AKP-MHP’nin ‘dezenformasyonla mücadele’ iddiasıyla Meclis’e gönderdiği kanun teklifinin olası etkilerine ilişkin tartışmalar sürüyor.
Diken’in sorularını yanıtlayan Türkiye Gazeteciler Sendikası avukatı Ülkü Şahin, düzenlemenin kabul edilmesi halinde internet sitelerinin ana sayfalarının tekzip metinleriyle kaplanacağına dikkat çekti. Şahin, düzenlemenin başta gazeteciler olmak üzere tüm halkın cezai tehdit altında bırakılmasına yol açacağına vurgu yaptı.
İki partinin kanun teklifiyle ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak’ suç kapsamına girecek, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilebilecek. Sosyal medya platformlarının Türkiye temsilcilerinin, Türkiye vatandaşı olmasına ek olarak ülkede ikamet etmesi şartı getirilecek.
Milli İstihbarat Teşkilatı’nın ‘görev ve faaliyetleriyle ilgili evrak veya bilgiyi’ ele geçirdiği noktasında şüphe barındıran yayınların, internet ortamında yapılması halinde içeriğin çıkarılmasına veya erişimin engellenmesine karar verilebilecek. Gereğinin yerine getirilmemesi halinde reklam kesme ve para cezaları uygulanabilecek.
Haber siteleri de “Basın Kanunu” kapsamına alınacak ve ‘süreli yayın’ kategorisinde kabul edilecek. Haber sitelerinde çalışan gazeteciler, Basın İş Kanunu kapsamında sigortalanacak. Buralarda yayımlanan içerikler, gerektiğinde talep eden savcılara teslim edilmek üzere doğruluğu ve bütünlüğü sağlanmış şekilde iki yıl süreyle muhafaza edilecek. İnternet medyasında çalışanlar basın kartı alabilecek, siteler gazetelerin tabi olduğu yasalara tabi olacak.
Kanun teklifini değerlendiren TGS avukatı Ülkü Şahin, düzenleme ile sansür ve otosansürün genişleyeceğini söyledi. Hedefin ‘istibdat rejimi’ olduğunu söyleyen Şahin’in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
Teklif genel itibariyle internet medyasının Basın Kanuna tabi olması, künye bilgisi yayınlama zorunluluğu getirilmesi, basılı eserlerde olduğu gibi dava açma süresi getirilmesi, internet medyasında çalışan gazetecilerin basın kartı hakkı ve Basın İş Kanunu’na tabi olduğunun netleştirilmesi bakımından düzenlemeler içeriyor. Bu düzenlemeler yıllardır basın meslek örgütleri tarafından dile getirilen konular esasında. Ancak teklifte görece olumlu bu düzenlemelere karşılık ciddi sorunlar yaratmaya müsait maddeler var. Örneğin internet haber sitelerinde tekzip metinlerinin erişim engelleme kararı verilse, site kendisi haberi yayından kaldırsa dahi bir hafta süreyle ana sayfadan yayınlama zorunluluğu getiriliyor. Jet hızıyla erişim engelleme kararlarının verilebildiği bir sistemde bir noktadan sonra sitenin ana sayfasında tekzip metinlerinden habere yer kalmayacağı bir tabloyu öngörüyorum.
Tek bir merkezden denetim sağlanacak gibi görünüyor. Bunun ne gibi etkileri olacak?
Teklif ile internet medyasına her bir içeriğini iki yıl süreyle muhafaza etme yükümlülüğü getiriliyor. Yine teklifte internet haber sitelerine tıpkı gazete ve dergilerde olduğu gibi bir beyanname verme zorunluluğu getirilmiş. Ancak bu beyanname halihazırda yayın merkezinin bağlı olduğu Cumhuriyet Başsavcılığına veriliyorken tek bir merkeze Basın İlan Kurumuna verilmesi teklif ediliyor. Beyannameye dair yetkinin devri, beraberinde yayın durdurma ve internet haber sitesi vasfının olmadığının tespiti talebiyle mahkemeye başvurma, internet haber sitesinin resmi ilanının kesilmesi ve çalışanların basın kartının iptaline kadar giden bir sürecin başlatılmasını da olanak tanıyor. Basın İlan Kurumu, resmi ilanların adil dağıtımıyla görevli kurum olduğu halde yetkilerini tarafgir şekilde kullandığına dair ciddi eleştiriler alıyorken bu düzenlemenin yasalaşması halinde tüm Türkiye’deki yerel, ulusal fark etmeksizin tüm süreli yayınların ve internet haber sitelerinin tek bir merkez üzerinden denetimini sağlayan ciddi bir yaptırım gücüne daha kavuşmuş olacak.
Türk Ceza Kanunu’na dezenformasyonun suç olarak tarif edilmesinin ne gibi sonuçları olacak?
Dezenformasyon ciddi bir sorun olmakla beraber hayatımıza yeni girmiş değil. Medyada, sokakta yıllardır hatta yüzyıllardır dezenformasyon var. Teklifin kendine meşruiyet yaratma gayretin olduğu zemin de bu düzenleme. Fakat TCK’ya eklenmesi düşünülen 217/A maddesiyle ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma’ suçu son derece muğlak, nereye çekseniz oraya gidebilecek bir düzenleme. Bu düzenleme ile sanki yalan haber yasaklanıyor gibi görünse de yalanın ve gerçeğin ne olduğunun iktidar ve yargısı tarafından belirlendiği bir düzende bu düzenleme asla masum görülemez.
‘Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saiki’ gibi kişiden kişiye, dönemden döneme değişmesi mümkün olan bu duygu durumlarının yine içeriği belirsiz olan ‘kamu barışının bozulmasına elverişlilik’ ölçütü ile cezai müeyyideye bağlanması başta gazeteciler olmak üzere tüm halkın cezai tehdit altında bırakılmasına yol açmaktadır.
Bugünkü şartlarda yalan haber için zaten yaptırım yok mu?
Haberin yalan ya da yanlış olması halinde hukukumuzun eli kolu bağlı değil. Teklif sahiplerince de gerek şikâyet gerekse tazminat, tekzip gibi yollar oldukça aktif kullanılıyor. Ancak seçim sathına girdiğimiz günlerde anlaşılan bunlar yeterli gelmiyor. Suç düzenlemesinin toplum nezdinde yarattığı kaygı öyle bir etki yaratacak ki doğru bilginin de yayılmasını engelleyecek, daha haber, bilgi yayınlanmadan kaynağında oto sansüre uğrayacak
Hedef size göre nedir?
Öte yandan bu yeni düzenlemeye çeşitli sonuçlar da bağlanmış. Örneğin ‘halkı yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma’ suçundan mahkûm edilmiş bir gazetecinin basın kartı alması mümkün değil. Yine ilgili suç, geçtiğimiz yıl 5651 sayılı Kanuna eklenen EK Madde 4 ile sosyal ağ sağlayıcıyla ilgili düzenlemede de karşımıza çıkıyor. Eğer ki yargı makamlarınca bu suçun failinin tespiti amacıyla temsilciden bilgi istendiğinde, temsilci gerekli bilgileri vermezse bant genişliğinin yüzde 90 oranında daraltılmasına giden yaptırım süreci başlayabiliyor. Görüldüğü üzere TCK 217/A ile kurulmak istenen tam bir istibdat rejimi. Bu düzenlemenin tekliften çıkarılması hayati önem taşıyor.