11.6 C
İstanbul
18 Aralık Perşembe, 2025
spot_img

Sabırla, adım adım… – İhsan Hacıbektaşoğlu

Konuşurken ya da yazarken “zor bir süreçten geçiyoruz” cümlesiyle başlamayı alışkanlık hâline getirdik. Böyle başlayınca devamı da “zor süreci” tariflemekle geçiyor. Ardından da gelsin karamsarlık…

Ben ise zor bir süreçten geçtiğimizi düşünenlerden değilim. Emperyalist-kapitalist sistemin en vahşi olduğu bir tarihsel dönemin içinde yaşamanın sıkıntısı içindeyim…

51 yaşındayım. Neredeyse çocukluğumdan beri mücadelenin içindeyim. 1980 öncesini az çok biliyorum. Mahallemizdeki ÜGD, MHP yazılarını silmeye çalışırken dayak bile yedim…

Asıl mücadele sürecim 1980 sonrası oldu. Hani bugünlere “zor süreçler” diyoruz ya, inanın bu tanım bana çok doğru gelmiyor…

1980 ile 1990 arası sosyalist olmak, yalnız kalmakla, dar bir çevrede siyaset yapmakla eşitlenmişti. Devlet sürekli av peşindeydi. Gözaltılar, uzun süren ve neyle sonuçlanacağı bilinemeyen işkenceler sıradanlaşmıştı. Bir duvara yazı yazmak bile çok ciddi hazırlığı gerektiriyordu. Bugün için çok küçük sayılabilecek bir eylem ölüm ve yaşam arasında gidip gelmek anlamı taşıyordu…

1990’lar ise daha farklı biçimde yaşandı. Legal çalışma göreceli olarak biraz daha kolaylıklar içeriyordu. Ne ki, işkence, baskı dozunu hiç eksiltmedi. Daha da ötesi bu dönem gözaltında kayıplarla anıldı. Onbinlerce insan ya kaybedildi ya da sokak ortasında infaza uğradı. Sayımız az, toplumdaki etki alanımız fazlasıyla dardı. Kişi ya da çevrelerle ilişkilenmek uzun ve zahmetli bir çalışmayı gerektiriyordu… Elbette sözünü ettiğim bu tarihsel dönemin sosyalizmin tüm dünyada kaybettiği prestijle direk bağı vardı.

İkibinli yıllar ise farklı dinamikleri açığa çıkardı. Kapitalizmin yarattığı “tarihin sonu” büyüsü erken dağıldı. Reel sosyalizmin yıkılmasının yarattığı moral bozukluğu sürecinde kapitalizmin efendileri kazançlarını katladı. Ve dünyayı da cehenneme çevirdiler…

Bu durum çevre bilincini geliştirdi. Kadın hareketi gelişip serpildi. İşsiz gençler, biz de varız, diyerek sokaklara çıktılar. Köylüler endüstriyel tarıma karşı örgütlendi. Hasılı kapitalizmi mezara sokacak yegâne güç olan işçi sınıfı çok ciddi müttefikler kazandı.

Bu dönem, işçi sınıfı için sürekli mevzi kaybetmeyi, kazanılmış haklarından geri düşmeyi ve açlık sınırında örgütsüz bir yaşam sürmeyi beraberinde getirdi. Ayrıca ırkçı, dinci ideolojiler sınıf içinde boy verdi…

Eğer “zorluk” sınıfı geçmiş deneyimlerin ışığında yeniden örgütleyip diğer müttefik güçlerle birleştirmek olarak algılanıyorsa buna itiraz ederim. Bu sosyalistlerin asıl işidir ve bir o kadar da keyiflidir.

Tüm koşulların bizim lehimizde oluştuğu güzel günlerin başındayız. Dile getireceğimiz her söz bu toplumda karşılık bulacak durumdadır. Kapitalist efendilerin yarattığı rezil toplumun tek panzehiri sosyalizmdir.

Şöyle bir bakın; kapitalist efendilerin insanlığa kabul ettirebileceği tek bir çözüm önerisi yoktur…

Zor durumda olan biz değil onlardır…

Türkiye özeline bakarsak bunu rahatlıkla görebiliriz. Seçim yapıyorlar ama çözüm üretemiyorlar. AK Parti’ye mahkûm oldular. Toplumun önüne çıkardıkları muhalefet partileri sürünüyor. Yok hükmündedirler. Devletlerinin ne yargısı yargı, ne yürütmesi yürütme, ne yasaması yasama, ne polisi polis, ne de askeri asker…

Yetmedi ellerindeki medya gücü bile tüm toplumun ortak yargısıyla çamura, pisliğe bulanmış…

Tel tel dökülüyorlar. Tutar dalları yok…

Bu durumu gören bazı büyük sermayedarlar paralarını dışarı kaçırıyor. Çünkü korkuyorlar ve kendilerini güvende hissetmiyorlar…

Hasılı zor durumda olan onlardır. Üstelik fazlasıyla zor durumdadırlar…

Bizim ve bizim gibi milyonlarca emekçinin kaybedecek parası, fabrikası, hanı hamamı yok. Fakat kazanacağı özgür bir dünya var…

Bir konuya daha değinmekte fayda var. SADAT ve benzeri yapılanmaların silâhlandırılması üzerine estirilen rüzgâr var. Ya da 15 Temmuz’da silâhlandırılan kesimlerin yarattığı tehdit üzerine sürekli vurgu yapılıyor. Örgütlü halk güçlerinin karşısında hiçbir yandaş silâhlı güç direnemez. Gerçek bu kadar yalındır.

Bunun üzerine kurulan karamsarlık sadece etrafımızı moral bozukluğuna sürükler. Başka da hiçbir faydası olmaz.

Biz milyonlarcayız. Sadece dağınık durumdayız. Önemli olan bu dağınıklığı ortadan kaldırmaktır. Hiç acelemiz yok. Sağlam adımlarla örgütlenmeyi yürütmeliyiz. Dağılmadan, kurduğumuz her örgütü önce sağlamlaştırarak yeni bir alana geçmek gerekmektedir.

Sağlam kurulan her örgüt kendisini aşağıya doğru örgütleyecektir. Ve günü geldiğinde ise milyonlar bu örgütlerin etrafında saf tutacaktır. Buna kimsesin kuşkusu olmasın…

Sabırla, adım adım. Yeni dönemin sloganı bu olmalıdır…

Son Haberler

ÇOK OKUNANLAR

ÖZGÜR BİR DÜNYA İÇİN!

KALDIRAÇ DERGİSİ'NİN ŞUBAT SAYISI ÇIKTIspot_img

DÜNYAYI İSTİYORUZ!

İŞÇİ GAZETESİ'NİN 222. SAYISI ÇIKTI!spot_img

ARTIK TELEGRAM'DAYIZ!

spot_img

Bizi takip edebilirsiniz

369BeğenenlerBeğen
851TakipçilerTakip Et
14,108TakipçilerTakip Et
1,960AboneAbone Ol