Türkiye’deki iş cinayeti davalarının seyrine bakıldığında çok sayıda cezasızlık örneği var. Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin Soma kararı iş cinayeti davalarında cezasızlığın daha da yaygınlaşabileceği endişesi yaratıyor
Türkiye’deki tüm iş cinayetleriyle ilgili davaların gittiği Yargıtay 12’inci Ceza Dairesi heyetinin üç üyesinin değişmesi, 301 maden işçisinin yaşamını yitirdiği Soma katliamı davasının seyrini değiştirdi. Ancak bu etkinin Soma’yla sınırlı kalmayacağı öngörülüyor. DW Türkçe’ye konuşan ve uzun yıllardır iş cinayetleri davalarına bakan avukat Berrin Demir’e göre zaten cezasızlık örneklerinin çok sık görüldüğü iş cinayetlerine ilişkin dava dosyalarında hükmün açıklanmasının geri bırakılması ya da para cezası gibi kararlar yaygınlaşacak.
Üç üye değişti, tahliye geldi
Yargıtay 12’inci Ceza Dairesi, 30 Eylül 2020’de aldığı, Soma Kömür İşletmeleri A.Ş’nin Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan, Genel Müdür Ramazan Doğru, İşletme Müdürü Akın Çelik ve yardımcısı İsmail Adalı’ya 301 kez olası kastla öldürme ve 162 kez olası kastla yaralama suçlarından ceza verilmesi yönündeki kararını ikiye karşı üç oyla bozdu. Bu süreçte 12’inci Ceza Dairesi heyetindeki üç üye değişmişti. Kararın ardından tutuklu bulunan dört sanık tahliye edildi.
Mağdur işçi aileleri karara tepkili. DW Türkçe’ye konuşan Soma katliamında yaşamını yitiren işçilerden Erdoğan Köse’nin oğlu Berkan Köse, kararın ardından hiçbir sorumlunun cezaevinde kalmadığını belirterek “Biz adalet duygusunu arıyoruz, hukuku arıyoruz. Biz burada gerçeği ve doğruyu arıyoruz. Bu gerçeği, bu doğruyu, bu adaleti onlarla tek tek yüzleştireceğiz. Hukuk mücadelemiz devam edecek” diyor.
“Tarihte bir ilk”
Soma davası avukatlarından da biri olan Berrin Demir, Yargıtay’ın kendi kararını bozmasının Türk yargı tarihinde bir ilk olduğuna dikkat çekiyor. Demir, “Yargıtay’ın görüş ya da karar değiştirmesi çok zordur. Bu olayda üç buçuk ay gibi kısa bir sürede kendisi ile taban tabana zıt, üç buçuk ay önce verdiği kararı reddedip başka bir karar verdi. Bunun da nedeni bu aradaki sürede Yargıtay çoğunluğunun yeni atanan bürokrat yargıçlar eliyle değiştirilmiş olması” diye konuşuyor.
Bu şartlarda Can Gürkan’ın alabileceği cezanın en fazla 22 yıl olacağını belirten avukat Demir, Gürkan’ın içeride yattığı süreç de hesaba katıldığında, nihai indirimlerden sonra yeni infaz yasası ve Covid uygulamaları da yapılırsa ceza yatarının çıkmayacağı görüşünde. Demir, Soma davasının böylece Anayasa Mahkemesi hariç ulusal yargıda tamamen kapatılacağına vurgu yapıyor.
“Artık cezaevinde yatmayacaklar”
Demir’e göre, Soma ile ilgili alınan Yargıtay kararı diğer iş cinayeti davalarına da olumsuz yansıyacak ve kararla birlikte cezasızlık anlamında daha zor bir sürece girilecek.
Avukat Demir, “12’inci Ceza Dairesi’nin bu kararının artık iş cinayetlerinde insanların cezaevinde yatmayacaklarını ortaya çıkardığını belirtiyor. “Yeni infazla birleştirip, taksirle ceza alıp, o da paraya çevrilip 24 ay takside bağlanıp para cezasıyla çıkacaklar gibi görünüyor” değerlendirmesini yapıyor.
“Yargıtay artık yolunu açmış oldu bunun. Diyor ki yani sen işçiyi öldürebilirsin ondan sonra bu nedenle hapis cezası istemez, hürriyetin bağlanmaz. Ve diğer iş cinayetleri davaları açısından da tabi aynı şekilde işleyecektir” diyen Demir, bunun iş cinayetlerini takip eden aileler açısından büyük bir yıkım olduğunu dile getiriyor.
Demir, tek işçinin öldüğü davalarda ya da Güllük’de 7 işçinin öldüğü, Ostim Patlaması’nda 20 işçinin öldüğü dosyalarda bile bir gün bile cezaevinde yatan işveren ya da sorumlu olmadığını vurguluyor.
“Kamu görevlilerine koruma var”
Türkiye’de uzun yıllar süren iş cinayeti davalarında etkin bir yargılama yapılmıyor. Üst düzey yetkililer ve dolayısıyla gerçek sorumlular cezalandırılmazken, alt düzey yetkililere verilen cezalar da alt sınırdan veriliyor. Aileler ise bir üst mahkemeye başvurarak adalet arayışını sürdürüyor.
Berrin Demir, ağır ceza mahkemesi kararlarının defalarca Yargıtay’a gidip geldiğini, iş cinayetinin meydana gelmesinde sorumluluğu olan kamu görevlilerinin yargılanması için izin mekanizmasının çok zor işlediğini, kamu görevlisi bir sanığın mahkeme önüne getirilmesinin bazen üç dört yılı bulduğunu anlatıyor.
Demir, “Soma Katliamı’ndan sonra da o günün çalışma bakanı Faruk Çelik çalışma bakanlığı personeli için aynı şeyi söylemişti. ‘Ben yargılatmam’ demişti. Evet önce bir memurumu yargılatmam, memurun yargılandıktan, ceza aldıktan sonra memuruma ceza aldırtmam refleksi var” diyor.
Türkiye’deki iş cinayeti davalarının seyrine bakıldığında çok sayıda cezasızlık örneği var. Aileler ve avukatlar ise bu cezasızlığa karşın yılmadan mücadelesini sürdürüyor.
Eren Eroğlu dosyası Yargıtay’da
17 yaşında iş cinayetinde yaşamını yitiren işçi Eren Eroğlu’nun ailesi de yedi yılı aşkın süredir adalet arıyor. Dava dosyası şu anda Yargıtay’da.
Eren Eroğlu, 31 Ekim 2013’te Esenyurt’ta Özel Doğa Hastanesi’nde tabela takarken yüksek gerilime kapılarak yaşamını yitirdi. Hastanede çıkılan kaçak kat yüksek gerilim hattının mutlak alanına giriyordu. Türkiye Elektrik İletim AŞ, ihlalin giderilmesi için iskan iznini veren Esenyurt Belediyesi, hastane ve tabela şirketine defalarca yazı göndermesine rağmen, bu uyarılar dikkate alınmadı.
Altı yıl süren yargılama sonucunda Bakırköy 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi 21. duruşmada karar verdi. Yargılama süresince yedi mahkeme başkanı, 18 üye, yedi savcı değişti. Danıştay 1’inci Daire Başkanlığı, dönemin Esenyurt belediye başkanları Gürbüz Çapan, Necmi Kadıoğlu’nun yargılanması talebini reddetti. Hastane sahibi de yargılanmazken, tabela şirketi sahibi ve İmar ve Şehircilik Müdürü beraat etti. Alt düzey yetkililere alt sınırdan ceza verildi. Yerel mahkemenin alt sınırdan ceza verdiği dönemin Esenyurt Belediye Başkan Yardımcısı ise istinaf mahkemesinde beraat etti. Eroğlu ailesi ve avukatlar, alt sınırdan verilen cezaları yeterli bulmuyor ve ayrıca bütün sorumluların yargılanmasını talep ediyor.
İnfaz indirimi uygulanıyor
DW Türkçe’ye konuşan Eren Eroğlu’nun babası Erdinç Eroğlu, “Aldıkları ceza infaz yasasına göre bir gün dahi içeride yatmayacak şekilde sanki özellikle ayarlanmış bir şekilde bir ceza verildi. Tabi bunun sonucunda da hiçbirisi bir gün dahi yatmayacak” diyor.
İş verenler ve kamu yöneticilerinin ise bir gün dahi ceza almadan yaptıklarının yanına kar kaldığını savunan Eroğlu, sonuna kadar mücadelelerine devam edeceklerini vurguluyor.
Davutpaşa patlaması
Davutpaşa’daki havai fişek atölyesinde 21 işçinin ölümüne yol açan patlamayla ilgili açılan davada da aileler 13 yıldır adalet bekliyor. 6.5 yıl süren yargılama sonucu Zeytinburnu Belediyesi yetkililerine 3-9 yıl arası, bina sahiplerine ise 6 yıl hapis cezası verildi. Dönemin Zeytinburnu Belediye Başkanı Murat Aydın ve eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İstanbul Bölge Müdürü Atakan Tanış ise beraat etti. Yargıtay Ekim 2017’de kararı kısmen bozdu, dava yeniden başladı. Yeniden görülen davada kusurlu olmalarına rağmen Zeytinburnu Belediyesi yetkilileri bu kez iki yılın altında hapis cezası aldı, hükmün açıklanması geriye bırakıldı. Mücadelesini sürdüren aileler yine üst mahkemeye itirazda bulundu.
Esenyurt çadır yangını davası
Esenyurt Marmara Park AVM şantiyesinde gerçekleşen iş cinayetiyle ilgili açılan davada da durum diğerlerinden farklı değil. Yargılama süreci dokuz yıldır devam ediyor. 11 Mart 2012’de Esenyurt Marmara Park AVM şantiyesinde işçilerin yatakhane olarak kullandığı üç çadırda yangın çıkmış, 11 işçi yanarak hayatını kaybetmişti. Açılan davada taşeron firma Kaldem İnşaat’ın sahiplerinin de aralarında olduğu dört kişiye 10’ar yıl, iş güvenliği uzmanı olan iki kişiye altışar yıl, bir kişiye de beş yıl hapis cezası verildi. Mahkeme, Ece Gayrimenkul, Marmara Park AVM, Kayı İnşaat, Miratek ve kamu yetkililerinin ise sorumluluklarının olmadığına hükmetti, Altı kişi beraat etti. Yargıtay Haziran 2017’de kararı kısmen bozdu; Kayı İnşaat yöneticileri ile Miratek yöneticilerinin de yargılanması gerektiğini vurguladı. Yargılama süreci yeniden başladı. Karar duruşmasının 3 Haziran’da görülmesi bekleniyor.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’ne göre 2020’de en az 2 bin 427 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Her yıl yüzlerce işçinin iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiği Türkiye’de, bu cinayetlere ilişkin davalar da sürecin mağdur işçi ailelerinin değil şirket yetkilileri ve kamu görevlilerinin lehine işlediğini gösteriyor.