İzmir Basmane’de ikamet eden Suriyeli mülteciler, bir taraftan nefret söylemleriyle hedef alınırken, diğer taraftan DAİŞ, El Nusra ve Hizbullah gibi grupların varlığından tedirgin olduklarını belirterek, Suriye’den savaş ve zulümden kaçtıklarını ancak Türkiye’de başka bir zulmün içine düştüklerini söyledi.
Her gün bir saldırı ile karşı karşıya kalan Suriyeli mülteciler, Türkiye’de bir yılını geride bırakan Olağanüstü Hal (OHAL) süreciyle beraber yükselen nefret söyleminin de hedefinde. Saldırıların yaşandığı kentlerden biri olan İzmir’de resmi verilere göre, 80 bin civarında Suriyeli mülteci yaşıyor. Ancak Şubat ayında yayınlanan mülteci haritasında İzmir, 100 bin ile 500 bin aralığında mültecinin yaşadığı kentler arasında gösterildi. Yoğunlukta Torbalı, Bergama, Konak, Çeşme ve Foça ilçelerinde yaşayan mülteciler, birçok kentte olduğu gibi ucuz iş gücü olarak görülerek, ya barakalarda yada yıkıma yüz tutmuş tek gözlü evlerde yaşam mücadelesi veriyor.
Suriyelilere dönük saldırgan tutumlar hükümetin mülteci politikasından bağımsız ele alınmazken, medyada kullanılan dil ise saldırıları adeta tetikliyor. Ancak ülkedeki mültecilerin tek kaygısı bu saldırılar olmazken, yaşadıkları bölgelerde faaliyet yürüten DAİŞ ve El Nusra sempatizanlarının varlığından da oldukça tedirgin.
‘TEDİRGİN OLMAMAK ELDE Mİ?’
Yaklaşık 15 bin mülteciyi barındıran tarihi Basmane semtinin her sokağında mültecilere rastlamamak mümkün değil. Suriye’deki iç savaşla birlikte Halep’ten Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan 4 çocuk babası Fadil L., elindeki yabancı tanıtım kartını 3 yılda zor bela alabildiğini belirtti. Hedef olmaktan korkana Fadil L., her yerde olduğu gibi Türkiye’de de kötü niyetlilerin olduğunu söyledi. Fadil L., televizyonlardan yaşanan saldırıları izlediklerini ve sıranın kendilerine gelmesinden kaygı duyduğunu ifade etti.
Basmane’de rahat olduklarını ancak ne zaman ne olacağını bilemeden yaşadıklarını belirten Fadil L., tedirginliğini şu sözlerle dile getiriyor: “Bir tarafımızda DAİŞ’liler var duyuyoruz. Bir tarafta El Kaideciler, diğer tarafta Hizbullah ve rejimi savunanlar. Bunların arasında tedirgin olmamak elde mi? E bir de saldırılar var tabi ki. Bu kartı 3 yılda zor almışım (Yabancı tanıtım kartı). Çocuklarımı hastaneye götürmek için bile bu lazım. Nasıl konuşayım? Biliyoruz istemiyorlar. Ama biz de istediğimiz için burada değiliz. Bizi anlamalarını istiyoruz sadece.”
‘TÜRKİYE’DE BAŞKA BİR ZULMÜN İÇİNE DÜŞTÜK’
Karşılaştığımız bir diğer mülteci ise 2 çocuk babası şeker, tansiyon ve iki ayrı fıtık hastalığı bulunan Abdurahman M.. 5 yıldır yaşadığı Türkiye’de en tedirgin olduğu dönemi yaşadığını belirten Abdurahman M., Kurban Bayramı’nda Suriye’ye dönmenin hesabını yaptığını söyledi. Abdurahman M., saldırıların nasıl ve neden yaşandığının farkında olduğunu ancak ellerinden bir şey gelmediğini aktardı. Suriye’den savaş ve zulümden kaçtıklarını ancak Türkiye’de başka bir zulmün içine düştüklerini vurgulayan Abdurahman M., Türkiye’de yaşanan her şeyin sorumlusu olarak Suriyeli mültecilerin görüldüğünü, bu nedenle de saldırıların hedefi olmalarının kaçınılmaz olduğunu dile getirdi.
‘MÜLTECİLERİN HER HAREKETİ İZLENİYOR’
Basmane’de bulunan Afrikalılar Kültür Dayanışma ve Yardımlaşma (Afro-Türk) Derneği, bölgede en fazla çalışma yürüten derneklerden. Derneğin Yönetim Kurulu Üyesi Yalçın Yanık, nefret söyleminin körüklendiğini belirterek, söylemlerin ve olguların toplumda bir nefret birikimine sebep olduğunu söyledi. Suriyelilerin suç işleme oranlarının düşük olduğunu ve her toplumda benzer durumların yaşandığını kaydeden Yanık, medyanın diline dikkat çekti. Medyanın Suriyelilerin her hareketini izlediğini ve basit bir olayı tüm Suriyelilere mal ettiğini ifade eden Yanık, nefreti körükleyen değil dayanışmayı büyüten bir dile ihtiyaç olduğunu dile getirdi. Eğitimin önemine dikkat çeken Yanık, toplumda öncelikli olarak mültecilere eşit yurttaş temelinde yaklaşılması duygusunun gelişmesi gerektiğini aktardı.
Dihaber