Bilen arkadaşlar vardır, bir süredir Samandağ’dayım. Yine bilinir ki seçimde seçilmeye dair bir süreç yaşadığım ilk deneyimim bu. Bu deneyim esnasında oluşan sorular ise Samandağ siyasetinin yerelliğinden daha fazlasını, seçimden sonra işçi sınıfının çok daha sert bir şekilde hissedeceği ekonomik ve siyasal bir krizle birlikte kitlelerin yüzünü devrimcilere daha fazla nasıl döndüreceğimizi, sınıf çıkarlarını savunmak için mekanizmaları da tartışan bi’ dizi tartışma aslında. Öngörüm şu ki bu seçimden sonra da sol hem yerelleri hem de genel merkezleri ile birlikte yine bir özeleştiri silsilesine girebilir ki belki de Samandağ’ın bana gösterdiği en büyük politik gerçeklik de bu. Yine de bu özeleştirileri “oy yada aday” gibi bi’ tartışmanın ötesinde kuruculuk ve alternatiflik üzerine pratiklerle yürütmemiz elzem.
Belediye seçimleri ve yönetimi aslında biz sosyalistlere pek yabancı değil. Yıllardır anlatılmaya devam eden Terzi Fikri ve Fatsa Komünü deneyiminden Kürtlerin aldığı belediyelere ve Dersim deneyimine kadar birçok örnekle bu coğrafyanın tarihselliğinde yer edinmiş durumda.
Peki neyi tartışma ihtiyacı duyuyorum? Halkla birlikte yönetimin ne demek olduğunu. Yerel seçimler bugün birçok kurumun ve devrimcinin gündeminde, birçok kurum yerel siyasetin farklı düzeylerine dair aday çıkarmış durumda ve çalışma yürütüyor. Mahalle muhtarı, belediye adayı, büyükşehir adayı vb. birçok aday var. Ve neredeyse istisnasız her aday halkla birlikte yöneteceğiz iddiasını taşıyor.
Halkla birlikte yönetme ve halkın yönetmesi. Ne demek bu? Kendiliğinden olan bir şey mi mesela? Bir anda kitlelerin özneyim ben demesini beklediğimiz bi şey mi? Mesela herhangi bir kurumun adayı kazanınca bir anda halk “evet şimdi yönetmeliyiz mi?” diyecek? Her yerde oy çağrısı yapan fakat hiçbir kurucu çalışma yürütmeyen sevgili solumuzun beklentisi bu mu? Yoksa örgütlülük ufkunun darlığını ve örgütlülüğü oy eksenine indiren siyasetin devrimci siyasetteki yerini mi sorgulamalı?
Lenin ve Kalinin’e karşı çıkılmayacağını umarak(!) devrimci ajitasyon ve propagandanın “kitlenin bilincini, sosyalizme yöneltmek ve her özel sorunu, proletaryanın görevleri ile birleştirmek” (96) gibi bir görevi varken ve “işle yapılan propagandanın ve ajitasyonun en sonuç verici propaganda” (45) ise bütün pratiğini oy toplamaya indirgeyen bir çalışma bütününün sadece “söylemle” taşınan ideoloji, devrimci siyasetin pratiği olarak görülebilir mi?
Bu soruları soruyorum, çünkü mevcut politik düzlemde bu soruların cevabını bulmakta oldukça zorlanıyorum. Devrimci siyasetin özü kitlelerin kendini yönetir hale gelmesiyse, ufuk kitlelerin özneleşmesiyse bu konuda hiçbir adımın atılmayışının açıklaması nerede yatar?
Halkla birlikte yöneteceğiz diyip üstüne halk meclislerini yöntem olarak koyduğunu iddia edenler dahi somut bir örgütlenmeye girmezken bir anda “kazanan aday”ın etrafında kümelenmiş meclislere mi şahit olacağız? Böyle olmayacağını hepimiz biliyorsak, örgütlülüğün düşük düzeyde olduğunu ve kitleyle ilişkileri zayıflamış bir sol olduğunu tarif ediyorsak (genel seçimlerdeki özeleştirileri hatırlamak gerekir), örgütlülük için somut adımlar atılmadıkça meclislerin mümkün olmadığını biliyorsak, sorum şudur: Bu adımı atmayanlar tam olarak kime yalan söylüyor? Hangi “devrimci siyaset” anlayışı oy almak için halka yalan söylemeyi meşrulaştırır?
Ya da bu meclislerden ne anlıyoruz diye mi sormak lazım acaba? Meclislere insanlar sohbet etmeye gelecek, bi iki fikir önerecek, bir şeyler talep edecek sonra da gidecek mi? O yüzden mi sonraya bırakılan bir şey?
Yok, meclisler halkın karar mekanizmalarıdır diyorsak yani eğer Sovyetleri örnek alıyorsak mekanizma olarak, o zaman daha açık konuşalım. Meclisler eğer halkın özneleşmesinin aracıysa, meclislerle kitleler kendisini yönetecekse, meclisler sayesinde kurtarıcılarını bekleyen halk kendi hayatını ele alacaksa; ve örgütlü bir halkı hiçbir kuvvetin yenemiyorsa ve tam da bu sebeplerle örgütlülük devrimci propagandanın özüyse; meclis kurmayı nasıl seçim çalışmasının bir parçası haline getirmeden seçimden sonraya havaleli bir konu olarak değerlendirilebilir? Somut adım atmayanları karşıma alıp gerçekten sormak istiyorum: Siz gerçekten halkın yönetmesini istiyor musunuz? Halk ne zaman yönetsin istiyorsunuz, yarın mı, sonraki gün mü, 2024’ün sonlarında bi ara mı, yoksa benim ömrüm yetmez belki sonrakiler mi başarır? Sanırım sorun biraz da iktidar ufkunun olmayışında, ömrü hep “birileri gitsinle” ya da önce “daha iyileri gelsinlerle” geçirmekte.
Havale edilişinin yanında önemli gördüğüm bir soru daha mevcut: Hadi sonrasında kurdunuz varsaydınız, burjuva siyaset tarzının bir parçası olan belediyeciliğe meclisleri nasıl dahil etmeyi planlıyorsunuz? Sonrasında kuracakmış gibi davrananlar için meclislerin belediyedeki yönetme inisiyatifi ne? Mesela başkanınızı, başkan yardımcılarınızı görevden alabilecek ya da denetleyebilecek mi meclisler? Mesela bütçe planlarını açıklayacak mısınız? Mesela diyelim ki ilçede meclisler kurdunuz, büyükşehir belediyesinin herhangi bir imar planına karşı meclislerle birlikte karşı duracak mısınız? Mesela halka hesap verecek misiniz ya da halkın sizi yargılamak için tariflenmiş mekanizmalarınız var mı?
Bu soruları soruyorum, çünkü cevaplarını verebilecek aday sayısının da kurum sayısının da az olduğu ortada. Cevap verilemiyor, çünkü belediye seçimini kazanmak, kazanma siyaseti etrafında kümelenip bi’ miktar görünürlük ve görünürlük üzerinden biraz güç elde etmek dışında bir ufuk yok. Halkla birlikte yönetmeyi hedefleyen bir siyasal anlayışın, oy toplamak dışında somut bir pratik üretmediği bir gerçeklikte, cümle içinde geçirmenin ötesinde meclisler için adım atmadığı bir yerde, bütün siyaset sahnesi sadece “burjuva değilim halkla yönetirim tabii” kadarken, lafımı hiç çekinmeden söyleme gereği hissediyorum: Siz halkla birlikte yönetmenin değil, halkı yönetmenin peşindesiniz. Birlikte yönetme derdi olan meclis/komite/Sovyet vb. kurar, bunun dışındaki her anlayış burjuvazinin yönetme anlayışıdır.
Devrimci siyaset, sözle değil pratikle yürür ve bu bir keşif değil. Devrimci pratiğin örneği ise seçimi kazanmakta değil, seçim için söylenen “halkla birlikte yönetmek” pratiğini örgütlemekte yatar. Her devrimci ve her devrimci siyaset, her daim proletaryanın örgütlülüğünü yaratmakla mükelleftir ve seçim süreçlerinde buna es vermek veya ertelemek gibi bi’ siyaset anlayışı, ancak devrimci siyasetten sapma anlamına gelir.
Evet gelelim ikinci yarıya. Evet neden Samandağ’da bunu düşünüyorum? İki sebebi var: Birincisi sürekli olarak “halkla birlikte yöneteceğiz” cümlesini duymama rağmen atılmayan adımlar ve atılmayışın “devrimci saiklerle (kazanmamız lazım, CHP gitsin)” aklanışı, ikincisi ise kurulmuş olan mahalle meclisleri yani somut pratiğin kendisi.
Depremle birlikte yaratılan yıkımın Samandağ’a nasıl bir etkisi olduğu ve halkı ne kadar değiştirdiğini az çok hepimiz biliyoruz, tahmin ediyoruz. Samandağ zaten AKP’den kopuşu yeni olmayan bir yer, üstelik depremin etkisiyle Hatay özelinde CHP’den kopuş yaşamış durumda (İmamoğlu’nu çok seviyorlar hala). Her ne kadar CHP’ye genel düzeyde sempati duysalar dahi sistemden kopuş olarak belli bir aşamaya gelmiş bir yığından bahsediyoruz yani. Ayrıca dayanışmalar, 40. Gün eylemi, 1. Yıl eylemi vb. ile birlikte politikleşmiş de bir kitle. Demem o ki; devletle, sistemle, burjuva siyasetin sunduğu yönetim tarzıyla ilişkisi gayet zayıflamış bir kitle.
Peki böyle bir kitle – ki oy vermeye ve seçimlere genel ilgisizliği seçim çalışması yürüten bütün kurumlar tarafından gayet hızlı fark edilmiştir de sahada- varken Samandağ Değişim İttifakı diyen toplam ne yaptı? Sadece şunu diyeceğim: Sağ olsun dostlar 23 Mart’ta “Halk Meclislerinde Örgütlenelim” forumu yapmışlar. FORUMU 🙂 Ama bütün propagandalarında halkla yöneteceğiz var, yalan olmasın gerçi bazen halka hizmet getireceğiz de diyorlar. Halk meclisleriyle yönetimde “halka hizmet götürecek” bir pozisyonunun olmadığını sanırım beş yıl sonraki seçimlerde düşünecekler. Bi de gerçekten sormak istiyorum: Siz kimsiniz de halka hizmet götüreceksiniz? Halkın “oy dışında” hiçbir gücünü arkanıza almamışken ve böyle bir gündeminiz dahi yokken ve bir araya gelişinize dair hiçbi’ ilkesellik bulunmazken belediyeyi nasıl “devrimci siyaset” ile yöneteceksiniz?
Bi de aklıma gelmişken, bu forum yapılırken Samandağ’da 8 mahallede işleyen mahalle meclisi olduğu gerçeğini de anımsatalım. İttifak bileşenlerine sorsak mahalle meclisleri, halkın yönetime katılma alanı ama halihazırda kurulu olanları varken “Kuşalanı Mahalle Meclisi 2, Yaylıca Mahalle Meclisi 2” falan kurmaya dair sohbetler de dönüyor. Sahiden siz halkın yönetmesini dert ediyor musunuz? İttifak kurarak desteklediğiniz aday kazanamazsa Samandağ’da ne yapmayı planlıyorsunuz? Meclis kurmak kazanmaktan bağımsız bir örgütlenme biçimiyse neden bunu seçim sonrasına bırakıyorsunuz?
Eklemek isterim ki Samandağ’da bugün itibariyle kurulmuş 8 mahalle meclisi mevcut, temsilcilerini seçmiş meclisler bunlar. Eklemek isterim ki tarif ettiğimiz anlayışta meclis temsilcilerinin belediyeye dahil olma yöntemleri, belediye başkanını denetleme yetkileri ve doğrudan bütçe planlamasını yapma görevleri var.
Devrimci siyaseti ve örgütlenmeyi önemseyen tüm dostlardan naçizane ricamdır: Mahalle meclislerinin propagandasını yapalım, pratiğini örgütleyelim, örgütleyenlerle birlikte yol yürüyelim.
Somut durum ortadayken meclis örmek yerine kazanma siyaseti yapmanın da var olanları öne çıkarmak yerine küçük hesapların peşine düşmenin de “özeleştiri” ile geçiştirilemeyeceğine eminim.
Mahalle meclisleri: https://twitter.com/CaglaCemali_KKB/status/1771596043102101685