Biz Saray Rejimi diyoruz. TC devleti, tekelci polis devletidir. Tekellerin, uluslararası tekeller ve onların yerli ortaklarının devletidir. Yağma, rant ve savaş ekonomisi üzerine kuruludur. Bebeklerin kanını alıp, organlarını alıp, zenginlere verirler. Yaşlıların sözüm ona ömrünü uzatıp, aileleri soyarlar, özel hastahanelerinde “hasta” değil, müşteri ağırlarlar ve kim olursa olsun soyup soğana çevirirler. Eğer paranız yoksa, sizi kabul etmezler. Devlet hastahanelerinde hasta ile doktoru karşı karşıya getirecek uygulamalar yaparlar. Bilerek isteyerek doktora karşı, sağlık çalışanına karşı şiddeti teşvik ederler. Bu kadar mı? Değil. Depremde yıkılan binaların altında kalmamız için, binaları hileli yaparlar. Bina çöktüğünde ise, enkazdan gelen imdat seslerine bakmazlar, var mı diye altın ve para konulmuş kasaları ararlar. İnsanların enkaz altında bağıra bağıra ölmelerine seyirci kalırlar.
Bu kadar mı? Elbette hayır. Maden ocaklarında, işyerlerinde işçilerin her gün 5’ini cinayete kurban veririz ve bunu bizzat TC devleti teşvik eder.
Uluslararası tekellerin, onların yerli ortaklarının kârlarına kâr katmaları için, hiçbir kural dinlemeden, sahipsiz köyde istedikleri gibi dolaşan hırsızlar gibi, her şeyi yok ederek, yağmalayarak düzenlerini sürdürmek için, Saray Rejimi’ni organize etmişlerdir.
Saray Rejimi, yağma, rant ve savaş ekonomisine dayanmaktadır.
Doğamızı yağmalayan bunlardır. Bu nedenle, ülkenin her yerinde ağaçlara saldırmaktadırlar, kumları çalmaktadırlar, madenleri ele geçirmek için hiç ara vermeden saldırmaktadırlar. Artvin’de, tetikçileri eli ile insan öldüren bunlardır.
Bu uluslararası tekeller ve onların yerli ortakları, Koçlar, Sabancılar, Eczacıbaşılar, İş Bankası, Şahenkler, Limaklar, Tosunlar, Ülkerler, Cengizler, Bayraktarlar vb. yağmalamaya değer ne bulurlarsa, onu yağmalamak için devlet desteğini devreye sokmaktadırlar. Uyuşturucu baronları, Mehmet Ağarlar ve şürekâsı, bunlara bağlıdır. MHP’si, AK Parti’si, CHP’si, hepsi bunların hizmetindedir. Organ kaçakçılığı, çocuk kaçakçılığı, uyuşturucu, kadın ticareti hepsi, hepsi bunların ve onların uluslararası ortaklarının elindedir. Ve bu devlet, bu tekellerin devletidir.
Eğitimden sağlığa, turizmden inşaata, enerjiden gıdaya, madenden silah sanayiine, her alan bir yağma ve rant alanıdır. Her alanda, vahşi kâr hırsları için, ne uluslararası tekeller ne de onların ortakları, açgözlülüklerinin önünde bir küçük engel dahi istemiyorlar.
Deprem Hatay’ı, Maraş’ı, Malatya’yı, Adıyaman’ı vurduğunda, devlete bağlı güçler, doğrudan onların koruması altındaki çeteler, enkazda hazine aramaya başladılar. Gelen yardımlara el koydular. İnsanların çığlıklarını duyarken, akıllarında daha çok ama daha çok para ve altın bulmak vardı. Ve bugün, bu bölgelerde hâlâ aynı yoldadırlar. Deprem yaşanırken, nasıl yağma ve rant planları yaptıkları, herkesin aklındadır. Deprem, doğal bir afet olarak 1 kişi öldürdüyse, Saray Rejimi, insanların insanlara yardım etmesini bile önleyerek, toplumsal bir afet, siyasal bir afet olarak en az 9 kişi öldürmüştür. Depremde ölenlerin sayısının 500 bin olduğu konuşulmaktadır. Depremden sağ kurtulan çocukları kaçırmışlardır. Daha acıları tazedir ve herkesin hafızasındadır. Birçok insan, “bu kadarını da yaparlar mı, insan bunları yapabilir mi” diye düşünerek gözleri ile gördüğü yağmayı, rantı, katliamı, IŞİD’e giden yardımları gerçek değilmiş gibi utanç içinde yok saymaktadır. Onlar yapıyor, biz utanıyoruz. Onlar yağmalıyor, insan insan olmaktan utanıyor. Onlar çalıyor, biz ellerimizi yıkıyoruz. Onlar katlediyor, biz gözlerimizi yumarak katliamın yok olacağını düşünüyoruz.
Kartalkaya’da, bir otelde yangın çıkmıştır. Sonuçta 78 kişi ölmüştür. Kartalkaya, lüks bir tatil mekânıdır ve birçok kişi, “bana ne” diye düşünmektedir. Doğru değildir. Evet, onlar, bu ülkede deprem olduğunda insanların ne hissettiğini anlamamış olabilirler. Bu ülkede 5 çocuğunu barakasında çıkan yangın sonrasında ölü bulduğunda o kadının ne yaşadığı kimsenin umurunda olmamıştır. Bu ülkede her gün 30 çocuk kaçırılmaktadır. Bu ülkede her gün kuran kursları ve tarikat mekânlarında çocuklar cinsel saldırıya maruz kalmaktadır. Bu ülkede her gün en az beş işçi fabrikalarda iş cinayetlerine kurban gitmektedir. Bu ülkede her gün 4 kadın can vermektedir. Bu ülkede her gün Kürtler devlet kurşunları ile öldürülmektedir. Saray Rejimi, her gün Suriye’de insan avına çıkmakta, orada bir işgalci güç olarak bulunmaktadır. Ve elbette, tüm bunlar, zenginlerin umurunda değildir. Onların düzenidir bu.
Ve elbette, gün gelir, tüm duyarsızlığı ile olayları seyredenler de bu yıkımdan, bu savaştan, bu çürümeden, bu yangından payına düşeni alır. Bu bir gerçektir. Ama bizim cephenin duyarsızca, insan olmayı unutarak “bana ne” diye düşünmesi doğru değildir.
Elbette, herkes bu yağmadan, bu yalandan, bu yangından, bu savaş politikalarından, bu kan ve katliam politikalarından payını alır. Bu, nesnel gerçekliğin ta kendisidir.
Egemen, Saray Rejimi aracılığı ile, büyük bir yağma, rant ve savaş ekonomisini yürütmektedir. Bu elbette, yaşanamaz bir ülke oluşturulması da demektir. Ve elbette bu politikalardan herkese bir pay düşer, küçük ya da büyük. Herkese savaştan, herkese iç savaş hukukundan, herkese karanlıktan, herkese tarikatları yücelten politikalardan, herkese çetelerden, herkese uyuşturucu politikalarından, kısacası, az ya da çok herkese “savaş, yağma ve rant ekonomisi” politikalarından bir hisse düşer.
Bu çürümedir.
Saray Rejimi, bu çürümüş sistemi atakta tutabilmek için, egemenler tarafından organize edilmiş bir olağanüstü devlet örgütlenmesidir.
Bu nedenle, Milli Eğitim Bakanı, özel okul sahibi olur, bu nedenle Sağlık Bakanı bir özel hastahane sahibi ve tarikat şeyhi olur, bu nedenle Turizm Bakanı, bir özel şirket sahibi olur, bu nedenle tarikatlar her alanda egemen kılınır. Bu nedenle, kültürel varlıkları, tarihî eserleri yağmalamak için Bilal’e bağlı özel organizasyonlar kurulur. Bu nedenle Epstein dosyasında çocuk ticareti için Fatma Şahin ve Melih Gökçek’in adı geçer. Bu nedenle ilaç şirketleri uyuşturucu üreticileri hâline gelir ve bunu örtmek için sanat pazarlamaya başlarlar. Bu nedenle silah sanayii damatlara peşkeş çekilir. Bu nedenle, futbol, Erdoğan ailesi tarafından özel olarak organize edilir. Bilal Milli Eğitim Bakanı gibidir ve YÖK başkanı da “Harem eğitim yuvasıdır” diye buyuran Emine Erdoğan’dır. Bu nedenle her işin ama her işin bir çeşit mafyası oluşur ve Saray bunların ekonomik organizasyon merkezi olur.
Yağma, rant ve savaş ekonomisi budur.
Saray, uluslararası tekellerin istedikleri yasaları çıkartmak, onların isteklerini yerine getirmek için vardır. ABD emperyalizmi, Batı ve NATO, bu rejimin, Saray Rejimi’nin organizasyonunu yapan güçtür.
Bu nedenle bu ülkede her yıl, on binlerce çocuk kaçırılmaktadır ve bu basına bile yansımamaktadır.
Bu nedenle bu ülkede, basına yansıdığı kadarı ile, her gün beş işçi, iş cinayetlerine kurban gitmekte, güvenlik önlemleri alınmadığı için ölmektedir. Ve ertesi gün, milyonlarca işçi, benzer önlemsizlik koşullarında çalışmak üzere işe gitmektedir.
Bu ülkede depremde ölenlerin sayılarını bile gizleyen bir devlet çarkı vardır. İnsanların enkaz altından yükselen seslerini duymamayı tercih eden bir devlet-çete mekanizması vardır ve işleri güçleri rant ve yağmadır. Depreme yardımı bizzat ordu eli ile önlemişlerdir. Bir şey yapmak, bir can kurtarmak bir yana, gölge etmiş bir devlettir bu. Deprem yardımlarını açıktan, IŞİD’e aktarmışlardır.
Ve elbette, bu çürümedir. Bu çürüme, yangın orada sürerken, insanların kayak yapmaya devam etmeleri şeklinde sunulmaktadır. Hayır eksiktir. Bir kadın 5 çocuğunu, barakada yangına verdiğinde yemek yemeyi sürdürenler, her gün 30 çocuk kaçırılırken kayak yapanlar, her gün tarikatlarda çocukların ırzına geçilirken eğlenmesini sürdürenler, her gün 4 kadın öldürülürken seyrettiği filmi seyretmeye ara vermeyenler, sokakta polis tarafından coplanan öğrencileri gördüklerinde elindeki dondurmasını yemeyi sürdürenler, aslında çürümenin göstergeleridir. Ama çürümenin en açık göstergesi, Kartalkaya’daki yangını haber olarak vermemek ve Erdoğan’ın kongre konuşmasının bitmesini beklemektir.
Bu çürümedir. Siz, bunu şimdi, kış turizminin merkezlerinden birinde Kartalkaya’da bir otel yandığında kayak yapmayı sürdürenleri gördüğünüzde fark etmişseniz, çok geç kalmışsınız demektir. Olsun, belki bu yolla, bir kere daha düşünme şansınız olur. Bu çürümedir. Ve bu çürüme, egemen sınıfın çürümesidir. Sistemin çürümesidir. Bu nedenle, Turizm Bakanı’nın yangın sırasında eşine kadın eskort ayarlamakla meşgul olmasını, artık yazmak zorunda kalanlar ortaya çıkmaktadır. Hiç değilse kayak kaymaya devam edenlere göre daha anlamlıdır.
Yangın haberleri duyulduğunda, Saray Rejimi’nin ana haber kanalları, Ankara’da AK Parti kongresinde, AK Parti’ye yeni katılan bir kişinin görüntülerini vermekteydi ve bunu vermeye devam ettiler. Tam Erdoğan’ın konuşmasının ortasına denk gelmiştir ve Erdoğan’ın konuşmasını kesmemek için haber vermemişlerdir. Olur da insanlar, Erdoğan’ın konuşmasını dinlemez diye mi? Gerçekte haber, o kadar hızlı yayılmıştır ki, herkes Erdoğan’ın konuşmasını bile unutmuştur. Ama bu kanallar, sanki herkes o konuşmayı dinliyor gibi, sanki herkes AK Parti’ye yeni katılan kişiye takılacak rozeti ilgi ile izliyor gibi, “kıymetli” haberciliklerini sürdürmüşlerdir. Bugün, Saray’a bağlı basın, Saray Rejimi’nin tüm medya kanalları, Saray’ın pisliklerini akıtan “kanal”lardır ve etraflarında hep karanlık ve pis koku vardır. Bu durum bir kere daha ortaya çıkmıştır.
Elbette biz, Turizm Bakanı’nın, bir turizm şirketi sahibi olan kişinin, eşine kadın eskort ayarlayıp ayarlamadığını bilmeyiz, doğrusu bununla da ilgilenmeyiz. Demek, egemen sınıf içinde de rahatsız olanlar, bu çürümeye tahammül edemeyenler çıkmaktadır ve onlar bu bilgilerini X kanallarında ortaya koymaktadır. Ama, bizi, mesela bu oteldeki satışların, haydi tümünü bir yana bırakalım, sadece bu seferki tatil satışlarının ne kadarının ETS tarafından yapıldığını merak ederiz. Turizm Bakanlığına bağlı bu oteldeki güvenlik eksiklikleri, sadece bu otele mi aittir? Antalya’da da durum bu değil midir? Kâr hırsı, hırsızın denetçi olduğu bir sistemle birleşmiştir. Çürüme budur.
Evet biz Turizm Bakanı’nın eşinin cinsel yaşamı ile ilgili olmayız. Ama mesela Erdoğan’ın AK Parti Ankara kongresindeki konuşmasını gölgede bırakmasın diye, haber kanallarının haberi karatmasını ilgiye değer buluruz. Saray Rejimi’nde Saray’dan birinin sözünü kesmek, hiçbir insanî durum veya afetle açıklanamaz. Bu nedenle, Saray basınını takdir etmek gereklidir. Belki bu vesile ile, Saray basınının nasıl bir karartma yarattığını anlamak ya da anlamayanlar için, bunun üzerine düşünmek mümkün olabilir.