HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Kürt halkının yaşadığı baskıların aynı zamanda Türkiye’de nelerin nereye kadar gidebileceğinin örneğini ve mutfağını oluşturduğunu söyledi.
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, il eşbaşkanları ile online toplantıda yaptığı konuşmada gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
2020’nin zor bir yıl olduğunu belirterek, pandemi sağlık sorunu olmasının yanında ekonomi, sosyal ve siyasal sorun olduğunu söyleyen Sancar, “Pandemi en çok yoksulları vurdu. Dolayısıyla pandemiye karşı alınan tedbirlerde de bu ölçütü gözetmek gerekir” dedi.
‘Kürtlere yönelik baskılar nelerin nereye kadar gideceğinin mutfağını oluşturuyor’
HDP’ye yönelik baskılara dikkat çeken Sancar, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bize, halkımıza, özellikle Kürt halkına ve HDP’ye yönelen baskılar kapsamlı bir operasyonun son aşaması gibi gözüküyor. Yani iktidar yolunu temizlemek ve hedefine varmak için bizleri, HDP’yi tasfiye etmeyi kafasına koymuş gibi görünüyor. Onun için bize her türlü araç ve yöntemle saldırıyor. Kürt halkının yaşadığı zorluklar ve baskılar aynı zamanda bu ülkede nelerin nereye kadar gidebileceğinin örneğini ve mutfağını oluşturuyor.
“Bir yandan bizi tasfiye amaçlı yoğun baskılar, zulüm politikaları uygulanırken diğer yandan eşi görülmemiş bir direnişle karşılaştı bu politikalar. Bu direnişin mimarları yereldeki yöneticilerimizdir. Yöneticilerimizin birlikte hareket ettiği halkımızdır. Özellikle Kürt halkının sonuna kadar kendi iradesine sahip çıkma kararlılığıdır. Bu kadar yoğun baskıya rağmen HDP, bırakın zayıflatılmayı geriletilemedi bile. Tam tersine mücadeleyi yürüteceğimiz yeni politikalar üretmekten bir an bile geri durmadık.”
‘Direnişin anlamı kimliğini ve onurunu korumaktır’
“Bu hareket, bu parti, bu halk direnerek var olmuştur. Her türlü baskıya karşı mutlaka bir direniş yolu bulmuştur. Bu direnişin anlamı, kendi kimliğini ve onurunu korumaktır” diyen Sancar, kongrede kendilerine “2020 yılı direnerek inşaya geçme yılı olacak” hedefi koyduklarını hatırlattı.
Sancar, “HDP inşa hedefiyle bu dönemin kurucu gücü olmayı önüne hedef olarak koymuştur. Kurucu güç olmak, yeni yollar yaratmayı da önümüze görev olarak koyuyor. Şartlar ne kadar ağır olursa olsun yeni yollar yaratma, inşa amacına dönük yeni imkânlar üretme sorumluluğu da önümüzdeki temel hedeflerden biridir. Bu yolda geçmiş dönemin önemli mirası ve birikimi de bize yol gösteriyor” diye konuştu.
‘İktidarı yenebileceğimizi gösterdik’
Bu iktidarın seçim kaybetmeyeceği, seçim kaybetse bile koltuğu devretmeyeceği şeklindeki kara propaganda uygulandığını, ancak 31 Mart Yerel Seçimlerinde HDP’nin uyguladığı strateji ile iktidarın ağır bir yenilgi aldığını söyleyen Sancar, “İktidarı yenebileceğimizi gösterdik. Bu ülkede kutuplaştırma ve çatıştırma politikalarının üstesinden gelinebileceğini biliyoruz. Hedefimiz de budur. Kürt halkı ile yoksul, emekçi, ezilen ve bütün kesimlerin hak mücadelesini birleştirmenin mümkün olduğunu biliyoruz. Bunun en temel hedefimiz olduğunu kuruluşumuzdan beri söylüyoruz. Bugün iktidar ciddi bir çıkmaza girmişse bunda 31 Mart ve 23 Haziran’da uyguladığımız stratejinin belirgin bir rolü vardır” dedi.
‘HDP tasfiye edilmeden diktatörlük inşasının mümkün olmadığını bu iktidar iyi biliyor’
7 Haziran seçimlerinden bu yana HDP’ye yönelik tasfiye operasyonları uygulandığını ifade eden Sancar, şöyle devam etti:
“Bize yönelik tasfiye operasyonunun bütün ülkeye yansıması ise bir darbe rejimi kurmaktı. Darbe yönetimini oluşturmak, darbe yönetimi eliyle faşizmi ve diktatörlüğü kurumsallaştırmak. HDP tasfiye edilmeden, Kürt halkı susturulmadan, diktatörlük inşasının mümkün olmadığını bu iktidar herkesten iyi biliyor.”
“Bu iktidar hukuku kullanarak arkadaşlarımızı siyasi rehine olarak tutuyor” diyen Sancar, baskılar karşısında bir adım bile geri çekilmediklerini söyledi. Sancar, “Boyun eğmedik, tasfiye planlarını bozduk” diye ekledi.
‘Bütün kıyıcı pratikler önce Kürt halkına uygulanır’
Kayyım politikalarını da diktatörlüğü kurumsallaştırmanın bir parçası olarak değerlendiren Sancar, şunları söyledi:
“Kayyım politikası sadece Kürt belediyeleri ve HDP’li başkanlarla sınırlı kalmayacaktı, bunu biliyorduk. ‘Bu, ülkeyi Kayyım Cumhuriyetine dönüştürmenin hazırlığı ve antrenmanıdır’ demiştik. Zaten Türkiye’de hep böyle olmuştur. Bütün baskıcı ve kıyıcı pratikler önce Kürt şehirlerinde ve Kürt halkına karşı uygulanır. Orada olgunlaştığına kanaat getirilirse Türkiye’nin her yerinde yaygınlaştırılır.
“Kayyım tartışması uzun süre sadece belediyelerimizle sınırlı kaldı. Bu tartışmanın daha geniş bir çerçevede ele alınması çabamız yeterince karşılık bulmadı. Fakat son zamanlarda, o zaman söylediğimiz şeyin nasıl gerçeğe dönüştüğünü adım adım görür hale geldik. Geçen günlerde bir kanunla bütün sivil toplum kuruluşlarına kayyım tayin etme yolu açıldı. Bu iktidar, kayyım politikasını bir rejim haline getirmenin adımlarını atmaktan geri durmuyor.”
‘Üniversite kapısına kelepçe vurma zihniyetin dışa vurumudur’
Son olarak Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananların Türkiye’de kayyım gerçeğinin ne anlama geldiğini gösterdiğini ifade eden Sancar, şöyle devam etti:
“Kayyım politikası üniversiteleri de egemenliği altına alacak duruma gelmiştir. Üniversitelere tahammülü yok çünkü özgür düşünceye tahammülü yok, çünkü bilime tahammülü yok; çünkü tek adama dayalı rantçı, kayırmacı, talana dayalı sömürücü bir zihniyete dayanıyor. Bu sistemi kurabilmek için de itiraz edebilecek tüm kesimleri bastırmak zorundalar.
“Bu iktidar, sürekli tek parti döneminden bahsederek kendisini daha iyi göstermeye çalışsa da uygulamaları tek parti dönemini geride bırakmıştır. Bu iktidar, her itirazı, her toplumsal tepkiyi bir darbe olarak karalıyor. Fakat bütün uygulamaları, darbeci bir zihniyetin devamıdır. 12 Eylül döneminde yapılmayan, bu iktidar döneminde yapılıyor. Üniversitenin kapısına kelepçe vuruldu. Bu aslında bir gaf, basit bir tedbir alma telaşının yarattığı bir davranış değil; bu zihniyetin dışa vurumudur.”
‘Ömer Çelik’in açıklaması gaf değildi’
Öğrencilere yönelik “terörist” suçlamasına da tepki gösteren Sancar, “Terörist kelimesini ağızlarından düşürmeyenlerin zihinlerinin nereye denk düştüğünü belki AKP Sözcüsünün son açıklamasında bir kara mizah olarak gördük. O da bir gaf değildi, o da bir dil sürçmesi değildi. Ömer Çelik’in sarf ettiği sözler bir tür zihin yansımasıydı. Kendi yönetimlerini tanımlamada belki de kullanılabilecek en çarpıcı ifadeyi kullandı. Bunu bizler sorgulamak, tartışmak ve buradan yola devam etmek zorundayız” dedi.
Muhalefete çağrı: Bizim üzerimizden manevra yapmayın
Sancar, muhalefete de seslenerek, “Bu iktidar her toplumsal tepkiyi, her itirazı teröristlikle karalamaya çalışıyor. Bize yapılan baskılara, bizi terörize etme, kriminalize etme çabalarına, bize yönelen kara propagandaya inanan kesimler bu tabloya bakarak bugüne kadarki tutumlarını gözden geçirmelidir” dedi.
Sancar, şunları söyledi: “Bize herhangi bir kesimden, ister muhalefet partisi olsun ister başka bir kesim olsun, herhangi bir kesimden saldırı gelirse bunun cevabı mutlaka verilecektir. Haddini bilmezlerin, hangi ifadelerle kimlere hizmet ettiklerini o partinin yöneticileri yeniden düşünmek zorundadır. Bu ülkenin en olgun demokratik gücü olan, bu ülkede birlikte barış içinde eşitçe yaşama arzusunun ve idealinin yılmaz savunucusu olan HDP’ye yönelik bu tür saldırılardan hiç kimse medet ummasın. Bunların hizmet ettiği tek yer ve tek amaç vardır o da bu iktidarın kendisini daha kolay devam ettirmesidir. Kim ki iktidara destek vermek istiyorsa bunu HDP’ye saldırarak yapmak zorunda değildir, daha dürüst davranmalıdırlar. Bizim üzerimizden manevra yapmayın.”
Güçlü bir demokrasi ittifakının bu ülkenin en büyük ihtiyacı olduğunu dile getiren Sancar, “Hukuku ayaklar altına alan bu iktidara karşı hakkı ve adaleti etkili bir şekilde savunmanın yolu birlikte mücadele etmektir” dedi.
‘AİHM’in Demirtaş kararı için aldığımız kararlar var’
AİHM’in Selahattin Demirtaş kararını da değerlendiren Sancar, şöyle konuştu:
“Hukuksuzlukta, adaletsizlikte, ayrımcılıkta, keyfilikte nereye varıldığını bu karara karşı iktidarın gösterdiği tepkiden daha iyi anlayabiliriz. AİHM kararı sıradan bir karar değildir. Selahattin Demirtaş kararı bir gerçeğin altını kalın bir çizgi ile çiziyor, diyor ki ‘2016’dan bu yana HDP’ye yönelen operasyonların tamamı siyasidir. İktidar yargı ve hukuku kullanarak HDP’yi tasfiye etmek istemiştir. Ortada hukukla açıklanacak hiçbir durum yoktur, yapılan her şey siyasidir. Bu operasyonlar siyasi amaçlıdır. O nedenle AİHM sözleşmesinin ağır bir şekilde ihlal edilmesi sonucu doğurmuştur.’
Bu karar iktidarı bağlıyor. Bu devlet ve hükümet bu kararın gereğini yerine getirmezse bunun siyasi ve hukuku sonuçları olacaktır. Bizim bu sonuçların ortaya çıkması için çok yönlü mücadele yürütmemiz gerekiyor. MYK’da aldığımız kararlar var, yaptığımız hazırlıklar var.”
Kapatma tehdidi iktidarın acizliğinin göstergesidir
Sancar, HDP’yi kapatma tartışmalarına dair de değerlendirmelerde bulundu:
“Bunları ciddiye almayın. İktidar, acizliğini siyasi mühendislik yoluyla ortadan kaldırmak için kapatma tehdidini kullanmaktadır. Bunun ilk hedefi bizleri, kitlemizi, çalışanlarımızı tereddütlere sevk etmek olabilir. Buna karşı en güçlü cevap asla ve asla tereddüde kapılmamak, en ufak bir soru işaretini bile zihinlerde taşımamaktadır. Bizim her türlü operasyona karşı tedbirimiz vardır. İster hukuku kullanarak bize yönelsinler, ister fiilen bizi kuşatsınlar, bugüne kadar nasıl etkili yöntemlerle karşı koyduysak bundan sonra da aynen öyle yapacağız. HDP bir fikriyattır, HDP ruhtur, HDP halktır. HDP kapatılamaz. HDP’yi kapatmak Türkiye’de demokrasi umudunu, Türkiye’de tüm halkların gelecek umudunu kelepçeye vurma çabasıdır.
“Büyümekteyiz, dünya siyasi tarihinde nadir olacak biçimde büyümekteyiz. Türkiye’deki bütün ezilenleri, bütün baskı altında tutulanları, bütün emekçileri özgürlük mücadelesinin her türüyle buluşturmak bizim varlık sebebimizdir. Bütün özgürlük mücadelelerini, hak mücadelelerini haysiyet ortak paydasında toplamak bizim en temel hedefimizdir. Bunu başaracağız, hiç kimsenin şüphesi olmasın.”