başvuracakları başka yol kalmadığını, seçimler öncesi de seçimler sırasında da göstermişlerdi zaten.
Niye HDP’den başladıklarını tekrarlamaya lüzum yok sanırım. Ama nedenler arasındaki özellikle biri bence hepsinden önemli, çünkü doğrudan ülkenin bekasını ilgilendiriyor.
HDP’ye yalnız Kürtler değil Türk demokratlar, solcular, sosyalistler de oy veriyor. Oy vermeyen seçmenlerin önemli bir kısmı da faşist blokun geriletilmesine verdiği katkı nedeniyle sempati duyuyor. İstanbul seçimlerinde, CHP, SP, İYİP gibi HDP’ye uzak kesimlerle sahada oluşan dayanışma, zorba bir rejim için tabii ki büyük tehlike.
Yalnız HDP değil HDP’ye destek veren tüm kesimler, Doğu’dan Batı’ya demokrasi yanlıların tümü hedefte.
HDP, yıllar sonra 2015’de ilk kez AKP’yi tek başına iktidar olmaktan düşürdüğü gibi yerel seçimlerde de büyük şehirleri kaybetmesine neden olduğu için uzun zamandır menzilde.
AKP’nin belediyelerini CHP’ye kazandırdığı için, diktatörlüğün önüne set çekerek demokrasiye katkı verdiği için HDP ‘dayak yiyor’.
CHP İstanbul Milletvekili Avukat Turan Aydoğan Artı TV’deki Odak programında HDP’nin Batı’daki tutumunun hesabını sorduklarını söyledi. Aydoğan’ın “Bu yolu birlikte yürüyeceğiz, kimsenin kuşkusu olmasın. Önümüzdeki günlerde göreceksiniz” demesinden bir gün sonra ise Genel Başkanı “Bu tür olaylar yaşanınca sokağa çıkmak, protesto etmek gibi durumları doğru bulmuyoruz. Biz milletin ferasetine güveniyoruz” açıklaması yaptı.
Adalet Yürüyüşü’nü niye yaptınız o zaman, diye sormazlar mı?
Tank Palet Fabrikası’nın ASFAT’a devrini, yüzlerce vatandaşa öncülük ederek Sakarya’da protesto ederken, Demokrasi Meydanı’nda oturma eylemi yaparken “milletin ferasetine” niye güvenmiyorlar acaba?
Kemal Kılıçdaroğlu’nun “milletin” en azından bir bölümünün “ferasetinden” bu kadar emin olmasına söylenecek çok söz var ama “Milletin iradesi yok sayılabiliyor ülkede. Artık demokrasinin son kırıntıları da ortadan kalktı” demesine rağmen, seçim yapılacağından, yapılsa da şimdiki seçim sistemini bile arar hale gelmeyeceğimizden emin olmasına ne desem ayıp kaçacak.
Kayyım politikası, seçimlerde ittifak yapan demokrasi güçleri ve Millet İttifakı bileşenleri için son test gibi görünüyor. Tabii CHP, İYİP ve SP’ye güvence verilmemişse, onlar da rejimin güvencelerine güvenmişlerse o başka.
İktidar, CHP’nin pasifizminden emin olduğu için, moral üstünlüğünü yitirdiği, siyaseten yenilmiş olduğu koşulları bile lehine çevirmeye çalışıyor.
İktidar ortağı FETÖ’yle yaşadığı çatışma sonrası, düşmek üzere olduğu en sarsıntılı anda Yenikapı’da AKP’ye destek veren CHP, şimdi benzer koşullarda bir kez daha “erken seçim istemiyoruz” diyerek, “sokağa çıkmayı, protesto etmeyi doğru bulmadığını” söyleyerek AKP-MHP iktidarının elini rahatlatıyor.
Çok sayıda milletvekilinin, gençlik örgütlerinin ve tabanının tepkisine rağmen ucube bir sistemin devamlılığını “devlet” adına önceleyen CHP yönetimi için söylenecek pek fazla söz yok.
Ama gidişattan rahatsız olduğu bilinen CHP milletvekillerine, tarihi bir sorumluluk ile karşı karşıya oldukları hatırlatılabilir. Bu hatırlatma HDP için, HDP’ye oy veren kitle için değil sadece. Millet İttifakı’na destek verenler, bu rejime karşı oy kullandı ve o oyların sorumluluğunu sadece genel başkanlar değil milletvekilleri de taşıyor.
AKP milletvekillerine sık sık “tek adama göre değil vicdanınıza göre davranın” çağrısı yapan CHP’li vekillerin de rejime cesaret veren, demokrasinin askıya alınmasında rol üstlenen parti yönetimine biat etmeme seçeneği var.
“Tank Palet İçin Uyanık Kal”an eylemci CHP milletvekilleri Engin Özkoç, Engin Altay, Onursal Adıgüzel, Orhan Sarıbal, Veli Ağbaba, Seyit Torun, Fethi Açıkel, Tuncay Özkan, Mehmet Ali Çelebi, Mahmut Tanal, Nurhayat Altaca, Tahsin Tarhan, Kani Beko, Ali Mahir Başarır, Sibel Özdemir; aynı eylemi Diyarbakır’da –hadi uzağa gitmeyin- Ankara’ya, “Adalet Yürüyüşü”nün başladığı Güven Park’a taşıyarak “Demokrasi için de uyanık kal”abilirler değil mi?
Ne de olsa Saray’ı protesto eden sade vatandaşlar, barolar, Yargıtay hakimlerinden fazla risk almış olmazlar.